Son Reîs-i Cumhur...
21 aĞUSTOS 2014
Her ne kadar uzunca süredir bu kavram kullanılmasa da yerleşik algısı da başkanlıkla (reislikle) halkı buluşturan bir çerçevededir. Mustafa Kemal Atatürk'ten başlayıp İsmet Paşa'dan geçip 11 tane kısmen seçilmiş, kısmen atanmış reîs-i cumhur gördü bu memleket. Cumhur, başkanını seçti ve ister beğenilsin ister beğenilmesin 12. Cumhurbaşkanı ile 'Anayasal bir Başkanlık' dönemi, artık halk iradesiyle devreye girmiştir.
Salı akşamı biz de resepsiyon davetlileri arasındaydık. Türkiye'nin sanat, spor, sivil toplum örgütü, iş dünyası ve medya temsilcilerinin, üniversite rektörlerinin geniş katılımıyla karşılaşma fırsatı bulduk.
Reîs-i Cumhur ve eşleri olağanüstü zarafetleriyle salondaki konukları ağırladılar. Tek tek ilgilendiler. Reîs-i Cumhur'un veda konuşması tam da kendisine yakışır bir biçim, içerik ve özdeydi. Ben ne bir serzeniş, ne bir küskünlük, ne de bir kırgınlık sezdim. Görevini hakkaniyetle yerine getirmiş bir devlet adamı ciddiyeti ve samimiyetinin dışında bir ifadeye de, niyet belirtisine de tanık olmadım. Gazetecilerle sohbetinde de 'Cumhurbaşkanlığı yapmış biri nasıl davranırsa ben de öyle yapacağım' dedi ve öyle de yaptı.
Mal bulmuş mağribi gibi first lady'nin iki duygusal çıkışını ve bir serzenişini büyütmek ve buradan siyasi sonuçlar çıkarmak için ya kötü niyetli olmak lazım ya da sübjektivizmin doruklarında gezinmek...
Yolunuz açık olsun sevgili Reîs-i Cumhurum... Bundan sonra uzun yıllara, deneyimlere dayanan birikiminizden, nezahet ve nezaketinizden, bilgeliğinizden bu milletin nasipleneceği daha çok değer olduğuna inanıyorum.
Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.
Biz iletişimi de yeni yeni öğreniyoruz...
'Yeni Türkiye'nin içindeki yeniliği bizzat içinde yaşayarak göremeyenler ve özellikle görmek istemeyenler, bu konseptle didişmeye başladılar. 'Neresi yeni?' diyenlerden başlayarak, 'Yeni Türkiye bir müflisler ülkesidir'e kadar uzanan bir yelpazede, içinde 'fikir' dışında her şeyin, örneğin 'diktatör' sözcüğünün sık sık geçtiği ithamlarla doldurulmuş eleştiriler dinliyoruz ya da okuyoruz. Hepsini doğal karşılamak lazım. Bu türden ithamlara rast geldikçe aklıma, Alev Alatlı'nın Ocak ayında bizim gazetede Ayşe Böhürler'e verdiği röportajındaki '11 yıl çok kısa bir süre' ifadesi geliyor. Neden 'kısa' dediğini daha ayrıntılı hatırlamak istediğimde, bu bahiste karşımıza yeniden çıkan cümleleri birebir alıntılama ihtiyacı duydum.
Alev Hanım diyordu ki:
'11 yıl çok kısa bir süre. Kaldı ki, ne bu iktidar, ne de seçmeni Ay'dan geldi. Siz, ben, iktidar, muhalefet, hepimiz, bu toprakların ürünüyüz. Aynı yetersizlikleri, aynı sakatlıkları, aynı duyarlılıkları, aynı duyarsızlıkları paylaşırız. Şöyle bir düşünün, seçimle gelmiş hangi iktidar, milyonların ahını almayı göze alıp da mesela Memurîn Muhâkemâtı Kanunu'nu değiştirmeye kalkışabilir? O kanun ki, yetersizliği ya da düpedüz ahlaksızlığı ayyuka çıkmış bir memurun işine son verilmesini önler, elinizi kolunuzu bağlar. Bütün yapabildiğiniz, adamı veya kadını İstanbul'dan sürmek, meselâ Erzurum'un başına bela etmektir. Memurîn Muhâkemâtı, Siyasi Partiler Yasası, Silahlı Kuvvetler Kanunu, bunlar ancak ve ancak milli mutabakatla ıslah edilebilir. Milli mutabakat, muhalif siyasi partilerle, STK'larla, akademisyenlerle, iş adamlarıyla, kamuoyu önderleriyle, çalışanlarıyla, basınıyla, hatta sanatçılarıyla topyekûn mutabakat demektir. Böylesi kapsamlı bir mutabakat sağlanmadan olmaz. Bir kere muhalefet asla izin vermez, çünkü, ve haklı olarak, hem seçmeniyle ters düşmek istemeyecek, hem de iktidarı yıpratmak şansını kaçırmayacaktır. Demokrasilerde ıslahat karınca adımlarıyla alınan çok uzun bir yoldur ve hiç kolay değildir. Magna Carta; 1215. Silahlı Kuvvetler'in bile göze alamadığı reformları bu veya başka bir hükümetten beklemek haksızlık olur. İktidar yanlısı gibi ses vermek pahasına, on bir yılın en az Tanzimat'tan bu yana biriken kemikleşmiş meselelerimizi çözmek için çok kısa bir süre olduğunu söylerim. Kaldı ki, kapmaktan kaçmaya da zamanı olmadı bu kadronun. Ben rahmetli Özal'ın bugün İstanbul'da şıkça bir konut ancak alabilecek meblağ için AB'de kapı kapı dolaşıp kredi aradığını da bilirim, mazot tankerlerinin peşinden koştuğum günleri de, elektrik kesintilerini de. Biz iktisat bilimini bile yeni yeni öğreniyoruz. Yiğidi öldürecek ama hakkını vereceksiniz.'
