‘Topunuz gelin’
20 Ağustos 2016 - Yeni Şafak
Sayın Cumhurbaşkanı'nın kullandığı bu söz bir milletin 'canının tak ettiği' noktayı mükemmel bir biçimde ifade ediyor. Aynı sözüEnerji Bakanı Berat Albayrak Perşembe akşamı TRT'de Anadolu basınının sorularını yanıtlarken kullandı: “Topunuz gelin!”
Kastedilen, Türkiye'nin kaderi üzerinden kumar oynayıp akılları sıra projeler yapan ve Türkiye ile ilgili sürekli yanılmaktan bıkmayan 'güçlü gafiller'in iplerinin ucundaki kuklalardır… FETÖ, PKK, DAİŞ (Batı basını arkalarındaki ağabeylerinin tercihiyle İslam'ı külliyen töhmet altında bırakmak adına bu anti-İslam yapılanmaya 'İslam Devleti'demeyi tercih ediyor), DHKP-C ve diğerleri…
Elazığ ve Bitlis'teki son alçak saldırılar, artık işi 'Topunuz gelin!' raddesine iyice taşıdı… Fizik dersinde öğrendiğimde iyice şaşırmıştım. Kulak belli bir desibel gürültüye kadar duyuyor; onun üstündeki sesleri algılamıyormuş. Aynı şey aşağıya doğru da geçerliymiş; belli frekansların altını da duymuyormuşuz.
Peki görmede nasılmış durum? Aynı mantık orada da geçerliymiş. Belli frekansları görüyor; o aralık dışında kalanların ise altını ya da üstünü, radyo dalgaları, x ışınları gibi, görmüyormuşuz… Diğer üç duyumuz için de geçerliymiş bu durum… Ağrı eşiği için de aynı şeyin geçerli olduğu gibi… Belli bir acının üstünü ya da altını insanın hissetmemesi ve bu eşiğin her insanda farklı olması, beni pek şaşırtmıştı gençliğimde…
Şimdilerde toplumsal travmalarda benzer bir durumu yaşadığımızı düşünüyorum… 15 Temmuz gecesi ne eşik kalmıştı ne de bir başka boyut. Köprü üstünde ileriye atılan bir gencin 'Yürüyelim arkadaşlar. Bir kere ölürüz!' diyen sesi ve o korkusuz görüntüsü hâlâ gözlerimin önünde…
Bir noktası var sanki bu milletin. O nokta aşıldı mı hakikaten hiçbir şey dinlemiyor, duymuyor ve Akif'in İstiklal Marşı'nda özetlediği o iki satırdaki durum ortaya çıkıyor:
“Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Şiddetle bu milleti yıldıracaklarını düşünenler, artık o 'kükremiş selden' korksunlar. Topu birleşip gelse de korksunlar. Eşik aşıldı aşılacak…
Ürün değil tasarım
Tasarım, katma değerli ürün üretebilmek için bir numaralı koşul. Kaç kiloluk ihracat yaptığınız önemli değil; kilo başına ne kadar yüksek fiyatla ihracat yapıyorsunuz, o önemli. Sanayi toplumunda üretim önemliydi. Performanstı her şeyi belirleyen. Bilgi toplumunda ise entelektüel katma değer, yani tasarım başrolde.
Meselenin bam teli işte tam da burada yatıyor. Uluslararası arenaya açıldığınızda ülke markasının nasıl algılanabileceğinin bir çırpıda ifade edilebilecek bir formülü yok. “Çin bayrağını bilen belki azdır ama Çin porselenini bilmeyen yoktur” diyen Profesör Önder Küçükermanhocanın kulakları çınlasın…
Tasarımın ürüne kattığı kıymetin farkına varan ve vardıran önemli kuruluşlarından biri, hiç şüphesiz Türkiye İhracatçılar Meclisi'dir (TİM). Bu Meclis, bilindiği üzere aynı zamanda çeşitli sektörlerin profesyonellerinin, kanaat önderlerinin iki yıla yakın bir süre derinlemesine katılımını sağlayarak “Turkey Discover the Potential”kampanyasını ve turkuaz renginde her bir köşesi başka bir kültürel zenginliğimizi betimleyen yeni Türkiye amblemini oluşturmuştur. Aynı TİM, 'katma değerli ihracat' meselesinin özüne hizmet eden'Türkiye Tasarım Haftası'na start vermiş.
Tasarım endüstrisinde faaliyet gösteren şirketlerin, kurum ve kuruluşların, endüstrinin yurt içi ve dışındaki öncü okullarının, üniversitelerin, uluslararası proje ve sergi organizasyonlarının, tüm dünyadan katılım göstereceği konuşmacılarıyla Türkiye Tasarım Haftası, her yıl tekrarlanması planlanan uluslararası bir etkinlik...
Bu yıl, bu orijinal hafta, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı'ndaki ana etkinliklerin yanı sıra İstanbul'un çeşitli mekânlarında da sergi ve farklı organizasyonlarla 17 – 22 Ekim 2016 tarihlerinde İstanbul'a duygu ve düşünce zenginliği katmaya hazırlanıyor. Stantlar, yarışmalar, sergiler, workshop'lar… Moda, endüstriyel ve grafik tasarımların ana temalar içinde değerlendirileceği konferanslar…Design Turkey, Turquality firmaları arasında endüstriyel ve moda Tasarım, İhracatçı Birlikleri Tasarım yarışmaları…
Türk tasarımını markalaştırma yolundaki pek çok çabadan biri olan Türkiye Tasarım Haftası'nın hedefleri arasında tasarımın sanayi, endüstri ve ihracatla buluşmasını sağlamak da yer alıyor elbette.
