‘Tek seviye ölçüsü üsluptadır’
31 aralık 2015 yeni şafak
Dün Sayın Başbakan ile Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun buluşup 2,5 saat görüşmeleri, inşallah son yıllarda süre gelmiş ve muhalefete hiçbir şey kazandırmamış olan saldırgan, “Hayır!”cı 'vahşi rekabetçi' siyaset üslubumuzda bir kırılma noktasına işaret ediyordur.
İki parti sözcülerinin açıklamalarını doğru okuyabildiysek, her iki taraf da sorumlu devlet adamı üslubu ve tavrı içinde yaklaşmışlar birbirlerine. Anlaştıkları konular, anlaşamadıklarından çok fazla…
Kevgire dönmüş 1982 Anayasası'ndan kurtulma, siyasi partiler ve seçim yasalarını ileri demokrasi anlayışı içinde köklü bir şekilde ele alma; düşünce özgürlüğünü sınırlayıcı engellerden kurtulma gibi konular, zaten her iki partinin programlarında var olan, daha önce de mutabık kaldıkları onlarca maddede dile gelen anlayış birliği…
Bu bağlamda Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun yeniden çalışmaya başlatılması konusundaki mutabakat da çok önemlidir… Meclis İç Tüzük değişikliği çalışmaları da…
Ancak hepsinden önemlisi üslup konusunda sağlanmış olan duyarlılık olacaktır…
Geçenlerde Bozcaada'da hararetli muhabbetlerimizi her zaman özlediğim, siyasi görüşlerimiz örtüşmese de 40 yıllık dostluğumuzu zarar görmeden sürdürdüğümüz sevgili Prof. Dr. Haluk Şahin ile Twitter ortamında yazışıyorduk.
Bir konuda aramızda pek fikir birliği yoktu. Sayın Cumhurbaşkanı'nın köprüden intihar etmek üzere atlamaya çalışan genci vazgeçirdiği gün gazetelerde çıkan fotoğrafında elindeki telefonun markası gayet belirgin bir şekilde medyaya yansımıştı. Ben de bir Tweet'de “Elma piş ağzıma düş” diye mizahi bir şekilde o markanın başına talih kuşukonmuş olduğuna işaret etmiştim.
Hoca da bu fotoğrafın başta Batı ülkeleri olmak üzere, bazı toplum kesimleri nezdinde olumsuz çağrışımları tetikleyebileceğine dikkat çekmişti. Birkaç tweet'lik bir 'polemik' konuşmamızda konuyu kamu oyu – kamu vicdanı farklılığı boyutunda ele alıp tartışmıştık…
Hoca “Konuyu Mart ayında vereceği Medya ve Demokrasi dersinde tartışalım!” dedi. Ben de onur duyacağımı söyleyerek kabul etmiş, bu arada “Haddimizi aşıyorsak bağışlayın Hocam” diye de bir not düşmüştüm… Haluk Hoca'nn yanıtı şöyleydi: “Estağfurullah, tartışmalarda tek seviye ölçüsü üsluptadır!”…
İşte Türkiye'nin iletişim alanında en saygın hocalarından ve uygulayıcılarından biri olan dostumla tamamen mutabık olduğum bu 'düstur'un işaretlerine Sayın Başbakan'ın Sayın Kılıçdaroğlu görüşmesinde tanık olduğumuzu söylersek, fazla mı iyimserlik etmiş oluruz…
2016'ya umutla baktıran reklam filmleri...
Alın o reklam filminden Çetin Tekindor'un sesini, geriye ne kalırdı acaba? İletişim ustaları “Algının %65'i görseldir” derler. Bu reklamda algının %80'i Tekindor'un sesi… %10'u söz düzeni diyelim; geriye kalan %10 da kesinlikle muhteşem prodüksiyon…
Ziraat Bankası, 152. Yılını kutluyor… Anlamlı bir rakam değil. 150 gibi; 10'lu yıllar gibi… Ya da 200 gibi… Ama hiç önemli değil. “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?” diye sormak, kimsenin aklına gelmiyor. O kadar özenle hazırlanmış; anlamlandırılmış bir film ki. Koruyor kendini. Oyuncu seçimi, renk ve dekor kullanımı ile tarihimizin önemli kesitleri gayet ustaca canlandırılmış.
Osmanlı'dan günümüze toplumsal dinamikler ve halkımızın doğal refleksleri; tam da birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan şu günlerde tabir-i amiyane ile “Cuk!” oturmuş. Ana mesaj ekseni milli birlik ve fedakârlık duyarlılığı.
