‘Vahşetin fotoğrafı’
08 ARALIK 2012
Böyle demiş TBMM Başkanı Cemil Çiçek, AK Parti Ağrı Milletvekili Fatma Salman’ın eşinden gördüğü şiddeti ortaya koyan fotoğraftaki hali için... Başta Fatma Şahin hanımefendi olmak üzere ‘kadına şiddet’e karşı çok ciddi bir mücadelenin yürütüldüğüne dair fikir birliği içinde olunabilir elbette; ancak varlıklı-yoksul ayrımı tanımadan bulaşıcı hastalık gibi yayılan bu utanılası memleket meselemizin ‘farkındalık’ merhalesini de aştığını görmek lazım.
Acziyetten kaynağını bulan şiddetin önüne geçmek için başta ‘farkındalık oluşturmak’ gerekliliği yolundaki ilk maddeyi geçmişiz göründüğü kadarıyla. Sürmanşetten gördüğümüz sırtından bıçaklanan çıplak kadın fotoğrafı elbette unutulmadı. Herkesi derinden sarsan bu fotoğrafla ilgili yorumları hatırlayalım:
“O bıçak vicdanınıza saplansın!”, “İnsafınız kurusun!”, “Ölüm pornografisi”, “Kadına şiddette son nokta!”… Diğer tarafta “Bu fotoğrafı yayımlamak sadistliktir.”, “Sorumsuz gazetecilik!” diye infial içinde fotoğrafı yayınlayan gazeteye sayıp dökenler...
Ben de ‘Yayıncı gazete risk aldı’ demiş ve “Bu fotoğraf, Türkiye'de kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak köklü uygulamaları tetiklerse gazete maksadına ulaşmış olacaktır” demiştim. Aradan geçen bir yılı aşkın zaman sonrasında açıkça belirtmeliyiz ki, ‘farkındalık oluşturulması’ konusunda, insanı perişan eden bu fotoğrafla önemli bir katkı sağlanmıştır.
Ak Parti Ağrı milletvekili Fatma Salman’ın yaşadığı şiddet ise bu farkındalığı zirveye taşımıştır.
Artık herkes her şeyin farkında!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de olağanüstü bir performans sergileyerek beklentinin üzerinde bir tempoyla bu konuda mesai üstüne mesai yapıyor.
Dün CHP Genel Sekreteri Tamayligil de, Denizli’deki basın toplantısında "Kadına şiddetin önlenmesi için yasa çıkartılıyor, ama yasaların uygulaması ve uygulayacak bilincin oluşmasında önemli problemler yaşıyoruz" demiş.
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 78. yıl dönümünde, kadına şiddetin önlenmesine dair yasa hazırlayacaksınız ve bu yasaları uygulayacak bilinçten de yoksun olacaksınız... Ne hazin durum…
İçimizdeki ‘insanımsı’lar hâlâ gün 24 saat görev başında… Pekçok kadının, dolayısıyla hepimizin canı yanmaya devam ediyor.
‘Farkındalık’ aşamasından sonra, yasalarla da, protestolarla da sonuca yaklaşılamayacaksa sırada ne olmalı?
Türk toplumunun ‘mutlu’ olduğuna dair anketler bir yanda; ölüm korkusuyla yaşayan kadınlarımız diğer yanda. Her ikisi de bizim gerçekliğimiz! Sezen Aksu, diyor ya: “Düğün ve cenaze hallerimiz”…
Benim itirazım Roma Büyükelçimize…
Avrupa’nın en eski tiyatrolarından biri olan Napoli’deki San Carlo, bu kez Ferzan Özpetek’in rejisörlüğünü yaptığı La Traviata operasıyla gündeme gelmiş ve eser ayakta alkışlanmış.
Besteci Giuseppe Verdi’nin 200’üncü doğum yılı nedeniyle sahnelenen La Traviata 15 Aralık’a kadar oynanacakmış ve o tarihe kadar tüm biletler tükenmiş. Ferzan Özpetek beyin, Alexander Dumas’nın ‘Kamelyalı Kadın’ romanını esas alan ve bir aşk melodramı olan La Traviata’da klasik hikâyeye bağlı kalırken, dekorda da kendi üslubunu konuşturmuş ve sahnede, hilal, nargile, fes ve Osmanlı dönemine ait kostümlere de yer vermiş. Özpetek, oyun sonrasında demiş ki:
“Opera konusunda her şeyi bilen birisi değilim, hatta cahilim diyebilirim ama o cahilliğin bana getirdiği hoş bir şey de var. Güzel bir deneyim oldu. İnsanların tepkileri çok hoş.”
Olayı eşi ile birlikte izleyen Roma Büyükelçimiz Hakkı Akil bir şey demese olay bizim vizörümüze bazı köşe yazarlarımızınki gibi girmeyecek. Ancak ne demiş Sayın Büyükelçi?