Alev Hanım'a katılmamak mümkün değil ve Ocak'tan bu yana yaşadığımız gelişmelerde, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimiyle gelen değişim döneminde 'Yeni Türkiye'nin 'Yeni Anayasa' ihtiyacını 2015 seçimlerinin sonuçlarının tayin edeceği artık tamamen netleşmiş durumdadır. Yeni Türkiye'nin Yeni Anayasa'sının 2015 seçimlerinde oluşacak iktidar tablosuyla çok yakından irtibatlı olarak bedene oturan bir terzilikle ihtiyaca uygun hale getirilmesinin mümkün olabileceğini görenler, geride kalan 11 küsur yıllık dönemin gerçekten de 'çok kısa' olduğunu teyit edeceklerdir.
Gerçekten de gelecek tasarımı perspektifinden bakacak olursanız sadece hukuk ve iktisat değil, her alanda her şey 'yeni' başlıyor.
İletişim açısından da öyle... Dünyanın tepe tepe kullandığı 'PR ve Reklam'ın bizde hâlâ nasıl öcü gibi algılandığına ve bu işin bizzat uygulayıcılarının yaptıkları işten utanırcasına bu tuhaf algı karşısında sessiz kalmalarına şaşmamak lazım. Bir kurum için iletişimin, en az finans ve üretim süreçleri kadar uzmanlık gerektiren bir alan olduğunu yıllardır anlatmaya çalışan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye iletişimi de yeni yeni öğreniyor.
Salı akşamı biz de resepsiyon davetlileri arasındaydık. Türkiye'nin sanat, spor, sivil toplum örgütü, iş dünyası ve medya temsilcilerinin, üniversite rektörlerinin geniş katılımıyla karşılaşma fırsatı bulduk.
Reîs-i Cumhur ve eşleri olağanüstü zarafetleriyle salondaki konukları ağırladılar. Tek tek ilgilendiler. Reîs-i Cumhur'un veda konuşması tam da kendisine yakışır bir biçim, içerik ve özdeydi. Ben ne bir serzeniş, ne bir küskünlük, ne de bir kırgınlık sezdim. Görevini hakkaniyetle yerine getirmiş bir devlet adamı ciddiyeti ve samimiyetinin dışında bir ifadeye de, niyet belirtisine de tanık olmadım. Gazetecilerle sohbetinde de 'Cumhurbaşkanlığı yapmış biri nasıl davranırsa ben de öyle yapacağım' dedi ve öyle de yaptı.
Mal bulmuş mağribi gibi first lady'nin iki duygusal çıkışını ve bir serzenişini büyütmek ve buradan siyasi sonuçlar çıkarmak için ya kötü niyetli olmak lazım ya da sübjektivizmin doruklarında gezinmek...
Yolunuz açık olsun sevgili Reîs-i Cumhurum... Bundan sonra uzun yıllara, deneyimlere dayanan birikiminizden, nezahet ve nezaketinizden, bilgeliğinizden bu milletin nasipleneceği daha çok değer olduğuna inanıyorum.
Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.
Biz iletişimi de yeni yeni öğreniyoruz...
