‘Olmadı Kemal Amca!’
13 ARALIK 2006
İnsan sadece medyada görünürlüğü adına kendi ayağına ateş eder mi?.. Eder... Burada pek çok örneğinden söz ettik. İşte sonuncusu...
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in varislerini dolaştıktan sonra satılan ve nihayet Rafi Portakal tarafından açık arttırmaya sunulacağı ilan edilen mühründen iletişim değeri çıkar mı, diye sorsalardı; “Çıkmaz!” derdim...
Ama yanılmışım. Çıkmış... Sabah Gazetesi’nin dünkü haberine göre eğer yalanlanmazsa Türkiye’nin en zengin aileleri ve grupları listesinde 60’ıncı sırada yer alan, emlak ve inşaat sektörüne imzasını atan iş adamı Kemal Gülman demiş ki: “Mührü ben alacağım. Müzeye de vermem. O mühür Feryal’in boynuna yakışır!”
Kemal Bey, bu açıklamayı yapmadan önce, öyle büyük ustalara falan değil bizim fakültenin üçüncü sınıf öğrencilerinden herhangi birine sorsaydı, şu yanıtı alırdı: “Kemal Amca; bu yaklaşımınız toplumun değerlerine ters düşer. O da kurumsal itibarınızı olumsuz etkiler. Olumsuz etkilenen kurumsal itibarınız ise satışlarınızı olumsuz etkiler! O nedenle medya senden söz etsin diye böyle riskli işlere girmesen iyi edersin!”
Attilâ İlhan kitabını kaçırmayın!
Cenazesine katılamamış, mezarına gitmemiş, anma törenine uğramamış olabilirsiniz. Ama Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çıkardığı Attilâ İlhan kitabını mutlaka edinin. Yayına Yakup Çelik hazırlamış...
Attila İlhan’la ya yaşamış, ya çalışmış ya da savaşmış olanların kaleminden ustanın hayatı, eserleri ve düşünceleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 490 sayfalık tuğla gibi bir kitapta toplanmış. Kapaktaki fotoğraf, tam da benim 1980’lerin başında tanışıp, aramıza Ülkü Karaosmanoğlu’nu da alıp hep birlikte Sanat Olayı dergisini yayınladığımız günlerdeki Attilâ İlhan’ın havasını taşıyor.
Herkes bana onu şair olarak tanıtmıştı... Ben ise onu hep düşünce adamı olarak algılamışımdır... Bu kitap onu bütün boyutlarıyla gözler önüne seriyor...
‘Güç kirlenmesi’ne dikkat!
Televizyondaki reklamlarda iki sanatçı kendilerini tüketmeye devam ediyor. “Yahu şunun şurasında bir kaç yıl kaldı. Bu arada ne götürürsek kârdır. Hangi teklif gelirse gelsin kabul edelim. Seslendirme, ya da görüntü fark etmez!” dermişçesine her reklam kuşağında onların ya sesi ya da görüntüsüne rastlamamak mümkün değil. Okan Bayülgen ve Engin Günaydın’ı bekleyen en büyük tehlike, Güç Kirlenmesi (power polution)...
Öyle tehlikelidir ki bu meret, anında göstermez olumsuz etkisini. Küresel ısınma gibi. Zamanında önlem almazsanız, almaya kalktığınızda çok geç kalmış olabilirsiniz.
Bayülgen sesiyle ne kadar oynarsa oynasın, onca farklı reklamda sesin ona ait olduğunu anlamamak işten değil. Para, biraz da sesi tanınıyor diye verilmiyor mu?
Engin Günaydın bu konuda daha da cömert. Görüntü ve ses fark etmiyor. Yakında onun rol almadığı reklam filmini bulmakta zorlanacağız.
Günaydın’ın içine düştüğü ‘güç kirlenmesi’ durumu, Garanti Bonus için çektiği son deniz kızlı filmin çok başarılı olmasına engel değil. ‘Bedavası en bol’ şeklindeki mesaj bundan daha buluşçu bir yaklaşımla nasıl verilebilirdi, bilmiyorum. Kim akıl etmiş, kim onaylamışsa akıllarına, kim çekmişse ellerine sağlık...
