Son 1 Mayıs'ı doğru okuma kılavuzu (!)..
03 MAYIS 2014
Biliyorum başlık fazla iddialı oldu. Ancak genel anlamda 'bakmasını' hem de 'tarafeyn' olarak hislerimizle 'bakmasını' çok iyi bildiğimiz malumdur. Bu cümleyle bağlantılı olarak ne hissediyorsak aklımıza ilk gelenlerle birlikte düşündüğümüzden pekala biraz 'okuma özürlü' de sayılabiliriz. Bu gibi nedenlerle başlangıçta son derece 'açık' gibi görünebilen bazı sahneleri (sahnelemeleri) biraz dışından 'okumaya çalışma'yı refleks haline getirmekte hiçbir beis yoktur. Tabloya bir adım geri çekilip, biraz uzaklaşarak bakmayı denemek gibi.
Son söyleyeceğimize hemen öncelik verelim: Valilik (Hükümet) Taksim'i açsaydı da, dün ortaya çıkan görüntülere yine de rastlayacaktık. Çünkü bu arkadaşların amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek...
Son 1 Mayıs'ta olanları ve olmayanları bizce en etkili okuyabilen iki kişi vardı dün TV ekranlarında. Biri bizim Yeni Şafak'ın yazarlarından Süleyman Seyfi Öğün hoca, diğeri de Konda'nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır..
Bizim de naçizane 'okumalar'ımızı ekleyip konuyu özetlemeye çalışalım:
1. Kadıköy'de ve pek çok başka merkezdeki kutlamalarla Taksim'i 'ele geçirme inadı' sonucu alana giden iki bölgede ortaya çıkan şiddet eylemleri arasında ne fark ve nasıl bir ilişki vardır? Birinde işçisi sınıfının meseleleri dile getirilmiştir. Amaç 1 Mayıs'ı 'Emek Bayramı' olarak idrak etmektir. İkincisinde ise amaç hükümet, onun kararları ve kolluk kuvvetleri ile çatışmak; inadına Taksim'i 'ele geçirmek', dünyaya ve ülkeye bazılarının işine gelen 'kavga fotoğrafları' vermek.
2. İşçi Bayramı'nda İstanbul'da işçiler neredeydi çoğunlukla? Taksim'e çıkan yollarda mı? Şişli'de mi? Beşiktaş'ta mı? Fatih'te mi? Kadıköy'de mi? Okmeydanı'nda mı? Kamu çalışanlarının örgütü (KESK), mimarların, mühendislerin örgütü (TMMOB) ile hekimlerin örgütünün (TTB), 'antikapitalist müslümanlar'ın ya da geniş algı dairesinin içindeki diğer marjinal maskeli, taşlı, sapanlı, bilyeli, el yapımı havai fişek tabancalı, araç yakan 'savaşçı'ların hepsinin aynı karede buluşturulmasında bir tuhaflık yok mudur? Bu ittifak algısının içinde CHP'yi, HDP ve BDP'yi ve teorik olarak da, maddi olarak da aynı cephede işçilerle bulunması mümkün olmayan TÜSİAD'ı da görebilirsiniz. Bu ittifak algısıyla Kadıköy'deki barışçı gösterilerin mimarı Türk İş'in müttefiklerinin oluşturduğu algılama boyutu arasında ne fark vardı? Peki bu soru, bir başka soruyu doğurmuyor mu? Biri işçi sınıfının, diğeri ise 1 Mayıs'ı bahane eden -Süleyman Seyfi Bey'in tanımıyla- 'küçük burjuva' ittifakın siyasi hedef ürünü müydü?
3. Son 30 yılda 27 milyonun göç ettiği (Bekir Ağırdır) ve de üretim ilişkilerinin baş döndürücü bir hızla değiştiği bir ülkede kalkıp hâlâ 19. yüzyıldan kalma verilerle 'okuma' yapmaya çalışmak ve de bunun üzerinde ittifakları ve stratejileri tartışmak, ne kadar anlamlı olabilir ki?..
4. Hükümetleri darbe ile devirmenin üslubu değişti... Askeri darbe 'out', kitle hareketlerini büyüterek devirmek 'in'... Ancak bu sefer de tutmadı hesap. Kadıköy'deki ve diğer pek çok merkezdeki barışçı yürüyüşler, Anadolu'ya kaydırılan özellikle Hak-İş yönetimindeki kutlamalar, niyetleri de ortaya çıkarmıştır. (Bu zamana kadar 1 Mayıs ile Hak-İş arasında doğrudan kurulamayan algı ilişkisinin de bundan sonra kuvvetleneceğini düşünmek, bu yılın artısı olarak değerlendirilebilir.)
