Muhalefet bu sefer biraz zor ‘hayır’ diyecek
10 mart 2016 yeni şafak
Avrupa ile bahar havası esiyor sanki… Türkiye mülteciler meselesinde köşeye sıkıştırılamadı sonunda. Cendereden çıkışın pek de kolay olmadığını Başbakan Davutoğlu şu metaforla açıklamış: “AB ile Kayserili pazarlığı yaptık”…
Almanya Şansölyesi Angela Merkel'le arasındaki 'pazarlığı' anlatan Davutoğlu olayı şöyle özetlemiş:
“Biz ilk 3 milyarı, bir yıl içinde demiştik. Onlar da iki yıl için ısrar ediyordu. Yeni bir boyut getirdik, 'Bütün masraflar artacak, 3 milyar daha istiyoruz' dedim. 'Geri kabulden kaynaklanan bütün masrafları da siz vereceksiniz' dedim… Kayserili pazarlığı iyi oldu. Artı üç milyar Euro yani. Onlar bunu açıklamalarında zikretmediler, çünkü bunun için zirve kararı lazım; 18 Mart'a hazırlık yapmaları lazım. 2018'e kadar 6 milyar olacak. Ayrıca beş fasıl var; 15, 23, 24, 26, 31'nci fasıllar açılmalı. Bu da tabii önemli. Tabii bunların hepsi 18 Mart'ta AB Konseyi'nde görüşülüp nihai karara bağlanacak, orada da görmemiz lazım.”
İhracatımızı çok yakından ilgilendiren vize meselesinde insan bir türlü sevinemiyor… “Bu iş bir yerlerden döner” diye düşünmemek elde değil… Bir de Batı'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devamlı altını çizdiği samimiyet meselesi var.
Ayrıca bizim muhalefetin 'mekanik bir karşı çıkış refleksinin' bu gelişime köstek olması da söz konusu… Belli ki, bu bağlamda Davutoğlu da bir miktar tedirgin. Muhalefete çağrı yapmış:
“Buradan bir çağrı yapıyorum muhalefete, Haziran'da vatandaşların vizesiz gidebilmesi için 9 kanunun çıkmasını engellememesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuştuğumda vize muafiyeti için 'gerekli desteği veririz' demişti. AB Parlamentosu Başkanı ile görüştüm, o da '1 Mayıs'ta bize gelirse, Haziran'a yetiştiririz' dedi. Sonra da her üye ülkenin parlamentosunda onaylanıyor. Bizim hızımız burada önem taşıyor. Tarihi bir dönüm noktası. İnşallah ilk uçağı vizesiz bir şekilde kaldırırız.”
Yani muhalefetin işi zor. AK Parti ne derse, “Hayır!” demeye şartlanmış muhalefet bu sefer bu 'hayır'ın hesabını seçmene veremez…
Helal olsun o polislere de savcıya da…
Bunlardan ne kadar çok var etrafımızda… Sayıları da arttıkça artıyor… Çünkü toplumda anlayış, empati, şefkat, merhamet gibi beşeri duygular değil, o iki kadının şahsında kristalize olduğuna tanıklık ettiğimiz; düşmansı, makabre (ölümcül) duygular topluma giderek yayılmakta…
Sosyal medyaya bir göz atmak yeterli… Sütre gerisinden çakan çakana…
Köprüdeki intihar olayına takılmaya gerek yok… Nasıl ve neden intihar etmekte olduğunu videoya çekip sosyal medyada yayınlayan gencecik, toplumsal boyutta son derece başarılı o delikanlı akıllardadır…
Ancak bu iki kadın tüy diktiler insansızlığın doruğuna…
Sen kalk intihar girişiminde bulunan adamcağıza, olayı seyretmek isteyenler yüzünden sıkışan trafik nedeniyle öfkelenip 'Atla!' diye bağır…
Adı Erol Çetin olduğu anlaşılan kişinin Boğaziçi Köprüsü'nün korkuluklarına çıkarak kendini boşluğa bıraktığı olayda, köprüden geçen ve “Saatlerce senin yüzünden trafikte bekliyoruz. Atlayacaksan atla” diye bağırıp küfür ettikleri için gözaltına alınan 2 kadın için savcılık, 'intihara teşvik etmek suçundan' tutuklanmalarını istemiş. Ne de iyi etmiş…
İki kadın mahkemeye sevk edilmiş. Türk Ceza Kanunu'nun 84. maddesinde başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi veya kişiler, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırıldığı yazmaktaymış.
