Muhalefetin AK Parti ile sınavı
11 temmuz 2015 yeni şafak
İşleri yine bir hayli zor. Ortaya koydukları keskin koşullar ve hatlarla kendilerini öyle bir bağladılar ki; aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık. Yok, “Cumhurbaşkanı Külliye'yi bıraksın, Çankaya'ya çıksın”; yetmez,“Fânus içine girsin”; hayır, o da yetmez, “Çözülme sürecinden (Çözüm Süreci'ni kast ediyorlar) vazgeçilsin”; “Savaşalım, her gün onlarca insan ölsün”; “Paralelcilerin 'uydurduğu' 17-25 Aralık soruşturmalarını ve davalarını yeni baştan açalım, gerekirse paralelci hâkim ve savcıları geri getirelim… Bunlar bizim olmazsa olmazlarımız ama her türlü öneriye açığız” (!)…
Tut kelin perçeminden… Hem denize girelim ama ıslanmayalım. “Biz ilkelerimizi koyarız; AK Parti ona göre pozisyon alsın.”
CHP aşağı kalır mı?.. “14 madde ve koşul da benden. Ama ülkeyi hükümetsiz bırakmayız.”
“Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı.”
“Bahçelerde kereviz, gel bize bazı bazı…”
Ne kafiye ne anlam hiçbir şey yok ama önemli değil, laf ola beri gele.
Her iki parti de olayı erken (tekrar) seçime götürmek için ellerinden geleni yapıyor; tabii AK Parti'nin puanlarını arttırmak için de son derece başarılı bir çalışma yürütüyorlar. Tekrar seçim sonrası, kendilerine soracaklar: “Yahu, biz nerede hataya düştük?”
Şimdiden söyleyelim, nerede hataya düştüklerini ve siyasi, sosyal intiharlarını nasıl gerçekleştirmiş olacaklarını:
1. Koalisyon demek, karşılıklı 'ilke dikte ettirmek' değildir; karşılıklı taviz vermektir, yani vazgeçmek. Biliyoruz zordur. Ancak demokrasi demek seçmenin ne dediğini anlamaktır. Seçmen de ilkelerinizi ölümüne kadar koruyun sakın ha uzlaşmayın, dememiştir.
2. Koalisyon demek değerlerden taviz vermemek demek, ancak kültür yani 'iş yapış biçimleri' konusunda alabildiğine esnek olmak demektir. Değerler ise çok az bir kısmı mevcut, diğer geniş bölümü gelecekte üzerinde mutabık kalınacak bir anayasanın temel ilkeleri çerçevesinde buluşmak demektir.
3. Bir büyük parti ile koalisyon yapmak demek, ille eşitlik arayışı içinde hareket etmek demek değildir. Ama adalet anlayışı içinde biraraya gelmek demektir.
Bu üç maddede özetlemeye çalıştığımız yaklaşım çerçevesinde yapılacak bir koalisyon çalışması bütün tarafların kazanmasıyla sonuçlanabilir. Oysa koalisyonu çözümsüzlüğe götürmek, rekabete ciddi avantaj sağlayacak sonuçları doğurabilir. MHP 2002'de, SayınBahçeli'nin “Bütün sorumluluk bendedir” dediği siyasi intihar girişiminin etkilerinden daha yeni yeni kurtulabilmektedir. Bu durumu en iyi onun bilmesi gerekir. CHP ise, müzmin 'kaybedici' olarak AK Parti'nin yelkenine rüzgâr üflemekten bugüne kadar bıkıp usanmadığı gibi bundan sonra da bu hasletini sürdürebilir.
Umalım, ülkenin ve kendilerinin hayrına olacak bir şekilde ilk defa her türlü kin tohumunu bir kenara bırakarak hiç olmazsa bu sefer aklıselimi devreye sokarlar.
Çöpe giden diplomalar
Tam da üniversitelerin neredeyse hepsi birbirine benzeyen (belki bir-iki tanesi hariç, haksızlık etmeyelim) çarşaf çarşaf ilânlarla rekabet ettikleri, öğrencilere dünyaları vaad ettikleri bir dönemde Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR'ın Türkiye CEO'su Kenan Yavuz bey, kalkmış bombayı patlatmış:
“Gelen özgeçmişleri çöpe atıyorum. Kapım üniversitelilere kapalı. Çocukları kandırıyorlar. Nitelikli eleman bulamıyoruz. Ailelere sesleniyorum Sitcom'a benzeyen gece kondu üniversitelerine çocuklarınızı gönderip hayatlarını karartmayın. İş bulamazlar.”
Sayın Yavuz'un bu çarpıcı beyanatının tamamını üniversiteye yeni kaydolacak tüm gençlerin ve ailelerin okumasında çok büyük yarar var.
Benzer duyguları ifade eden cümleleri iş hayatında bulunmamız nedeniyle pek çok üst düzey yöneticiden duyuyoruz. Üniversitelerin teknik olanakları, sonsuz, sınırsız ve sorumsuz vaadleri üstüne teklif ettikleri burslar aileleri ve gençleri tahrik etmemeli. Keşke Amerika'daki gibi bir 'ivy league' (en başarılı üniversiteler sıralaması) bizde de olsa. Bizde ola ola en çok öğrencilerin ve velilerin talep ettiği üniversitelerin listesi var. Bir de halk arasında itibarı nispeten daha yüksek olan ve olmayan üniversiteler. Oysa bu Lig, şirketlerin üst düzey yöneticilerinin hangi üniversiteleri hangi sektörlerde tercih ettiklerine göre keşke yapılabilseydi… Bu sorunun yanıtını ne yazık ki, sistem ailelere ve gençlere bırakmış vaziyette. Tavsiyemiz: hiç olmazsa onlar, reklamlardaki biribirinin aynı vaatlere değil, çevrelerinde eş dost vasıtasıyla iş dünyasındaki tanıdık yöneticilere sorup soruşturduktan sonra gelecek tasarımları konusunda karar versinler.
