‘CHP maneviyatını bulmalı’…
11 ARALIK 2012
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun Gaziantep İslahiye’de Suriyeli sığınmacıların kaldığı çadır kenti gezmiş ve Türkiye’nin açık kapı politikasını överek demiş ki: “Türkiye olarak dünyaya insanlık örneği gösteriyorsunuz”…
Biraz cesaretini toplayabilseymiş “İnsanlık dersi veriyorsunuz” diyecekmiş gibi…
Başbakan Erdoğan’ın “Ülke vicdanı” dediği, ülkenin ortak ruh şekillenmesiyle karşılanmış olmaktan etkilenmiş besbelli… Doğu maneviyatını hâlâ kaybetmemiş durumda ya. Kendisinin çok iyi bildiği değerlerle burada da karşılaşmış Ban Ki-mun Bey…
Batı da o maneviyatı arıyor zaten. Hollywood ABD’nin ve Batı’nın aklını ve vicdanını çok güzel yansıtır… Filmleri ‘okuyabilenlere’ tabii… “The Flight” filmini de bu çerçevede ele almakta yarar var. Daha önce “The Master” da öyleydi; “Cloud Atlas” da..., “Newsroom”dizisi de... Ve daha önceki pek çok ABD filmi gibi (Revolutionary Road, Little Children)… Hepsi ‘iyi yapılmış’; hepsi kaybolan maneviyatın peşinde…
CHP de biraz öyle değil mi?.. Cumhuriyeti maneviyatı ve aklı ile inşa etmiş bir kuşağın partisi, bugün hangi manevi değerleri kendisine şiar edinmiştir dersiniz… Yoksa o alanı tamamen AK Parti’ye bırakmanın rahatlığı ve rehaveti içinde midir?... ABD bile takmış konuya kafayı. “Batı maneviyatını yeniden bulmalı diyor” da başka bir şey demiyor. Ban Ki-mun’u da İslahiye’de heyecanlandıran ‘ülke vicdanı’nın arkasındaki maneviyat değil midir?..
Dünya kültürel mirasına Türkiye katkısı...
İngiliz Observer gazetesi, British Museum’daki Türkiye’ye ait heykelleri geri alabilmek için sıkı bir uğraş veren Kültür Bakanlığımızın takipçi tutumundan rahatsız olmuş. Telaş havası içindeki gazete yorumunda şöyle denilmiş:
“Türkler meydan okuyor. Sanat eserlerinin bir ülkeden başka bir ülkeye iadesi açısından bir test davası, dünya müzeleri için potansiyel bir felaket olacak…”
“Batı müzeleri” demek, onların lisanında “Dünya müzeleri” anlamına geliyor. Adamlar bakmışlar ki, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, daha dün Orpheus Mozaiğini, öncesinde alt parçası bizde olan Herkül’ün üst parçasını ve de Sinanpaşa çinilerini geri almayı başarmış... Şimdi sıra “Dünyanın 7 Harikası”ndan biri olarak bilinen Halikarnas Mozoleum’una gelmiş. Bir dönem yurt dışına çıkarılan ne kadar eser varsa, tek tek her birini geriye almaya kararlı olduğumuz artık iyice anlaşılmış demek ki.
Ancak işin ilginç yanı, Halikarnas Mozoleumu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Kültür Bakanlığı adına 118 bin imzalı dilekçe başvurusunun 30 Ocak 2013’de verileceğini de bizim yine Observer gazetesinden öğreniyor oluşumuz...
Belki sessiz sedasız bu işi yürürlüğe koymanın daha doğru olacağını düşünmüşlerdir. 30 meslektaşıyla birlikte Avukat Remzi Kaymaz, başvurusunu yaparken, kaybettiğimiz eski eserlerin hikâyesini anlatan bir belgeseli de AİHM’ne sunacakmış. Böylelikle eserlerin yasal dayanakları olmadan yurt dışına çıkarıldığını anlatmış olacakmışız... Şimdi Yunanlılar da bu işe uyanmış, onlar da Panthenon mermerlerinin iadesini talep edeceklermiş. Ortalık karışacak yani…
Rahmetli Prof. Dr. Jale İnan’ı, eserlerimizin yurda geri kazanılması vesilesiyle analım ve “ruhu şad olsun”, diyelim. Jale Hanım Perge kazılarında ekibiyle birlikte az mı koşturmuş ve bulduğu belden yukarısı olmayan Herakles (Herkül) heykelinin peşini bırakmamıştı... Herkül’ün üst parçası, yıllar sonra ABD'de ortaya çıktığında tarihi eserlerin kırık parçalarını bütünleme işini gayet iyi bilen Jale Hanım, 1990 yılında Boston Güzel Sanatlar Müzesi'nde iki parçanın birbirine ait olduğunu bir alçı kopyayla dünyaya ispat etmişti. Aradan geçen zamanı bir düşünün...
Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ı, arkeoloji alanında akademik dünyamızın gelecek tasarımına yapılan katkılar ve Jale İnan hocanın ideallerinin gerçekleşmesindeki büyük rolü nedeniyle kutlamak gerekir.
Sadece arkeoloji camiamıza değil dünya kültürel mirasına Türkiye’nin örnek ve özendirici rolünü azımsamamak lazım.
Eser kimin toprağına aitse orada sergilenmeli...
First Lady’ye de bu yakışır
Gazetelerde çok büyük yer almadı; ancak bizce haber değeri çok yüksek. Önce haberden söz eldim, sonra da neden bu kadar önem verdiğimizden…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşleri Hayrünnisa Gül Hanımefendi, Sakıp Sabancı Müzesi’nin düzenlediği Kitap Sanatları ve Hat sergisi ile "Monet’nin Bahçesi" adı verilmiş olan koleksiyonu gezmiş.
First Lady’ye Sayın Türkan Sabancı ev sahipliği yapmış. İlk olarak koleksiyonların ve arşivin dijital ortama aktarıldığı yeni teknolojik düzenlemeyle Türk ve İslam sanatının nadir el yazması kitaplarının yer aldığı koleksiyonu tek tek inceleyen Gül, eserler hakkında uzmanlardan bilgi almış.
Hayrünnisa Gül, 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar ünlü hattatların ve kitap sanatçılarının elinden çıkmış 200’den fazla eserin yer aldığı sergiyi inceledikten sonra Fransız Ressam Claude Monet’nin çiçek ve doğa temalı tablolarının yer aldığı salonları da gezmiş.
Kültür ve değerler konusunda neyin olmayacağının anlatılmasından çok neyin olması gerektiğinin altının çizilmesinin doğru olacağını söyleyip duruyoruz ya. İşte Hayrünnisa Hanımefendi’nin yaptığı da budur zaten. Örnek ve önder olmak. Popüler kültürün dar sınırlarından sıyrılıp insanlık kültür mirasına bütünüyle sahip çıkmak… Bize yakışan da budur zaten. Geriye bu yaklaşımın çoklanması, nadirattan kurtarılması kalıyor…
Biraz cesaretini toplayabilseymiş “İnsanlık dersi veriyorsunuz” diyecekmiş gibi…
Başbakan Erdoğan’ın “Ülke vicdanı” dediği, ülkenin ortak ruh şekillenmesiyle karşılanmış olmaktan etkilenmiş besbelli… Doğu maneviyatını hâlâ kaybetmemiş durumda ya. Kendisinin çok iyi bildiği değerlerle burada da karşılaşmış Ban Ki-mun Bey…
Batı da o maneviyatı arıyor zaten. Hollywood ABD’nin ve Batı’nın aklını ve vicdanını çok güzel yansıtır… Filmleri ‘okuyabilenlere’ tabii… “The Flight” filmini de bu çerçevede ele almakta yarar var. Daha önce “The Master” da öyleydi; “Cloud Atlas” da..., “Newsroom”dizisi de... Ve daha önceki pek çok ABD filmi gibi (Revolutionary Road, Little Children)… Hepsi ‘iyi yapılmış’; hepsi kaybolan maneviyatın peşinde…
CHP de biraz öyle değil mi?.. Cumhuriyeti maneviyatı ve aklı ile inşa etmiş bir kuşağın partisi, bugün hangi manevi değerleri kendisine şiar edinmiştir dersiniz… Yoksa o alanı tamamen AK Parti’ye bırakmanın rahatlığı ve rehaveti içinde midir?... ABD bile takmış konuya kafayı. “Batı maneviyatını yeniden bulmalı diyor” da başka bir şey demiyor. Ban Ki-mun’u da İslahiye’de heyecanlandıran ‘ülke vicdanı’nın arkasındaki maneviyat değil midir?..
Dünya kültürel mirasına Türkiye katkısı...
