Orhan Pamuk’a üç Bayram!..
25 EKİM 2012
Fransa bizimle arasındaki yaraları sarmaya mı çalışıyor dersiniz? Aynı törende hem Ankara’daki Büyükelçisi’ni hem de bizim Orhan Pamuk’u Legion d'honneur ile ödüllendirmesini böyle yorumlayanlar var.
Beni Fransa’nın ‘kamu diplomasisi’ numaralarından ve şu sıra bol miktarda ödül alan Pamuk’un kurduğu mükemmel iletişim ve pazarlama ağının başarısından çok, şu ‘liyakat’ kavramı ilgilendirdi. Ödülün adı Legion d'honneur Liyakat Nişanı…
Biraz irkiltici ne de olsa. Fransız Devleti tarafından Fransa’ya (herhalde daha çok Fransız Kültürüne ve biraz zorlama da olsa insanlığa falan) üstün hizmetleri için verildiği hissi yaratılan bir ödül… Fransa ile ilişkiler malum… One Minute’e çeyrek var… Öte yandan ‘Liyakat’, bağlılık, sadakat gibi kavramları çağrıştırıyor sanki.
Oysa öyle değilmiş. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’e baktım. O kadar vahim değilmiş. “Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu; kifayet” diyor...
Fransız Kültür Bakanı takdim edecekmiş ödülü. Yakışır… Tesadüfe bakın ki tam da 29 Ekim günü olacakmış bu iş… Pamuk üçlü Bayram yaşayacak yani (!)… Kurban, Cumhuriyet ve Fransa’ya liyakat Bayramı…
Tabii ki öyle değil… “Fransa’ya liyakat” tam doğru ifade değil tabii… Lütfen latife olarak kabul buyurun… Cevdet Bey ve Oğulları’nı okuyup çok beğenmiştim. Diğerlerini okuyamadım. Olsun. Pamuk’u pek çok alanda başarılı buluyor ve kutluyorum…
Vatandaş’ın Kurban Bayramı mübarek olsun
Hafta başında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, “vatandaşlık” tanımında fikir birliğine varılamamıştı. 1 No’lu Alt Yazım Komisyonu’nun saatler süren toplantısında AK Parti ve BDP “Vatandaşlık” ya da “Türkiye Vatandaşlığı”, CHP “Vatandaşlık-Türk Vatandaşlığı”, MHP “Türk Vatandaşlığı” başlığında ısrarcı olmuşlardı. Malum, başlıkta anlaşılamayınca maddenin yazımına geçilemezdi; nitekim geçilemeden bitmiş toplantı.
Pasaportlarımızın üzerinde yazıldığı haliyle ‘Türkiye Cumhuriyeti’nde bir vatandaş olmanın bu kadar karmakarışık manalar içine düşmesi ne hazin…
Dünyanın hangi ülkesinde acaba vatandaşlık kavramı orasından burasından böylesine çekiştiriliyordur? “Vatandaş” veya “Türkiye Vatandaşı” ya da “Türk Vatandaşı”nda hangisini tercih ediyorsanız o dünya görüşünün bir parçası olarak algılanmanız mukadder. Peki ittifak nasıl kurulacak o zaman?..
Bizim muhalefete onun talep etmesi gereken bir çözümü sunduğunuz zaman bile, “Evet olabilir, ama” diye başlayan bir cümlelerle soruyu unutturan yanıtları birbiri ardına sıralayabilir. Hani, “Üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olduğu doğru mudur?” diye soran öğretmene, “Üçgenine bağlı hocam!” diye yanıt veren öğrenci esprisinde olduğu gibi.
