Terörist kimlik taşır mı?
10 Ocak 2015 Yeni Şafak
Çarşamba günü ‘Terör bir iletişim aracı olabilir mi?’ diye sorduk ve siyasi iletişim adına terörden kısa vadeli hedefler açısından yararlanmak isteyenler arasındaki denge ilişkilerine dikkat çekmeye çalıştık. İş ve iletişim süreçleri boyutuyla bakıldığında üzerinde özellikle uluslararası ilişkiler uzmanlarının odaklanması gereken beş soruyu açmaya çalıştık. Dün de Deniz Ülke Arıboğan hocamın şu tweet’ini görünce kendimi bilmiş bilmiş gülümserken yakaladım:
“Neyse ki teröristler saldırı günü kimliklerini yanlarına almayı unutmamışlar ve arabanın torpido gözünde unutmuşlar. Yakalanmaları kolay oldu.”
Bazı arkadaşlarımız ise, sonuçları itibarıyla böylesi hazin olaylarda ‘komplo teorileri’ diyerek azımsadıkları, her nedense gerçekle aralarındaki muhtemel bağı görmezden gelecek kadar uçuk kaçık(!) buldukları ‘istihbarat çeşitlemeleri’ üzerine kafasından bir küçük hücreyi bile meşgul etmek istemiyor.
Homeland adlı diziyi izleseler eminim ‘müphemiyet’in altında yatanlar konusunda biraz daha duyarlı olacaklardır. Algılama Yönetimi’nin zirve örneklerinden biri olarak kabul ettiğim bu dizinin beşinci sezonu Şubat’ta başlayacak. Tavsiye ederim.
Hüznün, acıların dibindeki bataklıkta hangi hava kabarcıkları bir oluşup bir yok oluyor; en azından farkına varmakta yarar var. “Kanmayınız efendim, bunlar algımızı yönetiyorlar!” diyenlerin, ‘kanmamak’ için, dolayısıyla öncelikle kendi algılarını yönetebilmek için bu türden çok özel dizileri izlemek durumunda olduklarını inşallah anlarlar.
Kadıköy Şifa’ya yazık olacak
Çocukluğum Kadıköy’de geçti. Şifa Kadıköy’ün en mutena semtlerinden biriydi. Şifa Hastanesi de en itibarlı sağlık kuruluşlarından biri olarak hep aklımda kalmıştır. Hem yakın arkadaşlarım hem de bizzat eşimin yolunun bu sağlık kuruluşuna düştüğü olmuştur. Bu yüzden bu hastaneyle ilgili haberler, hele de bir kriz söz konusuysa hemen dikkatimi çeker.
Son üç-dört ay içinde çıkan iki kriz haberi öylesine çarpıcıydı ki eğer doğru yönetilmezse bu itibarlı kuruluşun bir daha belini doğrultması mümkün olmayabilirdi. Çünkü Kadıköy Şifa özellikle doğum ve jinekoloji uzmanlığı ile ün yapmıştı ve iki kriz de bu alandan geliyordu. Önce hatırlayalım:
Kriz 1: İki bebek birbirine karıştırılıyor. Anneler bir süre bebeklerini emziriyorlar. Sonra yine hastane ilgilileri değil annelerden biri durumu fark ediyor. Bu arada hemşire kovuluyor. Ardından annelerden biri, (Avukat Duygu Alçıcı) ailesinin iddiasıyla, trombosit değerlerinin hekim tarafından doğru takip edilmediği için hayatını kaybediyor. Tabii aile davayı açıyor.
Kriz 2: Geçenlerde sonuçlanan bir başka davada hastane, Beyza ve Fatih Katıkçı ailesine 2,5 milyon TL tazminat ödemeye mahkum ediliyor. Bunun da nedeni yine bir doğum skandalı. Bundan 9 yıl önce bebeğin doğumu gecikiyor. Doktor evinde izinli. Uzaktan kumandayla durumu idare ediyor. Bebek çok dramatik bir şekilde oksijensiz kalıyor. Ertesi gün hastaneye gelen doktor, durumu fark edip zorunlu doğumu yaptırıyor. Zeynep isimli bebek ailesi ile birlikte ömür boyu ‘cerebral palcy’ adı verilen kas hastalığıyla yaşama gerçeğiyle baş başa kalıyor.
Çok dramatik bir araştırma okumuştuk. Kaza sonrası uçağın kırıma uğraması üzerine hazırlanan bilimsel raporlarda kara kutuları deşifre eden teknik adamların tespitine göre kuleden pilotlara giden son mesaj şöyleymiş:
“Burnunu kaldır! Burnunu kaldır! Burnunu kaldır!”
Yani belli bir noktaya geldikten sonra artık burnunu kaldırmanın mümkün olmadığının en trajik ifadesidir bu üç cümle!
