Putin'den 'algı operasyonu'…
08 mAYIS 2014
Rusya, kredi kartı pazarında Amerikan ödeme tekelini kıracak 'ulusal ödeme sistemi' dönemini başlatmaya hazırlanıyormuş. Putin ilk işaretleri vermiş; Çin ve Japonya'nın ABD tekelini kırdığını, Rusya'nın da bunu başaracağını söylemiş. Bizim gazetede Orhan Orhun Ünal'ın dünkü haberine göre Putin, bu atakta başarılı olursa Rusya, kendi ödeme sistemine geçecek ve ABD'nin yüzde 85'ine hakim olduğu kredi kartı piyasasında iki yıl içinde 100 milyon kart dağıtılacakmış.
Putin bu atağı neden yapıyor? Çünkü Batı, Ukrayna bağlantılı olarak yaptırım kozlarını ortaya koymaya başladı. Örneğin G-7 ülkeleri Enerji Bakanları toplantısına Rusya dahil edilmemiş. Kara para ile mücadele eden Mali Görev Gücü (FATF) toplantısı da Moskova'da yapılacakken birden adres Paris'e kaymış.
Diğer yandan dünya enerji devlerine 'Gel gel' diyen İran'a, yabancı yatırımcılar da besbelli yeşil ışık yakıyor. Tahran'da 19'uncusu düzenlenen Petrol Gaz, Rafineri ve Petrokimya Fuarı'na 32 ülkeden 1800 şirket katılmış.
Katar Doha Metrosu ihalesini 700 firma arasından Türkler'in kazanmasını da tüm bu gelişmeler çerçevesinde düşünecek olursak çok kutuplu dünya düzeninde kartların açık açık oynandığı ve yirminci yüzyıldaki 'göbekten bağlılık' hallerinin artık geçerli olmadığını söyleyebiliriz. NATO'ya bağlı bir ülke olarak Çin'den füze almaya kalkışan Türkiye'yi de bu tablo içinde değerlendirmek gerekiyor. Baksanıza, ABD'den en fazla silah satın alan ülkelerden biri olan Suudi Arabistan bile askeri törenlerinden birinde Çin yapımı DF-3 füzelerini sergilemiş. Onlar da savunma sanayi alanında Çin'le temastalar.
ABD'li entelektüellerin yıllar önce yaptıkları 'Amerika Sonrası Dünya' ve 'Dünyanın Geri Kalanının Yükselişi' yolundaki tespitlerini ve yukarıda sıraladığımız gelişmeleri takip etmeyenler, örneğin, 'Başbakan, Alman Başbakan'a randevu vermedi' diye atılan başlıklarla alay da edebilirler. Aşağı Saksonya Başbakanı Stephen Weil'e Başbakan henüz randevu vermemiş. Alman tarafı bu konudaki beklentisini sürdürüyormuş.
Bütün bu gelişmeler ışığında Putin'in 'Kredi Kartları' atağını, somut finansla süreçler üzerine bir girişim olarak mı, yoksa Sayın Dışişleri Bakanımızın belirttiği türden bir tür iletişim atağı, (algı operasyonu) olarak mı değerlendirmek gerektiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz…
Ecnebi basın atağı sürüyor
Türkiye ne zaman kanatlanacak olsa, en küçük çelişik bir ortamda Hıristiyan Batı'nın (Bu kavramı örneğin Japonya'yı hariçte, Avustralya'yı dahilde tutmak için kullanıyorum) kalemşorları ortak 'harekât' düzenlerler… Economist şu sıralar başkahraman. Diğerleri de fena değl…
Financial Times'dan Daniel Dombey'nin özünde 'Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bilinmezliğe götürülüyor' diyen makalesini de dünyanın ve zamanın ruhuyla birlikte 'okumak'ta yarar var. Meraklısı bulur ve okur; ancak makalenin finaline değinmeden geçmeyelim. Çok hoş çünkü:
"Eğer AKP'nin Cumhurbaşkanı adayı beklenenden daha az oyla seçilirse yeni Cumhurbaşkanı yetkilerini dilediği kadar rahat kullanamayabilir. Bu durumda Başbakan Erdoğan'ın elindeki siyasi güç azalabilir. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda kamuoyundan Putin usulü bir yönetim tarzına geçiş eleştirilerinin arttığı da görülecektir."
Amma tahlil ama. Sanki yanılmaktan bıkmayan CHP'li bir milletvekili konuşuyor, değil mi… Financial Times yazarının da, bizim muhalefetimizin de umudu, Erdoğan'ın 'beklenenden daha az oyla seçilmesine' kalmış…
Nivea'dan Vatikan'a uzanan çağrışım
Nivea'nın Brezilyalı bir reklam şirketi tarafından hazırlanan son ürün tanıtımı filmi ve ilanı, ilginç olduğu kadar ürkütücü de… Ürkütücülüğü, çekimleri ya da atmosferinde değil. Konusunda…
'Çocuğunuzu kaybolmaktan koruyan' bir konsept bu. Filmde Nivea Protege (Nivea Korur) adlı ürünün reklamla birlikte dağıttığı bilekliğin nasıl kullanıldığını izliyoruz. Anneler, ilandan ayırarak kopardıkları bilekliğin merkezindeki çipi, akıllı telefona yükledikleri uygulamayla eşleştiriyor ve çocuk belirlenen sınırı aşıp uzaklaştığında telefon özel bir tonla uyarı veriyor. Çocukların artık çiplerle takip edildiği bir bilimkurgu filmi gibi… Dünya ne hale gelmiş diye düşünürken, tuhaf bir tesadüfle Vatikan açıklamasını ekranlardan dinliyoruz:
'Vatikan, 2004'ten bu yana 848 papazın çocuk istismarı nedeniyle meslekten men edildiğini açıkladı. 2572 papaz da aynı suçtan dolayı daha hafif cezalara çarptırıldı.'
