‘Boş küpe yapmayalım’ arkadaşlar!
01 NİSAN 2008
Türkiye’nin son günlerdeki hareketli gündeminde iletişim sektöründen ne ses duyduğumuzu bir düşünmekte yarar var.
Ortalığı toz duman götürüyor; ne Reklamverenler Derneği’nden, Reklamcılar Derneği’nden bir haber var; ne TÜHİD’den, İDA’dan, Araştırmacılar Derneği’nden ne de Türkiye’nin geleceğine yönelik olup bitenden ilk aşamada etkilenecek olan iletişim sektörünün herhangi bir temsilcisinden...
Sonra da kalkıp, “Biz sivil toplum örgütüyüz! Baskı grubuyuz!” diye ‘pozisyon almaya’ çalışırlar...
Sanki bizim iletişim sektörü Türkiye’de yaşamıyormuş gibi... Tık yok...
Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesi’ne Ak Parti’nin kapatılması için başvuruyor, tık yok... 83 yaşındaki İlhan Selçuk’u sabaha karşı gözaltına alıp saatlerce sorguluyorlar, yine tık yok...
YÖK konusu bizim STK’ları hiç ilgilendirmez... Başka STK’lar ilgilensin YÖK’le... Bizim iletişim fakülteleriyle ne ilişkimiz olabilir ki, değil mi? İletişim fakültesi mezunlarının sektördeki oranı %10’larda sürünüyormuş, eğitim kalitesi yeterli değilmiş; kime ne?
Staj programları hem medyada hem de ajansların cenahında neredeyse insan hakları ihlali boyutuna gelmiş, ne gam? Bunlar da başka STK’ların konusu olmalı...
Diyecekler ki, “Kardeşim bizimkisi STK ama daha çok üyelerinin çıkarlarıyla uğraşan, Anglo Saksonların ‘Interest Group’ dedikleri türden ‘çıkar grupları’... Senin söylediğin şeylere takılmazlar ki!..”
Değil ya... Bir an için diyelim ki, iddia doğru!... Ülkenin siyasi ve toplumsal sorunları bizim sektör örgütlerimizin umurlarında değil; varsa yoksa sektörel çıkarlar...
Değil ya... Diyelim ki ‘Değer Önermesi’ (Value Proposition) bu...
Peki o zaman nerede uluslararası mesleki standartlarını savunmak, UMS’yi (uluslararası –şeffaf- muhasebe sistemini) sektöre uygulatma mücadelesi vermek? Nerede Birleşmiş Milletler’in desteklediği ‘Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (Global Compact) imzalamaya ve o kurallara uymaya sektörü davet etmek; bunlara uymayanları teşhir etmek; ihale ve konkurların ancak bu standartlara uyan kuruluşlar arasında yapılmasını savunmak... Yani adam gibi STK olmak...
Benim iletişim sektörüm, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, Kıbrıs, Irak Savaşı, Kuzey Irak Krizi, Avrupa Birliği konusunda ne düşünüyor? Ne düşündüğünü hangi yayın veya yayınlarından ifade ediyor?..
Yoksa benim sektörüm hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini mi düşünüyor?..
Sonra benim sektörüm kalkıp müşterilerine KURUMSAL VATANDAŞLIK’tan; KURUMSAL VE SOSYAL SORUMLULUK’tan söz ediyor...
Anneannemiz “Boş küpe yapmayın!” derdi... Ne kadar doğru söylermiş...
Tablolara bakıp düşünmek gerek!
Mart ayı içinde Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nın düzenlediği bir panelde konuşmacıydık. Panelistlerden biri de Eczacıbaşı CEO’su Dr. Erdal Karamercan idi...
Panel’in konusu ‘İnovasyon’ idi. Karamercan çok iyi hazırlanmış bir konuşma yaptı. “Yenilikçilik mi diyelim; buluşçuluk mu diyelim, yoksa olduğu gibi mi bırakalım?” diye üzerinde tartışılan kavrama çok net bir tanım getirdi: “Yeni bir fikrin, değer yaratan uygulaması”... Sanat içerikli ‘yaratıcılık’ muhabbeti nasıl da düşüveriyor tartışmadan...
Pazarlama iletişiminde, dolayısıyla reklamda aslolan ‘yaratıcılık’ değil ‘inovasyon’dur diye iddia ettiğimizde bize burun kıvıranlar, Erdal Karamercan’ın tanımına ne diyecekler çok merak ediyorum doğrusu...
