Nano yakıştı, hidrojen de yakışır
20 AĞUSTOS 2006
Nanoteknoloji, sosyal sorumluluk, %12 yakıt tasarrufu, daha az karbondioksit emisyonu... Tasarruf dışında hiçbirinden halk anlamaz. Formula 1 de, örneğin futbol gibi geniş halk kitlelerinin sporu değildir. Oysa farklılık da buralarda yaratılır..
PO CEO’su Jan Nahum, PR işinden anladığını bir kez daha gösterdi. Basın toplantısının Oxford’da yapılmasından, ortama akademik ve mistik bir boyut katmaya (bkz. Güneri Civaoğlu’nun Cuma günkü yazısı); oradan verilen mesajlardaki seçiciliğe kadar (Pazar payı, ülke halkına karşı sorumluluk vb) tam bir Nahum klasiği ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz..
%12 tasarruf deyip geçmeyin.. Türkiye genelinde ciddi rakamlara ulaşacağı söyleniyor. Esas atmosfere daha az CO2 verme meselesi var ki, beni en çok ilgilendireni o. Çünkü küresel ısınmadan iklim değişikliğine kadar işi kıyamete götürecek her türlü melanetin kökü orada. Jan Nahum, “Bu kadar büyük bir pazar payı ile bunu biz düşünmezsek kimse düşünmez” demiş. Haklıdır. O zaman Nahum’dan işi biraz daha ileri götürmesi de beklenir. Çevreye hiçbir zarar vermeyen, her ülkenin üretebileceği, sonsuz kaynak kullanımına izin veren hidrojen enerjisine yatırımın da öncülüğünü yapmak ona yakışır. Hani 1998 yılına kadar bütün petrol şirketlerinin önünü kesmek için her türlü yola baş vurdukları hidrojen enerjisi..
Bu sonbaharda iklim, gelecek yıl da enerji konferansı var. İkisi de büyük, uluslararası toplantılar.. PO bakalım bu programların neresinde olacak..
Kahraman Bebek Bar, Starbucks’a karşı...
Dünyada 35 ülkede faaliyet gösteren Starbucks, son mağazalarını Bebek’te ve Balıkesir'in Susurluk ilçesinde açmış.
Starbucks dünyanın en başarılı markalarından biridir. Reklama pek itibar etmez. Başarısı, bulduğu konseptin farklılığına ve bunun kulaktan kulağa yayılmasına dayanır. Nedir bulduğu konsept? Kısmen bizim Türk, kısmen de Batı Avrupa kahvehane kültürünün karışımı. Yani, rahat bir ortamda oturup sohbet edip bir şeyler okuyabileceğin ‘huzurlu’ bir mekân.. Amerika’nın hızlı tüketime dayalı, ‘fast food’ ortamının reddiyesi yani..
Boğaziçi Üniversitesi’nin kantini gibi çalışan, Bebek camiinin hemen yanındaki kahvehanenin, sandalyelerinin rahatsız olması, tek tip Türk kahvesi sunmasının dışında bir günahı yoktu aslında.. Susurluk’taki yayık ayrancılarının da sadece tek tip ayran sunmaktan öte bir günahları yoktu.. Ama ne yazık ki bu tür günahlar yetiyor, savaşı kaybetmek için. Yayıkçılar, önce Yörsan’a sonra Ulusoy’a yenildiler.. Şimdi hep birlikte Starbucks’a yenilmemeye çalışacaklar...
Bu arada bir de Bebek Bar var. Yıllardır tarzını bozmayan Bebek Bar.. Çevresinde onca ‘fanfinfon’ mekân açılmış olmasına rağmen dimdik ayakta nasıl duruyor? Nasıl rekabet ediyor? Yenilginin arkasına “N’apalım bunlar uluslararası büyük markalar” gibi bahaneler koymadan Bebek Bar’ı marka yönetimi açısından incelemekte yarar olmaz mı?
60’ında yaşlanmamak mümkün
Sevgili Aydın Boysan Cuma akşamı Bozcaada’da idi. Armagrandi Oteli ve Çamlıbağ şarapları davet etmişler ustayı. Aydın Ağabey neredeyse biz oradayız. Kalktık gittik tabii...
Eski bir şarap fabrikasını yeniden düzenlemişler. Çok hoş bir mekân çıkmış ortaya. Fiyatları da makul. Bozcaada’ya yolunuz düşerse, kalmasanız bile mutlaka bir uğrayın.
Aydın Ağabeyin o doyumsuz sohbeti bir saatten fazla sürdü. 85 yaşında.. İstanbul Bozcaada 6-7 saat yol... Ertesi gün dönecekmiş.. Ne enerji..
Boysan, Deniz Harp Okulu’ndaki sözlerini yinelerken daha da inançlıydı sanki: “En verimli yıllarımı, 61’inden sonra yaşadı. Gazete yazıları, kitaplar, konferanslar, TV programları, pek çok mimari eser hepsi 61 ile 85 arasında!”...
Aydın Boysan’ı dinlerken Bill Clinton ile Reagan geldiler aklma.. Reagan 74’ünde Başkan olup 82’sine kadar dünyayı yönetmişti. Clinton da geçen hafta içini dökmüştü: “60’ına geldim. Birden çok yaşlı hissediyorum kendimi!”.. Demek ki insanın önünde 60’ına gelince iki yol çıkacak: Clinton’un yolu, Boysan’ın yolu.. Hani Aralık’ta ben de 60’ı devireceğim de.. Kendime de hazırlık yapıyorum bir miktar...