Oysa olay yerine gelen polis ekipleri Çetin'i saatlerce ikna etmeye çalışmışlar. Anlatıldığına göre kendisini vazgeçirmek üzerelermiş.
Kadınların 'çığırmasını' duyan Erol Çetin üzerindeki tişörtü çıkarıp, kendini boşluğa bırakmış. Denize çakılan Çetin, Deniz Polisi tarafından hemen sudan çıkarılmış, ancak tüm çabalara rağmen kurtarılamamış.
Yaşanan bu olayın ardından köprü üzerinde tertibat alan polis ekipleri iki kadının aracını durdurmuşlar.
Savcılıkla yapılan görüşmelerin ardından 2 kadın 'İntihara teşvik etmek' suçlamasıyla gözaltına alınmışlar. Sonra da savcı iki kadın 'intihara teşvik etmek' suçundan tutuklanmalarını istemiş. Hakim ise iki kadını, 'adli kontrol' şartıyla serbest bırakmış.
Vahşi kapitalizm ve tüketim toplumu nedeniyle ABD'nin'maneviyatını yitirdiğini' söyleyen düşünür, kadına şiddet dâhil, çevremizdeki olaylara bakıp, Türkiye'deki gelişmeleri nasıl değerlendirirdi acaba…
Karpuz efekti en belirgin şekilde yaşam pratiğinde gösteriyor kendini… Bir taraf millî ve manevî değerlere sonuna kadar sadakatle bağlanmaya çalışırken; diğer taraf, değer, kıymet bilmezlik anlayışsızlık ve yalnızlık sürgünü bir hayata doğru sürükleniyor… Bir tarafta çekirdek aile gücünü korurken, diğer tarafta çekirdek aile çatır çatır çatlıyor…
Allah encamımızı hayır eylesin…
Almanya Şansölyesi Angela Merkel'le arasındaki 'pazarlığı' anlatan Davutoğlu olayı şöyle özetlemiş:
“Biz ilk 3 milyarı, bir yıl içinde demiştik. Onlar da iki yıl için ısrar ediyordu. Yeni bir boyut getirdik, 'Bütün masraflar artacak, 3 milyar daha istiyoruz' dedim. 'Geri kabulden kaynaklanan bütün masrafları da siz vereceksiniz' dedim… Kayserili pazarlığı iyi oldu. Artı üç milyar Euro yani. Onlar bunu açıklamalarında zikretmediler, çünkü bunun için zirve kararı lazım; 18 Mart'a hazırlık yapmaları lazım. 2018'e kadar 6 milyar olacak. Ayrıca beş fasıl var; 15, 23, 24, 26, 31'nci fasıllar açılmalı. Bu da tabii önemli. Tabii bunların hepsi 18 Mart'ta AB Konseyi'nde görüşülüp nihai karara bağlanacak, orada da görmemiz lazım.”
İhracatımızı çok yakından ilgilendiren vize meselesinde insan bir türlü sevinemiyor… “Bu iş bir yerlerden döner” diye düşünmemek elde değil… Bir de Batı'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devamlı altını çizdiği samimiyet meselesi var.
Ayrıca bizim muhalefetin 'mekanik bir karşı çıkış refleksinin' bu gelişime köstek olması da söz konusu… Belli ki, bu bağlamda Davutoğlu da bir miktar tedirgin. Muhalefete çağrı yapmış:
“Buradan bir çağrı yapıyorum muhalefete, Haziran'da vatandaşların vizesiz gidebilmesi için 9 kanunun çıkmasını engellememesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuştuğumda vize muafiyeti için 'gerekli desteği veririz' demişti. AB Parlamentosu Başkanı ile görüştüm, o da '1 Mayıs'ta bize gelirse, Haziran'a yetiştiririz' dedi. Sonra da her üye ülkenin parlamentosunda onaylanıyor. Bizim hızımız burada önem taşıyor. Tarihi bir dönüm noktası. İnşallah ilk uçağı vizesiz bir şekilde kaldırırız.”
