Sıkılsanız da izleyin!..
17 OCAK 2012
Rahmetli Halit Refiğ, sohbetlerimizden birinde şöyle demişti?
“Sevr olmasaydı, 1914 ve 1918 arası yaşanmasaydı Cumhuriyet olur muydu? Osmanlı’nın antitezi olarak sunarlar Cumhuriyet’i. Oysa Cumhuriyet’in kurulması Osmanlı’nın parçalanmasıyla bağlantılıdır.”
Tabii ardından şu sorusu gelmişti:
‘Atatürk’ü Batıcı bir lider haline getirenler kimlerdir?’
Yanıtı belliydi bu sorunun: NATO’ya girişle birlikte, bir savunma ittifakının ardından ekonomik anlamda da Batı’ya açılan, SSCB karşıtlığıyla geleceğe Batı’ya dair vaadler sunan Türk siyasetçiler... Onlar sayesinde Akdeniz’i değil ‘modern Batı’yı işaret etmiş gibi ’yıllardır ‘bir başka Atatürk’ dinleyip duruyoruz.
Liderleri yaşadıkları dönemin içinden çekip çıkararak anlamaya çalışmanın, kafamızdaki ‘demokrasi’ algısının ölçekleriyle değerlendirmenin boşunalığını idrak etmek için romanlar ve de filmler ‘hazmı kolaylaştırıcı’ bir etkiye sahipler.
Kemal Tahir’in ‘Kurt Kanunu’ adlı romanının dizi uyarlamasını izlerken Gazi Mustafa Kemal’i duygu ve düşünce dünyamıza dahil etmemek mümkün değil. Çünkü onu biraz olsun tanıyabilmek isteyenler, bir türlü yıldızının barışmadığı İttihatçılar’ın kim olduklarını, nerden gelip nereye gitmek istediklerini, bakış açılarını öğrenmekle işe başlamalı. Kurt Kanunu, ittihatçılar aleminde gezinme şansını verir bizlere.
Dizinin konsept danışmanı yazar Alev Alatlı’nın şu sözleri, ‘yeni ve maniple edilmiş bir ittihatçı yorumu’ndan özellikle kaçınmak isteyenlerin içini rahatlatacak biçimde, diziyi izlemek için yeterli nedenler olarak göründü bana:
“Dizide Kemal Tahir ne dediyse, ne hissettiyse o var.”
İlk bölümünde her dizide olan ‘kim kimdir?’ karmaşasını yaşasak da, tempo düşük olsa da, atmosfer tamamdı bana göre. Salı günü ikinci bölümünü izlediğimiz ‘Kurt Kanunu’ dizisinin başında ise ‘geçen bölümün özeti’ni göremeyince, zaten karışık olan ilişkilerin kolay algılanmasını sağlayabilecek bu pratik ve biricik yöntemden neden yararlanılamadığını doğrusu anlayamadık.
Taraf’taki Telesiyej yazarı arkadaşımız dizinin ilk bölümüyle ilgili olarak ‘dil’le ilgili şu özellikleri tespit etmiş: ‘Ağır, nutuksal, şablonik, yapay, otoriteryen bir eda ve tepeden bakış.’
Çok haklı. Tıpkı ittihatçıların dili gibi…
İzmir Suikasti girişimi, dizide henüz İstiklal Mahkemeleri sürecine girmiş değil. Hazırlıkları izliyor, tipleri tanıyoruz.
Kara Kemal, Abdülkerim ve Ballı Naciye ‘tip’ olarak iyice belirginleştiler.
Kim kimdir’i merak edenler için şu blog’a da göz atmakta yarar var: http://kurtkanunu.blogspot.com/
Yakın tarihi ‘okumak’ isteyen herkes, eğer ‘Amerikan dizi kültürüne’ şartlanmamışlarsa, bu diziyi sabırla izlemeli.