5. Taksim'in gösteriye açılmamasında 'Gezi eylemlerinin' üçüncü günü itibariyle çığrından çıkarılmasının etkisini görmezden gelmek, yanlış olur. Benzer bir toplumsal, ekonomik ve psikolojik hasarı bir kez daha yaşamak istemeyen hükümeti anlamamak için, tek bir koşul gerekli: Önyargı...
CHP'nin ambulans harekatı
Ne güzel bir benzetmeydi o... İletişim tarihine geçebilir hani... Sırrı Süreyya Önder, CHP'nin Gezi'deki tavrını 'Ambulansın arkasına takılan fırsatçı taksi'ye benzetmişti. Gezi'nin, 17 Aralık'ın, 25 Aralık'ın, sonra ekonomik ve finansal zelzelenin, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın ve nihayet muhtemel bir '1 Mayıs Taksim'i ele geçirme harekâtı'nın arkasına takılmaları, isteseniz bu kadar üst üste gelmezdi...
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, son günlerde bir de üniversite ve aydınları harekete geçirmeye çalışıyor... Sanki yeni bir ambulans ararcasına. Dün TV'lere konuştu... Şu cümlesi tarihe geçebilir: 'Eğer aydınlar ve üniversiteler sessiz kalıyorsa, o zaman bu ülkede ciddi bir sorunumuz var demektir!'...
Evet bu ülkede ciddi bir sorunumuz var... Muhalefet sorunumuz... Bu konuyu CNN Türk'de Ahmet Hakan CHP milletvekillerini davet ederek tartıştı... Kimler katıldı o programa bakın: Gürsel Tekin, Muharrem İnce, Umut Oran, Melda Onur, Gökhan Günaydın...
Amma fırsat değil mi? Çıkın anlatın işte projelerinizi. Seçimlerden nasıl başarıyla çıktığınızı (Sn. Kılıçdaroğlu öyle diyor)... Ama hayır; garp cephesinde değişen bir şey yok. AK Parti ve Başbakan'a cepheden saldırı... 'Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar elde edilebileceği' yanılgısına devam. 'Medya bizim yanımızda değil' (Sanki medya 1983'te ANAP'ın, 2002'de AK Parti'nin yanındaydı)... 'Zamana ihtiyacımız var' (64 yıldır muhalefettesiniz; daha ne zamanı)...
Sadece Melda hanım işaret edilmesi gerekenleri söyledi... Siyasi iletişim konusunda başarısız olduklarının altını çizdi... Bir de iki adet üç İ'yi vurgulasaydı, 10 numara beş yıldız verecektik: İstişare, İkna ve İttifak; ve de İletişimin, İş ve İlişki süreçleriyle birlikte bir bütün halinde ele alınması meselesi. Özetle: CHP'nin bir türlü aşamadığı 6 İ meselesi...
Son söyleyeceğimize hemen öncelik verelim: Valilik (Hükümet) Taksim'i açsaydı da, dün ortaya çıkan görüntülere yine de rastlayacaktık. Çünkü bu arkadaşların amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek...
Son 1 Mayıs'ta olanları ve olmayanları bizce en etkili okuyabilen iki kişi vardı dün TV ekranlarında. Biri bizim Yeni Şafak'ın yazarlarından Süleyman Seyfi Öğün hoca, diğeri de Konda'nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır..
Bizim de naçizane 'okumalar'ımızı ekleyip konuyu özetlemeye çalışalım:
1. Kadıköy'de ve pek çok başka merkezdeki kutlamalarla Taksim'i 'ele geçirme inadı' sonucu alana giden iki bölgede ortaya çıkan şiddet eylemleri arasında ne fark ve nasıl bir ilişki vardır? Birinde işçisi sınıfının meseleleri dile getirilmiştir. Amaç 1 Mayıs'ı 'Emek Bayramı' olarak idrak etmektir. İkincisinde ise amaç hükümet, onun kararları ve kolluk kuvvetleri ile çatışmak; inadına Taksim'i 'ele geçirmek', dünyaya ve ülkeye bazılarının işine gelen 'kavga fotoğrafları' vermek.
