Öncesi, sırası, sonrası...
21.11.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Başlıkta belirttiğimiz zaman tanımları, her türden iletişimde 'olmazsa olmaz' aşamaları ifade eder. Bu aşamalardan herhangi biri eksik olduğu takdirde şu üç durumdan en az birinin, bazen ikisinin, bazen hepsinin birden ortaya çıkması söz konusudur:
Bir: İletişim kazaları. İki: Tatminsizlik. Üç: Başarısızlık.
'Öncesi' yapılacak çalışmaların zaman boyutunda uzunluğu, etki boyutunda derinliği 'sırası' döneminde hedeflenen değişimin şiddetine bağlıdır. Bir başka deyişle, örneğin herhangi bir hizmet ya da ürünün satışı (tercih edilmesi) anında bu satış ya da tercihin neyin aleyhine, neyin lehine olduğuna bağlıdır. Ve tabii 'aleyhine' ile 'lehine' olanların aralarındaki uçurumun mesafesine...
Varsayalım ki, Kurtköy'de bir üst geçit yapacak ve oradaki halkın örneğin üç ay süreyle mağduriyetine zorunlu olarak neden olacaksınız. O zaman böylesi bir karar ve kabul sürecinin bir ay öncesinde lokal bir ikna ve iletişim çalışması başlatmanız yeterli olabilir. Oysa Türkiye'nin sağlık sistemini değiştirecek bir karar almak istiyorsanız ve bu kararınızın belli bir zaman sonra esenlik getirmesine rağmen kısa vadede geçici bir kaos yaratabileceğini bu yüzden de oy kaybına neden olabileceğini öngörüyorsanız, o zaman belki en az bir yıl evvelden 'öncesi' çalışmalarına başlamanız ve 'ikna' sürecini derinleştirmeniz kaçınılmaz olabilir.
Her iletişim süreci için mi geçerlidir bu söylediklerimiz? Evet, her iletişim ve ikna süreci için geçerlidir.
Mesela evlilik de bir süreçtir; onun için de mi geçerlidir?
Evet, onun için de geçerlidir.
Eğer meseleye böyle bakmazsanız, karşılaşmanızın mukadder olacağı iletişim kazaları, tatminsizlik ve başarısızlıklarda dönüp hedef kitlenizi ve karşınızdakileri suçlamaktan başka çıkış yolunuz(!) kalmayabilir. Örneğin, seçmenin 'göbeğini kaşıyan adamlar', 'bidon kafalılar' olarak aşağılanmasının nedeni, bu üç aşamayı doğru okuyup, doğru yorumlayıp doğru uygulayamamaktan kaynaklanmıştır.
Bu tür beceriksizlikler sadece muhalefetin mi başına gelir? Tabii ki, hayır.
İktidar duygusu bazen 'dağın ötesini görmeyi ve başa geleceği bilmeyi' engelleyebilecek kadar büyülü olabilir. 'Zararın neresinden dönülürse kârdır' yaklaşımı 'züğürt tesellisidir'. Belki zararı azaltır ancak yaratılmış olan olumsuz algının bırakacağı izlerin derinliğini değil.
Arif olan anlar, efendim...
'Pas demiri yiyor'
Özgürlükler konusunda muhafazakâr bir hükümetin yaptıklarından ve vaadlerinden çok daha fazlasını talep etmesi beklenen bir muhalefetin, hareket sahası olarak en uygun zeminlerden biri olan Anayasa Komisyonu'nda göstermiş olduğu performansın sorgulanması elzemdir. Başta kendileri açısından elzemdir. Neredeyse hazırlop biçimde 'pozitif bir algı' olarak yerleşen 'Yeni Anayasa' beklentisini, sosyal demokrasinin siyasi muhtevasına uygun olarak hayata geçirebilecek tüm iletişim fırsatlarının bol keseden harcanmasında ve bu temel mesele açısından tünelin ucundaki ışığın karartıldığı bir döneme girilmesinde muhalefet olarak ne kadar payları bulunduğunu en iyi kendileri biliyor olmalılar.
