Sadece Galatasaray değil, herkes kaybeder
21 Kasım 2009 Akşam Gazetesi
Çevremdeki pek çok kişi ve bu köşeyi yakından takip edenler Galatasaray'ı tuttuğumu bilir. Bunun saklanacak bir şey olmadığını düşündüğüm kadar altını çizme ihtiyacı hissettiğim bir 'adanmışlığımın' bulunmadığını da söylemeliyim. Kimi maçlarda omurilikten GS'li yakınlarımın, hakkını teslim ettiğim rakipler karşısındaki yorumlarım karşısında takındığı tavırlar, ilişkimizi gözden geçirmemize (!) bile sebep olmuştur.
Her ne kadar ciddi bir bussiness (iş) alanı olan spor sektörü, ekonomik ve sosyal olarak gündemlerimizdeki varlığını artıyor olsa da benim için halen 'keyifle izlenebilir rekabet' unsuru olmaktan öteye geçmedi. O yüzden bir takım fanatiği veya taraftarı gibi değilim. Dolayısıyla maçları izlerken, skor değerlendirirken, takım oluşturulurken, teknik ekip belirlenirken, kulüp faaliyetleri gerçekleşirken 'taraf' olmaktan ziyade seyir keyfini ön planda tutmaya çalışırım.
Galatasaray basketbol takımının, Galatasaray yönetiminin şu sıra içinden geçtiği krize de bir Galatasaray taraftarı gibi bakamıyorum.
Basit sorularla ilerleyelim...
Bir basketbol takımı oyuncusunun formasıyla başka bir oyuncuyu sahaya sürmek gerçekten bir kriz midir? Evet krizdir.
Krize sebep olan veya olanlar kimdir? Maç esnasında oyunu ve oyuncuları yönetmesi gereken teknik ekiptir.
Teknik ekip görevinde hata yapmış mıdır? Bal gibi yapmıştır.
Bu kötüye kullanım kararı kimi bağlar? Kararı alanları ve uygulayanları bağlar.
Teknik ekibin kabahatine karşılık öne sürdüğü bahane veya bahaneler kabul edilebilir mi? Hayır!
Sadece Galatasaray için değil herhangi bir takımın, şirketin, kişinin başına benzer bir olay gelse öncelikle ne yapılması gerekir? Niyetine, bahanesine, özrüne bakılmadan takımla veya şirketle ilişiğinin kesilmesi ve sorumluların cezalandırılması gerekir. Kaldı ki Galatasaray basketbol takımı teknik heyeti için de sonuç bu şekilde cereyan etmiştir.
Böyle bir durumda hiç yapılmaması gerekenler nelerdir? Kelle avcılığı ve intikam alma arzusu!
Çanak çömleğin patladığı an itibarıyla Galatasaray Spor Kulübü gerekeni yapmıştır. Hatta biraz da fazlasını yapmıştır. Son yıllarda Galatasaray'a ciddi katma değer sağlamış, emek vermiş, Galatasaray markasının yönetiminde önemli başarılar elde etmiş yönetim kurulu üyesi Yiğit Şardan'ın istifasının fazla ve üzücü olduğunu düşünsem de onurlu bir davranış olarak algılanacağını söylemeliyim.
Ancak... Bundan fazlasını istemek, sırada kim var, sorusunu sormak veya sordurmak; sırada olanların ismini zikretmek; işi Adnan Polat'a götürmeye çalışmak, 'birilerinin bu işten çıkarı mı olacak', 'bu işte başka bir iş var', 'misilleme mi yapılıyor' şaibelerini yaratmak, sadece Galatasaray'a değil, başta tüm spor kulüpleri ve sporcuları olmak üzere ülke markasına, takımlarına, maddi destek sağlayan sponsorlara ve bu işin keyfini sürmesi gereken izleyenlere zarar verir.
Bundan sonra ne mi olmalı?
Basketbol Federasyonu, tüm spor kulüpleri ve Galatasaray için emsal oluşturacak bu olaydan dersler çıkarılmalı, karar haline getirilmeli ve herkes işine bakmalı.
Cezasını çekmesi gerekenler belli. Saha rekabetini masaya taşımanın alemi yok!
Başka sorusu olan?
Ömer Lütfi de bıraktı bizi...
Ne kadar üzüldüm tarif edemem. 2009 benim kısacık tarihime 'kayıplar yılı' olarak geçecek... Ne kadar çok yakınımı yitirdim bu yıl!.. Bizim kuşağın öksüzlük serüveni sürüyor anlayacağınız...
Geç haberim oldu. Aziz dostum Ömer Lütfi Mete'nin cenazesine gidemedim... Üzüntüm kat be kat arttı...
Benim 'Üniversitelerimden biriydi' üstat... Onu önümüzdeki günlerde uzun uzun yazacağım... Allah gani gani rahmet eylesin...