İngiliz Observer gazetesi, British Museum’daki Türkiye’ye ait heykelleri geri alabilmek için sıkı bir uğraş veren Kültür Bakanlığımızın takipçi tutumundan rahatsız olmuş. Telaş havası içindeki gazete yorumunda şöyle denilmiş:
“Türkler meydan okuyor. Sanat eserlerinin bir ülkeden başka bir ülkeye iadesi açısından bir test davası, dünya müzeleri için potansiyel bir felaket olacak…”
“Batı müzeleri” demek, onların lisanında “Dünya müzeleri” anlamına geliyor. Adamlar bakmışlar ki, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, daha dün Orpheus Mozaiğini, öncesinde alt parçası bizde olan Herkül’ün üst parçasını ve de Sinanpaşa çinilerini geri almayı başarmış... Şimdi sıra “Dünyanın 7 Harikası”ndan biri olarak bilinen Halikarnas Mozoleum’una gelmiş. Bir dönem yurt dışına çıkarılan ne kadar eser varsa, tek tek her birini geriye almaya kararlı olduğumuz artık iyice anlaşılmış demek ki.
Ancak işin ilginç yanı, Halikarnas Mozoleumu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Kültür Bakanlığı adına 118 bin imzalı dilekçe başvurusunun 30 Ocak 2013’de verileceğini de bizim yine Observer gazetesinden öğreniyor oluşumuz...
Belki sessiz sedasız bu işi yürürlüğe koymanın daha doğru olacağını düşünmüşlerdir. 30 meslektaşıyla birlikte Avukat Remzi Kaymaz, başvurusunu yaparken, kaybettiğimiz eski eserlerin hikâyesini anlatan bir belgeseli de AİHM’ne sunacakmış. Böylelikle eserlerin yasal dayanakları olmadan yurt dışına çıkarıldığını anlatmış olacakmışız... Şimdi Yunanlılar da bu işe uyanmış, onlar da Panthenon mermerlerinin iadesini talep edeceklermiş. Ortalık karışacak yani…
Rahmetli Prof. Dr. Jale İnan’ı, eserlerimizin yurda geri kazanılması vesilesiyle analım ve “ruhu şad olsun”, diyelim. Jale Hanım Perge kazılarında ekibiyle birlikte az mı koşturmuş ve bulduğu belden yukarısı olmayan Herakles (Herkül) heykelinin peşini bırakmamıştı... Herkül’ün üst parçası, yıllar sonra ABD'de ortaya çıktığında tarihi eserlerin kırık parçalarını bütünleme işini gayet iyi bilen Jale Hanım, 1990 yılında Boston Güzel Sanatlar Müzesi'nde iki parçanın birbirine ait olduğunu bir alçı kopyayla dünyaya ispat etmişti. Aradan geçen zamanı bir düşünün...
Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ı, arkeoloji alanında akademik dünyamızın gelecek tasarımına yapılan katkılar ve Jale İnan hocanın ideallerinin gerçekleşmesindeki büyük rolü nedeniyle kutlamak gerekir.
Sadece arkeoloji camiamıza değil dünya kültürel mirasına Türkiye’nin örnek ve özendirici rolünü azımsamamak lazım.
Eser kimin toprağına aitse orada sergilenmeli...
First Lady’ye de bu yakışır
Gazetelerde çok büyük yer almadı; ancak bizce haber değeri çok yüksek. Önce haberden söz eldim, sonra da neden bu kadar önem verdiğimizden…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşleri Hayrünnisa Gül Hanımefendi, Sakıp Sabancı Müzesi’nin düzenlediği Kitap Sanatları ve Hat sergisi ile "Monet’nin Bahçesi" adı verilmiş olan koleksiyonu gezmiş.
First Lady’ye Sayın Türkan Sabancı ev sahipliği yapmış. İlk olarak koleksiyonların ve arşivin dijital ortama aktarıldığı yeni teknolojik düzenlemeyle Türk ve İslam sanatının nadir el yazması kitaplarının yer aldığı koleksiyonu tek tek inceleyen Gül, eserler hakkında uzmanlardan bilgi almış.
Hayrünnisa Gül, 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar ünlü hattatların ve kitap sanatçılarının elinden çıkmış 200’den fazla eserin yer aldığı sergiyi inceledikten sonra Fransız Ressam Claude Monet’nin çiçek ve doğa temalı tablolarının yer aldığı salonları da gezmiş.
Kültür ve değerler konusunda neyin olmayacağının anlatılmasından çok neyin olması gerektiğinin altının çizilmesinin doğru olacağını söyleyip duruyoruz ya. İşte Hayrünnisa Hanımefendi’nin yaptığı da budur zaten. Örnek ve önder olmak. Popüler kültürün dar sınırlarından sıyrılıp insanlık kültür mirasına bütünüyle sahip çıkmak… Bize yakışan da budur zaten. Geriye bu yaklaşımın çoklanması, nadirattan kurtarılması kalıyor…