18 ekim 2016 - Siyasi iletişim dersi 101…
Yeni Şafak
Aman dikkat; Türkiye'yi savaşın içine çekmeye çalışıyorlar?” ya da “Türkiye güneyindeki savaşa uzak durursa ABD-Kürt manevrasıyla parçalanmak istenecektir”e uzanan, neyin yapılmaması gerektiğini anlatıp orada duran tartışmaların yaşandığı gergin bir siyasi ortamdayız.
Birileri tartışıp dururken Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki siyasi irade, hem dikkati elden bırakmıyor, hem Dabık'ın kontrol altına alınmasını sağlayan strateji üzerinden yürüyor ve ardından da 'söylenmesi gereken ne varsa” hepsinin mesajını gereken adreslere iadeli taahhütlü ulaştırıyor. Siyasi iletişim dersi 101…
36 ülkeden 30 bin askerin katıldığı Musul operasyonunda Türkiye'yi devre dışı bırakmaya çalışıyorlar ve bir yandan da BM, 100 bin Iraklı'nın Türkiye'ye kaçabilme ihtimalinden dem vuran açıklamalar yapıyor. Mevcut durumdaki tabloda 'üst akıl' diye kodladığımız merkezi güçler, “gel gel” yapıp, sonradan mı ülkemizi sıkıştırıp, bölüp parçalamayı hesaplıyorlar; yoksa artık “gel gel”in bir anlamı kalmayacak kadar kendi planlarını da A'dan itibaren ilerleyerek madde madde farklılaşacak kadar şimdilik bilemediğimiz boyutlara mı sürüklüyorlar?..
Genel Kurmay Başkanı ABD'de toplantılara katıldı. Cumhurbaşkanımız da “Operasyonda da olacağız, masada da olacağız” açıklamasını yaptı. Dedi ki: “Terör tehdidiyle karşı karşıya kalırsak kusura bakmayın Suriye'ye gideriz.”
Suriye'de ÖSO ve ona destek veren Türk askerleri, El Bab'a doğru ilerliyor. Musul'da Türkiyesiz bir operasyon sürüyor.
Türkiye kendi gerçekliğini, başındaki terör belasını, PKK'sından FETÖ'süne, IŞİD'ine kadar dünyaya anlatmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanını, “Çok konuşuyor” diye eleştiren muhaliflerinin, Erdoğan'ın özellikle şu dönemdeki açıklamaları söz konusu olduğunda diyecekleri bir şey kalmamıştır. Ya Cumhurbaşkanı daha az ve daha az etkili konuşsaydı?..
Ya da bu dönemde devletin başında kimi görmek isterdiniz?..
Ya da Cumhurbaşkanı'nı eleştiren ülkeler, Türkiye'nin esenliğini mi istiyorlar?..
Bu soruların yanıtı verin; sonra da sorun kendinize Cumhurbaşkanlığı referandumundan hangi sonuç çıkar?..
Güldürmesinler insanı…
Nobel bile ilkeli olamıyor
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Bob Dylan'a verildiğinin açıklanmasından sonra kırk yıllık rüyaları gerçekleşmiş gibi sevinen arkadaşlarımızı görünce yadırgadığımı itiraf etmeliyim. Nobel'in bu kararıyla popüler kültüre bir kez daha yaranma ihtiyacı duyduğu kanısındayım. Nobel'in bir kurum olarak Edebiyat Ödülleri'ndeki vaadi, 'elit bir duruş'la birlikte var olmuştur… Bugüne kadar da hangi yazarların ödüllendirildiğine bir göz atan herkesin kabul edeceği gibi Nobel'in tarihi boyunca bu duruşa uygun bir tutum izlenmiştir.