Yani muhalefetin işi zor. AK Parti ne derse, “Hayır!” demeye şartlanmış muhalefet bu sefer bu 'hayır'ın hesabını seçmene veremez…
Helal olsun o polislere de savcıya da…
Bunlardan ne kadar çok var etrafımızda… Sayıları da arttıkça artıyor… Çünkü toplumda anlayış, empati, şefkat, merhamet gibi beşeri duygular değil, o iki kadının şahsında kristalize olduğuna tanıklık ettiğimiz; düşmansı, makabre (ölümcül) duygular topluma giderek yayılmakta…
Sosyal medyaya bir göz atmak yeterli… Sütre gerisinden çakan çakana…
Köprüdeki intihar olayına takılmaya gerek yok… Nasıl ve neden intihar etmekte olduğunu videoya çekip sosyal medyada yayınlayan gencecik, toplumsal boyutta son derece başarılı o delikanlı akıllardadır…
Ancak bu iki kadın tüy diktiler insansızlığın doruğuna…
Sen kalk intihar girişiminde bulunan adamcağıza, olayı seyretmek isteyenler yüzünden sıkışan trafik nedeniyle öfkelenip 'Atla!' diye bağır…
Adı Erol Çetin olduğu anlaşılan kişinin Boğaziçi Köprüsü'nün korkuluklarına çıkarak kendini boşluğa bıraktığı olayda, köprüden geçen ve “Saatlerce senin yüzünden trafikte bekliyoruz. Atlayacaksan atla” diye bağırıp küfür ettikleri için gözaltına alınan 2 kadın için savcılık, 'intihara teşvik etmek suçundan' tutuklanmalarını istemiş. Ne de iyi etmiş…
İki kadın mahkemeye sevk edilmiş. Türk Ceza Kanunu'nun 84. maddesinde başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi veya kişiler, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırıldığı yazmaktaymış.
Oysa olay yerine gelen polis ekipleri Çetin'i saatlerce ikna etmeye çalışmışlar. Anlatıldığına göre kendisini vazgeçirmek üzerelermiş.
Kadınların 'çığırmasını' duyan Erol Çetin üzerindeki tişörtü çıkarıp, kendini boşluğa bırakmış. Denize çakılan Çetin, Deniz Polisi tarafından hemen sudan çıkarılmış, ancak tüm çabalara rağmen kurtarılamamış.
Yaşanan bu olayın ardından köprü üzerinde tertibat alan polis ekipleri iki kadının aracını durdurmuşlar.
Savcılıkla yapılan görüşmelerin ardından 2 kadın 'İntihara teşvik etmek' suçlamasıyla gözaltına alınmışlar. Sonra da savcı iki kadın 'intihara teşvik etmek' suçundan tutuklanmalarını istemiş. Hakim ise iki kadını, 'adli kontrol' şartıyla serbest bırakmış.
Vahşi kapitalizm ve tüketim toplumu nedeniyle ABD'nin'maneviyatını yitirdiğini' söyleyen düşünür, kadına şiddet dâhil, çevremizdeki olaylara bakıp, Türkiye'deki gelişmeleri nasıl değerlendirirdi acaba…
Karpuz efekti en belirgin şekilde yaşam pratiğinde gösteriyor kendini… Bir taraf millî ve manevî değerlere sonuna kadar sadakatle bağlanmaya çalışırken; diğer taraf, değer, kıymet bilmezlik anlayışsızlık ve yalnızlık sürgünü bir hayata doğru sürükleniyor… Bir tarafta çekirdek aile gücünü korurken, diğer tarafta çekirdek aile çatır çatır çatlıyor…
Allah encamımızı hayır eylesin…