Timsah gözyaşları
11.01.2014 - Yeni Şafak Gazetesi
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak partisinin hazırladığı ekonomi raporunda timsah gözyaşları dökerek tespitini yapmış (Timsah avını yerken zevkten gözleri yaşarırmış):
'Ekonomi Mart'a kadar bu gerginliği taşıyamaz.'
2014 yılında çift haneli enflasyon beklendiği belirtilen bu raporda, hükümetin ülkeyle ilgili 'Risk algısı'nı hızla artırdığını ifade etmişler ve demişler ki:
'Ekonomideki kırılganlıkları yeni küresel konjonktürde zaten saklanamaz hale gelmişken; bir de devlet ve sistem krizinin yaratılması yabancı yatırımcıyı daha da korkutuyor.'
CHP, 'ayakkabı kutusu' üzerinden ve ancak bu kutu derinliğindeki muhalefet siyasetinin yerine 'Biz iktidara geldiğimizde zorlu dönemlere karşı ekonomi politikamızın omurgasını şu, şu, şu ilkeler üzerine oturtacağız' diyerek 'Büyük Fikir' addedebileceğimiz bir yaklaşımın işaretlerini verebilse, yeni açıkladıkları bu raporda ifade ettikleri 'korku'nun, endişenin samimiyetine inanmak için belki bir neden çıkardı ortaya.
Timur Selçuk'un seksenli yıllarda kulaklarımıza armağan ettiği 'Ekonomi tıkırında' sözleriyle rahatlığı ve 'Kriz var, kriz var!' nakaratıyla da paniği yansıtan olağanüstü şarkısı, dilemmanın hasını seven bizim milletimiz için şahane salıncaklardan biridir. Niyetleri okuyabilmemiz için her türlü veri önümüzde ve bizim milletin ekonominin 'Tıkırında' ve 'Kriz var!' uçlarındaki salıncağında uyurken bile işte bu verileri beş duyusuyla algılama konusunda olağanüstü bir hassasiyeti olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
CHP raporunda belirtilen 'ekonomik kırılganlıkların küresel konjonktürde saklanamaması' meselesinde 'saklamak' ne kelime, Batı basınının İstanbul'da mikrofon uzatarak 'değerlendirmelerine başvurduğu' seçmece (kısmen 'iliştirilmiş') isimlerin görüşleri üzerine başyazılar döktürmesi ilginç bir 'sembiyoz yaşam biçimi'ne dönüşmüş durumda. Onlar mikrofona konuşuyor, Financial Times ya da The Economist yazıyor; sonra bizimkiler, bu yayınlardan alıntılar yaparak tezlerine payanda olarak kullanıyor.
Bizim 17 Aralık tarihimizin Amerika için bir başka tür benzeri sayabileceğimiz 17 Ekim 2013'ü hatırlıyor musunuz? Amerika'da şimdi bir güzel unutturdukları 17 Ekim 2013 gününe kilitlenen dünya ekonomistleri bu tarih yaklaştıkça, 'Hazine'nin borçlanma limiti artırılmazsa ülke temerrüde düşecek!' diye bas bas bağırmış ve Çay Partisi kaynaklı anti-Obama propogandayla da hükümeti elikolu bağlı duruma getirmeye çalışmışlardı.
Sonra ne olmuştu? Dünya âleme rezil olmamak için her zamanki gibi toparlanmışlardı.
Dünya âleme rezil olup olmamak gibi bir meselesi olmayanların, tam tersine tribünlere oynayanların 'niyeti', bu topraklarda yaşayanların bekasını sağlamaya yönelik biricik 'Dikkat!' uyarısıdır. Sadece ve sadece bu nedenle çok kıymetli bir veridir.
