Tek çıkış, özür dilemek!
06 EYLÜL 2006
Mevcut siyasi konjonktür içinde AK Parti’nin puan kaybetmesinin zor olduğunu, AK Parti’yi karalamak ve şeriat edebiyatı yapmak dışında alternatif çözümler üretemeyen muhalefetin AK Partiyi tehdit etmekten uzak olduğunu, bir tek AK Parti’nin kendisine zarar vermesi halinde durumun değişebileceğini yazar dururum.
Buyurun söylediklerimin kanıtı! İşte Sayın Başbakan’ın askerlik ve şehitlikle ilgili veciz açıklaması... Bundan daha büyük İletişim Kazası olur mu? Arabayı saatte 180 km hızla boğaz köprüsünün korkuluklarına sürmek gibi bir şey..
Ne diyoruz durmadan: Profesyonel içinden geldiği gibi konuşamaz.. Bir profesyonelin söylediği her şey doğru olmalıdır; ama bir profesyonel her doğruyu söylemez!
Şimdi, hafızalarınızı bir yoklayın: “Ananı da al git!”, “Gavur İzmir”, “Doktorlara iğne yaptırmayın”, “Gazeteciler cahildir!”, “Onu git Fisko Birlik’e sor!”...
Bunlar size bir şey hatırlatıyor mu? Ve nihayet “Askerlik yan gelip yatma yeri değil!”.. Sonuncusu, ‘it yese kudurur’ türünden.. Tek çıkış yolu var. Özür dilemek.. Danışmanlarının “Başbakanımız öyle demek istemedi”, “Anan derken kastettiği Annan’dı” türünden açıklamaları bu sefer kesmez..
Çünkü bu sefer, zurnanın zırt dediği yere dokundu Başbakan. Evlat acısına.. Acıların en büyüğüne.. Prof. Dr. Acar Baltaş, 100’lük stres listesinden söz eder. Örneğin, sonlarda otobüs kaçırma falan olurmuş. Uçağı kaçırma daha yukarılarda. Sınav daha da yukarıda. Üçüncü sırada iş kaybı. İkincide eş kaybı. En ağır stres faktörü ise çocuk kaybında ortaya çıkarmış..
Sayın Başbakan Ak Parti’nin en büyük muhalifi olma rolünü başarıyla sürdürüyor...
Yeşil ile siyah olmamış
Reklam filmi muazzam; gazete ilanı son derece rahatsız edici.. Olur mu? Olur. Bakın nasıl olur. Reklam metni şu: “Bir öğretmen niçin var? Bir doktor niçin var? Bir hakim bir mühendis bir marangoz niçin var?..” Sorular böyle devam ediyor.. Bankacı, ayakkabıcı, oyuncu, ekonomist, besteci, aşçı, modacı, polis, yazar, mimar, sigortacı, kaptan, başbakan, gazeteci, fizik profesörü.. Niçin var bunlar diye soruyor. Sonra da yanıtlıyor: İnsan için, yaşam için.. Sonra final: Yeşil İnşaat / Yaşam için
Reklam filmi anlam yüklü, yaşam dolu, son derece duygusal. Marka vaadi mükemmel.. Ya yazılı basın için hazırlanmış olan ilan? Simsiyah zemin üstüne beyaz. Ölüm ilanı gibi. İç karartıcı. Yeşil yazısı bile yeşil değil. Bu kadar tezadını az gördüm doğrusu..
Dünyanın en zor işi, tutarlı olmak. Eğer amaç, bütün inşaat firmalarının ilanları birbirine benzerken onlardan kopmak ve bunun adına sadece ilgi çekmek idiyse; başarmışlar doğrusu... Ama sadece ilgi çekmek, itibara, iknaya ve satışa dönmüyor ne yazık ki.. Ayrıca reklam filmleri de zaten diğerlerinden kopuyordu; hem de ölüm ilanını çağrıştırmadan..
