Siyasi intihara çeyrek kala
19 Mayıs 2016 Yeni Şafak
Bundan birkaç sene sonra iletişim fakültelerinde siyasi iletişim konusunda ders veren akademisyen arkadaşlarımız, tarihten son derece çarpıcı ve ikna edici bir örnekle sunumlarını zenginleştirecekler. Hatta bir seminerin adını bile o örnekle daha da çekici kılabilirler:
“Kemal Kılıçdaroğlu'nun kısa siyaset tarihi”
İletişim kazası mı istersiniz, iletişim gafı mı yoksa ağaç değil koru, hatta orman devirmeler mi? Aynı hataları tekrarlayarak farklı sonuçlar elde etmeye çalışma patinajının insanı siyasetin dibine doğru itmesi mi? Halkını tanımamanın gafletiyle saldırgan üslubun karşı tarafı daha da mağdur kılmasını görmemek mi? Dokunulduğunda inanılmaz olumsuz reaksiyonlar veren sinir uçlarını hiçe sayarcasına ağzına geleni söylemekle kendi siyasi kariyerini bitirmek için elinden geleni yapmak mı?
Adeta bir dizi film. Her bölümün sonunda hüsran. Kaybedilen bir seçim.
Kemal Bey'in akıllara durgunluk veren son hamlesi hiçbir siyasetçinin kendini bulaştırmayacağı, kanlı şiddet sahneleri çağrıştıran siyasi söylemlerini bile gölgede bıraktı.
Sen kalk önce milli iradenin tarafında yer alacağını beyan et, Meclis'e intikal etmiş bütün dokunulmazlık dosyalarının devreye sokulması için CHP'nin destek vereceğini söyle; sonra da git HDP ile kucaklaş, hayır oyu ver.
Koridorda sormuşlar: “Kemal Bey, CHP'nin oyu hangi yönde oldu?”
Kemal Başkan cevap vermiş: “Gizli oy kullanıldı.”
Bizim parlamenter demokraside oy gizli de olsa açık da olsa çıkan sonuç liderin hanesine yazılır. Bazen olumsuz yazılır, bazen de olumlu. (1 Mart tezkeresi, 25 Şubat 2003)
Siyasi iletişim açısından adama derler ki; ya oportünistsin, ya da partisine hakim olamayan etkisiz lider.
Allah CHP'yi korusun. Çünkü Cuma günkü son oylamada da HDP'nin yanında saf tutarsa gidilecek referandumda ne CHP kalır ne de Kemal Bey. HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmamasından yana yüzde kaç oy çıkar sizce? Kaç çıkarsa çıksın Kemal Bey sayısını unuttuğumuz kere seçim kaybetmiş bir lider olarak bakalım bu sefer hangi bahanelerin arkasına saklanacak? Hatırlanacağı gibi son seçimlerde seçmen sayısı artmış olmasına rağmen “Oylarımızı koruduk” diye kendini başarılı addetmişti ya; bu sefer de sıradan insan aklına gelmeyecek şahane bir bahane de pekalâ üretebilir.
Keşke hepsini okuyabilsem…
Şu kitap okuma konusunda bir türlü iflah olmayacağım. Son zamanlarda yine etrafım aynı anda okuduğumu sandığım bir dolu kitap tarafından kuşatılmış vaziyette. Ya kaldığım yerdeki sayfaları üst köşelerinden kıvrılmış ya da kitap elden bırakılırken ikiye katlanmış baş ucumda, iş yerinde kâh altı çizilmiş, kâh altı çizilmeye kıyılmamış bir dizi kitap.
Bu sefer de tatil ya; yanıma değişik birkaç tane yeni kitap alıp mâaile çıktık yola.
Önce Mustafa Ekici'nin Yarın Yayınları'ndan çıkan ve beni hayli şaşırtan “Sana Benzemek” adlı kitabıyla başlayacağım. Neden şaşırdım? Çünkü ben bu kadar duygusal bir Mustafa Ekici beklemiyordum. Onu ilk tanıdığımda Başbakanlık İletişim Bürosu'ndaydı. Sonra kariyerine Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürü olarak devam etti. Şimdi de TRT Kürdî'nin Koordinatörü. Ben yazarlık yönünü bilmiyordum. Ancak kitabı şöyle bir karıştırınca sevgili dostumun üslubuna da, anlatım yeteneğine de yakalanmadan edemedim. Deneme türünde yazılmış kitabın kapağındaki büyük harflerle yazılmış bir anlamda ithaf cümlelerini tadımlık olarak dikkatlerinize sunuyorum:
“Biraz seni andırsın diye gözlerimde derin kesikler çiziyorum. Gözlerim senin baktığın gibi baksın diye misal, gecelerce uyumuyorum. Sendeki mahmur, dalgın ve ama içe işleyen pürdikkat, ateş parçası olsunlar diye, acayip sıvılarla, efsunlarla berkitiyorum.”
