Paketten beklenti çok…
21 Nisan 2016 Yeni Şafak
Benim kafam iyice karıştı şu Kültür Paketi konusunda. Bir pakettir gidiyor… Sanki iki paket var ortada. Biri Sayın Başbakan'ın açıklayacağı ifade edilen istihdam ile ilgili paket diğeri de Sayın Kültür ve Turizm Bakanı'nın kültür politikaları veuygulamaları ile ilgili paket… Belki ikisi aynı anda açıklanır… İletişim kuramına göre böyle bir 'karışım' son derece yanlıştır, ancak bilemeyiz tabii, olayın nasıl tecelli edeceğini…
Daha önce de yazdığımız hem işin bütçe ve insan kaynakları boyutunu (verilen önemin göstergesidir) heyecanla bekliyorum; hem de millî kültür politikamızın temel taşlarını güçlendirecek olan yapı taşlarını...
Bir de tabii Türkiye'nin ve onu temsilen Sayın Cumhurbaşkanı'nın yurt dışındaki algısının restorasyonundan sorumlu Kamu Diplomasisi kurumunun bütçe ve planlamalarını…
Paketin birinci bölümü ile ilgili olarak, Bakanlığın en az 1000 adet sözleşmeli personel alımı yapması bekleniyormuş. Bunun kısa vadede siyasi etkisi yüksek olacağı için bu tür haberler öne çıkabilir… Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, “Maliye Bakanımızla görüştük. 300'ün üzerinde kütüphaneci, aynı şekilde arkeolog, aynı şekilde sanat tarihçisi alacağız” şeklinde açıklama yapmıştı.
Bugün, Kültür Bakanlığı'nın personel istihdamına dair sayılar ile başvuru ve işe alım süreçleri netleşmiş olacakmış.
“Devletin temeli millî kültürdür” mottosuna inanan biri olarak Mahir Ünal Bey'in zaman zaman bizi ümitlendiren sözlerinin ve stratejilerinin nasıl hayata geçeceği doğal olarak beni daha fazla ilgilendiriyor.
Bakan Ünal demiş ki:
“Bu paketin hazırlanmasında bütün kültür sanat erbabıyla çok sayıda toplantılar yaptık. Amaç şehirlerimizin kültür sanat üreten merkezler haline dönüşmesidir. Bizim amacımız kültür dikte etmek değildir. Toplumun kendi kültürünü üretmesinde ön açıcı, kolaylaştırıcı, alt yapı hazırlayıcı rol oynamaktır…”
Bu cümlenin birinci bölümüyle tamamen mutabıkız, ikinci bölümüyle ancak kısmen… Hangi kültürün önü açılacaktır… Popüler kültürün mü? Onun görevi devlette değildir. Özel sektördür, belki en fazlasından belediyelerdir… Devletin görevi milli kültürün yayılmasına ve devletin bekasına hizmet etmesine ön ayak olmaktır… Bakın Avrupa devletlerine, hangi tür kültüre destek veriyorlar…
Bunun yanı sıra Sayın Bakan şu sözleri, yüksek sanat çevrelerinde, -ki devletin görevi yüksek sanatı desteklemektir Recep İvedik'i değil- şaşılacak derecede hayranlık uyandırmıştır; çünkü Opera gibi bazı sanatlar devlet desteği olmadan yaşamaz:
“Opera büyük devletlerin yumuşak gücüdür. Şu anda Türkiye gibi güçlü bir opera geleneğine sahip ancak 10 ülke sayabilirsiniz. 1900'lü yılların başından beri Türkiye'nin çok güçlü bir opera geleneği var. Şimdi benim elimde böyle bir sanat gücü varken ben operaya nasıl karşı çıkayım? Tam tersine operanın içeriğine katkı sunup yapısal özelliklerini güçlendirmeliyim.”