“Neden bir başka bakıyorsun bu memlekete?” sorusuyla başlayan reklam filminde Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı dönemindeki zorlukları anlatılırken, bankanın o günlerden bugüne içinde yer aldığı projelere gönderme yapılıyor.
Metnin tamamı şöyle:
“Sonucu meçhul bir mücadelede, elini taşın altına niye koyarsın? / Niye destek çıkarsın ki bir milletin kurtuluş hayallerine / Kafanı çevirip, görmezden geleydin ya.. / Memleketi sıtma sardığında ilaç dağıtmak senin işin mi? / Okumayı yeni söken Leyla'nın, / kıt kanaat biriktirdiğini ilk dükkanına yatıran Hasan'ın geleceği sana mı kaldı? / Emekçinin, çiftçinin, sanayicinin derdi sana mı kaldı ha? / Hadi bunu da geçelim… / Sen bankasın! / Ferman Dayı hasadı yapar yapmaz oğlunu everecekse sana ne! / Hem zaten… Kimsenin gitmediği yerlere gitmek gibi garip bir huyun da var. / Tek bir bankanın olmadığı 400 yere şube açmışsın mesela.. Niye? / O koca koca projeleri en önce sen destekleyeceksin de ne olacak! / Sana ne! / “Vardır nasıl olsa yapacak birileri” değil mi?.. / Değil… / Niye mi? / Niyesini… 152 yaşına gel, sen de anlarsın...”
Finalde de 'packshot' denen 'toparlayıcı temel slogan': “Ziraat Bankası: Bir bankadan daha fazlası”… Bir bankadan fazlası, söylemi bize biraz demode gelse de o bile o reklam filminin derinlere değen etkisi yanında affettiriyor kendisini…
Reklam ajansını, yapım ve yöneticileri, onlara yeşil ışık yakan yöneticileri kutluyorum… Türkiye'nin yeni yıla biraz daha umutla girmesine karınca kararınca katkı sunuyorlar…
Bir dipnot… Bizce topluma müthiş bir teklif / mesaj taşıyan, bu kez ülkemiz futbol takımları ve taraftarlarını eksene koyan “Kol kola / Coca-Cola” reklamı da yukarıdaki bağlamda ele alınmayı fazlasıyla hak ediyor…
Ziraat Bankası 152. Yıl Reklam Filmi
İki parti sözcülerinin açıklamalarını doğru okuyabildiysek, her iki taraf da sorumlu devlet adamı üslubu ve tavrı içinde yaklaşmışlar birbirlerine. Anlaştıkları konular, anlaşamadıklarından çok fazla…
Kevgire dönmüş 1982 Anayasası'ndan kurtulma, siyasi partiler ve seçim yasalarını ileri demokrasi anlayışı içinde köklü bir şekilde ele alma; düşünce özgürlüğünü sınırlayıcı engellerden kurtulma gibi konular, zaten her iki partinin programlarında var olan, daha önce de mutabık kaldıkları onlarca maddede dile gelen anlayış birliği…
Bu bağlamda Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun yeniden çalışmaya başlatılması konusundaki mutabakat da çok önemlidir… Meclis İç Tüzük değişikliği çalışmaları da…
Ancak hepsinden önemlisi üslup konusunda sağlanmış olan duyarlılık olacaktır…
Geçenlerde Bozcaada'da hararetli muhabbetlerimizi her zaman özlediğim, siyasi görüşlerimiz örtüşmese de 40 yıllık dostluğumuzu zarar görmeden sürdürdüğümüz sevgili Prof. Dr. Haluk Şahin ile Twitter ortamında yazışıyorduk.
Bir konuda aramızda pek fikir birliği yoktu. Sayın Cumhurbaşkanı'nın köprüden intihar etmek üzere atlamaya çalışan genci vazgeçirdiği gün gazetelerde çıkan fotoğrafında elindeki telefonun markası gayet belirgin bir şekilde medyaya yansımıştı. Ben de bir Tweet'de “Elma piş ağzıma düş” diye mizahi bir şekilde o markanın başına talih kuşukonmuş olduğuna işaret etmiştim.