Erdal bey sunumunda Avrupa Komisyonu’nun Eurobarometer adı verilen araştırmasından da söz etti. Türkiye’yi de kapsayan araştırmayı bugüne kadar edinmedinizse, girin internete, bir kaç klikle çıkıversin karşınıza: http://www.eurosfaire.prd.fr/7pc/doc/1125061030_innovation_readiness_final_2005.pdf
Araştırmadan bizimle ilgili pek çok olumsuz bulgu çıksa da bir tablo var ki, beni ülkemiz adına ümitlendirdi. Sahası 2005 yılında yapılmış olan “Population Innovation Readiness” (Halkta inovasyon konusuna açık olma durumu) adlı araştırmada sormuşlar: “Yeni ürün ve hizmetler ne kadar açıksınız?” Bizimkiler, Lüksembourg ve Hollanda ile birlikte ilk üç sırayı paylaşmışlar.
Eurobarometer araştırmasını gördükten sonra insan ERA’nın inovasyon araştırmasına bir başka gözle bakıyor. Araştırmanın sahası Şubat 2008’de yapılmış. Ve insanlara sormuşlar: “Aklınıza gelen en inovatif ilk üç firmayı sayın!”...
Sonuçlar tabloda görüldüğü gibi... İlk 7’yi herkes tahmin edebilirdi herhalde. Ancak 8’e Ülker’in, 9’a İstikbal’in 10’uncu sıraya da Sanko Holding’in yerleşmesini kestirmek kolay olmayabilirdi...
Peki ‘inovatif’ olmak önemli mi?
Evet hem de nasıl!.. İtibar ölçümlemesinde dünyada kullanılan bütün sorgulama ve kriter setlerinde sorgulanan kuruluşların ne kadar yenilikçi bulundukları mutlaka var...
Yani yenilikçilik ‘itibarı’n temel taşlarından. İtibar ise doğrudan hem satın alma davranışını etkiliyor, hem de eğer kuruluş borsaya açıksa, doğrudan doğruya hisse senetlerinin değerini etkiliyor...
O halde bir kuruluş ister hizmet üretsin, isterse ürün; kendisine bir ‘inovasyon indeksi’ belirlemeli; bunu ölçmeli; CEO’sunun ve/veya genel müdürüne bu indeksi yükseltmeyi kritik başarı faktörü olarak koymalı...
Şimdi bakın etrafınıza, kaç firma böyle ya da benzer uygulamanın içinde?..
Radyo Kiler iç iletişim için yayında
İç iletişim konusu ne zaman açılsa benim klişe haline gelmiş önerimi tekrarlar dururum: Kurum içi radyo yayını yapın…
- Kimlere yaptın bu öneriyi?
- Stratejik iç ve dış iletişim planlama ve uygulama konusunda arkadaşlarımızla birlikte danışmanlık hizmeti verdiğimiz tüm büyük ve orta boy kuruluşlara.
- Peki, kaç tanesi uyguladı önerini?
- Hiçbiri?
- Hiçbiri mi?
- Evet, hiçbiri…
Birkaç gün öncesine kadar böyle yanıt veriyordum, bu ‘kategorideki’ sorulara.
Ta ki birkaç gün önce o mutlu haber gelinceye kadar…
Nihayet bizim öneriyi ciddiye alan biri çıkmış. Kiler Perakende Grubu radyosunu kurmuş. İnternet üzerinden yayın yapıyor. Mesai saatinin başlamasından mağazalara müşteri alınmasına kadar geçen zaman içinde çalışanlara yönelik yayın yapılıyor. Kiler’in bulunduğu illerdeki mağazalarla telefon irtibatı kuruluyor. İç iletişim projeleriyle ilgili tüm çalışmalarda birincil iletişim kanalı olarak radyoya başvuruluyor.
Tabii şirket Genel Müdürü, Yönetim Kurulu Başkanı, Grup CEO’su ve/veya Holding Yönetim Kurulu Başkanı diledikleri zaman mesajlarını canlı yayında çalışanlara doğrudan iletiyorlar ve duruma veya talebe göre interaktif iletişime de geçiyorlar…
Yayın internetten yapılıyor. Mağazalar internetten alıp içeriye ses düzeni ve hoparlörler vasıtasıyla yayını gönderiyorlar.