'Yeni Türkiye'nin içindeki yeniliği bizzat içinde yaşayarak göremeyenler ve özellikle görmek istemeyenler, bu konseptle didişmeye başladılar. 'Neresi yeni?' diyenlerden başlayarak, 'Yeni Türkiye bir müflisler ülkesidir'e kadar uzanan bir yelpazede, içinde 'fikir' dışında her şeyin, örneğin 'diktatör' sözcüğünün sık sık geçtiği ithamlarla doldurulmuş eleştiriler dinliyoruz ya da okuyoruz. Hepsini doğal karşılamak lazım. Bu türden ithamlara rast geldikçe aklıma, Alev Alatlı'nın Ocak ayında bizim gazetede Ayşe Böhürler'e verdiği röportajındaki '11 yıl çok kısa bir süre' ifadesi geliyor. Neden 'kısa' dediğini daha ayrıntılı hatırlamak istediğimde, bu bahiste karşımıza yeniden çıkan cümleleri birebir alıntılama ihtiyacı duydum.
Alev Hanım diyordu ki:
'11 yıl çok kısa bir süre. Kaldı ki, ne bu iktidar, ne de seçmeni Ay'dan geldi. Siz, ben, iktidar, muhalefet, hepimiz, bu toprakların ürünüyüz. Aynı yetersizlikleri, aynı sakatlıkları, aynı duyarlılıkları, aynı duyarsızlıkları paylaşırız. Şöyle bir düşünün, seçimle gelmiş hangi iktidar, milyonların ahını almayı göze alıp da mesela Memurîn Muhâkemâtı Kanunu'nu değiştirmeye kalkışabilir? O kanun ki, yetersizliği ya da düpedüz ahlaksızlığı ayyuka çıkmış bir memurun işine son verilmesini önler, elinizi kolunuzu bağlar. Bütün yapabildiğiniz, adamı veya kadını İstanbul'dan sürmek, meselâ Erzurum'un başına bela etmektir. Memurîn Muhâkemâtı, Siyasi Partiler Yasası, Silahlı Kuvvetler Kanunu, bunlar ancak ve ancak milli mutabakatla ıslah edilebilir. Milli mutabakat, muhalif siyasi partilerle, STK'larla, akademisyenlerle, iş adamlarıyla, kamuoyu önderleriyle, çalışanlarıyla, basınıyla, hatta sanatçılarıyla topyekûn mutabakat demektir. Böylesi kapsamlı bir mutabakat sağlanmadan olmaz. Bir kere muhalefet asla izin vermez, çünkü, ve haklı olarak, hem seçmeniyle ters düşmek istemeyecek, hem de iktidarı yıpratmak şansını kaçırmayacaktır. Demokrasilerde ıslahat karınca adımlarıyla alınan çok uzun bir yoldur ve hiç kolay değildir. Magna Carta; 1215. Silahlı Kuvvetler'in bile göze alamadığı reformları bu veya başka bir hükümetten beklemek haksızlık olur. İktidar yanlısı gibi ses vermek pahasına, on bir yılın en az Tanzimat'tan bu yana biriken kemikleşmiş meselelerimizi çözmek için çok kısa bir süre olduğunu söylerim. Kaldı ki, kapmaktan kaçmaya da zamanı olmadı bu kadronun. Ben rahmetli Özal'ın bugün İstanbul'da şıkça bir konut ancak alabilecek meblağ için AB'de kapı kapı dolaşıp kredi aradığını da bilirim, mazot tankerlerinin peşinden koştuğum günleri de, elektrik kesintilerini de. Biz iktisat bilimini bile yeni yeni öğreniyoruz. Yiğidi öldürecek ama hakkını vereceksiniz.'
Alev Hanım'a katılmamak mümkün değil ve Ocak'tan bu yana yaşadığımız gelişmelerde, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimiyle gelen değişim döneminde 'Yeni Türkiye'nin 'Yeni Anayasa' ihtiyacını 2015 seçimlerinin sonuçlarının tayin edeceği artık tamamen netleşmiş durumdadır. Yeni Türkiye'nin Yeni Anayasa'sının 2015 seçimlerinde oluşacak iktidar tablosuyla çok yakından irtibatlı olarak bedene oturan bir terzilikle ihtiyaca uygun hale getirilmesinin mümkün olabileceğini görenler, geride kalan 11 küsur yıllık dönemin gerçekten de 'çok kısa' olduğunu teyit edeceklerdir.
Gerçekten de gelecek tasarımı perspektifinden bakacak olursanız sadece hukuk ve iktisat değil, her alanda her şey 'yeni' başlıyor.
İletişim açısından da öyle... Dünyanın tepe tepe kullandığı 'PR ve Reklam'ın bizde hâlâ nasıl öcü gibi algılandığına ve bu işin bizzat uygulayıcılarının yaptıkları işten utanırcasına bu tuhaf algı karşısında sessiz kalmalarına şaşmamak lazım. Bir kurum için iletişimin, en az finans ve üretim süreçleri kadar uzmanlık gerektiren bir alan olduğunu yıllardır anlatmaya çalışan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye iletişimi de yeni yeni öğreniyor.