Çağdaş ve demokratik Batı'nın 'mutlu' insanlarının durumu bu… Uzaktan kumandayla çocuğa sahip çıkılmayacağını, tek yolun onu yalnız bırakmamak olduğunu bilmeyen mi var?
Putin bu atağı neden yapıyor? Çünkü Batı, Ukrayna bağlantılı olarak yaptırım kozlarını ortaya koymaya başladı. Örneğin G-7 ülkeleri Enerji Bakanları toplantısına Rusya dahil edilmemiş. Kara para ile mücadele eden Mali Görev Gücü (FATF) toplantısı da Moskova'da yapılacakken birden adres Paris'e kaymış.
Diğer yandan dünya enerji devlerine 'Gel gel' diyen İran'a, yabancı yatırımcılar da besbelli yeşil ışık yakıyor. Tahran'da 19'uncusu düzenlenen Petrol Gaz, Rafineri ve Petrokimya Fuarı'na 32 ülkeden 1800 şirket katılmış.
Katar Doha Metrosu ihalesini 700 firma arasından Türkler'in kazanmasını da tüm bu gelişmeler çerçevesinde düşünecek olursak çok kutuplu dünya düzeninde kartların açık açık oynandığı ve yirminci yüzyıldaki 'göbekten bağlılık' hallerinin artık geçerli olmadığını söyleyebiliriz. NATO'ya bağlı bir ülke olarak Çin'den füze almaya kalkışan Türkiye'yi de bu tablo içinde değerlendirmek gerekiyor. Baksanıza, ABD'den en fazla silah satın alan ülkelerden biri olan Suudi Arabistan bile askeri törenlerinden birinde Çin yapımı DF-3 füzelerini sergilemiş. Onlar da savunma sanayi alanında Çin'le temastalar.
ABD'li entelektüellerin yıllar önce yaptıkları 'Amerika Sonrası Dünya' ve 'Dünyanın Geri Kalanının Yükselişi' yolundaki tespitlerini ve yukarıda sıraladığımız gelişmeleri takip etmeyenler, örneğin, 'Başbakan, Alman Başbakan'a randevu vermedi' diye atılan başlıklarla alay da edebilirler. Aşağı Saksonya Başbakanı Stephen Weil'e Başbakan henüz randevu vermemiş. Alman tarafı bu konudaki beklentisini sürdürüyormuş.
Bütün bu gelişmeler ışığında Putin'in 'Kredi Kartları' atağını, somut finansla süreçler üzerine bir girişim olarak mı, yoksa Sayın Dışişleri Bakanımızın belirttiği türden bir tür iletişim atağı, (algı operasyonu) olarak mı değerlendirmek gerektiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz…
Ecnebi basın atağı sürüyor
Türkiye ne zaman kanatlanacak olsa, en küçük çelişik bir ortamda Hıristiyan Batı'nın (Bu kavramı örneğin Japonya'yı hariçte, Avustralya'yı dahilde tutmak için kullanıyorum) kalemşorları ortak 'harekât' düzenlerler… Economist şu sıralar başkahraman. Diğerleri de fena değl…
Financial Times'dan Daniel Dombey'nin özünde 'Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bilinmezliğe götürülüyor' diyen makalesini de dünyanın ve zamanın ruhuyla birlikte 'okumak'ta yarar var. Meraklısı bulur ve okur; ancak makalenin finaline değinmeden geçmeyelim. Çok hoş çünkü:
"Eğer AKP'nin Cumhurbaşkanı adayı beklenenden daha az oyla seçilirse yeni Cumhurbaşkanı yetkilerini dilediği kadar rahat kullanamayabilir. Bu durumda Başbakan Erdoğan'ın elindeki siyasi güç azalabilir. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda kamuoyundan Putin usulü bir yönetim tarzına geçiş eleştirilerinin arttığı da görülecektir."
Amma tahlil ama. Sanki yanılmaktan bıkmayan CHP'li bir milletvekili konuşuyor, değil mi… Financial Times yazarının da, bizim muhalefetimizin de umudu, Erdoğan'ın 'beklenenden daha az oyla seçilmesine' kalmış…
Nivea'dan Vatikan'a uzanan çağrışım
Nivea'nın Brezilyalı bir reklam şirketi tarafından hazırlanan son ürün tanıtımı filmi ve ilanı, ilginç olduğu kadar ürkütücü de… Ürkütücülüğü, çekimleri ya da atmosferinde değil. Konusunda…
'Çocuğunuzu kaybolmaktan koruyan' bir konsept bu. Filmde Nivea Protege (Nivea Korur) adlı ürünün reklamla birlikte dağıttığı bilekliğin nasıl kullanıldığını izliyoruz. Anneler, ilandan ayırarak kopardıkları bilekliğin merkezindeki çipi, akıllı telefona yükledikleri uygulamayla eşleştiriyor ve çocuk belirlenen sınırı aşıp uzaklaştığında telefon özel bir tonla uyarı veriyor. Çocukların artık çiplerle takip edildiği bir bilimkurgu filmi gibi… Dünya ne hale gelmiş diye düşünürken, tuhaf bir tesadüfle Vatikan açıklamasını ekranlardan dinliyoruz:
'Vatikan, 2004'ten bu yana 848 papazın çocuk istismarı nedeniyle meslekten men edildiğini açıkladı. 2572 papaz da aynı suçtan dolayı daha hafif cezalara çarptırıldı.'
Çağdaş ve demokratik Batı'nın 'mutlu' insanlarının durumu bu… Uzaktan kumandayla çocuğa sahip çıkılmayacağını, tek yolun onu yalnız bırakmamak olduğunu bilmeyen mi var?