Müşterinize odaklanın rakiplerinize değil
25 Ekim 2008 Akşam Gazetesi
Hep böyle olur... 'Ne var bunda canım? Ben de çıksam benzer şeyler söylerim!' diye düşünür insan. Karşısında duydukları o kadar yalın ve kolay anlaşılır şeylerdir ki, 'Guru'luk neresinde bunun canım?' reaksiyonu genelde insanın muhakemesinde haklılık bulabilir...
Perakende Günleri 08'in açılışında konuşan Guy Kawasaki'yi dinleyen 3 bin sektör çalışanı ve yöneticisinden en azından yarısı böyle düşünmüşse hiç şaşmam.
'Dotcom' şirketleri kurduktan ve Apple'da uzun yıllar çalıştıktan sonra şimdilerde danışmanlık ve yazarlıkla yaşamını sürdüren Kawasaki, konuşmasına Türkiye'ye gelmiş yabancı konuşmacılar içinde ilk kez rastladığım bir sunumla başladı. Almış eline kamerasını İstanbul'u dolaşıp fotoğraflar çekmiş. Kenti, Los Angeles'a benzetmiş. Özellikle de yedi tepesine hayran kalmış; seyyar satıcıların sattığı simitlere, onları alıp Pierre Loti'de çay eşliğinde 'götürmeye', Kapalı Çarşı'ya ve nihayet mezarlarımıza bayılmış... 'Mezarlarınız bizimkilerden çok daha güzel' diyor...
İstanbul fotoğraflarıyla başladığı sunumunu, son kitabı 'Drive your competition crazy' (Rakiplerinizi çıldırtın) üzerinden sürdürdü. Yalın ve etkileyici...
Alışıldığı ve beklendiği gibi, 'Onu yap, bunu yapma!' şeklinde, emir kipiyle oluşturduğu öğütlerinden sadece bir tanesini sizinle paylaşacağım. Sunumun tamamını (bakarsınız DVD formatında bile vardır) Soysal Danışmanlık'tan temin edebilirsiniz...
'Müşterilerinize odaklanın; rakiplerinize değil!' dedi Apple'ın kuruluş harcında bir miktar taşı olduğu iddia edilen Guy Kawasaki. Sonra da bir örnekle sürdürdü konuşmasını: 'Apple Macintosh, ya da iPod veya iPhone alan biri, fiyat-performans analizi kafasına göre olduğu için o aleti alır, Microsoft'a zarar vermek için değil!'
Bay Kawasaki'yi dinlerken aklıma Türkiye'deki siyasi partiler geldi. Özellikle de muhalif partiler. Hangi birine ne için oy vereceğiz? AK Parti'ye en iyi saldırdıkları için mi? Yoksa bizim hayatımızı kolaylaştıracak en iyi çözümleri ürettikleri için mi?
Baktım salona... 170 milyara merdiven dayamış, yüz binlerce potansiyel oyu temsil eden Türkiye'nin bu devasa sektöründen yönetici ve etkileyici durumunda olan herkes orada, fakat ne iktidar var ortada ne muhalefet...
Sadece yukarıdaki düşüncesini paylaşmasına tanık olmak için bile orada olmaya değermiş...
//c
Erkekler seksi hâlâ internete tercih ediyor
Şöyle ilginç akıl yürütmeler vardır:
n İnsan için hangisi daha önemlidir, seks yapmak mı yemek yemek mi?
Yanıtınızı birinciden yana verirseniz, yandınız demektir...
n Senin aklın fikrin zaten hep orada... Kardeşim, insan hapse düştüğü zaman yıllarca seks yapmadan yaşayabiliyor ama yemek yemeden ne kadar yaşayabilir?...
İnsan düşününce hak vermeden edemiyor. Ancak ille de ikilem yaratmak, ya o ya bu seçiminde mi bırakmak gerekiyor? Hem seks yapıp hem yemek yemek varken...
Benzer bir sorgulama son yayınlanan araştırmalardan biri için de yapılabilir... Break Media ve Hall and Partners tarafından yürütülmüş bir araştırma bu... 18-34 yaşları arasında 500 erkeğe sormuşlar... (http://www.marketingcharts.com)
Yüzde 69'u 'İnternetsiz yaşayamam' demiş, yüzde 31'i de 'Televizyonsuz yaşayamam'...