Üründe sorun yok, sorun anlatımda
Kısacık bir şey yazmıştım: “Turkcell’in ‘sıkılan adam’ (Turkcell-im) kampanyası benim için düş kırıklığı oldu. Turkcell’den iletişim adına süper işler görmeye şartlandığım için mi bilemem, hem o ‘bir adam varmış, canı sıkılan’ müziği canımı sıktı; hem de hedef kitleye hiç uygun bulmadığım çizgi türü.. Shubuo’nun laneti sürüyor sanki..”
Bir sayfa yanıt geldi.. Turkcell Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı sevgili Filiz Karagül arkadaşımız kampanyayı bana anlatmış. Sağ olsun. Neredeyse 4 senedir köşe yazıyorum. Turkcell’in başarılı işlerini öven onlarca yazı yazmışım. Örneğin Kardelenler projesini ve başta Cell-o olmak üzere pek çok reklam kampanyasını yere göğe koyamamışım. Geçmişte bir tek Shubuo’nun iletişimini eleştirmiştim, şimdi de Turkcell-im olmamış, diyorum. Neden?
Filiz Hanım diyor ki: “Turkcell-im’in Canı Sıkılan Adam’ın hayatını nasıl renklendirdiğini, eğlence kattığını ve aynı zamanda da kolaylaştırdığını anlatmayı hedefledik.” Ben filmde bir ‘renklenme’, ‘eğlence’, ‘kolaylaşma’ işareti alamıyorum...
Filiz Hanım diyor ki: “Hedef kitle; çalışan, genç, dinamik bir profil. Ana karakteri oluştururken; cana yakın, genç, esprili, “cool” bir karakter olmasına özen gösterdik” Benim gördüğüm ana karakter bir tutam saçı kalmış, orta yaşlı, soğuk, can sıkıcı bir tip olmuş. Ayrıca hem şarkıda hem görüntüde bir ‘canı sıkılan adam’ var; hedef kitlede gençler ve kadınlar yok mu?
Filiz Hanım diyor ki: “Müzik, eğlence, oyun, haber, spor, görüntü, “chat”leşme ve mesajlaşma servislerini bir araya getiren zengin ve güçlü bir içeriğe sahip olan turkcell-im’de, her Turkcell abonesinin kendisine uygun bir içerik bulacağını düşünüyoruz.”
Tamam.. Süper.. Ürün iyi çünkü. Kimsenin lafı yok ürüne. İnanın, Filiz Hanımın kendisi çıkıp reklam filminde yukarıdaki cümleyi söyleseydi, bence mesaj yerini bulurdu. Eksantrik olacağım diye kafa karıştırmaya gerek yoktu..
Ayağına bir kurşun da Ajda’dan!
Kendi krizini kendisi yaratanlar arasında Ajda Pekkan’ın eline herhalde kimse kolay kolay su dökemez. Hafta sonu Harbiye Açıkhava’da bir konser vermiş. Yine devirdiği çamların bini bir para imiş. Akşam’dan Yiğit Karaahmet izlemiş konseri. Yorum ve izlenimlerine bayıldım. Soruyor Yiğit: “İnsan neden sözleri sadece ‘dokun bana, ne olur dokun’ olan bir şarkıyı boş zamanlarında dinler ki?”.. Ajda Hanım şarkıyı anons ederken, “Boş zamanlarımda bu parçayı dinlerim!” demiş... Tut kelin perçeminden..
Hele seyircilere ettiği bir laf var ki, orada oturan bayanların yerinde olmak istemezdim: “Beni çok bakımlı sanıyorsunuz, evde sizden beterim!”.. Onlar beter; o onlardan beter yani..
Yıllardır zirvede kalmayı becermiş bir Ajda’dan beklenmeyecek amatörlükler.. Hani sesli sinema çıkınca, konuşma özürlü sinema starları yaya kalıvermişlerdi; ya da televizyonyüzünden radyo starlarının bazılarının önü kesilmişti. Sözlü ifade de Ajda Pekkan’ın hiçbir zaman en güçlü yanı olmamıştır. O bir gazino starıydı ve o kültürde buna ihtiyacı yoktu belki de. Oysa şimdilerde talk-show yapmadan pop star olunmuyor ki..