Türkiye'yi anlama konusunda iyi niyet ve önyargı farkı
'BRIC' teriminin mucidi İngiliz iktisatçı Jim O'neill, BBC'ye yaptığı analizde şimdi de 'MINT' kavramını (Meksika, Endonezya, Nijerya, Türkiye) ortaya atarak bu ülkelerin dünya ekonomisinin 'yeni devleri' olacağını söylemiş. Gerekçe olarak da demografik verileri göstermiş. İngilizcede aynı zamanda 'Darphane' anlamına de gelen MINT ifadesini ortaya atan ekonomist demiş ki:
'Nüfusun geri kalanıyla kıyaslandığında çalışma çağındaki nüfusun artışı çok önemli bilgi. Bakıma muhtaç nüfus sorunu yok. Batı dünyasının, Çin'in ve Rusya'nın genelindeki bir sorun bu.'
BBC için bu analizi hazırlarken MINT adını verdiği dört ülkede araştırma yapan O'Neill, 'Türkiye'de beyaz eşya üreticisi Beko ve dünyanın en hızlı büyüyen havayolu şirketi olan Türk Hava Yolları'na ziyaretler, beni hayran bıraktı' demiş.
Türkiye için Batı basınından alıştığımız 'felaket senaryoları'nın içinden, meselesi gerçekten dünya ekonomisinde olup bitenleri değerlendirmek olan bir iktisatçının bu sıradan yorumu bile bir farklılık arz ediyor. Artniyetsiz olma özelliğinin yanısıra 'Bakıma muhtaç nüfus sorunu yok' tespitini aynı zamanda bir kültürel özelliğe vurgu olması açısından önemsemek lazım. Bir ekonomik başarı olmasından çok, kültür ve değerler söz konusu olduğunda, aileler arası dayanışmanın gücünü gösteren bu özelliğimizin benzerleriyle birlikte düşünüldüğünde nasıl da koruyucu bir zırh olduğunu unutmayalım.
Adam, oturduğu yerden BRIC'ten sonra 'MINT' demiyor boşuna. 'Bizi Nijerya'yla, Meksika ile yanyana koymuş?' diye azımsamak yerine 'hangi özelliğimizi görmüş ve ortaya çıkarmış' diye bakmak lazım. Ayrışmayı bildiğimiz kadar merhameti de biliriz ve görmek isteyen görüyor.
BBC Türkçe'nin canlı tartışma programına da katılan Jim O'Neill'a İstanbul'dan Sezin Tekin şu soruyu yöneltmiş:
'Sizce sağlam bir yargı ve kuvvetler ayrılığı bir ülkenin gelecekteki ekonomik görünümü açısından önemli bir kriter değil mi? Sizce Türkiye son günlerde siyasi istikrarı ve ekonomik geleceği açısından alarm vermiyor mu?'
İngiliz ekonomistin yanıtı şöyle:
'Pek emin değilim. Bir yanda iktidar partisi içindeki kavga gibi görünen büyüyen sorunlar var. Bu sorunlar beni kaygılandırıyor. Çünkü istikrarlı bir hükümet ve güçlü bir liderlik gerekiyor. Bence sıklıkla başvurulan basit Batılı bakış açısı Türkiye gibi ülkelerde her zaman işe yaramayabilir. Çoğu kişinin 'İstanbullular topluluğu' diye adlandırdığı bir kesim Türkiye'deki her şeyin İngiltere'deki gibi olmasını istiyor. Tabii bu açıkçası komik bir basitleştirme. Mesela gidip Kayseri gibi bir yerde vakit geçirirseniz çok farklı bir havayla karşılaşırsınız. Kayseri ve İstanbul'u karşılaştıran verilere bakarsanız, Kayseri sanki Bavyera gibi bir yer. Çok güçlü bir çalışma ahlakı, müthiş oranlarda tasarruf görüyorsunuz. Bütün bir ülke böyle olsaydı Türkiye'nin cari açık sorunu kalmazdı.'