Naçizane zatıâlimin nezdimde de 'elit', -katiyen 'seçkin' değil- fazlasıyla kıymetli bir sözcüktür. Çünkü 'elit' denildiğinde, sahip olunmadığı takdirde ödenen bedelin tasavvur edilemeyeceği, tercihlerimizi etkileyen bir kıymeti anlıyorum. Örneğin bilginin 'eliti' paha biçilemeyen bir değerdir. Geleceğin sanatı da elittir. Büyük estetik de elittir; yüksek sanat da…
Kültürü geleceğe tekâmül etmiş ruhun ürünü olan elit taşır…
Bob Dylan'ı, popüler kültürün vazgeçilmez kilometre taşlarından biri olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynı dalga boyunda sever, sayar, zevkle de dinleriz. Ama Nobel Edebiyat Ödülü'nün kendi gölgesinin dışına sıçramaya çalıştığını da görmezlikten gelmemeliyiz. “Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirdi” diye gerekçe mi olurmuş? (Müziği çekip aldığınızda şiirin nerelerden nerelere savrulacağı, değerinden neler yitireceği bahsini ise işin uzmanlarına bırakıyorum.)
Diğer yandan Obama'ya Barış Ödülü'nü layık gören Nobel'den, dünyanın çivisinin çıktığına, postmodern'in sonrasının da sonrası bir dünyada Gangnam Style parçasıyla dünyayı kasıp kavuran PSY'ye de pekala bir ödül verebilirdi. “Kore'nin şarkı geleneğine yeni ve dinamik bir ifade tarzı getirdiği” gerekçesiyle…
“Yok artık, o kadar da değil” diyenler için not: Sonuçlar açıklanmadan önce “Bob Dylan Nobel edebiyat ödülünü alacak” deseler, “Yok artık, o kadar da değil” der miydiniz, demez miydiniz?
Nobel'in bile ilkeli olamadığı bir dünyadayız vesselam!
Nitekim bizimkiler de Nobel'e özenmiş ve 'beklenti dışı bir atak da bizden gelsin” demişler. Antalya Film Festivali'nde de Emel Sayın'ı 'Yaşam Boyu Onur Ödülü'yle onurlandırmışlar. Her zaman saygıyla andığım Emel Hanım da demiş ki:
“Benim işim müzik. Ses sanatçısıyım ama 15 tane filmim var... Bu filmlerin ve seslendirdiğim 100'e yakın şarkının beğenilmesi nedeniyle halkımıza minnettarım. Çok iyi ekiplerle çalıştım. Rol arkadaşlarıma sonsuz sevgilerimi gönderiyorum. Bu ödül bana çok farklı bir kulvardan geldi.”
Bertrand Russel'ın o sözünü sık sık hatırlamakta yarar var: İlkeli olmak dünyanın en zor işidir…
Birileri tartışıp dururken Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki siyasi irade, hem dikkati elden bırakmıyor, hem Dabık'ın kontrol altına alınmasını sağlayan strateji üzerinden yürüyor ve ardından da 'söylenmesi gereken ne varsa” hepsinin mesajını gereken adreslere iadeli taahhütlü ulaştırıyor. Siyasi iletişim dersi 101…
36 ülkeden 30 bin askerin katıldığı Musul operasyonunda Türkiye'yi devre dışı bırakmaya çalışıyorlar ve bir yandan da BM, 100 bin Iraklı'nın Türkiye'ye kaçabilme ihtimalinden dem vuran açıklamalar yapıyor. Mevcut durumdaki tabloda 'üst akıl' diye kodladığımız merkezi güçler, “gel gel” yapıp, sonradan mı ülkemizi sıkıştırıp, bölüp parçalamayı hesaplıyorlar; yoksa artık “gel gel”in bir anlamı kalmayacak kadar kendi planlarını da A'dan itibaren ilerleyerek madde madde farklılaşacak kadar şimdilik bilemediğimiz boyutlara mı sürüklüyorlar?..
Genel Kurmay Başkanı ABD'de toplantılara katıldı. Cumhurbaşkanımız da “Operasyonda da olacağız, masada da olacağız” açıklamasını yaptı. Dedi ki: “Terör tehdidiyle karşı karşıya kalırsak kusura bakmayın Suriye'ye gideriz.”
Suriye'de ÖSO ve ona destek veren Türk askerleri, El Bab'a doğru ilerliyor. Musul'da Türkiyesiz bir operasyon sürüyor.