PO CEO’su Jan Nahum, PR işinden anladığını bir kez daha gösterdi. Basın toplantısının Oxford’da yapılmasından, ortama akademik ve mistik bir boyut katmaya (bkz. Güneri Civaoğlu’nun Cuma günkü yazısı); oradan verilen mesajlardaki seçiciliğe kadar (Pazar payı, ülke halkına karşı sorumluluk vb) tam bir Nahum klasiği ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz..
%12 tasarruf deyip geçmeyin.. Türkiye genelinde ciddi rakamlara ulaşacağı söyleniyor. Esas atmosfere daha az CO2 verme meselesi var ki, beni en çok ilgilendireni o. Çünkü küresel ısınmadan iklim değişikliğine kadar işi kıyamete götürecek her türlü melanetin kökü orada. Jan Nahum, “Bu kadar büyük bir pazar payı ile bunu biz düşünmezsek kimse düşünmez” demiş. Haklıdır. O zaman Nahum’dan işi biraz daha ileri götürmesi de beklenir. Çevreye hiçbir zarar vermeyen, her ülkenin üretebileceği, sonsuz kaynak kullanımına izin veren hidrojen enerjisine yatırımın da öncülüğünü yapmak ona yakışır. Hani 1998 yılına kadar bütün petrol şirketlerinin önünü kesmek için her türlü yola baş vurdukları hidrojen enerjisi..
Bu sonbaharda iklim, gelecek yıl da enerji konferansı var. İkisi de büyük, uluslararası toplantılar.. PO bakalım bu programların neresinde olacak..
Kahraman Bebek Bar, Starbucks’a karşı...
Dünyada 35 ülkede faaliyet gösteren Starbucks, son mağazalarını Bebek’te ve Balıkesir'in Susurluk ilçesinde açmış.
Starbucks dünyanın en başarılı markalarından biridir. Reklama pek itibar etmez. Başarısı, bulduğu konseptin farklılığına ve bunun kulaktan kulağa yayılmasına dayanır. Nedir bulduğu konsept? Kısmen bizim Türk, kısmen de Batı Avrupa kahvehane kültürünün karışımı. Yani, rahat bir ortamda oturup sohbet edip bir şeyler okuyabileceğin ‘huzurlu’ bir mekân.. Amerika’nın hızlı tüketime dayalı, ‘fast food’ ortamının reddiyesi yani..
Boğaziçi Üniversitesi’nin kantini gibi çalışan, Bebek camiinin hemen yanındaki kahvehanenin, sandalyelerinin rahatsız olması, tek tip Türk kahvesi sunmasının dışında bir günahı yoktu aslında.. Susurluk’taki yayık ayrancılarının da sadece tek tip ayran sunmaktan öte bir günahları yoktu.. Ama ne yazık ki bu tür günahlar yetiyor, savaşı kaybetmek için. Yayıkçılar, önce Yörsan’a sonra Ulusoy’a yenildiler.. Şimdi hep birlikte Starbucks’a yenilmemeye çalışacaklar...
Bu arada bir de Bebek Bar var. Yıllardır tarzını bozmayan Bebek Bar.. Çevresinde onca ‘fanfinfon’ mekân açılmış olmasına rağmen dimdik ayakta nasıl duruyor? Nasıl rekabet ediyor? Yenilginin arkasına “N’apalım bunlar uluslararası büyük markalar” gibi bahaneler koymadan Bebek Bar’ı marka yönetimi açısından incelemekte yarar olmaz mı?
60’ında yaşlanmamak mümkün
Sevgili Aydın Boysan Cuma akşamı Bozcaada’da idi. Armagrandi Oteli ve Çamlıbağ şarapları davet etmişler ustayı. Aydın Ağabey neredeyse biz oradayız. Kalktık gittik tabii...
Eski bir şarap fabrikasını yeniden düzenlemişler. Çok hoş bir mekân çıkmış ortaya. Fiyatları da makul. Bozcaada’ya yolunuz düşerse, kalmasanız bile mutlaka bir uğrayın.
Aydın Ağabeyin o doyumsuz sohbeti bir saatten fazla sürdü. 85 yaşında.. İstanbul Bozcaada 6-7 saat yol... Ertesi gün dönecekmiş.. Ne enerji..
Boysan, Deniz Harp Okulu’ndaki sözlerini yinelerken daha da inançlıydı sanki: “En verimli yıllarımı, 61’inden sonra yaşadı. Gazete yazıları, kitaplar, konferanslar, TV programları, pek çok mimari eser hepsi 61 ile 85 arasında!”...
Aydın Boysan’ı dinlerken Bill Clinton ile Reagan geldiler aklma.. Reagan 74’ünde Başkan olup 82’sine kadar dünyayı yönetmişti. Clinton da geçen hafta içini dökmüştü: “60’ına geldim. Birden çok yaşlı hissediyorum kendimi!”.. Demek ki insanın önünde 60’ına gelince iki yol çıkacak: Clinton’un yolu, Boysan’ın yolu.. Hani Aralık’ta ben de 60’ı devireceğim de.. Kendime de hazırlık yapıyorum bir miktar...