Hoca da bu fotoğrafın başta Batı ülkeleri olmak üzere, bazı toplum kesimleri nezdinde olumsuz çağrışımları tetikleyebileceğine dikkat çekmişti. Birkaç tweet'lik bir 'polemik' konuşmamızda konuyu kamu oyu – kamu vicdanı farklılığı boyutunda ele alıp tartışmıştık…
Hoca “Konuyu Mart ayında vereceği Medya ve Demokrasi dersinde tartışalım!” dedi. Ben de onur duyacağımı söyleyerek kabul etmiş, bu arada “Haddimizi aşıyorsak bağışlayın Hocam” diye de bir not düşmüştüm… Haluk Hoca'nn yanıtı şöyleydi: “Estağfurullah, tartışmalarda tek seviye ölçüsü üsluptadır!”…
İşte Türkiye'nin iletişim alanında en saygın hocalarından ve uygulayıcılarından biri olan dostumla tamamen mutabık olduğum bu 'düstur'un işaretlerine Sayın Başbakan'ın Sayın Kılıçdaroğlu görüşmesinde tanık olduğumuzu söylersek, fazla mı iyimserlik etmiş oluruz…
2016'ya umutla baktıran reklam filmleri...
Alın o reklam filminden Çetin Tekindor'un sesini, geriye ne kalırdı acaba? İletişim ustaları “Algının %65'i görseldir” derler. Bu reklamda algının %80'i Tekindor'un sesi… %10'u söz düzeni diyelim; geriye kalan %10 da kesinlikle muhteşem prodüksiyon…
Ziraat Bankası, 152. Yılını kutluyor… Anlamlı bir rakam değil. 150 gibi; 10'lu yıllar gibi… Ya da 200 gibi… Ama hiç önemli değil. “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?” diye sormak, kimsenin aklına gelmiyor. O kadar özenle hazırlanmış; anlamlandırılmış bir film ki. Koruyor kendini. Oyuncu seçimi, renk ve dekor kullanımı ile tarihimizin önemli kesitleri gayet ustaca canlandırılmış.
Osmanlı'dan günümüze toplumsal dinamikler ve halkımızın doğal refleksleri; tam da birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan şu günlerde tabir-i amiyane ile “Cuk!” oturmuş. Ana mesaj ekseni milli birlik ve fedakârlık duyarlılığı.
“Neden bir başka bakıyorsun bu memlekete?” sorusuyla başlayan reklam filminde Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı dönemindeki zorlukları anlatılırken, bankanın o günlerden bugüne içinde yer aldığı projelere gönderme yapılıyor.
Metnin tamamı şöyle:
“Sonucu meçhul bir mücadelede, elini taşın altına niye koyarsın? / Niye destek çıkarsın ki bir milletin kurtuluş hayallerine / Kafanı çevirip, görmezden geleydin ya.. / Memleketi sıtma sardığında ilaç dağıtmak senin işin mi? / Okumayı yeni söken Leyla'nın, / kıt kanaat biriktirdiğini ilk dükkanına yatıran Hasan'ın geleceği sana mı kaldı? / Emekçinin, çiftçinin, sanayicinin derdi sana mı kaldı ha? / Hadi bunu da geçelim… / Sen bankasın! / Ferman Dayı hasadı yapar yapmaz oğlunu everecekse sana ne! / Hem zaten… Kimsenin gitmediği yerlere gitmek gibi garip bir huyun da var. / Tek bir bankanın olmadığı 400 yere şube açmışsın mesela.. Niye? / O koca koca projeleri en önce sen destekleyeceksin de ne olacak! / Sana ne! / “Vardır nasıl olsa yapacak birileri” değil mi?.. / Değil… / Niye mi? / Niyesini… 152 yaşına gel, sen de anlarsın...”
Finalde de 'packshot' denen 'toparlayıcı temel slogan': “Ziraat Bankası: Bir bankadan daha fazlası”… Bir bankadan fazlası, söylemi bize biraz demode gelse de o bile o reklam filminin derinlere değen etkisi yanında affettiriyor kendisini…
Reklam ajansını, yapım ve yöneticileri, onlara yeşil ışık yakan yöneticileri kutluyorum… Türkiye'nin yeni yıla biraz daha umutla girmesine karınca kararınca katkı sunuyorlar…
Bir dipnot… Bizce topluma müthiş bir teklif / mesaj taşıyan, bu kez ülkemiz futbol takımları ve taraftarlarını eksene koyan “Kol kola / Coca-Cola” reklamı da yukarıdaki bağlamda ele alınmayı fazlasıyla hak ediyor…
Ziraat Bankası 152. Yıl Reklam Filmi