Türkiye kendi gerçekliğini, başındaki terör belasını, PKK'sından FETÖ'süne, IŞİD'ine kadar dünyaya anlatmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanını, “Çok konuşuyor” diye eleştiren muhaliflerinin, Erdoğan'ın özellikle şu dönemdeki açıklamaları söz konusu olduğunda diyecekleri bir şey kalmamıştır. Ya Cumhurbaşkanı daha az ve daha az etkili konuşsaydı?..
Ya da bu dönemde devletin başında kimi görmek isterdiniz?..
Ya da Cumhurbaşkanı'nı eleştiren ülkeler, Türkiye'nin esenliğini mi istiyorlar?..
Bu soruların yanıtı verin; sonra da sorun kendinize Cumhurbaşkanlığı referandumundan hangi sonuç çıkar?..
Güldürmesinler insanı…
Nobel bile ilkeli olamıyor
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Bob Dylan'a verildiğinin açıklanmasından sonra kırk yıllık rüyaları gerçekleşmiş gibi sevinen arkadaşlarımızı görünce yadırgadığımı itiraf etmeliyim. Nobel'in bu kararıyla popüler kültüre bir kez daha yaranma ihtiyacı duyduğu kanısındayım. Nobel'in bir kurum olarak Edebiyat Ödülleri'ndeki vaadi, 'elit bir duruş'la birlikte var olmuştur… Bugüne kadar da hangi yazarların ödüllendirildiğine bir göz atan herkesin kabul edeceği gibi Nobel'in tarihi boyunca bu duruşa uygun bir tutum izlenmiştir.
Naçizane zatıâlimin nezdimde de 'elit', -katiyen 'seçkin' değil- fazlasıyla kıymetli bir sözcüktür. Çünkü 'elit' denildiğinde, sahip olunmadığı takdirde ödenen bedelin tasavvur edilemeyeceği, tercihlerimizi etkileyen bir kıymeti anlıyorum. Örneğin bilginin 'eliti' paha biçilemeyen bir değerdir. Geleceğin sanatı da elittir. Büyük estetik de elittir; yüksek sanat da…
Kültürü geleceğe tekâmül etmiş ruhun ürünü olan elit taşır…
Bob Dylan'ı, popüler kültürün vazgeçilmez kilometre taşlarından biri olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynı dalga boyunda sever, sayar, zevkle de dinleriz. Ama Nobel Edebiyat Ödülü'nün kendi gölgesinin dışına sıçramaya çalıştığını da görmezlikten gelmemeliyiz. “Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirdi” diye gerekçe mi olurmuş? (Müziği çekip aldığınızda şiirin nerelerden nerelere savrulacağı, değerinden neler yitireceği bahsini ise işin uzmanlarına bırakıyorum.)
Diğer yandan Obama'ya Barış Ödülü'nü layık gören Nobel'den, dünyanın çivisinin çıktığına, postmodern'in sonrasının da sonrası bir dünyada Gangnam Style parçasıyla dünyayı kasıp kavuran PSY'ye de pekala bir ödül verebilirdi. “Kore'nin şarkı geleneğine yeni ve dinamik bir ifade tarzı getirdiği” gerekçesiyle…
“Yok artık, o kadar da değil” diyenler için not: Sonuçlar açıklanmadan önce “Bob Dylan Nobel edebiyat ödülünü alacak” deseler, “Yok artık, o kadar da değil” der miydiniz, demez miydiniz?
Nobel'in bile ilkeli olamadığı bir dünyadayız vesselam!
Nitekim bizimkiler de Nobel'e özenmiş ve 'beklenti dışı bir atak da bizden gelsin” demişler. Antalya Film Festivali'nde de Emel Sayın'ı 'Yaşam Boyu Onur Ödülü'yle onurlandırmışlar. Her zaman saygıyla andığım Emel Hanım da demiş ki:
“Benim işim müzik. Ses sanatçısıyım ama 15 tane filmim var... Bu filmlerin ve seslendirdiğim 100'e yakın şarkının beğenilmesi nedeniyle halkımıza minnettarım. Çok iyi ekiplerle çalıştım. Rol arkadaşlarıma sonsuz sevgilerimi gönderiyorum. Bu ödül bana çok farklı bir kulvardan geldi.”
Bertrand Russel'ın o sözünü sık sık hatırlamakta yarar var: İlkeli olmak dünyanın en zor işidir…