Bizim bazı CHP'li siyasetçilerimizin Jim O'neill'den çok daha fazla Türkiye'ye İngiliz kaldıklarını söylesek abartmış olmayız.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak partisinin hazırladığı ekonomi raporunda timsah gözyaşları dökerek tespitini yapmış (Timsah avını yerken zevkten gözleri yaşarırmış):
'Ekonomi Mart'a kadar bu gerginliği taşıyamaz.'
2014 yılında çift haneli enflasyon beklendiği belirtilen bu raporda, hükümetin ülkeyle ilgili 'Risk algısı'nı hızla artırdığını ifade etmişler ve demişler ki:
'Ekonomideki kırılganlıkları yeni küresel konjonktürde zaten saklanamaz hale gelmişken; bir de devlet ve sistem krizinin yaratılması yabancı yatırımcıyı daha da korkutuyor.'
CHP, 'ayakkabı kutusu' üzerinden ve ancak bu kutu derinliğindeki muhalefet siyasetinin yerine 'Biz iktidara geldiğimizde zorlu dönemlere karşı ekonomi politikamızın omurgasını şu, şu, şu ilkeler üzerine oturtacağız' diyerek 'Büyük Fikir' addedebileceğimiz bir yaklaşımın işaretlerini verebilse, yeni açıkladıkları bu raporda ifade ettikleri 'korku'nun, endişenin samimiyetine inanmak için belki bir neden çıkardı ortaya.
Timur Selçuk'un seksenli yıllarda kulaklarımıza armağan ettiği 'Ekonomi tıkırında' sözleriyle rahatlığı ve 'Kriz var, kriz var!' nakaratıyla da paniği yansıtan olağanüstü şarkısı, dilemmanın hasını seven bizim milletimiz için şahane salıncaklardan biridir. Niyetleri okuyabilmemiz için her türlü veri önümüzde ve bizim milletin ekonominin 'Tıkırında' ve 'Kriz var!' uçlarındaki salıncağında uyurken bile işte bu verileri beş duyusuyla algılama konusunda olağanüstü bir hassasiyeti olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
CHP raporunda belirtilen 'ekonomik kırılganlıkların küresel konjonktürde saklanamaması' meselesinde 'saklamak' ne kelime, Batı basınının İstanbul'da mikrofon uzatarak 'değerlendirmelerine başvurduğu' seçmece (kısmen 'iliştirilmiş') isimlerin görüşleri üzerine başyazılar döktürmesi ilginç bir 'sembiyoz yaşam biçimi'ne dönüşmüş durumda. Onlar mikrofona konuşuyor, Financial Times ya da The Economist yazıyor; sonra bizimkiler, bu yayınlardan alıntılar yaparak tezlerine payanda olarak kullanıyor.
Bizim 17 Aralık tarihimizin Amerika için bir başka tür benzeri sayabileceğimiz 17 Ekim 2013'ü hatırlıyor musunuz? Amerika'da şimdi bir güzel unutturdukları 17 Ekim 2013 gününe kilitlenen dünya ekonomistleri bu tarih yaklaştıkça, 'Hazine'nin borçlanma limiti artırılmazsa ülke temerrüde düşecek!' diye bas bas bağırmış ve Çay Partisi kaynaklı anti-Obama propogandayla da hükümeti elikolu bağlı duruma getirmeye çalışmışlardı.
Sonra ne olmuştu? Dünya âleme rezil olmamak için her zamanki gibi toparlanmışlardı.
Dünya âleme rezil olup olmamak gibi bir meselesi olmayanların, tam tersine tribünlere oynayanların 'niyeti', bu topraklarda yaşayanların bekasını sağlamaya yönelik biricik 'Dikkat!' uyarısıdır. Sadece ve sadece bu nedenle çok kıymetli bir veridir.
