‘Milî kültürümüz’ o sessizlikte yatıyor
19 mart 2016 yeni şafak
Altyapı meseleleri tamam. Üçüncü Köprüden Yeni Havalimanı'na uzanan devasa yatırımlara şapkamızı çıkarıp, “Amma velakin kültürel boyuttaki hizmetlerde sorun var” derken aşağıdaki haberler ilaç gibi çıkageldi.
Önümüzdeki günlerde Başbakan Davutoğlu'ndan bir 'kültür paketi'açıklaması gelecekmiş…
Başlıklardan en önemlilerinden biri şu: İstanbul, Ankara'daki 9 milyon kitaplık Milli Kütüphane'den daha da büyük bir kütüphaneye sahip olacakmış. (Milli Kütüphane'de hali hazırda 3 milyonu basılı, 6 milyonu dijital yaklaşık 9 milyon kitap varmış.) İstanbul'da Rami Kışlası'na yapılacak bu yeni kütüphaneyle ve 81 ile yayılacak olan kültür-sanat hizmetleri gündemiyle ilgili dün bizim gazetedeki haberi okuyunca içimizi bir ümit ışığı kapladı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal demiş ki:
“Bütün kültür politikalarımızı şehirler üzerinde somutlaştıracağız. Şehirlerimizin yeniden kültür-sanat üretildiği merkezlere dönüşmesi gerekiyor. 1997 yılında 9 ilde Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Musıki koroları kurulmuş, ama açılmamıştı. Şimdi, illerimizdeki koroları tekrardan açıyoruz. 81 ilde kültür ve sanatı hareketlendirip oradaki yetenekleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Tiyatroyu yerelleştireceğiz.”
Kulağa hoş geliyor değil mi? 'Kültür-sanat' demek, hayatın içinde duygularınızla da var olmak demek aynı zamanda. Müzik, sinema, tiyatro ve diğer sanat dalları işin içine girdiğinde hangi konuyla ilgili olursak olalım, düşünce dünyamız birden duyguyla buluşur ve her yeni idrak vesilesiyle birlikte daha çok 'yücelmez' miyiz (Süblimasyon)?
Duygularla, hayal gücünün devreye girmesiyle birlikte, yazılanlar, resmedilenler, sahnelenenler manaya bürünür, her şey daha bir sahicileşir. Bu arada sürekli vurguladığımız 'Okumak' da böyle başlamaz mı zaten?
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Konya'ya büyük bir Mevlevihane'nin de yapılacağını açıklarken, Şeb-i Arus törenlerinin'ruhaniyetine, maneviyatına uygun gerçekleşmesi' gerektiğine de işaret etmiş.
Şubat ayı sonunda da “Muhteşem vefa” başlığıyla yine bizim gazetede yayınlanmış bir haberi belleğimizden uçup gitmesin diye kayıt altına almıştık. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Süleymaniye Tıp Medresesi restore edilecekti. (Bakanlık bünyesinde toplam 22 kütüphanesiyle hizmet veren Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, bu yıl yeni yazma eserlerin sergilenmesi için Süleymaniye Tıp Medresesi'ni restore edecekmiş.)
Tercümesi yapılamadığı için asırlar içinde yitip gitme tehlikesiyle baş başa kalan yazma eserlerden kaçını kurtarabilirsek o kadar çok sevinmeliyiz.
Buraya kadar her şey iyi… Yine de bir sorun var. Hem de çok ciddi bir sorun… Önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir hayli tartışılan, CHP'lilerin de bir türlü benimsemek istemedikleri o ünlü iki 'aforizmasını' hatırlayalım. Biri: “Devletin temeli millî kültürdür”…
İkincisi: Gazi'nin, 10.Yıl Nutku'nda ne hikmetse yine CHP'liler tarafından ancak tahrif edilerek hatırlanan o ünlü sözünün doğrusunu alalım buraya: “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız!..” Oysa yıllarca nasıl öğretmişlerdi bize: “Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağız!”… Arada ne kadar fark ve tahrifat var; inanılır gibi değil…
Bugün artık herkes biliyor ki, hiçbir 'Güç', yumuşak güç ya da akıllı güç (Soft Power / Smart Power) ilke ve uygulamalarıyla payandalanmadan uzun süre kalıcı bir varlık sürdüremez. 'Devletin temeli milli kültürdür' tespitini de bu bağlamda anlamakta yarar vardır.
Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, İtalya'nın milli kültür politikalarından söz edildiği zaman bu ülkelerin içindeki hiçbir siyasi görüş, hiçbir fraksiyon, farklı bir dünya görüşünden yola çıkarak tercih ortaya koyamaz. Goethe tüm Almanlar için Goethe'dir, Hugo tüm Fransızlar için Hugo, Dante tüm İtalyanlar için Dante, Dickens tüm İngilizler için Dickens'tir…
Bu isimler gibi her ülke için yüzlercesi sıralanabilir… Millî kültür konusunda millî mutabakat bu ülkelerde yıllarca önce tartışılıp bitirilmiş bir konudur…
Peki bizde nedir durum?