Yanıma aldığım ikinci kitap bir başka sevgili kardeşimizin imzasını taşıyor: Erdal Yıldırım. Kitabın adı: “Ateşin Üstünden Atladım”Kendisini hep sivil toplum örgütlerindeki görevleri sırasında tanıdım. BÜMED, BÜVAK ve nihayet yıllardır genel müdürlük görevini yürüttüğü Vehbi Koç Vakfı.. Erdal Yıldırım mizah yeteneği son derece gelişmiş, zeka düzeyi kıskanılacak boyutlarda, olağanüstü iyi aile terbiyesi almış, Osmanlı'da aristokrat sınıfı olsaymış o dünyaya ait olacak bir genç adam olarak her zaman aklımdaydı. Ancak hiçbir zaman kendisini bir yazar olarak düşünmemiştim. Kendi hayatından yola çıkarak o kadar zarif ve bir o kadar da düşündürüp, duygulandırıp, insanı neredeyse ders çıkartmaya yönelten bir üslupla öyle güzel bir deneme kitabı yazmış ki, bundan sonra durması hem ona yazık olur hem de biz okurlara.
Yanıma aldığım diğer kitaplar da şöyle: Gürkan Hacır'ın Erol Mütercimler'le yaptığı nehir söyleşiler: “Hayat Bir Tesadüf” (Asi Kitap Yayınları), Fatih Vural'ın kaleminden bir Caner Tunamanportresi: “Markaların Efendisi”. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen'in Toy Yayınları'ndan çıkan ve “Mezun Vermeyen Mektep” adını taşıyan hayli hacimli kitabında basın hayatının 40. Yılında dostlarının kendisiyle ilgili yazdıklarını bir araya toplamış. Ne kadar da çok ünlü ünsüz seveni varmış Abdurrahman Şen'in.
“Kemal Kılıçdaroğlu'nun kısa siyaset tarihi”
İletişim kazası mı istersiniz, iletişim gafı mı yoksa ağaç değil koru, hatta orman devirmeler mi? Aynı hataları tekrarlayarak farklı sonuçlar elde etmeye çalışma patinajının insanı siyasetin dibine doğru itmesi mi? Halkını tanımamanın gafletiyle saldırgan üslubun karşı tarafı daha da mağdur kılmasını görmemek mi? Dokunulduğunda inanılmaz olumsuz reaksiyonlar veren sinir uçlarını hiçe sayarcasına ağzına geleni söylemekle kendi siyasi kariyerini bitirmek için elinden geleni yapmak mı?
Adeta bir dizi film. Her bölümün sonunda hüsran. Kaybedilen bir seçim.
Kemal Bey'in akıllara durgunluk veren son hamlesi hiçbir siyasetçinin kendini bulaştırmayacağı, kanlı şiddet sahneleri çağrıştıran siyasi söylemlerini bile gölgede bıraktı.
Sen kalk önce milli iradenin tarafında yer alacağını beyan et, Meclis'e intikal etmiş bütün dokunulmazlık dosyalarının devreye sokulması için CHP'nin destek vereceğini söyle; sonra da git HDP ile kucaklaş, hayır oyu ver.
Koridorda sormuşlar: “Kemal Bey, CHP'nin oyu hangi yönde oldu?”
Kemal Başkan cevap vermiş: “Gizli oy kullanıldı.”
Bizim parlamenter demokraside oy gizli de olsa açık da olsa çıkan sonuç liderin hanesine yazılır. Bazen olumsuz yazılır, bazen de olumlu. (1 Mart tezkeresi, 25 Şubat 2003)
Siyasi iletişim açısından adama derler ki; ya oportünistsin, ya da partisine hakim olamayan etkisiz lider.