Kadıköy Şifa, bir süre böyle devam ederse ne itibarı kalır, ne de hastası. “Burnunu kaldır!” noktasına gelinip gelinmediğini bilemeyiz. Bunun için, o noktaya gelinip gelinmediğini veya geçilip geçilmediğini saptamak için mutlaka hasar tespiti ve algı araştırması yapılması gerekir. Bunlar da elimizde olmadığı için hariçten gazel okuyamayız.
Ancak onca yıllık müesseseye yazık olacağına dair içimizdeki hissi de bir türlü üzerimizden atmış değiliz.
(Not: Bu gibi konuları yazdığımızda akıl soranlar oluyor. Üzülerek ifade etmem gerekir ki, burada dile getirdiğimiz bir kriz konusunda bizim herhangi bir yardımda bulunmamız söz konusu olamıyor.)
İletişimle markasına değer katan 12 şirket
Perşembe akşamı Türk iş dünyasını çok yakından ilgilendiren bir etkinlik vardı: The ONE Awards… Marketing Türkiye dergisinin araştırma şirketi Akademetre ile yaptığı çalışma sonucunda 2014 yılında marka algısını en fazla yükselten kuruluşlar ödüllendirildi. Burada dikkat edilen husus, en tanınan, en itibarlı markayı değil; bir yıl içinde markasını çeşitli parametlerde bir üst düzeye taşıyan kuruluşların ödüllendirilmesiydi.
Toplam 12 ilde 1.536 kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen araştırma biri yılın başında, diğeri ise yıl sonunda olmak üzere iki fazda gerçekleştirilmiş.
Araştırmada sektörlerine göre itibarını en fazla arttıran marka ve kurumlar şöyle:
Ev temizliğinde Bingo
Holdingler arasında Koç Holding
e-ticarette Gittigidiyor.com
Beyaz eşyada Beko
Telefon operatörleri arasında Avea
Bankacılıkta İş Bankası
Otomotivde Toyota
Kozmetikte Avon
İçecekte Pınar
Elektronik teknolojide Samsung
Tekstil / giyim kategorisinde LC Waikiki ve
gıdada Ülker, olmuş.
Bugüne kadar iletişim dünyasında pek çok ödül veriliyordu. Reklama, halkla ilişkilere ve diğer iletişim alanlarına… Oysa bu kez, ilk defa bütün iletişim disiplinlerini biraraya getirip, doğru yönetip aralarındaki uyumu en iyi sağlayanları ödüllendiren bir ölçümlemeydi bu.
İlk yıl olmasına rağmen hem organizasyon hem katılım gayet iyiydi. Eminim gelecek seneye hem kategori sayısı artacak hem katılım ve destek daha güçlenecektir.
“Neyse ki teröristler saldırı günü kimliklerini yanlarına almayı unutmamışlar ve arabanın torpido gözünde unutmuşlar. Yakalanmaları kolay oldu.”
Bazı arkadaşlarımız ise, sonuçları itibarıyla böylesi hazin olaylarda ‘komplo teorileri’ diyerek azımsadıkları, her nedense gerçekle aralarındaki muhtemel bağı görmezden gelecek kadar uçuk kaçık(!) buldukları ‘istihbarat çeşitlemeleri’ üzerine kafasından bir küçük hücreyi bile meşgul etmek istemiyor.
Homeland adlı diziyi izleseler eminim ‘müphemiyet’in altında yatanlar konusunda biraz daha duyarlı olacaklardır. Algılama Yönetimi’nin zirve örneklerinden biri olarak kabul ettiğim bu dizinin beşinci sezonu Şubat’ta başlayacak. Tavsiye ederim.
Hüznün, acıların dibindeki bataklıkta hangi hava kabarcıkları bir oluşup bir yok oluyor; en azından farkına varmakta yarar var. “Kanmayınız efendim, bunlar algımızı yönetiyorlar!” diyenlerin, ‘kanmamak’ için, dolayısıyla öncelikle kendi algılarını yönetebilmek için bu türden çok özel dizileri izlemek durumunda olduklarını inşallah anlarlar.
Kadıköy Şifa’ya yazık olacak
Çocukluğum Kadıköy’de geçti. Şifa Kadıköy’ün en mutena semtlerinden biriydi. Şifa Hastanesi de en itibarlı sağlık kuruluşlarından biri olarak hep aklımda kalmıştır. Hem yakın arkadaşlarım hem de bizzat eşimin yolunun bu sağlık kuruluşuna düştüğü olmuştur. Bu yüzden bu hastaneyle ilgili haberler, hele de bir kriz söz konusuysa hemen dikkatimi çeker.