2. İşçi Bayramı'nda İstanbul'da işçiler neredeydi çoğunlukla? Taksim'e çıkan yollarda mı? Şişli'de mi? Beşiktaş'ta mı? Fatih'te mi? Kadıköy'de mi? Okmeydanı'nda mı? Kamu çalışanlarının örgütü (KESK), mimarların, mühendislerin örgütü (TMMOB) ile hekimlerin örgütünün (TTB), 'antikapitalist müslümanlar'ın ya da geniş algı dairesinin içindeki diğer marjinal maskeli, taşlı, sapanlı, bilyeli, el yapımı havai fişek tabancalı, araç yakan 'savaşçı'ların hepsinin aynı karede buluşturulmasında bir tuhaflık yok mudur? Bu ittifak algısının içinde CHP'yi, HDP ve BDP'yi ve teorik olarak da, maddi olarak da aynı cephede işçilerle bulunması mümkün olmayan TÜSİAD'ı da görebilirsiniz. Bu ittifak algısıyla Kadıköy'deki barışçı gösterilerin mimarı Türk İş'in müttefiklerinin oluşturduğu algılama boyutu arasında ne fark vardı? Peki bu soru, bir başka soruyu doğurmuyor mu? Biri işçi sınıfının, diğeri ise 1 Mayıs'ı bahane eden -Süleyman Seyfi Bey'in tanımıyla- 'küçük burjuva' ittifakın siyasi hedef ürünü müydü?
3. Son 30 yılda 27 milyonun göç ettiği (Bekir Ağırdır) ve de üretim ilişkilerinin baş döndürücü bir hızla değiştiği bir ülkede kalkıp hâlâ 19. yüzyıldan kalma verilerle 'okuma' yapmaya çalışmak ve de bunun üzerinde ittifakları ve stratejileri tartışmak, ne kadar anlamlı olabilir ki?..
4. Hükümetleri darbe ile devirmenin üslubu değişti... Askeri darbe 'out', kitle hareketlerini büyüterek devirmek 'in'... Ancak bu sefer de tutmadı hesap. Kadıköy'deki ve diğer pek çok merkezdeki barışçı yürüyüşler, Anadolu'ya kaydırılan özellikle Hak-İş yönetimindeki kutlamalar, niyetleri de ortaya çıkarmıştır. (Bu zamana kadar 1 Mayıs ile Hak-İş arasında doğrudan kurulamayan algı ilişkisinin de bundan sonra kuvvetleneceğini düşünmek, bu yılın artısı olarak değerlendirilebilir.)
5. Taksim'in gösteriye açılmamasında 'Gezi eylemlerinin' üçüncü günü itibariyle çığrından çıkarılmasının etkisini görmezden gelmek, yanlış olur. Benzer bir toplumsal, ekonomik ve psikolojik hasarı bir kez daha yaşamak istemeyen hükümeti anlamamak için, tek bir koşul gerekli: Önyargı...
CHP'nin ambulans harekatı
Ne güzel bir benzetmeydi o... İletişim tarihine geçebilir hani... Sırrı Süreyya Önder, CHP'nin Gezi'deki tavrını 'Ambulansın arkasına takılan fırsatçı taksi'ye benzetmişti. Gezi'nin, 17 Aralık'ın, 25 Aralık'ın, sonra ekonomik ve finansal zelzelenin, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın ve nihayet muhtemel bir '1 Mayıs Taksim'i ele geçirme harekâtı'nın arkasına takılmaları, isteseniz bu kadar üst üste gelmezdi...
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, son günlerde bir de üniversite ve aydınları harekete geçirmeye çalışıyor... Sanki yeni bir ambulans ararcasına. Dün TV'lere konuştu... Şu cümlesi tarihe geçebilir: 'Eğer aydınlar ve üniversiteler sessiz kalıyorsa, o zaman bu ülkede ciddi bir sorunumuz var demektir!'...
Evet bu ülkede ciddi bir sorunumuz var... Muhalefet sorunumuz... Bu konuyu CNN Türk'de Ahmet Hakan CHP milletvekillerini davet ederek tartıştı... Kimler katıldı o programa bakın: Gürsel Tekin, Muharrem İnce, Umut Oran, Melda Onur, Gökhan Günaydın...
Amma fırsat değil mi? Çıkın anlatın işte projelerinizi. Seçimlerden nasıl başarıyla çıktığınızı (Sn. Kılıçdaroğlu öyle diyor)... Ama hayır; garp cephesinde değişen bir şey yok. AK Parti ve Başbakan'a cepheden saldırı... 'Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar elde edilebileceği' yanılgısına devam. 'Medya bizim yanımızda değil' (Sanki medya 1983'te ANAP'ın, 2002'de AK Parti'nin yanındaydı)... 'Zamana ihtiyacımız var' (64 yıldır muhalefettesiniz; daha ne zamanı)...
Sadece Melda hanım işaret edilmesi gerekenleri söyledi... Siyasi iletişim konusunda başarısız olduklarının altını çizdi... Bir de iki adet üç İ'yi vurgulasaydı, 10 numara beş yıldız verecektik: İstişare, İkna ve İttifak; ve de İletişimin, İş ve İlişki süreçleriyle birlikte bir bütün halinde ele alınması meselesi. Özetle: CHP'nin bir türlü aşamadığı 6 İ meselesi...