Buyurun söylediklerimin kanıtı! İşte Sayın Başbakan’ın askerlik ve şehitlikle ilgili veciz açıklaması... Bundan daha büyük İletişim Kazası olur mu? Arabayı saatte 180 km hızla boğaz köprüsünün korkuluklarına sürmek gibi bir şey..
Ne diyoruz durmadan: Profesyonel içinden geldiği gibi konuşamaz.. Bir profesyonelin söylediği her şey doğru olmalıdır; ama bir profesyonel her doğruyu söylemez!
Şimdi, hafızalarınızı bir yoklayın: “Ananı da al git!”, “Gavur İzmir”, “Doktorlara iğne yaptırmayın”, “Gazeteciler cahildir!”, “Onu git Fisko Birlik’e sor!”...
Bunlar size bir şey hatırlatıyor mu? Ve nihayet “Askerlik yan gelip yatma yeri değil!”.. Sonuncusu, ‘it yese kudurur’ türünden.. Tek çıkış yolu var. Özür dilemek.. Danışmanlarının “Başbakanımız öyle demek istemedi”, “Anan derken kastettiği Annan’dı” türünden açıklamaları bu sefer kesmez..
Çünkü bu sefer, zurnanın zırt dediği yere dokundu Başbakan. Evlat acısına.. Acıların en büyüğüne.. Prof. Dr. Acar Baltaş, 100’lük stres listesinden söz eder. Örneğin, sonlarda otobüs kaçırma falan olurmuş. Uçağı kaçırma daha yukarılarda. Sınav daha da yukarıda. Üçüncü sırada iş kaybı. İkincide eş kaybı. En ağır stres faktörü ise çocuk kaybında ortaya çıkarmış..
Sayın Başbakan Ak Parti’nin en büyük muhalifi olma rolünü başarıyla sürdürüyor...
Yeşil ile siyah olmamış
Reklam filmi muazzam; gazete ilanı son derece rahatsız edici.. Olur mu? Olur. Bakın nasıl olur. Reklam metni şu: “Bir öğretmen niçin var? Bir doktor niçin var? Bir hakim bir mühendis bir marangoz niçin var?..” Sorular böyle devam ediyor.. Bankacı, ayakkabıcı, oyuncu, ekonomist, besteci, aşçı, modacı, polis, yazar, mimar, sigortacı, kaptan, başbakan, gazeteci, fizik profesörü.. Niçin var bunlar diye soruyor. Sonra da yanıtlıyor: İnsan için, yaşam için.. Sonra final: Yeşil İnşaat / Yaşam için
Reklam filmi anlam yüklü, yaşam dolu, son derece duygusal. Marka vaadi mükemmel.. Ya yazılı basın için hazırlanmış olan ilan? Simsiyah zemin üstüne beyaz. Ölüm ilanı gibi. İç karartıcı. Yeşil yazısı bile yeşil değil. Bu kadar tezadını az gördüm doğrusu..
Dünyanın en zor işi, tutarlı olmak. Eğer amaç, bütün inşaat firmalarının ilanları birbirine benzerken onlardan kopmak ve bunun adına sadece ilgi çekmek idiyse; başarmışlar doğrusu... Ama sadece ilgi çekmek, itibara, iknaya ve satışa dönmüyor ne yazık ki.. Ayrıca reklam filmleri de zaten diğerlerinden kopuyordu; hem de ölüm ilanını çağrıştırmadan..
Üründe sorun yok, sorun anlatımda
Kısacık bir şey yazmıştım: “Turkcell’in ‘sıkılan adam’ (Turkcell-im) kampanyası benim için düş kırıklığı oldu. Turkcell’den iletişim adına süper işler görmeye şartlandığım için mi bilemem, hem o ‘bir adam varmış, canı sıkılan’ müziği canımı sıktı; hem de hedef kitleye hiç uygun bulmadığım çizgi türü.. Shubuo’nun laneti sürüyor sanki..”