Erkeklerin yüzde 79'u 'İnternette falan değil, kız arkadaşımla adam gibi şehirde bir yerde yüz yüze görüşüp 'çıkmak' isterim' derken, %71'i erkek arkadaşlarıyla internette poker oynamaktansa o geceyi sevgilisiyle geçirmeyi tercih ediyor...
Yani erkeklerden hâlâ ümit var. Bu test, Türkiye'de yapılsaydı bizimkilerin tercihleri daha da belirgin olurdu...
Oralarda erkeklerin sadece yüzde 25'i cep telefonlarını internet bağlantısı için kullanıyorlarmış.
Şu rakamlar da kritik: Yüzde 40'ı haftada 22 saatten fazla internete giriyorlarmış... Kullanım nedenleri ise şöyle sıralanıyor. Birinci sırada sosyalleşme geliyor. Onu yüzde 33'le 'Online eğlence olmadan yaşayamam' diyenler takip ediyor. Bilgilenmenin üçüncü sıradan yukarı çıkamaması ise düşündürücü...
Erkeklerin yüzde 59'u internet ortamındaki reklamların farkına varıyorlarmış (bu bana biraz abartılı geldi)...
Yüzde 35'i kendilerine oyun olanağı sağlayan, %34'ü de katılım imkânı veren reklamların etkisinde kalıyormuş...
İnternet'i 'sosyal medya' ortamı olarak gören ve etkisini göklere çıkaranların çözemedikleri yaman çelişki ise bence şu: İnternet ortamında yalan dolan, abuk sabuk negatif haberleri geniş kitlelere yaymak an meselesi; peki ya olumlu haberleri?..
Bir hanımefendiyle gecenin bir vakti, hiçbir çekim yetki ve hakları olmamasına rağmen burunlarına dayanan kameralar tarafından yakalanan ve anında görüntüleri internete düşen Tamer Karadağlı, bir bilimsel eser yayınlasa, doktorasını verse, birilerine yardımcı olsa, hayır hasenat işi yapsa elektronik ortamda bu kadar yaygınlık ve hızda yer alır mıydı acaba?..
Amma yaman çelişki değil mi?
Hep böyle olur... 'Ne var bunda canım? Ben de çıksam benzer şeyler söylerim!' diye düşünür insan. Karşısında duydukları o kadar yalın ve kolay anlaşılır şeylerdir ki, 'Guru'luk neresinde bunun canım?' reaksiyonu genelde insanın muhakemesinde haklılık bulabilir...
Perakende Günleri 08'in açılışında konuşan Guy Kawasaki'yi dinleyen 3 bin sektör çalışanı ve yöneticisinden en azından yarısı böyle düşünmüşse hiç şaşmam.
'Dotcom' şirketleri kurduktan ve Apple'da uzun yıllar çalıştıktan sonra şimdilerde danışmanlık ve yazarlıkla yaşamını sürdüren Kawasaki, konuşmasına Türkiye'ye gelmiş yabancı konuşmacılar içinde ilk kez rastladığım bir sunumla başladı. Almış eline kamerasını İstanbul'u dolaşıp fotoğraflar çekmiş. Kenti, Los Angeles'a benzetmiş. Özellikle de yedi tepesine hayran kalmış; seyyar satıcıların sattığı simitlere, onları alıp Pierre Loti'de çay eşliğinde 'götürmeye', Kapalı Çarşı'ya ve nihayet mezarlarımıza bayılmış... 'Mezarlarınız bizimkilerden çok daha güzel' diyor...
İstanbul fotoğraflarıyla başladığı sunumunu, son kitabı 'Drive your competition crazy' (Rakiplerinizi çıldırtın) üzerinden sürdürdü. Yalın ve etkileyici...
Alışıldığı ve beklendiği gibi, 'Onu yap, bunu yapma!' şeklinde, emir kipiyle oluşturduğu öğütlerinden sadece bir tanesini sizinle paylaşacağım. Sunumun tamamını (bakarsınız DVD formatında bile vardır) Soysal Danışmanlık'tan temin edebilirsiniz...
