‘Atatürk’ kültür müdür, değer mi?..
04 ŞUBAT 2012
Türkiye şu sorunun yanıtında mili bir mutabakat sağlayamadıkça iki kutuplu yapıdan asla sıyıramaz: Atatürk, -Dilerseniz 4 dönemine de göndermek yapmak için ön tarafa Gazi Mustafa Kemal de ekleyebilirsiniz- bu milletin ‘kültürüyle’ ilgili bir kıymet* midir, yoksa ‘değerleriyle’ mi?.. Çünkü kültürel alışkanlıklar çok hızlı değişebilirken, değerlerle ilgili kalıtımların algı kodlarından kazınması için yüzlerce yıl beklemek gerekebilir… Bu sorunun yanıtı verilmeden Atatürk konusunda günlük siyaset üretmek riskli bir iştir…
19 Mayıs, Andımız tartışmalarına da bu çerçeveden bakmakta yarar olabilir… Bu tartışmaların üstüne eş zamanlı olarak Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin dahil edilmesinin gerekçesini anlayan beri gelsin…
Galiba şöyle olmuş. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e, Kanal A’daki ‘Görüş Farkı’ programında ’Gençliğe Hitabe’nin kaldırılması teklifi bir gün gelse siz buna nasıl bakarsınız?” diye sorulmuş. Gençliğe Hitabe nasıl ‘kaldırılır’ı da anlamış değilim ya, neyse...
Hoş, liseyi bitireli çok oldu… Sonradan öğrencilere Gençliğe Hitabe’yi de ‘Andımız’ gibi bağırtarak mı okutmaya başladılar acaba? Sordum… Okutmuyorlarmış… Konmamış bir şey nasıl kaldırılır acaba? Hitabenin duvarlardan indirilmesi mi, kastediliyor? Atatürk’ün, Cumhuriyeti kolluk kuvvetlerine falan değil doğrudan gençliğe emanet ettiği ‘en sivil’ metinlerinden birini duvardan indirmek hangi stratejinin çıktısı olabilir ki?..
Olsun; okutmasalar da programcı böyle bir soru sormuş ve Hüseyin Çelik de cevap vermiş: ‘Bunlar ayet mi?’ Atatürk’ün kanunla sevdirilemeyeceğinden başlayarak ‘Peygamberimize dair koruma kanunun olmadığına’ kadar bir dolu ‘ayıkla pirincin taşını’ muhabbeti…
‘İki ruhlu Türkiye’ zihniyetinin değirmenine su taşıyan böylesi mesnetsiz ve gereksiz tartışmalar ayyuka çıktığında neredeyse bir refleks olarak Dışişleri bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun “dört restorasyon dönemi” diyerek açıkladığı süreç tablosu derhal aklıma düşüyor. (1. Tanzimat, 2. Cumhuriyet’in ilanı, 3. Çok partili hayata geçiş, 4. AK Parti iktidarı...)
Sayın Davutoğlu’nun bu dört dönemiyle, burada sık sık sözünü ettiğim ‘5 Evre’yi mantık ve içerik olarak birbirlerine çok yakın görürüm: 1. Cumhuriyet’in inşası, 2. Demokrasi’nin inşası, 3. Liberalizm'in yerleştirilmesi, 4. Bürokrasi’nin izalesi, 5. İlim irfana dayalı toplum... Bu 5 evrenin 5’ine birden aynı ülkemizde rastlamak mümkün olduğundan bu olguya “Beşi bir yerde” adını koymuştum…
Sayın Davutoğlu’nun “Dördüncü Restorasyon Dönemi’nin son çeyreği”, benim ifadem olan ‘İlim irfan’ safhasıyla neredeyse eş anlamlı bir öze tekabül ediyor. Türkiye’nin gelecek tasarımının ‘ilim artı irfan kucaklaşması’nı hazırlayacak bir zemin üzerine oturtulabilmesi için, siyasetçilerin kendilerini gündelik politikanın yüzeyselliğinden kurtarmaları zor da olsa şarttır…
Gençliğe hitabe’yi yakın tarihinin çok değerli bir ‘kültür’ belgesi olarak görüp, yerli yerine oturtmak varken, ‘ayet mi?’ sorusuyla o kültürel kıymeti alıp ‘değerler’ manzumesinden bir başka kıymetle, karşı karşıya getirmek ‘iki ruhlu Türkiye’ algısına hizmet edenlerin yelkenine rüzgâr basmakla eş anlama gelmez mi?
Aile ortamında, eş dost sohbetinde yapılmasına kimsenin bir itirazının olamayacağı bu ve benzeri muhabbetleri işittikçe ve son olarak da dün Meclis’teki iç tüzük tartışmalarında ‘usül hakkında’ bile 2,5 saat süreyle anlaşamayan siyasilerimizi gördükçe şu soruyu sormadan edemiyoruz:
‘4. Restorasyon Döneminin son çeyreği’ ya da ‘İlim irfana dayalı toplum’ gibi muhteşem ve o oranda da iddialı hedeflere bizi hazırlayacak olan siyasi irade malzememiz bu duruma ne kadar hazırdır acaba?..