Onca ‘milli mutabakat’ varken…
İlker Başbuğ Paşa meğerse darbeyi Kara Kuvvetleri Komutanı iken planlamış! Hürriyet aynı haberi birinci sayfasında ‘Ergenekon suçlaması’ başlığıyla verirken içerde ‘Darbeyi K.K. komutanıyken planladı.” başlığıyla verip bir de alt başlık atmış: ‘İddianame oybirliğiyle kabul edildi.’
İddia ile yargı sürecini, kanıt ve hüküm arasındaki ilişkileri meslekleri nedeniyle takip edenler, ‘iddianamenin’ sürecin başlangıç aşaması, alfabesi olduğunu bilirler.
Bugün ülkemizde alfabenin a’sının, ‘iddianamelerin iletişimi’ yapılır haldedir. Algılama yönetimi iddiianameler üzerinden yürütülürken yargı sürecinin omurgası da, ‘yürüyen davalar hakkında konuşulamaması’ nedeniyle gizemli bir örtü altında kalmakta ve sonuca da kolay kolay ulaşılmadığı için ‘hüküm’ aşamasının iletişimi de nadiren yapılabilmektedir.
Sadece ‘olmuş süsü veriliyor’ gibi algılanan iddiaların havada uçuştuğu, ‘terörist’ kavramının içinin boşaltıldığı bir iletişimin, hukuk süreçleri tamamlanmadan köpürtülen haberler nedeniyle uzun vadede başarılı olması mümkün değildir. Algılama yönetimi çalışmaları, belki salt ‘hakikat’ten değil ancak gerçekliklerden yola çıkıldığında hedefine ulaşabilir.
Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan, muhalefet, tüm kamu vicdanı, medyanın tamamı bu uzun tutuklama biçim, içerik ve özüne karşı… Yani ilk kez bu kadar geniş bir ‘milli mutabakat’ var. Keşke şu MİT kanununun peşine bu alandaki çözümler de katılsaymış…
Not: Yarın ‘son dakika’ araya girmezse iyi şeylere devam: Özyeğin Üniversitesi – Deloitte Eğitim Vakfı ortak girişimi - Deloitte Liderlik Enstitüsü… Sinpaş’ın Morinho’lu reklam filmi… AKM’nin kurtuluşu… Arçelik’e gelen gelin…
“Sevr olmasaydı, 1914 ve 1918 arası yaşanmasaydı Cumhuriyet olur muydu? Osmanlı’nın antitezi olarak sunarlar Cumhuriyet’i. Oysa Cumhuriyet’in kurulması Osmanlı’nın parçalanmasıyla bağlantılıdır.”
Tabii ardından şu sorusu gelmişti:
‘Atatürk’ü Batıcı bir lider haline getirenler kimlerdir?’
Yanıtı belliydi bu sorunun: NATO’ya girişle birlikte, bir savunma ittifakının ardından ekonomik anlamda da Batı’ya açılan, SSCB karşıtlığıyla geleceğe Batı’ya dair vaadler sunan Türk siyasetçiler... Onlar sayesinde Akdeniz’i değil ‘modern Batı’yı işaret etmiş gibi ’yıllardır ‘bir başka Atatürk’ dinleyip duruyoruz.
Liderleri yaşadıkları dönemin içinden çekip çıkararak anlamaya çalışmanın, kafamızdaki ‘demokrasi’ algısının ölçekleriyle değerlendirmenin boşunalığını idrak etmek için romanlar ve de filmler ‘hazmı kolaylaştırıcı’ bir etkiye sahipler.
Kemal Tahir’in ‘Kurt Kanunu’ adlı romanının dizi uyarlamasını izlerken Gazi Mustafa Kemal’i duygu ve düşünce dünyamıza dahil etmemek mümkün değil. Çünkü onu biraz olsun tanıyabilmek isteyenler, bir türlü yıldızının barışmadığı İttihatçılar’ın kim olduklarını, nerden gelip nereye gitmek istediklerini, bakış açılarını öğrenmekle işe başlamalı. Kurt Kanunu, ittihatçılar aleminde gezinme şansını verir bizlere.