Kiler’de malları satılan markalar için mükemmel bir iletişim kanalı olan ve her türden promosyonun rahatlıkla ve etkili bir şekilde duyurulabildiği radyo, maliyet – fayda analizinde inanılmaz derecede avantajlı sonuçlar veriyor…
İşletişimde herkesin kazandığı oyunlar kurabilmek, en önemli marifet…
Ortalığı toz duman götürüyor; ne Reklamverenler Derneği’nden, Reklamcılar Derneği’nden bir haber var; ne TÜHİD’den, İDA’dan, Araştırmacılar Derneği’nden ne de Türkiye’nin geleceğine yönelik olup bitenden ilk aşamada etkilenecek olan iletişim sektörünün herhangi bir temsilcisinden...
Sonra da kalkıp, “Biz sivil toplum örgütüyüz! Baskı grubuyuz!” diye ‘pozisyon almaya’ çalışırlar...
Sanki bizim iletişim sektörü Türkiye’de yaşamıyormuş gibi... Tık yok...
Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesi’ne Ak Parti’nin kapatılması için başvuruyor, tık yok... 83 yaşındaki İlhan Selçuk’u sabaha karşı gözaltına alıp saatlerce sorguluyorlar, yine tık yok...
YÖK konusu bizim STK’ları hiç ilgilendirmez... Başka STK’lar ilgilensin YÖK’le... Bizim iletişim fakülteleriyle ne ilişkimiz olabilir ki, değil mi? İletişim fakültesi mezunlarının sektördeki oranı %10’larda sürünüyormuş, eğitim kalitesi yeterli değilmiş; kime ne?
Staj programları hem medyada hem de ajansların cenahında neredeyse insan hakları ihlali boyutuna gelmiş, ne gam? Bunlar da başka STK’ların konusu olmalı...
Diyecekler ki, “Kardeşim bizimkisi STK ama daha çok üyelerinin çıkarlarıyla uğraşan, Anglo Saksonların ‘Interest Group’ dedikleri türden ‘çıkar grupları’... Senin söylediğin şeylere takılmazlar ki!..”
Değil ya... Bir an için diyelim ki, iddia doğru!... Ülkenin siyasi ve toplumsal sorunları bizim sektör örgütlerimizin umurlarında değil; varsa yoksa sektörel çıkarlar...
Değil ya... Diyelim ki ‘Değer Önermesi’ (Value Proposition) bu...
Peki o zaman nerede uluslararası mesleki standartlarını savunmak, UMS’yi (uluslararası –şeffaf- muhasebe sistemini) sektöre uygulatma mücadelesi vermek? Nerede Birleşmiş Milletler’in desteklediği ‘Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (Global Compact) imzalamaya ve o kurallara uymaya sektörü davet etmek; bunlara uymayanları teşhir etmek; ihale ve konkurların ancak bu standartlara uyan kuruluşlar arasında yapılmasını savunmak... Yani adam gibi STK olmak...
Benim iletişim sektörüm, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, Kıbrıs, Irak Savaşı, Kuzey Irak Krizi, Avrupa Birliği konusunda ne düşünüyor? Ne düşündüğünü hangi yayın veya yayınlarından ifade ediyor?..
Yoksa benim sektörüm hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini mi düşünüyor?..
Sonra benim sektörüm kalkıp müşterilerine KURUMSAL VATANDAŞLIK’tan; KURUMSAL VE SOSYAL SORUMLULUK’tan söz ediyor...
Anneannemiz “Boş küpe yapmayın!” derdi... Ne kadar doğru söylermiş...
Tablolara bakıp düşünmek gerek!
Mart ayı içinde Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nın düzenlediği bir panelde konuşmacıydık. Panelistlerden biri de Eczacıbaşı CEO’su Dr. Erdal Karamercan idi...
Panel’in konusu ‘İnovasyon’ idi. Karamercan çok iyi hazırlanmış bir konuşma yaptı. “Yenilikçilik mi diyelim; buluşçuluk mu diyelim, yoksa olduğu gibi mi bırakalım?” diye üzerinde tartışılan kavrama çok net bir tanım getirdi: “Yeni bir fikrin, değer yaratan uygulaması”... Sanat içerikli ‘yaratıcılık’ muhabbeti nasıl da düşüveriyor tartışmadan...
Pazarlama iletişiminde, dolayısıyla reklamda aslolan ‘yaratıcılık’ değil ‘inovasyon’dur diye iddia ettiğimizde bize burun kıvıranlar, Erdal Karamercan’ın tanımına ne diyecekler çok merak ediyorum doğrusu...