İşte bu nedenle yukarıda sözünü ettiğimiz girişimlere sevinirken, yıllar içinde akıp giden iktidarların bir türlü oluşturmayı başaramadıkları bir'Milli Kültür Politikası'nın inşa edilmesi meselesinin de ancak AK Parti iktidarı tarafından çözümlenebilecek bir sorun olduğuna dair inancımızı yineleyelim… Yeter ki bu konuda ortada bir irade beyanı ve desteği olsun…
Duygu mirasımızın içinde yattığı sessiz derinliği gün ışığına çıkarmak için atılan her adım baştacı edilmeli ama, millî kültürümüzü iki şiir birkaç türküden ibaret sanan ve devasa bir geçmişi reddeden veya ondan bîhaber olan anlayışı da restore etmek şart…
Önümüzdeki günlerde Başbakan Davutoğlu'ndan bir 'kültür paketi'açıklaması gelecekmiş…
Başlıklardan en önemlilerinden biri şu: İstanbul, Ankara'daki 9 milyon kitaplık Milli Kütüphane'den daha da büyük bir kütüphaneye sahip olacakmış. (Milli Kütüphane'de hali hazırda 3 milyonu basılı, 6 milyonu dijital yaklaşık 9 milyon kitap varmış.) İstanbul'da Rami Kışlası'na yapılacak bu yeni kütüphaneyle ve 81 ile yayılacak olan kültür-sanat hizmetleri gündemiyle ilgili dün bizim gazetedeki haberi okuyunca içimizi bir ümit ışığı kapladı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal demiş ki:
“Bütün kültür politikalarımızı şehirler üzerinde somutlaştıracağız. Şehirlerimizin yeniden kültür-sanat üretildiği merkezlere dönüşmesi gerekiyor. 1997 yılında 9 ilde Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Musıki koroları kurulmuş, ama açılmamıştı. Şimdi, illerimizdeki koroları tekrardan açıyoruz. 81 ilde kültür ve sanatı hareketlendirip oradaki yetenekleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Tiyatroyu yerelleştireceğiz.”
Kulağa hoş geliyor değil mi? 'Kültür-sanat' demek, hayatın içinde duygularınızla da var olmak demek aynı zamanda. Müzik, sinema, tiyatro ve diğer sanat dalları işin içine girdiğinde hangi konuyla ilgili olursak olalım, düşünce dünyamız birden duyguyla buluşur ve her yeni idrak vesilesiyle birlikte daha çok 'yücelmez' miyiz (Süblimasyon)?
Duygularla, hayal gücünün devreye girmesiyle birlikte, yazılanlar, resmedilenler, sahnelenenler manaya bürünür, her şey daha bir sahicileşir. Bu arada sürekli vurguladığımız 'Okumak' da böyle başlamaz mı zaten?
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Konya'ya büyük bir Mevlevihane'nin de yapılacağını açıklarken, Şeb-i Arus törenlerinin'ruhaniyetine, maneviyatına uygun gerçekleşmesi' gerektiğine de işaret etmiş.
Şubat ayı sonunda da “Muhteşem vefa” başlığıyla yine bizim gazetede yayınlanmış bir haberi belleğimizden uçup gitmesin diye kayıt altına almıştık. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan Süleymaniye Tıp Medresesi restore edilecekti. (Bakanlık bünyesinde toplam 22 kütüphanesiyle hizmet veren Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, bu yıl yeni yazma eserlerin sergilenmesi için Süleymaniye Tıp Medresesi'ni restore edecekmiş.)
Tercümesi yapılamadığı için asırlar içinde yitip gitme tehlikesiyle baş başa kalan yazma eserlerden kaçını kurtarabilirsek o kadar çok sevinmeliyiz.
Buraya kadar her şey iyi… Yine de bir sorun var. Hem de çok ciddi bir sorun… Önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir hayli tartışılan, CHP'lilerin de bir türlü benimsemek istemedikleri o ünlü iki 'aforizmasını' hatırlayalım. Biri: “Devletin temeli millî kültürdür”…
İkincisi: Gazi'nin, 10.Yıl Nutku'nda ne hikmetse yine CHP'liler tarafından ancak tahrif edilerek hatırlanan o ünlü sözünün doğrusunu alalım buraya: “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız!..” Oysa yıllarca nasıl öğretmişlerdi bize: “Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağız!”… Arada ne kadar fark ve tahrifat var; inanılır gibi değil…
Bugün artık herkes biliyor ki, hiçbir 'Güç', yumuşak güç ya da akıllı güç (Soft Power / Smart Power) ilke ve uygulamalarıyla payandalanmadan uzun süre kalıcı bir varlık sürdüremez. 'Devletin temeli milli kültürdür' tespitini de bu bağlamda anlamakta yarar vardır.
Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, İtalya'nın milli kültür politikalarından söz edildiği zaman bu ülkelerin içindeki hiçbir siyasi görüş, hiçbir fraksiyon, farklı bir dünya görüşünden yola çıkarak tercih ortaya koyamaz. Goethe tüm Almanlar için Goethe'dir, Hugo tüm Fransızlar için Hugo, Dante tüm İtalyanlar için Dante, Dickens tüm İngilizler için Dickens'tir…
Bu isimler gibi her ülke için yüzlercesi sıralanabilir… Millî kültür konusunda millî mutabakat bu ülkelerde yıllarca önce tartışılıp bitirilmiş bir konudur…
Peki bizde nedir durum?
İşte bu nedenle yukarıda sözünü ettiğimiz girişimlere sevinirken, yıllar içinde akıp giden iktidarların bir türlü oluşturmayı başaramadıkları bir'Milli Kültür Politikası'nın inşa edilmesi meselesinin de ancak AK Parti iktidarı tarafından çözümlenebilecek bir sorun olduğuna dair inancımızı yineleyelim… Yeter ki bu konuda ortada bir irade beyanı ve desteği olsun…
Duygu mirasımızın içinde yattığı sessiz derinliği gün ışığına çıkarmak için atılan her adım baştacı edilmeli ama, millî kültürümüzü iki şiir birkaç türküden ibaret sanan ve devasa bir geçmişi reddeden veya ondan bîhaber olan anlayışı da restore etmek şart…