'Müşterilerinize odaklanın; rakiplerinize değil!' dedi Apple'ın kuruluş harcında bir miktar taşı olduğu iddia edilen Guy Kawasaki. Sonra da bir örnekle sürdürdü konuşmasını: 'Apple Macintosh, ya da iPod veya iPhone alan biri, fiyat-performans analizi kafasına göre olduğu için o aleti alır, Microsoft'a zarar vermek için değil!'
Bay Kawasaki'yi dinlerken aklıma Türkiye'deki siyasi partiler geldi. Özellikle de muhalif partiler. Hangi birine ne için oy vereceğiz? AK Parti'ye en iyi saldırdıkları için mi? Yoksa bizim hayatımızı kolaylaştıracak en iyi çözümleri ürettikleri için mi?
Baktım salona... 170 milyara merdiven dayamış, yüz binlerce potansiyel oyu temsil eden Türkiye'nin bu devasa sektöründen yönetici ve etkileyici durumunda olan herkes orada, fakat ne iktidar var ortada ne muhalefet...
Sadece yukarıdaki düşüncesini paylaşmasına tanık olmak için bile orada olmaya değermiş...
//c
Erkekler seksi hâlâ internete tercih ediyor
Şöyle ilginç akıl yürütmeler vardır:
n İnsan için hangisi daha önemlidir, seks yapmak mı yemek yemek mi?
Yanıtınızı birinciden yana verirseniz, yandınız demektir...
n Senin aklın fikrin zaten hep orada... Kardeşim, insan hapse düştüğü zaman yıllarca seks yapmadan yaşayabiliyor ama yemek yemeden ne kadar yaşayabilir?...
İnsan düşününce hak vermeden edemiyor. Ancak ille de ikilem yaratmak, ya o ya bu seçiminde mi bırakmak gerekiyor? Hem seks yapıp hem yemek yemek varken...
Benzer bir sorgulama son yayınlanan araştırmalardan biri için de yapılabilir... Break Media ve Hall and Partners tarafından yürütülmüş bir araştırma bu... 18-34 yaşları arasında 500 erkeğe sormuşlar... (http://www.marketingcharts.com)
Yüzde 69'u 'İnternetsiz yaşayamam' demiş, yüzde 31'i de 'Televizyonsuz yaşayamam'...
Erkeklerin yüzde 79'u 'İnternette falan değil, kız arkadaşımla adam gibi şehirde bir yerde yüz yüze görüşüp 'çıkmak' isterim' derken, %71'i erkek arkadaşlarıyla internette poker oynamaktansa o geceyi sevgilisiyle geçirmeyi tercih ediyor...
Yani erkeklerden hâlâ ümit var. Bu test, Türkiye'de yapılsaydı bizimkilerin tercihleri daha da belirgin olurdu...
Oralarda erkeklerin sadece yüzde 25'i cep telefonlarını internet bağlantısı için kullanıyorlarmış.
Şu rakamlar da kritik: Yüzde 40'ı haftada 22 saatten fazla internete giriyorlarmış... Kullanım nedenleri ise şöyle sıralanıyor. Birinci sırada sosyalleşme geliyor. Onu yüzde 33'le 'Online eğlence olmadan yaşayamam' diyenler takip ediyor. Bilgilenmenin üçüncü sıradan yukarı çıkamaması ise düşündürücü...
Erkeklerin yüzde 59'u internet ortamındaki reklamların farkına varıyorlarmış (bu bana biraz abartılı geldi)...
Yüzde 35'i kendilerine oyun olanağı sağlayan, %34'ü de katılım imkânı veren reklamların etkisinde kalıyormuş...
İnternet'i 'sosyal medya' ortamı olarak gören ve etkisini göklere çıkaranların çözemedikleri yaman çelişki ise bence şu: İnternet ortamında yalan dolan, abuk sabuk negatif haberleri geniş kitlelere yaymak an meselesi; peki ya olumlu haberleri?..
Bir hanımefendiyle gecenin bir vakti, hiçbir çekim yetki ve hakları olmamasına rağmen burunlarına dayanan kameralar tarafından yakalanan ve anında görüntüleri internete düşen Tamer Karadağlı, bir bilimsel eser yayınlasa, doktorasını verse, birilerine yardımcı olsa, hayır hasenat işi yapsa elektronik ortamda bu kadar yaygınlık ve hızda yer alır mıydı acaba?..
Amma yaman çelişki değil mi?