“Özpetek’in yaptığı her işte Türk unsurlarını ön plana çıkarması gurur verici!”
La Traviata bildiğim kadarıyla Türkler falan hiçbir ilgisi yoktur. Olsun ben yaptım oldu, denebilir… Hiç itirazım yok… Türkler Batılılar tarafından nargile ve fesle temsil de edilebilir. Buna da itirazım yok… Batı bu ‘oryantalist’ muhabbeti her zaman yapar zaten… Son derece yetenekli Batılı bir Türk de bu ‘oryantalist’ numaradan yararlanmak isteyebilir. Sonuç da şahane olabilir… Güzel… Bunların hiçbirine itirazım yok…
Benim itirazım bizim Büyükelçi’ye… O sadece Türkiye’yi temsil etmez. Türkiye’nin milli kültür politikasını da temsil eder. Özellikle başta “Karşı Pencere” olmak üzere pek çok filmini ilgiyle izlediğim (Benim ‘ikinci kategoride’ andığım, ‘iyi yapılmış’ bir filmdir) Ferzan Özpetek’in bizim entelektüelerimizden bazıları için başarılı bir yönetmen olması olayı değiştirmez; benim yanıtını aradığım soru şudur: Milli Kültür Politikamızı ve Türkiye’yi Ferzan Bey mi temsi eder ve bu durum devletimizi temsil eden bir Elçi tarafından böyle mi tescillenir?..
Turkcell’in Style’da ne hikmet var acaba?
Turkcell Gangnam Style reklam videosu (böyle anılıyor, oysa aslında Turkcell Style deniyor içinde) internette tıklanma rekoru kırarken, yine aynı internetteki sosyal medya, reklamı ‘kopyacılık’la eleştiren yorumlarla çalkalanıp duruyor.
Şu Gangnam Style furyası ile ilgili naçizane görüşlerimizi daha önce dile getirmiştik (Bkz. Yeni Şafak, 27 Kasım)… Orijinaline tahammül edemeyenlerin, bir de espriyi tam olarak yakalayamazlarsa olayı ‘çakma’ olarak değerlendirip sinirlenmeleri kaçınılmazdı.
Bilinirliğini artırıp, kendisini konuşturmak ve gündemde yer almak isteyen bir markanın başvuracağı bir yoldur bu genelikle. Turkcell gibi o dönemi çoktan geride bırakmış olan br markanın değil…
Acaba ne düşündüler bu yaklaşıma yeşil ışık yakarken? Herhalde amaçları “ucuz bir fırsatçılık” değildi… Koydukları iş hedefleri açısından ne kadar kârlı çıktıklarını ölçümleme ile anlatırlarsa, bu sütunlarda büyük keyifle yer veririz. Her gıcık reklam iş yapmaz, diye bir kural olmadığına göre, belki de bizim bilemediğimiz bir hikmet vardır bu işte…
Acziyetten kaynağını bulan şiddetin önüne geçmek için başta ‘farkındalık oluşturmak’ gerekliliği yolundaki ilk maddeyi geçmişiz göründüğü kadarıyla. Sürmanşetten gördüğümüz sırtından bıçaklanan çıplak kadın fotoğrafı elbette unutulmadı. Herkesi derinden sarsan bu fotoğrafla ilgili yorumları hatırlayalım:
“O bıçak vicdanınıza saplansın!”, “İnsafınız kurusun!”, “Ölüm pornografisi”, “Kadına şiddette son nokta!”… Diğer tarafta “Bu fotoğrafı yayımlamak sadistliktir.”, “Sorumsuz gazetecilik!” diye infial içinde fotoğrafı yayınlayan gazeteye sayıp dökenler...
Ben de ‘Yayıncı gazete risk aldı’ demiş ve “Bu fotoğraf, Türkiye'de kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak köklü uygulamaları tetiklerse gazete maksadına ulaşmış olacaktır” demiştim. Aradan geçen bir yılı aşkın zaman sonrasında açıkça belirtmeliyiz ki, ‘farkındalık oluşturulması’ konusunda, insanı perişan eden bu fotoğrafla önemli bir katkı sağlanmıştır.
Ak Parti Ağrı milletvekili Fatma Salman’ın yaşadığı şiddet ise bu farkındalığı zirveye taşımıştır.
Artık herkes her şeyin farkında!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de olağanüstü bir performans sergileyerek beklentinin üzerinde bir tempoyla bu konuda mesai üstüne mesai yapıyor.
Dün CHP Genel Sekreteri Tamayligil de, Denizli’deki basın toplantısında "Kadına şiddetin önlenmesi için yasa çıkartılıyor, ama yasaların uygulaması ve uygulayacak bilincin oluşmasında önemli problemler yaşıyoruz" demiş.
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 78. yıl dönümünde, kadına şiddetin önlenmesine dair yasa hazırlayacaksınız ve bu yasaları uygulayacak bilinçten de yoksun olacaksınız... Ne hazin durum…
İçimizdeki ‘insanımsı’lar hâlâ gün 24 saat görev başında… Pekçok kadının, dolayısıyla hepimizin canı yanmaya devam ediyor.