*Bu yazıya şu iki notu düşmemiz kaçınılmaz: 1. Kıymet’le Değer aynı şey değildir. Belki bazı arkadaşlarımız İngilizcesinden daha iyi anlayabilirler: Asset ve Value… 2. Atatürk’ün ‘değerlerle’ ilgili ortaya koyduğu bir dünya görüşü de vardır, ‘kültürel’ meselelerle ilgili… Karıştırılmaması gerekir… Yoksa 10’uncu yılı anlamak hiç mümkün olmayabilir…
19 Mayıs, Andımız tartışmalarına da bu çerçeveden bakmakta yarar olabilir… Bu tartışmaların üstüne eş zamanlı olarak Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin dahil edilmesinin gerekçesini anlayan beri gelsin…
Galiba şöyle olmuş. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e, Kanal A’daki ‘Görüş Farkı’ programında ’Gençliğe Hitabe’nin kaldırılması teklifi bir gün gelse siz buna nasıl bakarsınız?” diye sorulmuş. Gençliğe Hitabe nasıl ‘kaldırılır’ı da anlamış değilim ya, neyse...
Hoş, liseyi bitireli çok oldu… Sonradan öğrencilere Gençliğe Hitabe’yi de ‘Andımız’ gibi bağırtarak mı okutmaya başladılar acaba? Sordum… Okutmuyorlarmış… Konmamış bir şey nasıl kaldırılır acaba? Hitabenin duvarlardan indirilmesi mi, kastediliyor? Atatürk’ün, Cumhuriyeti kolluk kuvvetlerine falan değil doğrudan gençliğe emanet ettiği ‘en sivil’ metinlerinden birini duvardan indirmek hangi stratejinin çıktısı olabilir ki?..
Olsun; okutmasalar da programcı böyle bir soru sormuş ve Hüseyin Çelik de cevap vermiş: ‘Bunlar ayet mi?’ Atatürk’ün kanunla sevdirilemeyeceğinden başlayarak ‘Peygamberimize dair koruma kanunun olmadığına’ kadar bir dolu ‘ayıkla pirincin taşını’ muhabbeti…
‘İki ruhlu Türkiye’ zihniyetinin değirmenine su taşıyan böylesi mesnetsiz ve gereksiz tartışmalar ayyuka çıktığında neredeyse bir refleks olarak Dışişleri bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun “dört restorasyon dönemi” diyerek açıkladığı süreç tablosu derhal aklıma düşüyor. (1. Tanzimat, 2. Cumhuriyet’in ilanı, 3. Çok partili hayata geçiş, 4. AK Parti iktidarı...)
Sayın Davutoğlu’nun bu dört dönemiyle, burada sık sık sözünü ettiğim ‘5 Evre’yi mantık ve içerik olarak birbirlerine çok yakın görürüm: 1. Cumhuriyet’in inşası, 2. Demokrasi’nin inşası, 3. Liberalizm'in yerleştirilmesi, 4. Bürokrasi’nin izalesi, 5. İlim irfana dayalı toplum... Bu 5 evrenin 5’ine birden aynı ülkemizde rastlamak mümkün olduğundan bu olguya “Beşi bir yerde” adını koymuştum…
Sayın Davutoğlu’nun “Dördüncü Restorasyon Dönemi’nin son çeyreği”, benim ifadem olan ‘İlim irfan’ safhasıyla neredeyse eş anlamlı bir öze tekabül ediyor. Türkiye’nin gelecek tasarımının ‘ilim artı irfan kucaklaşması’nı hazırlayacak bir zemin üzerine oturtulabilmesi için, siyasetçilerin kendilerini gündelik politikanın yüzeyselliğinden kurtarmaları zor da olsa şarttır…
Gençliğe hitabe’yi yakın tarihinin çok değerli bir ‘kültür’ belgesi olarak görüp, yerli yerine oturtmak varken, ‘ayet mi?’ sorusuyla o kültürel kıymeti alıp ‘değerler’ manzumesinden bir başka kıymetle, karşı karşıya getirmek ‘iki ruhlu Türkiye’ algısına hizmet edenlerin yelkenine rüzgâr basmakla eş anlama gelmez mi?
Aile ortamında, eş dost sohbetinde yapılmasına kimsenin bir itirazının olamayacağı bu ve benzeri muhabbetleri işittikçe ve son olarak da dün Meclis’teki iç tüzük tartışmalarında ‘usül hakkında’ bile 2,5 saat süreyle anlaşamayan siyasilerimizi gördükçe şu soruyu sormadan edemiyoruz:
‘4. Restorasyon Döneminin son çeyreği’ ya da ‘İlim irfana dayalı toplum’ gibi muhteşem ve o oranda da iddialı hedeflere bizi hazırlayacak olan siyasi irade malzememiz bu duruma ne kadar hazırdır acaba?..
*Bu yazıya şu iki notu düşmemiz kaçınılmaz: 1. Kıymet’le Değer aynı şey değildir. Belki bazı arkadaşlarımız İngilizcesinden daha iyi anlayabilirler: Asset ve Value… 2. Atatürk’ün ‘değerlerle’ ilgili ortaya koyduğu bir dünya görüşü de vardır, ‘kültürel’ meselelerle ilgili… Karıştırılmaması gerekir… Yoksa 10’uncu yılı anlamak hiç mümkün olmayabilir…