Tabiî bir de ‘dostlar alış verişte görsün’ durumu var. Şöyle… Soğuk savaş öncesi ve sırasında dünyada bir ülke tipi türemişti. Bunların adı Demokratik Halk Cumhuriyeti idi… Biraz yakından bakıldığında bunların ne demokrasiyle alakaları vardı, ne halkla ne de cumhuriyetle… “Sosyal faşist” denen (ne demekse) bir yapıları olduğundan söz edilirdi…
Yani anayasada ne yazdığından çok daha fazla, hangi kültür de ve değerlerin toplumsal refleks olarak ‘hazmedileceği’ ile ilgili bir durum çıkacaktır ortaya. Oysa amaç anlaşmak değil herhalde. Meclis’te oynanan oyunun (sadece Anayasa değil, yerel seçimler, seçilme yaşının 18’e indirilmesi dahil) sadece bir ‘engelleme’ girişiminden başka bir anlam taşıdığına kimse beni ve bu halkı inandıramaz…
İttifaklar meselesinde özellikle politikacıların idrak zorluğu içinde olduklarını çeşitli vesilelerle gözlemlemek mümkün. O hallerini görünce İlber Ortaylı Hoca’nın o yalın tespitini anmadan geçmek olmaz: 'Yaygın bir durum bu. Politikacılarda var, aydınlarda var. (...) İttifaklar 'mantık' gereği olarak kurulur. Duygusal ittifak olmaz.'
Onlar, ittifaka yanaşmadan ‘vatandaş’ kavramına nasıl bir ‘kulp’ takılacaklarını tartışadursunlar, vatandaş (birkaç münafık hariç) müthiş bir ittifak içinde Kurban Bayramı’nı kutluyor. Vatandaş’ın da Kurban Bayramı mübarek olsun…
Ayşen Hanım’ın Kaşmir Yolu
Son konuşmalarımdan birinin başlığı “Ülken kadar markasın” idi… Bu gerçeğin sınırlarını zorlayan, ülke markasına da müthiş katma değer getiren markalar da var. Bunlar öncü… Türk Hava Yolları gibi mesela, Silk & Cashmire gibi…
Türkiye’deki ve Yurt dışındaki mağazalarıyla bir kalite simgesi haline gelmiş olan Silk & Cashmire’in başarılı sahibesi Ayşen Zamanpur deneyim ve anılarını çok hoş bir kitapta toplamış. Kapağa da bir keçiyle çektirdiği fotoğrafını koymuş. Sımsıcak ve dostça.
Kolay okunan, derinliği olan, duygulandırırken öğreten, marka olmak için neler yapılabileceği ve başarı için hangi adımların atılabileceği konusunda sıfırdan başlayanlara keyifli dersler veren bir kitap arıyorsanız, yazarın “İç Moğolistan’dan dünyaya yayılan bir ‘tutku’ markasının yolculuğu” diye tanımladığı kitabı Kaşmir Yolu’nu mutlaka okuyun…
Beni Fransa’nın ‘kamu diplomasisi’ numaralarından ve şu sıra bol miktarda ödül alan Pamuk’un kurduğu mükemmel iletişim ve pazarlama ağının başarısından çok, şu ‘liyakat’ kavramı ilgilendirdi. Ödülün adı Legion d'honneur Liyakat Nişanı…
Biraz irkiltici ne de olsa. Fransız Devleti tarafından Fransa’ya (herhalde daha çok Fransız Kültürüne ve biraz zorlama da olsa insanlığa falan) üstün hizmetleri için verildiği hissi yaratılan bir ödül… Fransa ile ilişkiler malum… One Minute’e çeyrek var… Öte yandan ‘Liyakat’, bağlılık, sadakat gibi kavramları çağrıştırıyor sanki.
Oysa öyle değilmiş. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’e baktım. O kadar vahim değilmiş. “Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu; kifayet” diyor...
Fransız Kültür Bakanı takdim edecekmiş ödülü. Yakışır… Tesadüfe bakın ki tam da 29 Ekim günü olacakmış bu iş… Pamuk üçlü Bayram yaşayacak yani (!)… Kurban, Cumhuriyet ve Fransa’ya liyakat Bayramı…
Tabii ki öyle değil… “Fransa’ya liyakat” tam doğru ifade değil tabii… Lütfen latife olarak kabul buyurun… Cevdet Bey ve Oğulları’nı okuyup çok beğenmiştim. Diğerlerini okuyamadım. Olsun. Pamuk’u pek çok alanda başarılı buluyor ve kutluyorum…
Vatandaş’ın Kurban Bayramı mübarek olsun
Hafta başında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, “vatandaşlık” tanımında fikir birliğine varılamamıştı. 1 No’lu Alt Yazım Komisyonu’nun saatler süren toplantısında AK Parti ve BDP “Vatandaşlık” ya da “Türkiye Vatandaşlığı”, CHP “Vatandaşlık-Türk Vatandaşlığı”, MHP “Türk Vatandaşlığı” başlığında ısrarcı olmuşlardı. Malum, başlıkta anlaşılamayınca maddenin yazımına geçilemezdi; nitekim geçilemeden bitmiş toplantı.