Erdal bey sunumunda Avrupa Komisyonu’nun Eurobarometer adı verilen araştırmasından da söz etti. Türkiye’yi de kapsayan araştırmayı bugüne kadar edinmedinizse, girin internete, bir kaç klikle çıkıversin karşınıza: http://www.eurosfaire.prd.fr/7pc/doc/1125061030_innovation_readiness_final_2005.pdf
Araştırmadan bizimle ilgili pek çok olumsuz bulgu çıksa da bir tablo var ki, beni ülkemiz adına ümitlendirdi. Sahası 2005 yılında yapılmış olan “Population Innovation Readiness” (Halkta inovasyon konusuna açık olma durumu) adlı araştırmada sormuşlar: “Yeni ürün ve hizmetler ne kadar açıksınız?” Bizimkiler, Lüksembourg ve Hollanda ile birlikte ilk üç sırayı paylaşmışlar.
Eurobarometer araştırmasını gördükten sonra insan ERA’nın inovasyon araştırmasına bir başka gözle bakıyor. Araştırmanın sahası Şubat 2008’de yapılmış. Ve insanlara sormuşlar: “Aklınıza gelen en inovatif ilk üç firmayı sayın!”...
Sonuçlar tabloda görüldüğü gibi... İlk 7’yi herkes tahmin edebilirdi herhalde. Ancak 8’e Ülker’in, 9’a İstikbal’in 10’uncu sıraya da Sanko Holding’in yerleşmesini kestirmek kolay olmayabilirdi...
Peki ‘inovatif’ olmak önemli mi?
Evet hem de nasıl!.. İtibar ölçümlemesinde dünyada kullanılan bütün sorgulama ve kriter setlerinde sorgulanan kuruluşların ne kadar yenilikçi bulundukları mutlaka var...
Yani yenilikçilik ‘itibarı’n temel taşlarından. İtibar ise doğrudan hem satın alma davranışını etkiliyor, hem de eğer kuruluş borsaya açıksa, doğrudan doğruya hisse senetlerinin değerini etkiliyor...
O halde bir kuruluş ister hizmet üretsin, isterse ürün; kendisine bir ‘inovasyon indeksi’ belirlemeli; bunu ölçmeli; CEO’sunun ve/veya genel müdürüne bu indeksi yükseltmeyi kritik başarı faktörü olarak koymalı...
Şimdi bakın etrafınıza, kaç firma böyle ya da benzer uygulamanın içinde?..
Radyo Kiler iç iletişim için yayında
İç iletişim konusu ne zaman açılsa benim klişe haline gelmiş önerimi tekrarlar dururum: Kurum içi radyo yayını yapın…
- Kimlere yaptın bu öneriyi?
- Stratejik iç ve dış iletişim planlama ve uygulama konusunda arkadaşlarımızla birlikte danışmanlık hizmeti verdiğimiz tüm büyük ve orta boy kuruluşlara.
- Peki, kaç tanesi uyguladı önerini?
- Hiçbiri?
- Hiçbiri mi?
- Evet, hiçbiri…
Birkaç gün öncesine kadar böyle yanıt veriyordum, bu ‘kategorideki’ sorulara.
Ta ki birkaç gün önce o mutlu haber gelinceye kadar…
Nihayet bizim öneriyi ciddiye alan biri çıkmış. Kiler Perakende Grubu radyosunu kurmuş. İnternet üzerinden yayın yapıyor. Mesai saatinin başlamasından mağazalara müşteri alınmasına kadar geçen zaman içinde çalışanlara yönelik yayın yapılıyor. Kiler’in bulunduğu illerdeki mağazalarla telefon irtibatı kuruluyor. İç iletişim projeleriyle ilgili tüm çalışmalarda birincil iletişim kanalı olarak radyoya başvuruluyor.
Tabii şirket Genel Müdürü, Yönetim Kurulu Başkanı, Grup CEO’su ve/veya Holding Yönetim Kurulu Başkanı diledikleri zaman mesajlarını canlı yayında çalışanlara doğrudan iletiyorlar ve duruma veya talebe göre interaktif iletişime de geçiyorlar…
Yayın internetten yapılıyor. Mağazalar internetten alıp içeriye ses düzeni ve hoparlörler vasıtasıyla yayını gönderiyorlar.
Kiler’de malları satılan markalar için mükemmel bir iletişim kanalı olan ve her türden promosyonun rahatlıkla ve etkili bir şekilde duyurulabildiği radyo, maliyet – fayda analizinde inanılmaz derecede avantajlı sonuçlar veriyor…
İşletişimde herkesin kazandığı oyunlar kurabilmek, en önemli marifet…