Pazarlamada ‘yenileşimcilik’ !..
20 EYLÜL 2010
Bugün iki ilginç ‘pazarlama iletişimi’ girişiminden söz etmek istiyorum. Birbirleriyle tek alakaları, ikisinin de son derece inovatif (yenileşimci) olmaları, yoksa her şeyleri çok farklı…
***
Siyasi görüşüne katılırsınız ya da katılmazsınız; yöntemlerini garipsersiniz ya da benimsersiniz, ancak görmezlikten gelemeyeceğiniz insanlardan biri de hiç şüphesiz Şanar Yurdatapan’dır.
Sivil toplum hareketi anlayışını, ‘aktivistliği’, Türkiye’de kendi yaşam biçimi, adeta bireysel - toplumsal refleksi haline getirmiş aydınlardandır… (‘Aydın’ ile ‘Entelektüel’in farkını saklı tutmak koşuluyla)…
Uzun zamandır konuyu anlatıyordu. Sıkmadan, işi pek çokları gibi taciz noktasına taşımadan, kısa kısa mesajlarla…
Kendisini son etkinliği ile ilgili şöyle ifade etmiş…
***
“2008 Ekim ayından bu yana ‘Türkiye küçük Millet Meclisleri’ adlı yeni ve alışılmadık bir çalışma yürütülüyor. Yeni ve sivil bir âdet getirmek için çalışıyoruz eski köyümüze.
…Hanım, apartmanım yok ki satıp savıp onun parasıyla yürütelim. ‘Ne yapsam, ne etsem?’ diye düşünürken aklıma ressamların yaptığı geldi. Hani bir hayır kurumuna destek olmak için tablolarını açık arttırmayla satıp parasını hibe ediyorlar ya. Tamam, onların tabloları varsa, benim de müziklerim yok mu? O halde neden aynı şeyi yapmayalım?
36 yıl sonra eski eşim -her zaman arkadaşım- Melike Demirağ ile birlikte Attila’nın (Özdemiroğlu) stüdyosuna girdik ve iki şarkıyı (Arkadaş ve İstanbul’da olmak) bu kez ‘düet’ şeklinde, birlikte okuduk.
…Hiçbir yerde yayınlanmamış ve yayınlanmayacak olan bu şarkıların her birinden sadece 100’er adet DVD çoğaltıldı. DVD'ler satın alan kişinin -veya onun hediye etmek istediği kişinin adına ‘ıslak’ imzalı ve ona hitap eden özel bir selamlama mesajı ile başlıyor. Her biri 2.000 TL bedelle satılacak.
Yani bu DVD’yi alanlar, eşlerine dostlarına ‘Bu müzik dünyada sadece 100 kişide var. Ama benimki bana özel, adıma ithaf edilip imzalanmış’ diyerek dinletebilecek.
Dileriz ki ‘Türkiye küçük Millet Meclisleri’ deneyi bütün dünyaya örnek oluşturacak bir başarıya ulaşsın ve bu çorbada tuzu olanlara, aynı zamanda yepyeni bir demokratik yapının harcına bir çakıl taşı eklemenin mutluluk ve gururunu versin.”
Şanar Yurdatapan olayı web sitesinde 7 dakikada mükemmel anlatmış. Şarkılardan da bir iki kuple koymuş: www.sanaryurdatapan.net
100 DVD’den birine sahip olup “Türkiye küçük Millet Meclisleri” çalışmasını desteklemiyor olabilirsiniz, o siteye girip bir bakın. En azından çağdaş bir PR kampanyası nasıl tasarlanır, bütün ayakları nasıl oya gibi işlenir görmek için…
***
İkinci örneğimiz Çanakkale bölgesinden. Bir pazarlama harikası…
İstanbul’dan Bozcaada’ya gelen arkadaşlarla sohbet sırasında, “Yoldan domates aldık şeftali aldık, kavun aldık; tarlaya girip hepsini kendi ellerimizle topladık” dediklerine tanık olduk. Ben buna bir iki yerde tesadüfen rastlandığını sandım. Dönüşte dikkat ettik ki, bu iyiden iyiye organize bir uygulama. Yol boyu sağa çekip durmuş pek çok araca rastladık. İnsanlar özellikle yola yakın ‘yapılmış’ modern ‘bostanlara’ dalıp dalından sebze meyve topluyorlar. Müthiş bir pazarlama modeli…
Yol kenarına sergi kurup manav işi satış yapmak demode artık. Doğal, dalından satış son derece hızlı gelişeceğe benziyor. Bu bostanların sayısı şu an bile 40’ı, 50’yi aşmış durumda… Pıtrak gibi çoğalacaktır; çünkü doğallık (mümkünse organik), ‘tarladan sofraya’ satış günümüzün star’ı…
Sizce, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası gibi kuruluşlar, kent markasını güçlendirme adına kendileri başlatmamış olsalar da, olaya sahip çıkarak patent kültürü içinde ele alıp, içinden anayollar geçen tüm diğer kentlere ‘know-how’ transferi yapmayı planlıyorlar mıdır?..