Kültür Bakanı Mahir Ünal'ın operaya ilişkin söyledikleri, onun 'bir yumuşak güç' (soft power) meselesi olduğuna işaret etmesi, işin özüne temas ettiği için hem kuramda hem eylemde karşılığını bulabilecek bir yaklaşım biçimi olarak kayda geçmeli. Aynı anlayışla Sayın Ünal'ın Türkiye ile ilgili Algılama Yönetimi'ne de kafa yorduğunu biliyoruz… Umarız bu konudaki yaklaşımlar da pakette yer bulurlar.
BP patlamadan çok krizi yönetememe kurbanı
New Orleans Federal Mahkemesi'nin onayladığı teklife göre, sondaj kuyusundaki sızıntı ve yangın sonucunda çevreye verilen zararın karşılanması için BP, ABD'li yerel yönetim ve 5 eyalete, gelecek 16 yılda toplam 20,8 milyar dolar ödeyecek. (Türkiye'nin GSYH'sinin %3'ü kadar)
Yani sonuçta taraflar 'ceza' konusunda 'uzlaşmışlar'…
ABD tarihindeki en büyük çevre felaketi olarak adlandırılan sızıntı sonucu BP'nin Meksika Körfezi'ne komşu eyaletlerde zarar gören iş yeri ve sakinlere tazminat ödeme davası 2012 yılından beri devam ediyordu.
BP'den, geçen sene yapılan bir açıklamaya göre, felaket sonrası ödenen farklı ceza, anlaşma ve uzlaşma bedelleri ile okyanusun temizlenmesinin toplam maliyetinin 53 milyar doların (Türkiye'nin GSYH'sinin %7,5'u) üzerinde olacağı tahmin ediliyordu.
Denizdeki petrol platformunda meydana gelen patlama sonucu sondaj kuyusunda çalışan 11 işçi hayatını kaybederken, petrol sızıntısı yaklaşık 3 ay sürmüştü.
Bütün bu süreçlerde BP krizi son derece kötü yönetmişti. Sonradan istifa eden CEO, uzun bir süre “Benim bir sorumluluğum yok” demekte ısrar etmişti. Krizlerin kötü yönetimi sonucu maddi kayıpların nasıl misliyle artabileceğine (Soma Holding vakası gibi) mükemmel bir örnek olarak okullarda okutulan “BP Meksika Felaketi”ne rağmen şirketin hâlâ ayakta kalması, enerji dünyasındaki ilişki süreçlerinin karmaşıklığıyla izah ediliyor…
Daha önce de yazdığımız hem işin bütçe ve insan kaynakları boyutunu (verilen önemin göstergesidir) heyecanla bekliyorum; hem de millî kültür politikamızın temel taşlarını güçlendirecek olan yapı taşlarını...
Bir de tabii Türkiye'nin ve onu temsilen Sayın Cumhurbaşkanı'nın yurt dışındaki algısının restorasyonundan sorumlu Kamu Diplomasisi kurumunun bütçe ve planlamalarını…
Paketin birinci bölümü ile ilgili olarak, Bakanlığın en az 1000 adet sözleşmeli personel alımı yapması bekleniyormuş. Bunun kısa vadede siyasi etkisi yüksek olacağı için bu tür haberler öne çıkabilir… Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, “Maliye Bakanımızla görüştük. 300'ün üzerinde kütüphaneci, aynı şekilde arkeolog, aynı şekilde sanat tarihçisi alacağız” şeklinde açıklama yapmıştı.
Bugün, Kültür Bakanlığı'nın personel istihdamına dair sayılar ile başvuru ve işe alım süreçleri netleşmiş olacakmış.
“Devletin temeli millî kültürdür” mottosuna inanan biri olarak Mahir Ünal Bey'in zaman zaman bizi ümitlendiren sözlerinin ve stratejilerinin nasıl hayata geçeceği doğal olarak beni daha fazla ilgilendiriyor.