Dizinin konsept danışmanı yazar Alev Alatlı’nın şu sözleri, ‘yeni ve maniple edilmiş bir ittihatçı yorumu’ndan özellikle kaçınmak isteyenlerin içini rahatlatacak biçimde, diziyi izlemek için yeterli nedenler olarak göründü bana:
“Dizide Kemal Tahir ne dediyse, ne hissettiyse o var.”
İlk bölümünde her dizide olan ‘kim kimdir?’ karmaşasını yaşasak da, tempo düşük olsa da, atmosfer tamamdı bana göre. Salı günü ikinci bölümünü izlediğimiz ‘Kurt Kanunu’ dizisinin başında ise ‘geçen bölümün özeti’ni göremeyince, zaten karışık olan ilişkilerin kolay algılanmasını sağlayabilecek bu pratik ve biricik yöntemden neden yararlanılamadığını doğrusu anlayamadık.
Taraf’taki Telesiyej yazarı arkadaşımız dizinin ilk bölümüyle ilgili olarak ‘dil’le ilgili şu özellikleri tespit etmiş: ‘Ağır, nutuksal, şablonik, yapay, otoriteryen bir eda ve tepeden bakış.’
Çok haklı. Tıpkı ittihatçıların dili gibi…
İzmir Suikasti girişimi, dizide henüz İstiklal Mahkemeleri sürecine girmiş değil. Hazırlıkları izliyor, tipleri tanıyoruz.
Kara Kemal, Abdülkerim ve Ballı Naciye ‘tip’ olarak iyice belirginleştiler.
Kim kimdir’i merak edenler için şu blog’a da göz atmakta yarar var: http://kurtkanunu.blogspot.com/
Yakın tarihi ‘okumak’ isteyen herkes, eğer ‘Amerikan dizi kültürüne’ şartlanmamışlarsa, bu diziyi sabırla izlemeli.
Onca ‘milli mutabakat’ varken…
İlker Başbuğ Paşa meğerse darbeyi Kara Kuvvetleri Komutanı iken planlamış! Hürriyet aynı haberi birinci sayfasında ‘Ergenekon suçlaması’ başlığıyla verirken içerde ‘Darbeyi K.K. komutanıyken planladı.” başlığıyla verip bir de alt başlık atmış: ‘İddianame oybirliğiyle kabul edildi.’
İddia ile yargı sürecini, kanıt ve hüküm arasındaki ilişkileri meslekleri nedeniyle takip edenler, ‘iddianamenin’ sürecin başlangıç aşaması, alfabesi olduğunu bilirler.
Bugün ülkemizde alfabenin a’sının, ‘iddianamelerin iletişimi’ yapılır haldedir. Algılama yönetimi iddiianameler üzerinden yürütülürken yargı sürecinin omurgası da, ‘yürüyen davalar hakkında konuşulamaması’ nedeniyle gizemli bir örtü altında kalmakta ve sonuca da kolay kolay ulaşılmadığı için ‘hüküm’ aşamasının iletişimi de nadiren yapılabilmektedir.
Sadece ‘olmuş süsü veriliyor’ gibi algılanan iddiaların havada uçuştuğu, ‘terörist’ kavramının içinin boşaltıldığı bir iletişimin, hukuk süreçleri tamamlanmadan köpürtülen haberler nedeniyle uzun vadede başarılı olması mümkün değildir. Algılama yönetimi çalışmaları, belki salt ‘hakikat’ten değil ancak gerçekliklerden yola çıkıldığında hedefine ulaşabilir.
Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan, muhalefet, tüm kamu vicdanı, medyanın tamamı bu uzun tutuklama biçim, içerik ve özüne karşı… Yani ilk kez bu kadar geniş bir ‘milli mutabakat’ var. Keşke şu MİT kanununun peşine bu alandaki çözümler de katılsaymış…
Not: Yarın ‘son dakika’ araya girmezse iyi şeylere devam: Özyeğin Üniversitesi – Deloitte Eğitim Vakfı ortak girişimi - Deloitte Liderlik Enstitüsü… Sinpaş’ın Morinho’lu reklam filmi… AKM’nin kurtuluşu… Arçelik’e gelen gelin…