‘Farkındalık’ aşamasından sonra, yasalarla da, protestolarla da sonuca yaklaşılamayacaksa sırada ne olmalı?
Türk toplumunun ‘mutlu’ olduğuna dair anketler bir yanda; ölüm korkusuyla yaşayan kadınlarımız diğer yanda. Her ikisi de bizim gerçekliğimiz! Sezen Aksu, diyor ya: “Düğün ve cenaze hallerimiz”…
Benim itirazım Roma Büyükelçimize…
Avrupa’nın en eski tiyatrolarından biri olan Napoli’deki San Carlo, bu kez Ferzan Özpetek’in rejisörlüğünü yaptığı La Traviata operasıyla gündeme gelmiş ve eser ayakta alkışlanmış.
Besteci Giuseppe Verdi’nin 200’üncü doğum yılı nedeniyle sahnelenen La Traviata 15 Aralık’a kadar oynanacakmış ve o tarihe kadar tüm biletler tükenmiş. Ferzan Özpetek beyin, Alexander Dumas’nın ‘Kamelyalı Kadın’ romanını esas alan ve bir aşk melodramı olan La Traviata’da klasik hikâyeye bağlı kalırken, dekorda da kendi üslubunu konuşturmuş ve sahnede, hilal, nargile, fes ve Osmanlı dönemine ait kostümlere de yer vermiş. Özpetek, oyun sonrasında demiş ki:
“Opera konusunda her şeyi bilen birisi değilim, hatta cahilim diyebilirim ama o cahilliğin bana getirdiği hoş bir şey de var. Güzel bir deneyim oldu. İnsanların tepkileri çok hoş.”
Olayı eşi ile birlikte izleyen Roma Büyükelçimiz Hakkı Akil bir şey demese olay bizim vizörümüze bazı köşe yazarlarımızınki gibi girmeyecek. Ancak ne demiş Sayın Büyükelçi?
“Özpetek’in yaptığı her işte Türk unsurlarını ön plana çıkarması gurur verici!”
La Traviata bildiğim kadarıyla Türkler falan hiçbir ilgisi yoktur. Olsun ben yaptım oldu, denebilir… Hiç itirazım yok… Türkler Batılılar tarafından nargile ve fesle temsil de edilebilir. Buna da itirazım yok… Batı bu ‘oryantalist’ muhabbeti her zaman yapar zaten… Son derece yetenekli Batılı bir Türk de bu ‘oryantalist’ numaradan yararlanmak isteyebilir. Sonuç da şahane olabilir… Güzel… Bunların hiçbirine itirazım yok…
Benim itirazım bizim Büyükelçi’ye… O sadece Türkiye’yi temsil etmez. Türkiye’nin milli kültür politikasını da temsil eder. Özellikle başta “Karşı Pencere” olmak üzere pek çok filmini ilgiyle izlediğim (Benim ‘ikinci kategoride’ andığım, ‘iyi yapılmış’ bir filmdir) Ferzan Özpetek’in bizim entelektüelerimizden bazıları için başarılı bir yönetmen olması olayı değiştirmez; benim yanıtını aradığım soru şudur: Milli Kültür Politikamızı ve Türkiye’yi Ferzan Bey mi temsi eder ve bu durum devletimizi temsil eden bir Elçi tarafından böyle mi tescillenir?..
Turkcell’in Style’da ne hikmet var acaba?
Turkcell Gangnam Style reklam videosu (böyle anılıyor, oysa aslında Turkcell Style deniyor içinde) internette tıklanma rekoru kırarken, yine aynı internetteki sosyal medya, reklamı ‘kopyacılık’la eleştiren yorumlarla çalkalanıp duruyor.
Şu Gangnam Style furyası ile ilgili naçizane görüşlerimizi daha önce dile getirmiştik (Bkz. Yeni Şafak, 27 Kasım)… Orijinaline tahammül edemeyenlerin, bir de espriyi tam olarak yakalayamazlarsa olayı ‘çakma’ olarak değerlendirip sinirlenmeleri kaçınılmazdı.
Bilinirliğini artırıp, kendisini konuşturmak ve gündemde yer almak isteyen bir markanın başvuracağı bir yoldur bu genelikle. Turkcell gibi o dönemi çoktan geride bırakmış olan br markanın değil…
Acaba ne düşündüler bu yaklaşıma yeşil ışık yakarken? Herhalde amaçları “ucuz bir fırsatçılık” değildi… Koydukları iş hedefleri açısından ne kadar kârlı çıktıklarını ölçümleme ile anlatırlarsa, bu sütunlarda büyük keyifle yer veririz. Her gıcık reklam iş yapmaz, diye bir kural olmadığına göre, belki de bizim bilemediğimiz bir hikmet vardır bu işte…