Kendi seçmenlerini dönüştürme yolundaki münferit merkezi çabaların pekala kalıcı bir aynası olabilecek bu müthiş iletişim fırsatını zaman içinde ortadan kaldırdıkları kanısındayım. Hem de siyasetin kalbi olan parlamentoda, yani hedef kitle nezdindeki en meşru zeminde... Kim daha çok bastırırsa onun Anayasa'sına değil, 12 Eylül'ün pasından kurtulma hedefine hizmet edecek, üzerinde uzlaşılan bir Anayasa'ya ihtiyacımız varken... 'Büyük Fikir'i oluşturacak zihin olarak üst yönetimdeki mental kara kutunun ittifaklar meselesinde bile 'yeminli taraftarların' sayısını çoğaltmaya çalışan amigolar derekesinde bir politik hayal gücü başarısı sergilemiş olması muhalefet adına hakikaten hazindir.
Bir ara 'büyük siyasi hamle' olarak algılanmak istenen 'Yeni CHP' beklentisinin, 'Yeni Anayasa' konusunda göstermesi gereken performans, herhalde sadece 'Hayır' deme ısrarını başarı addedenleri mutlu etmiş olmalı; hedef kitlesini değil. 'Yeni Anayasa' hazırlıkları sürecinde, bir önceki yazımızda altını çizdiğimiz 'Öncesi, sırası ve sonrası' konusunda en ufak bir hazırlıklarının olmadığını düşündürtüyor. Belki de denilebilir ki, 'Hazırlığı olanlar', 4 ayda sadece 1 maddede mutabakat sağlanabilmesi konusunda başarı sağlayanlardır.
'Nerede Yeni CHP?' diye soranlar için, 'Yeni Anayasa neredeyse orada' diye yanıtlamak mümkün. Huzur içinde olabilirler, büyük beklentilerle başlatılan Yeni Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun hukuki varlığı sona ermiş. Bu sonuçta katkısı olan herkesi 'hedefe odaklanma' azmi ve başarıları nedeniyle kutlamak(!) lazım.
Türk Edebiyatı'na hizmetleriyle belleklerde kalan rahmetli Rauf Mutluay hocanın kitaplarından birinin adı fazlasıyla manalıdır: 'Pas demiri yiyor.' Evet, darbe dönemlerinin pası, demiri yemeye devam ediyor...
Başlıkta belirttiğimiz zaman tanımları, her türden iletişimde 'olmazsa olmaz' aşamaları ifade eder. Bu aşamalardan herhangi biri eksik olduğu takdirde şu üç durumdan en az birinin, bazen ikisinin, bazen hepsinin birden ortaya çıkması söz konusudur:
Bir: İletişim kazaları. İki: Tatminsizlik. Üç: Başarısızlık.
'Öncesi' yapılacak çalışmaların zaman boyutunda uzunluğu, etki boyutunda derinliği 'sırası' döneminde hedeflenen değişimin şiddetine bağlıdır. Bir başka deyişle, örneğin herhangi bir hizmet ya da ürünün satışı (tercih edilmesi) anında bu satış ya da tercihin neyin aleyhine, neyin lehine olduğuna bağlıdır. Ve tabii 'aleyhine' ile 'lehine' olanların aralarındaki uçurumun mesafesine...
Varsayalım ki, Kurtköy'de bir üst geçit yapacak ve oradaki halkın örneğin üç ay süreyle mağduriyetine zorunlu olarak neden olacaksınız. O zaman böylesi bir karar ve kabul sürecinin bir ay öncesinde lokal bir ikna ve iletişim çalışması başlatmanız yeterli olabilir. Oysa Türkiye'nin sağlık sistemini değiştirecek bir karar almak istiyorsanız ve bu kararınızın belli bir zaman sonra esenlik getirmesine rağmen kısa vadede geçici bir kaos yaratabileceğini bu yüzden de oy kaybına neden olabileceğini öngörüyorsanız, o zaman belki en az bir yıl evvelden 'öncesi' çalışmalarına başlamanız ve 'ikna' sürecini derinleştirmeniz kaçınılmaz olabilir.
Her iletişim süreci için mi geçerlidir bu söylediklerimiz? Evet, her iletişim ve ikna süreci için geçerlidir.
Mesela evlilik de bir süreçtir; onun için de mi geçerlidir?
Evet, onun için de geçerlidir.