Pasaportlarımızın üzerinde yazıldığı haliyle ‘Türkiye Cumhuriyeti’nde bir vatandaş olmanın bu kadar karmakarışık manalar içine düşmesi ne hazin…
Dünyanın hangi ülkesinde acaba vatandaşlık kavramı orasından burasından böylesine çekiştiriliyordur? “Vatandaş” veya “Türkiye Vatandaşı” ya da “Türk Vatandaşı”nda hangisini tercih ediyorsanız o dünya görüşünün bir parçası olarak algılanmanız mukadder. Peki ittifak nasıl kurulacak o zaman?..
Bizim muhalefete onun talep etmesi gereken bir çözümü sunduğunuz zaman bile, “Evet olabilir, ama” diye başlayan bir cümlelerle soruyu unutturan yanıtları birbiri ardına sıralayabilir. Hani, “Üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olduğu doğru mudur?” diye soran öğretmene, “Üçgenine bağlı hocam!” diye yanıt veren öğrenci esprisinde olduğu gibi.
Tabiî bir de ‘dostlar alış verişte görsün’ durumu var. Şöyle… Soğuk savaş öncesi ve sırasında dünyada bir ülke tipi türemişti. Bunların adı Demokratik Halk Cumhuriyeti idi… Biraz yakından bakıldığında bunların ne demokrasiyle alakaları vardı, ne halkla ne de cumhuriyetle… “Sosyal faşist” denen (ne demekse) bir yapıları olduğundan söz edilirdi…
Yani anayasada ne yazdığından çok daha fazla, hangi kültür de ve değerlerin toplumsal refleks olarak ‘hazmedileceği’ ile ilgili bir durum çıkacaktır ortaya. Oysa amaç anlaşmak değil herhalde. Meclis’te oynanan oyunun (sadece Anayasa değil, yerel seçimler, seçilme yaşının 18’e indirilmesi dahil) sadece bir ‘engelleme’ girişiminden başka bir anlam taşıdığına kimse beni ve bu halkı inandıramaz…
İttifaklar meselesinde özellikle politikacıların idrak zorluğu içinde olduklarını çeşitli vesilelerle gözlemlemek mümkün. O hallerini görünce İlber Ortaylı Hoca’nın o yalın tespitini anmadan geçmek olmaz: 'Yaygın bir durum bu. Politikacılarda var, aydınlarda var. (...) İttifaklar 'mantık' gereği olarak kurulur. Duygusal ittifak olmaz.'
Onlar, ittifaka yanaşmadan ‘vatandaş’ kavramına nasıl bir ‘kulp’ takılacaklarını tartışadursunlar, vatandaş (birkaç münafık hariç) müthiş bir ittifak içinde Kurban Bayramı’nı kutluyor. Vatandaş’ın da Kurban Bayramı mübarek olsun…
Ayşen Hanım’ın Kaşmir Yolu
Son konuşmalarımdan birinin başlığı “Ülken kadar markasın” idi… Bu gerçeğin sınırlarını zorlayan, ülke markasına da müthiş katma değer getiren markalar da var. Bunlar öncü… Türk Hava Yolları gibi mesela, Silk & Cashmire gibi…
Türkiye’deki ve Yurt dışındaki mağazalarıyla bir kalite simgesi haline gelmiş olan Silk & Cashmire’in başarılı sahibesi Ayşen Zamanpur deneyim ve anılarını çok hoş bir kitapta toplamış. Kapağa da bir keçiyle çektirdiği fotoğrafını koymuş. Sımsıcak ve dostça.
Kolay okunan, derinliği olan, duygulandırırken öğreten, marka olmak için neler yapılabileceği ve başarı için hangi adımların atılabileceği konusunda sıfırdan başlayanlara keyifli dersler veren bir kitap arıyorsanız, yazarın “İç Moğolistan’dan dünyaya yayılan bir ‘tutku’ markasının yolculuğu” diye tanımladığı kitabı Kaşmir Yolu’nu mutlaka okuyun…