Çevremdeki pek çok kişi ve bu köşeyi yakından takip edenler Galatasaray'ı tuttuğumu bilir. Bunun saklanacak bir şey olmadığını düşündüğüm kadar altını çizme ihtiyacı hissettiğim bir 'adanmışlığımın' bulunmadığını da söylemeliyim. Kimi maçlarda omurilikten GS'li yakınlarımın, hakkını teslim ettiğim rakipler karşısındaki yorumlarım karşısında takındığı tavırlar, ilişkimizi gözden geçirmemize (!) bile sebep olmuştur.
Her ne kadar ciddi bir bussiness (iş) alanı olan spor sektörü, ekonomik ve sosyal olarak gündemlerimizdeki varlığını artıyor olsa da benim için halen 'keyifle izlenebilir rekabet' unsuru olmaktan öteye geçmedi. O yüzden bir takım fanatiği veya taraftarı gibi değilim. Dolayısıyla maçları izlerken, skor değerlendirirken, takım oluşturulurken, teknik ekip belirlenirken, kulüp faaliyetleri gerçekleşirken 'taraf' olmaktan ziyade seyir keyfini ön planda tutmaya çalışırım.
Galatasaray basketbol takımının, Galatasaray yönetiminin şu sıra içinden geçtiği krize de bir Galatasaray taraftarı gibi bakamıyorum.
Basit sorularla ilerleyelim...
Bir basketbol takımı oyuncusunun formasıyla başka bir oyuncuyu sahaya sürmek gerçekten bir kriz midir? Evet krizdir.
Krize sebep olan veya olanlar kimdir? Maç esnasında oyunu ve oyuncuları yönetmesi gereken teknik ekiptir.
Teknik ekip görevinde hata yapmış mıdır? Bal gibi yapmıştır.
Bu kötüye kullanım kararı kimi bağlar? Kararı alanları ve uygulayanları bağlar.
Teknik ekibin kabahatine karşılık öne sürdüğü bahane veya bahaneler kabul edilebilir mi? Hayır!
Sadece Galatasaray için değil herhangi bir takımın, şirketin, kişinin başına benzer bir olay gelse öncelikle ne yapılması gerekir? Niyetine, bahanesine, özrüne bakılmadan takımla veya şirketle ilişiğinin kesilmesi ve sorumluların cezalandırılması gerekir. Kaldı ki Galatasaray basketbol takımı teknik heyeti için de sonuç bu şekilde cereyan etmiştir.
Böyle bir durumda hiç yapılmaması gerekenler nelerdir? Kelle avcılığı ve intikam alma arzusu!
Çanak çömleğin patladığı an itibarıyla Galatasaray Spor Kulübü gerekeni yapmıştır. Hatta biraz da fazlasını yapmıştır. Son yıllarda Galatasaray'a ciddi katma değer sağlamış, emek vermiş, Galatasaray markasının yönetiminde önemli başarılar elde etmiş yönetim kurulu üyesi Yiğit Şardan'ın istifasının fazla ve üzücü olduğunu düşünsem de onurlu bir davranış olarak algılanacağını söylemeliyim.
Ancak... Bundan fazlasını istemek, sırada kim var, sorusunu sormak veya sordurmak; sırada olanların ismini zikretmek; işi Adnan Polat'a götürmeye çalışmak, 'birilerinin bu işten çıkarı mı olacak', 'bu işte başka bir iş var', 'misilleme mi yapılıyor' şaibelerini yaratmak, sadece Galatasaray'a değil, başta tüm spor kulüpleri ve sporcuları olmak üzere ülke markasına, takımlarına, maddi destek sağlayan sponsorlara ve bu işin keyfini sürmesi gereken izleyenlere zarar verir.
Bundan sonra ne mi olmalı?
Basketbol Federasyonu, tüm spor kulüpleri ve Galatasaray için emsal oluşturacak bu olaydan dersler çıkarılmalı, karar haline getirilmeli ve herkes işine bakmalı.
Cezasını çekmesi gerekenler belli. Saha rekabetini masaya taşımanın alemi yok!
Başka sorusu olan?
Ömer Lütfi de bıraktı bizi...
Ne kadar üzüldüm tarif edemem. 2009 benim kısacık tarihime 'kayıplar yılı' olarak geçecek... Ne kadar çok yakınımı yitirdim bu yıl!.. Bizim kuşağın öksüzlük serüveni sürüyor anlayacağınız...
Geç haberim oldu. Aziz dostum Ömer Lütfi Mete'nin cenazesine gidemedim... Üzüntüm kat be kat arttı...
Benim 'Üniversitelerimden biriydi' üstat... Onu önümüzdeki günlerde uzun uzun yazacağım... Allah gani gani rahmet eylesin...