Türkiye'yi anlama konusunda iyi niyet ve önyargı farkı
'BRIC' teriminin mucidi İngiliz iktisatçı Jim O'neill, BBC'ye yaptığı analizde şimdi de 'MINT' kavramını (Meksika, Endonezya, Nijerya, Türkiye) ortaya atarak bu ülkelerin dünya ekonomisinin 'yeni devleri' olacağını söylemiş. Gerekçe olarak da demografik verileri göstermiş. İngilizcede aynı zamanda 'Darphane' anlamına de gelen MINT ifadesini ortaya atan ekonomist demiş ki:
'Nüfusun geri kalanıyla kıyaslandığında çalışma çağındaki nüfusun artışı çok önemli bilgi. Bakıma muhtaç nüfus sorunu yok. Batı dünyasının, Çin'in ve Rusya'nın genelindeki bir sorun bu.'
BBC için bu analizi hazırlarken MINT adını verdiği dört ülkede araştırma yapan O'Neill, 'Türkiye'de beyaz eşya üreticisi Beko ve dünyanın en hızlı büyüyen havayolu şirketi olan Türk Hava Yolları'na ziyaretler, beni hayran bıraktı' demiş.
Türkiye için Batı basınından alıştığımız 'felaket senaryoları'nın içinden, meselesi gerçekten dünya ekonomisinde olup bitenleri değerlendirmek olan bir iktisatçının bu sıradan yorumu bile bir farklılık arz ediyor. Artniyetsiz olma özelliğinin yanısıra 'Bakıma muhtaç nüfus sorunu yok' tespitini aynı zamanda bir kültürel özelliğe vurgu olması açısından önemsemek lazım. Bir ekonomik başarı olmasından çok, kültür ve değerler söz konusu olduğunda, aileler arası dayanışmanın gücünü gösteren bu özelliğimizin benzerleriyle birlikte düşünüldüğünde nasıl da koruyucu bir zırh olduğunu unutmayalım.
Adam, oturduğu yerden BRIC'ten sonra 'MINT' demiyor boşuna. 'Bizi Nijerya'yla, Meksika ile yanyana koymuş?' diye azımsamak yerine 'hangi özelliğimizi görmüş ve ortaya çıkarmış' diye bakmak lazım. Ayrışmayı bildiğimiz kadar merhameti de biliriz ve görmek isteyen görüyor.
BBC Türkçe'nin canlı tartışma programına da katılan Jim O'Neill'a İstanbul'dan Sezin Tekin şu soruyu yöneltmiş:
'Sizce sağlam bir yargı ve kuvvetler ayrılığı bir ülkenin gelecekteki ekonomik görünümü açısından önemli bir kriter değil mi? Sizce Türkiye son günlerde siyasi istikrarı ve ekonomik geleceği açısından alarm vermiyor mu?'
İngiliz ekonomistin yanıtı şöyle:
'Pek emin değilim. Bir yanda iktidar partisi içindeki kavga gibi görünen büyüyen sorunlar var. Bu sorunlar beni kaygılandırıyor. Çünkü istikrarlı bir hükümet ve güçlü bir liderlik gerekiyor. Bence sıklıkla başvurulan basit Batılı bakış açısı Türkiye gibi ülkelerde her zaman işe yaramayabilir. Çoğu kişinin 'İstanbullular topluluğu' diye adlandırdığı bir kesim Türkiye'deki her şeyin İngiltere'deki gibi olmasını istiyor. Tabii bu açıkçası komik bir basitleştirme. Mesela gidip Kayseri gibi bir yerde vakit geçirirseniz çok farklı bir havayla karşılaşırsınız. Kayseri ve İstanbul'u karşılaştıran verilere bakarsanız, Kayseri sanki Bavyera gibi bir yer. Çok güçlü bir çalışma ahlakı, müthiş oranlarda tasarruf görüyorsunuz. Bütün bir ülke böyle olsaydı Türkiye'nin cari açık sorunu kalmazdı.'
Bizim bazı CHP'li siyasetçilerimizin Jim O'neill'den çok daha fazla Türkiye'ye İngiliz kaldıklarını söylesek abartmış olmayız.