Son üç-dört ay içinde çıkan iki kriz haberi öylesine çarpıcıydı ki eğer doğru yönetilmezse bu itibarlı kuruluşun bir daha belini doğrultması mümkün olmayabilirdi. Çünkü Kadıköy Şifa özellikle doğum ve jinekoloji uzmanlığı ile ün yapmıştı ve iki kriz de bu alandan geliyordu. Önce hatırlayalım:
Kriz 1: İki bebek birbirine karıştırılıyor. Anneler bir süre bebeklerini emziriyorlar. Sonra yine hastane ilgilileri değil annelerden biri durumu fark ediyor. Bu arada hemşire kovuluyor. Ardından annelerden biri, (Avukat Duygu Alçıcı) ailesinin iddiasıyla, trombosit değerlerinin hekim tarafından doğru takip edilmediği için hayatını kaybediyor. Tabii aile davayı açıyor.
Kriz 2: Geçenlerde sonuçlanan bir başka davada hastane, Beyza ve Fatih Katıkçı ailesine 2,5 milyon TL tazminat ödemeye mahkum ediliyor. Bunun da nedeni yine bir doğum skandalı. Bundan 9 yıl önce bebeğin doğumu gecikiyor. Doktor evinde izinli. Uzaktan kumandayla durumu idare ediyor. Bebek çok dramatik bir şekilde oksijensiz kalıyor. Ertesi gün hastaneye gelen doktor, durumu fark edip zorunlu doğumu yaptırıyor. Zeynep isimli bebek ailesi ile birlikte ömür boyu ‘cerebral palcy’ adı verilen kas hastalığıyla yaşama gerçeğiyle baş başa kalıyor.
Çok dramatik bir araştırma okumuştuk. Kaza sonrası uçağın kırıma uğraması üzerine hazırlanan bilimsel raporlarda kara kutuları deşifre eden teknik adamların tespitine göre kuleden pilotlara giden son mesaj şöyleymiş:
“Burnunu kaldır! Burnunu kaldır! Burnunu kaldır!”
Yani belli bir noktaya geldikten sonra artık burnunu kaldırmanın mümkün olmadığının en trajik ifadesidir bu üç cümle!
Kadıköy Şifa, bir süre böyle devam ederse ne itibarı kalır, ne de hastası. “Burnunu kaldır!” noktasına gelinip gelinmediğini bilemeyiz. Bunun için, o noktaya gelinip gelinmediğini veya geçilip geçilmediğini saptamak için mutlaka hasar tespiti ve algı araştırması yapılması gerekir. Bunlar da elimizde olmadığı için hariçten gazel okuyamayız.
Ancak onca yıllık müesseseye yazık olacağına dair içimizdeki hissi de bir türlü üzerimizden atmış değiliz.
(Not: Bu gibi konuları yazdığımızda akıl soranlar oluyor. Üzülerek ifade etmem gerekir ki, burada dile getirdiğimiz bir kriz konusunda bizim herhangi bir yardımda bulunmamız söz konusu olamıyor.)
İletişimle markasına değer katan 12 şirket
Perşembe akşamı Türk iş dünyasını çok yakından ilgilendiren bir etkinlik vardı: The ONE Awards… Marketing Türkiye dergisinin araştırma şirketi Akademetre ile yaptığı çalışma sonucunda 2014 yılında marka algısını en fazla yükselten kuruluşlar ödüllendirildi. Burada dikkat edilen husus, en tanınan, en itibarlı markayı değil; bir yıl içinde markasını çeşitli parametlerde bir üst düzeye taşıyan kuruluşların ödüllendirilmesiydi.
Toplam 12 ilde 1.536 kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen araştırma biri yılın başında, diğeri ise yıl sonunda olmak üzere iki fazda gerçekleştirilmiş.
Araştırmada sektörlerine göre itibarını en fazla arttıran marka ve kurumlar şöyle:
Ev temizliğinde Bingo
Holdingler arasında Koç Holding
e-ticarette Gittigidiyor.com
Beyaz eşyada Beko
Telefon operatörleri arasında Avea
Bankacılıkta İş Bankası
Otomotivde Toyota
Kozmetikte Avon
İçecekte Pınar
Elektronik teknolojide Samsung
Tekstil / giyim kategorisinde LC Waikiki ve
gıdada Ülker, olmuş.
Bugüne kadar iletişim dünyasında pek çok ödül veriliyordu. Reklama, halkla ilişkilere ve diğer iletişim alanlarına… Oysa bu kez, ilk defa bütün iletişim disiplinlerini biraraya getirip, doğru yönetip aralarındaki uyumu en iyi sağlayanları ödüllendiren bir ölçümlemeydi bu.
İlk yıl olmasına rağmen hem organizasyon hem katılım gayet iyiydi. Eminim gelecek seneye hem kategori sayısı artacak hem katılım ve destek daha güçlenecektir.