Eğer meseleye böyle bakmazsanız, karşılaşmanızın mukadder olacağı iletişim kazaları, tatminsizlik ve başarısızlıklarda dönüp hedef kitlenizi ve karşınızdakileri suçlamaktan başka çıkış yolunuz(!) kalmayabilir. Örneğin, seçmenin 'göbeğini kaşıyan adamlar', 'bidon kafalılar' olarak aşağılanmasının nedeni, bu üç aşamayı doğru okuyup, doğru yorumlayıp doğru uygulayamamaktan kaynaklanmıştır.
Bu tür beceriksizlikler sadece muhalefetin mi başına gelir? Tabii ki, hayır.
İktidar duygusu bazen 'dağın ötesini görmeyi ve başa geleceği bilmeyi' engelleyebilecek kadar büyülü olabilir. 'Zararın neresinden dönülürse kârdır' yaklaşımı 'züğürt tesellisidir'. Belki zararı azaltır ancak yaratılmış olan olumsuz algının bırakacağı izlerin derinliğini değil.
Arif olan anlar, efendim...
'Pas demiri yiyor'
Özgürlükler konusunda muhafazakâr bir hükümetin yaptıklarından ve vaadlerinden çok daha fazlasını talep etmesi beklenen bir muhalefetin, hareket sahası olarak en uygun zeminlerden biri olan Anayasa Komisyonu'nda göstermiş olduğu performansın sorgulanması elzemdir. Başta kendileri açısından elzemdir. Neredeyse hazırlop biçimde 'pozitif bir algı' olarak yerleşen 'Yeni Anayasa' beklentisini, sosyal demokrasinin siyasi muhtevasına uygun olarak hayata geçirebilecek tüm iletişim fırsatlarının bol keseden harcanmasında ve bu temel mesele açısından tünelin ucundaki ışığın karartıldığı bir döneme girilmesinde muhalefet olarak ne kadar payları bulunduğunu en iyi kendileri biliyor olmalılar.
Kendi seçmenlerini dönüştürme yolundaki münferit merkezi çabaların pekala kalıcı bir aynası olabilecek bu müthiş iletişim fırsatını zaman içinde ortadan kaldırdıkları kanısındayım. Hem de siyasetin kalbi olan parlamentoda, yani hedef kitle nezdindeki en meşru zeminde... Kim daha çok bastırırsa onun Anayasa'sına değil, 12 Eylül'ün pasından kurtulma hedefine hizmet edecek, üzerinde uzlaşılan bir Anayasa'ya ihtiyacımız varken... 'Büyük Fikir'i oluşturacak zihin olarak üst yönetimdeki mental kara kutunun ittifaklar meselesinde bile 'yeminli taraftarların' sayısını çoğaltmaya çalışan amigolar derekesinde bir politik hayal gücü başarısı sergilemiş olması muhalefet adına hakikaten hazindir.
Bir ara 'büyük siyasi hamle' olarak algılanmak istenen 'Yeni CHP' beklentisinin, 'Yeni Anayasa' konusunda göstermesi gereken performans, herhalde sadece 'Hayır' deme ısrarını başarı addedenleri mutlu etmiş olmalı; hedef kitlesini değil. 'Yeni Anayasa' hazırlıkları sürecinde, bir önceki yazımızda altını çizdiğimiz 'Öncesi, sırası ve sonrası' konusunda en ufak bir hazırlıklarının olmadığını düşündürtüyor. Belki de denilebilir ki, 'Hazırlığı olanlar', 4 ayda sadece 1 maddede mutabakat sağlanabilmesi konusunda başarı sağlayanlardır.
'Nerede Yeni CHP?' diye soranlar için, 'Yeni Anayasa neredeyse orada' diye yanıtlamak mümkün. Huzur içinde olabilirler, büyük beklentilerle başlatılan Yeni Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun hukuki varlığı sona ermiş. Bu sonuçta katkısı olan herkesi 'hedefe odaklanma' azmi ve başarıları nedeniyle kutlamak(!) lazım.
Türk Edebiyatı'na hizmetleriyle belleklerde kalan rahmetli Rauf Mutluay hocanın kitaplarından birinin adı fazlasıyla manalıdır: 'Pas demiri yiyor.' Evet, darbe dönemlerinin pası, demiri yemeye devam ediyor...