Allah CHP'yi korusun. Çünkü Cuma günkü son oylamada da HDP'nin yanında saf tutarsa gidilecek referandumda ne CHP kalır ne de Kemal Bey. HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmamasından yana yüzde kaç oy çıkar sizce? Kaç çıkarsa çıksın Kemal Bey sayısını unuttuğumuz kere seçim kaybetmiş bir lider olarak bakalım bu sefer hangi bahanelerin arkasına saklanacak? Hatırlanacağı gibi son seçimlerde seçmen sayısı artmış olmasına rağmen “Oylarımızı koruduk” diye kendini başarılı addetmişti ya; bu sefer de sıradan insan aklına gelmeyecek şahane bir bahane de pekalâ üretebilir.
Keşke hepsini okuyabilsem…
Şu kitap okuma konusunda bir türlü iflah olmayacağım. Son zamanlarda yine etrafım aynı anda okuduğumu sandığım bir dolu kitap tarafından kuşatılmış vaziyette. Ya kaldığım yerdeki sayfaları üst köşelerinden kıvrılmış ya da kitap elden bırakılırken ikiye katlanmış baş ucumda, iş yerinde kâh altı çizilmiş, kâh altı çizilmeye kıyılmamış bir dizi kitap.
Bu sefer de tatil ya; yanıma değişik birkaç tane yeni kitap alıp mâaile çıktık yola.
Önce Mustafa Ekici'nin Yarın Yayınları'ndan çıkan ve beni hayli şaşırtan “Sana Benzemek” adlı kitabıyla başlayacağım. Neden şaşırdım? Çünkü ben bu kadar duygusal bir Mustafa Ekici beklemiyordum. Onu ilk tanıdığımda Başbakanlık İletişim Bürosu'ndaydı. Sonra kariyerine Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürü olarak devam etti. Şimdi de TRT Kürdî'nin Koordinatörü. Ben yazarlık yönünü bilmiyordum. Ancak kitabı şöyle bir karıştırınca sevgili dostumun üslubuna da, anlatım yeteneğine de yakalanmadan edemedim. Deneme türünde yazılmış kitabın kapağındaki büyük harflerle yazılmış bir anlamda ithaf cümlelerini tadımlık olarak dikkatlerinize sunuyorum:
“Biraz seni andırsın diye gözlerimde derin kesikler çiziyorum. Gözlerim senin baktığın gibi baksın diye misal, gecelerce uyumuyorum. Sendeki mahmur, dalgın ve ama içe işleyen pürdikkat, ateş parçası olsunlar diye, acayip sıvılarla, efsunlarla berkitiyorum.”
Yanıma aldığım ikinci kitap bir başka sevgili kardeşimizin imzasını taşıyor: Erdal Yıldırım. Kitabın adı: “Ateşin Üstünden Atladım”Kendisini hep sivil toplum örgütlerindeki görevleri sırasında tanıdım. BÜMED, BÜVAK ve nihayet yıllardır genel müdürlük görevini yürüttüğü Vehbi Koç Vakfı.. Erdal Yıldırım mizah yeteneği son derece gelişmiş, zeka düzeyi kıskanılacak boyutlarda, olağanüstü iyi aile terbiyesi almış, Osmanlı'da aristokrat sınıfı olsaymış o dünyaya ait olacak bir genç adam olarak her zaman aklımdaydı. Ancak hiçbir zaman kendisini bir yazar olarak düşünmemiştim. Kendi hayatından yola çıkarak o kadar zarif ve bir o kadar da düşündürüp, duygulandırıp, insanı neredeyse ders çıkartmaya yönelten bir üslupla öyle güzel bir deneme kitabı yazmış ki, bundan sonra durması hem ona yazık olur hem de biz okurlara.
Yanıma aldığım diğer kitaplar da şöyle: Gürkan Hacır'ın Erol Mütercimler'le yaptığı nehir söyleşiler: “Hayat Bir Tesadüf” (Asi Kitap Yayınları), Fatih Vural'ın kaleminden bir Caner Tunamanportresi: “Markaların Efendisi”. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen'in Toy Yayınları'ndan çıkan ve “Mezun Vermeyen Mektep” adını taşıyan hayli hacimli kitabında basın hayatının 40. Yılında dostlarının kendisiyle ilgili yazdıklarını bir araya toplamış. Ne kadar da çok ünlü ünsüz seveni varmış Abdurrahman Şen'in.