Bakan Ünal demiş ki:
“Bu paketin hazırlanmasında bütün kültür sanat erbabıyla çok sayıda toplantılar yaptık. Amaç şehirlerimizin kültür sanat üreten merkezler haline dönüşmesidir. Bizim amacımız kültür dikte etmek değildir. Toplumun kendi kültürünü üretmesinde ön açıcı, kolaylaştırıcı, alt yapı hazırlayıcı rol oynamaktır…”
Bu cümlenin birinci bölümüyle tamamen mutabıkız, ikinci bölümüyle ancak kısmen… Hangi kültürün önü açılacaktır… Popüler kültürün mü? Onun görevi devlette değildir. Özel sektördür, belki en fazlasından belediyelerdir… Devletin görevi milli kültürün yayılmasına ve devletin bekasına hizmet etmesine ön ayak olmaktır… Bakın Avrupa devletlerine, hangi tür kültüre destek veriyorlar…
Bunun yanı sıra Sayın Bakan şu sözleri, yüksek sanat çevrelerinde, -ki devletin görevi yüksek sanatı desteklemektir Recep İvedik'i değil- şaşılacak derecede hayranlık uyandırmıştır; çünkü Opera gibi bazı sanatlar devlet desteği olmadan yaşamaz:
“Opera büyük devletlerin yumuşak gücüdür. Şu anda Türkiye gibi güçlü bir opera geleneğine sahip ancak 10 ülke sayabilirsiniz. 1900'lü yılların başından beri Türkiye'nin çok güçlü bir opera geleneği var. Şimdi benim elimde böyle bir sanat gücü varken ben operaya nasıl karşı çıkayım? Tam tersine operanın içeriğine katkı sunup yapısal özelliklerini güçlendirmeliyim.”
Kültür Bakanı Mahir Ünal'ın operaya ilişkin söyledikleri, onun 'bir yumuşak güç' (soft power) meselesi olduğuna işaret etmesi, işin özüne temas ettiği için hem kuramda hem eylemde karşılığını bulabilecek bir yaklaşım biçimi olarak kayda geçmeli. Aynı anlayışla Sayın Ünal'ın Türkiye ile ilgili Algılama Yönetimi'ne de kafa yorduğunu biliyoruz… Umarız bu konudaki yaklaşımlar da pakette yer bulurlar.
BP patlamadan çok krizi yönetememe kurbanı
New Orleans Federal Mahkemesi'nin onayladığı teklife göre, sondaj kuyusundaki sızıntı ve yangın sonucunda çevreye verilen zararın karşılanması için BP, ABD'li yerel yönetim ve 5 eyalete, gelecek 16 yılda toplam 20,8 milyar dolar ödeyecek. (Türkiye'nin GSYH'sinin %3'ü kadar)
Yani sonuçta taraflar 'ceza' konusunda 'uzlaşmışlar'…
ABD tarihindeki en büyük çevre felaketi olarak adlandırılan sızıntı sonucu BP'nin Meksika Körfezi'ne komşu eyaletlerde zarar gören iş yeri ve sakinlere tazminat ödeme davası 2012 yılından beri devam ediyordu.
BP'den, geçen sene yapılan bir açıklamaya göre, felaket sonrası ödenen farklı ceza, anlaşma ve uzlaşma bedelleri ile okyanusun temizlenmesinin toplam maliyetinin 53 milyar doların (Türkiye'nin GSYH'sinin %7,5'u) üzerinde olacağı tahmin ediliyordu.
Denizdeki petrol platformunda meydana gelen patlama sonucu sondaj kuyusunda çalışan 11 işçi hayatını kaybederken, petrol sızıntısı yaklaşık 3 ay sürmüştü.
Bütün bu süreçlerde BP krizi son derece kötü yönetmişti. Sonradan istifa eden CEO, uzun bir süre “Benim bir sorumluluğum yok” demekte ısrar etmişti. Krizlerin kötü yönetimi sonucu maddi kayıpların nasıl misliyle artabileceğine (Soma Holding vakası gibi) mükemmel bir örnek olarak okullarda okutulan “BP Meksika Felaketi”ne rağmen şirketin hâlâ ayakta kalması, enerji dünyasındaki ilişki süreçlerinin karmaşıklığıyla izah ediliyor…