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in varislerini dolaştıktan sonra satılan ve nihayet Rafi Portakal tarafından açık arttırmaya sunulacağı ilan edilen mühründen iletişim değeri çıkar mı, diye sorsalardı; “Çıkmaz!” derdim...
Ama yanılmışım. Çıkmış... Sabah Gazetesi’nin dünkü haberine göre eğer yalanlanmazsa Türkiye’nin en zengin aileleri ve grupları listesinde 60’ıncı sırada yer alan, emlak ve inşaat sektörüne imzasını atan iş adamı Kemal Gülman demiş ki: “Mührü ben alacağım. Müzeye de vermem. O mühür Feryal’in boynuna yakışır!”
Kemal Bey, bu açıklamayı yapmadan önce, öyle büyük ustalara falan değil bizim fakültenin üçüncü sınıf öğrencilerinden herhangi birine sorsaydı, şu yanıtı alırdı: “Kemal Amca; bu yaklaşımınız toplumun değerlerine ters düşer. O da kurumsal itibarınızı olumsuz etkiler. Olumsuz etkilenen kurumsal itibarınız ise satışlarınızı olumsuz etkiler! O nedenle medya senden söz etsin diye böyle riskli işlere girmesen iyi edersin!”
Attilâ İlhan kitabını kaçırmayın!
Cenazesine katılamamış, mezarına gitmemiş, anma törenine uğramamış olabilirsiniz. Ama Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çıkardığı Attilâ İlhan kitabını mutlaka edinin. Yayına Yakup Çelik hazırlamış...
Attila İlhan’la ya yaşamış, ya çalışmış ya da savaşmış olanların kaleminden ustanın hayatı, eserleri ve düşünceleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 490 sayfalık tuğla gibi bir kitapta toplanmış. Kapaktaki fotoğraf, tam da benim 1980’lerin başında tanışıp, aramıza Ülkü Karaosmanoğlu’nu da alıp hep birlikte Sanat Olayı dergisini yayınladığımız günlerdeki Attilâ İlhan’ın havasını taşıyor.
Herkes bana onu şair olarak tanıtmıştı... Ben ise onu hep düşünce adamı olarak algılamışımdır... Bu kitap onu bütün boyutlarıyla gözler önüne seriyor...
‘Güç kirlenmesi’ne dikkat!
Televizyondaki reklamlarda iki sanatçı kendilerini tüketmeye devam ediyor. “Yahu şunun şurasında bir kaç yıl kaldı. Bu arada ne götürürsek kârdır. Hangi teklif gelirse gelsin kabul edelim. Seslendirme, ya da görüntü fark etmez!” dermişçesine her reklam kuşağında onların ya sesi ya da görüntüsüne rastlamamak mümkün değil. Okan Bayülgen ve Engin Günaydın’ı bekleyen en büyük tehlike, Güç Kirlenmesi (power polution)...
Öyle tehlikelidir ki bu meret, anında göstermez olumsuz etkisini. Küresel ısınma gibi. Zamanında önlem almazsanız, almaya kalktığınızda çok geç kalmış olabilirsiniz.
Bayülgen sesiyle ne kadar oynarsa oynasın, onca farklı reklamda sesin ona ait olduğunu anlamamak işten değil. Para, biraz da sesi tanınıyor diye verilmiyor mu?
Engin Günaydın bu konuda daha da cömert. Görüntü ve ses fark etmiyor. Yakında onun rol almadığı reklam filmini bulmakta zorlanacağız.
Günaydın’ın içine düştüğü ‘güç kirlenmesi’ durumu, Garanti Bonus için çektiği son deniz kızlı filmin çok başarılı olmasına engel değil. ‘Bedavası en bol’ şeklindeki mesaj bundan daha buluşçu bir yaklaşımla nasıl verilebilirdi, bilmiyorum. Kim akıl etmiş, kim onaylamışsa akıllarına, kim çekmişse ellerine sağlık...