***
Siyasi görüşüne katılırsınız ya da katılmazsınız; yöntemlerini garipsersiniz ya da benimsersiniz, ancak görmezlikten gelemeyeceğiniz insanlardan biri de hiç şüphesiz Şanar Yurdatapan’dır.
Sivil toplum hareketi anlayışını, ‘aktivistliği’, Türkiye’de kendi yaşam biçimi, adeta bireysel - toplumsal refleksi haline getirmiş aydınlardandır… (‘Aydın’ ile ‘Entelektüel’in farkını saklı tutmak koşuluyla)…
Uzun zamandır konuyu anlatıyordu. Sıkmadan, işi pek çokları gibi taciz noktasına taşımadan, kısa kısa mesajlarla…
Kendisini son etkinliği ile ilgili şöyle ifade etmiş…
***
“2008 Ekim ayından bu yana ‘Türkiye küçük Millet Meclisleri’ adlı yeni ve alışılmadık bir çalışma yürütülüyor. Yeni ve sivil bir âdet getirmek için çalışıyoruz eski köyümüze.
…Hanım, apartmanım yok ki satıp savıp onun parasıyla yürütelim. ‘Ne yapsam, ne etsem?’ diye düşünürken aklıma ressamların yaptığı geldi. Hani bir hayır kurumuna destek olmak için tablolarını açık arttırmayla satıp parasını hibe ediyorlar ya. Tamam, onların tabloları varsa, benim de müziklerim yok mu? O halde neden aynı şeyi yapmayalım?
36 yıl sonra eski eşim -her zaman arkadaşım- Melike Demirağ ile birlikte Attila’nın (Özdemiroğlu) stüdyosuna girdik ve iki şarkıyı (Arkadaş ve İstanbul’da olmak) bu kez ‘düet’ şeklinde, birlikte okuduk.
…Hiçbir yerde yayınlanmamış ve yayınlanmayacak olan bu şarkıların her birinden sadece 100’er adet DVD çoğaltıldı. DVD'ler satın alan kişinin -veya onun hediye etmek istediği kişinin adına ‘ıslak’ imzalı ve ona hitap eden özel bir selamlama mesajı ile başlıyor. Her biri 2.000 TL bedelle satılacak.
Yani bu DVD’yi alanlar, eşlerine dostlarına ‘Bu müzik dünyada sadece 100 kişide var. Ama benimki bana özel, adıma ithaf edilip imzalanmış’ diyerek dinletebilecek.
Dileriz ki ‘Türkiye küçük Millet Meclisleri’ deneyi bütün dünyaya örnek oluşturacak bir başarıya ulaşsın ve bu çorbada tuzu olanlara, aynı zamanda yepyeni bir demokratik yapının harcına bir çakıl taşı eklemenin mutluluk ve gururunu versin.”
Şanar Yurdatapan olayı web sitesinde 7 dakikada mükemmel anlatmış. Şarkılardan da bir iki kuple koymuş: www.sanaryurdatapan.net
100 DVD’den birine sahip olup “Türkiye küçük Millet Meclisleri” çalışmasını desteklemiyor olabilirsiniz, o siteye girip bir bakın. En azından çağdaş bir PR kampanyası nasıl tasarlanır, bütün ayakları nasıl oya gibi işlenir görmek için…
***
İkinci örneğimiz Çanakkale bölgesinden. Bir pazarlama harikası…
İstanbul’dan Bozcaada’ya gelen arkadaşlarla sohbet sırasında, “Yoldan domates aldık şeftali aldık, kavun aldık; tarlaya girip hepsini kendi ellerimizle topladık” dediklerine tanık olduk. Ben buna bir iki yerde tesadüfen rastlandığını sandım. Dönüşte dikkat ettik ki, bu iyiden iyiye organize bir uygulama. Yol boyu sağa çekip durmuş pek çok araca rastladık. İnsanlar özellikle yola yakın ‘yapılmış’ modern ‘bostanlara’ dalıp dalından sebze meyve topluyorlar. Müthiş bir pazarlama modeli…
Yol kenarına sergi kurup manav işi satış yapmak demode artık. Doğal, dalından satış son derece hızlı gelişeceğe benziyor. Bu bostanların sayısı şu an bile 40’ı, 50’yi aşmış durumda… Pıtrak gibi çoğalacaktır; çünkü doğallık (mümkünse organik), ‘tarladan sofraya’ satış günümüzün star’ı…
Sizce, Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası gibi kuruluşlar, kent markasını güçlendirme adına kendileri başlatmamış olsalar da, olaya sahip çıkarak patent kültürü içinde ele alıp, içinden anayollar geçen tüm diğer kentlere ‘know-how’ transferi yapmayı planlıyorlar mıdır?..