Bir sayfa yanıt geldi.. Turkcell Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı sevgili Filiz Karagül arkadaşımız kampanyayı bana anlatmış. Sağ olsun. Neredeyse 4 senedir köşe yazıyorum. Turkcell’in başarılı işlerini öven onlarca yazı yazmışım. Örneğin Kardelenler projesini ve başta Cell-o olmak üzere pek çok reklam kampanyasını yere göğe koyamamışım. Geçmişte bir tek Shubuo’nun iletişimini eleştirmiştim, şimdi de Turkcell-im olmamış, diyorum. Neden?
Filiz Hanım diyor ki: “Turkcell-im’in Canı Sıkılan Adam’ın hayatını nasıl renklendirdiğini, eğlence kattığını ve aynı zamanda da kolaylaştırdığını anlatmayı hedefledik.” Ben filmde bir ‘renklenme’, ‘eğlence’, ‘kolaylaşma’ işareti alamıyorum...
Filiz Hanım diyor ki: “Hedef kitle; çalışan, genç, dinamik bir profil. Ana karakteri oluştururken; cana yakın, genç, esprili, “cool” bir karakter olmasına özen gösterdik” Benim gördüğüm ana karakter bir tutam saçı kalmış, orta yaşlı, soğuk, can sıkıcı bir tip olmuş. Ayrıca hem şarkıda hem görüntüde bir ‘canı sıkılan adam’ var; hedef kitlede gençler ve kadınlar yok mu?
Filiz Hanım diyor ki: “Müzik, eğlence, oyun, haber, spor, görüntü, “chat”leşme ve mesajlaşma servislerini bir araya getiren zengin ve güçlü bir içeriğe sahip olan turkcell-im’de, her Turkcell abonesinin kendisine uygun bir içerik bulacağını düşünüyoruz.”
Tamam.. Süper.. Ürün iyi çünkü. Kimsenin lafı yok ürüne. İnanın, Filiz Hanımın kendisi çıkıp reklam filminde yukarıdaki cümleyi söyleseydi, bence mesaj yerini bulurdu. Eksantrik olacağım diye kafa karıştırmaya gerek yoktu..
Ayağına bir kurşun da Ajda’dan!
Kendi krizini kendisi yaratanlar arasında Ajda Pekkan’ın eline herhalde kimse kolay kolay su dökemez. Hafta sonu Harbiye Açıkhava’da bir konser vermiş. Yine devirdiği çamların bini bir para imiş. Akşam’dan Yiğit Karaahmet izlemiş konseri. Yorum ve izlenimlerine bayıldım. Soruyor Yiğit: “İnsan neden sözleri sadece ‘dokun bana, ne olur dokun’ olan bir şarkıyı boş zamanlarında dinler ki?”.. Ajda Hanım şarkıyı anons ederken, “Boş zamanlarımda bu parçayı dinlerim!” demiş... Tut kelin perçeminden..
Hele seyircilere ettiği bir laf var ki, orada oturan bayanların yerinde olmak istemezdim: “Beni çok bakımlı sanıyorsunuz, evde sizden beterim!”.. Onlar beter; o onlardan beter yani..
Yıllardır zirvede kalmayı becermiş bir Ajda’dan beklenmeyecek amatörlükler.. Hani sesli sinema çıkınca, konuşma özürlü sinema starları yaya kalıvermişlerdi; ya da televizyonyüzünden radyo starlarının bazılarının önü kesilmişti. Sözlü ifade de Ajda Pekkan’ın hiçbir zaman en güçlü yanı olmamıştır. O bir gazino starıydı ve o kültürde buna ihtiyacı yoktu belki de. Oysa şimdilerde talk-show yapmadan pop star olunmuyor ki..