Tut kelin perçeminden… Hem denize girelim ama ıslanmayalım. “Biz ilkelerimizi koyarız; AK Parti ona göre pozisyon alsın.”
CHP aşağı kalır mı?.. “14 madde ve koşul da benden. Ama ülkeyi hükümetsiz bırakmayız.”
“Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı.”
“Bahçelerde kereviz, gel bize bazı bazı…”
Ne kafiye ne anlam hiçbir şey yok ama önemli değil, laf ola beri gele.
Her iki parti de olayı erken (tekrar) seçime götürmek için ellerinden geleni yapıyor; tabii AK Parti'nin puanlarını arttırmak için de son derece başarılı bir çalışma yürütüyorlar. Tekrar seçim sonrası, kendilerine soracaklar: “Yahu, biz nerede hataya düştük?”
Şimdiden söyleyelim, nerede hataya düştüklerini ve siyasi, sosyal intiharlarını nasıl gerçekleştirmiş olacaklarını:
1. Koalisyon demek, karşılıklı 'ilke dikte ettirmek' değildir; karşılıklı taviz vermektir, yani vazgeçmek. Biliyoruz zordur. Ancak demokrasi demek seçmenin ne dediğini anlamaktır. Seçmen de ilkelerinizi ölümüne kadar koruyun sakın ha uzlaşmayın, dememiştir.
2. Koalisyon demek değerlerden taviz vermemek demek, ancak kültür yani 'iş yapış biçimleri' konusunda alabildiğine esnek olmak demektir. Değerler ise çok az bir kısmı mevcut, diğer geniş bölümü gelecekte üzerinde mutabık kalınacak bir anayasanın temel ilkeleri çerçevesinde buluşmak demektir.
3. Bir büyük parti ile koalisyon yapmak demek, ille eşitlik arayışı içinde hareket etmek demek değildir. Ama adalet anlayışı içinde biraraya gelmek demektir.
Bu üç maddede özetlemeye çalıştığımız yaklaşım çerçevesinde yapılacak bir koalisyon çalışması bütün tarafların kazanmasıyla sonuçlanabilir. Oysa koalisyonu çözümsüzlüğe götürmek, rekabete ciddi avantaj sağlayacak sonuçları doğurabilir. MHP 2002'de, SayınBahçeli'nin “Bütün sorumluluk bendedir” dediği siyasi intihar girişiminin etkilerinden daha yeni yeni kurtulabilmektedir. Bu durumu en iyi onun bilmesi gerekir. CHP ise, müzmin 'kaybedici' olarak AK Parti'nin yelkenine rüzgâr üflemekten bugüne kadar bıkıp usanmadığı gibi bundan sonra da bu hasletini sürdürebilir.
Umalım, ülkenin ve kendilerinin hayrına olacak bir şekilde ilk defa her türlü kin tohumunu bir kenara bırakarak hiç olmazsa bu sefer aklıselimi devreye sokarlar.
Çöpe giden diplomalar
Tam da üniversitelerin neredeyse hepsi birbirine benzeyen (belki bir-iki tanesi hariç, haksızlık etmeyelim) çarşaf çarşaf ilânlarla rekabet ettikleri, öğrencilere dünyaları vaad ettikleri bir dönemde Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR'ın Türkiye CEO'su Kenan Yavuz bey, kalkmış bombayı patlatmış:
“Gelen özgeçmişleri çöpe atıyorum. Kapım üniversitelilere kapalı. Çocukları kandırıyorlar. Nitelikli eleman bulamıyoruz. Ailelere sesleniyorum Sitcom'a benzeyen gece kondu üniversitelerine çocuklarınızı gönderip hayatlarını karartmayın. İş bulamazlar.”
Sayın Yavuz'un bu çarpıcı beyanatının tamamını üniversiteye yeni kaydolacak tüm gençlerin ve ailelerin okumasında çok büyük yarar var.
Benzer duyguları ifade eden cümleleri iş hayatında bulunmamız nedeniyle pek çok üst düzey yöneticiden duyuyoruz. Üniversitelerin teknik olanakları, sonsuz, sınırsız ve sorumsuz vaadleri üstüne teklif ettikleri burslar aileleri ve gençleri tahrik etmemeli. Keşke Amerika'daki gibi bir 'ivy league' (en başarılı üniversiteler sıralaması) bizde de olsa. Bizde ola ola en çok öğrencilerin ve velilerin talep ettiği üniversitelerin listesi var. Bir de halk arasında itibarı nispeten daha yüksek olan ve olmayan üniversiteler. Oysa bu Lig, şirketlerin üst düzey yöneticilerinin hangi üniversiteleri hangi sektörlerde tercih ettiklerine göre keşke yapılabilseydi… Bu sorunun yanıtını ne yazık ki, sistem ailelere ve gençlere bırakmış vaziyette. Tavsiyemiz: hiç olmazsa onlar, reklamlardaki biribirinin aynı vaatlere değil, çevrelerinde eş dost vasıtasıyla iş dünyasındaki tanıdık yöneticilere sorup soruşturduktan sonra gelecek tasarımları konusunda karar versinler.