TİM'in bu haftayı planlarken kendisine koyduğu diğer bir hedef de, “Hayal gücü ve yaratıcılıkla beslenen tüm meslek ve endüstrilerin desteklenmesi” imiş.
Bilindiği gibi, bir ülkeden çıkan bütün markalar o ülkenin marka değeriyle çarpılıyor ya da ona bölünüyor. Diyelim ki, aynı tişört Bangladeş'te 1 dolara, Türkiye'de 5 dolara, Fransa'da 60 Euro'ya satılıyorsa, bunun birebir karşılığı tasarım ve ülke markası farkıdır.
Türkiye Tasarım Haftası'na devlet otoritesinin, sivil toplum örgütlerinin, akademi dünyasının, özel sektörünün ve de medyanın atfedeceği önem, bir turnusol kâğıdı hüviyetinde olacak ve kimin nerede durduğunun da kanıtı olarak ortaya çıkacaktır.
Kastedilen, Türkiye'nin kaderi üzerinden kumar oynayıp akılları sıra projeler yapan ve Türkiye ile ilgili sürekli yanılmaktan bıkmayan 'güçlü gafiller'in iplerinin ucundaki kuklalardır… FETÖ, PKK, DAİŞ (Batı basını arkalarındaki ağabeylerinin tercihiyle İslam'ı külliyen töhmet altında bırakmak adına bu anti-İslam yapılanmaya 'İslam Devleti'demeyi tercih ediyor), DHKP-C ve diğerleri…
Elazığ ve Bitlis'teki son alçak saldırılar, artık işi 'Topunuz gelin!' raddesine iyice taşıdı… Fizik dersinde öğrendiğimde iyice şaşırmıştım. Kulak belli bir desibel gürültüye kadar duyuyor; onun üstündeki sesleri algılamıyormuş. Aynı şey aşağıya doğru da geçerliymiş; belli frekansların altını da duymuyormuşuz.
Peki görmede nasılmış durum? Aynı mantık orada da geçerliymiş. Belli frekansları görüyor; o aralık dışında kalanların ise altını ya da üstünü, radyo dalgaları, x ışınları gibi, görmüyormuşuz… Diğer üç duyumuz için de geçerliymiş bu durum… Ağrı eşiği için de aynı şeyin geçerli olduğu gibi… Belli bir acının üstünü ya da altını insanın hissetmemesi ve bu eşiğin her insanda farklı olması, beni pek şaşırtmıştı gençliğimde…
Şimdilerde toplumsal travmalarda benzer bir durumu yaşadığımızı düşünüyorum… 15 Temmuz gecesi ne eşik kalmıştı ne de bir başka boyut. Köprü üstünde ileriye atılan bir gencin 'Yürüyelim arkadaşlar. Bir kere ölürüz!' diyen sesi ve o korkusuz görüntüsü hâlâ gözlerimin önünde…
Bir noktası var sanki bu milletin. O nokta aşıldı mı hakikaten hiçbir şey dinlemiyor, duymuyor ve Akif'in İstiklal Marşı'nda özetlediği o iki satırdaki durum ortaya çıkıyor:
“Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Şiddetle bu milleti yıldıracaklarını düşünenler, artık o 'kükremiş selden' korksunlar. Topu birleşip gelse de korksunlar. Eşik aşıldı aşılacak…
Ürün değil tasarım
Tasarım, katma değerli ürün üretebilmek için bir numaralı koşul. Kaç kiloluk ihracat yaptığınız önemli değil; kilo başına ne kadar yüksek fiyatla ihracat yapıyorsunuz, o önemli. Sanayi toplumunda üretim önemliydi. Performanstı her şeyi belirleyen. Bilgi toplumunda ise entelektüel katma değer, yani tasarım başrolde.
Meselenin bam teli işte tam da burada yatıyor. Uluslararası arenaya açıldığınızda ülke markasının nasıl algılanabileceğinin bir çırpıda ifade edilebilecek bir formülü yok. “Çin bayrağını bilen belki azdır ama Çin porselenini bilmeyen yoktur” diyen Profesör Önder Küçükermanhocanın kulakları çınlasın…
Tasarımın ürüne kattığı kıymetin farkına varan ve vardıran önemli kuruluşlarından biri, hiç şüphesiz Türkiye İhracatçılar Meclisi'dir (TİM). Bu Meclis, bilindiği üzere aynı zamanda çeşitli sektörlerin profesyonellerinin, kanaat önderlerinin iki yıla yakın bir süre derinlemesine katılımını sağlayarak “Turkey Discover the Potential”kampanyasını ve turkuaz renginde her bir köşesi başka bir kültürel zenginliğimizi betimleyen yeni Türkiye amblemini oluşturmuştur. Aynı TİM, 'katma değerli ihracat' meselesinin özüne hizmet eden'Türkiye Tasarım Haftası'na start vermiş.
Tasarım endüstrisinde faaliyet gösteren şirketlerin, kurum ve kuruluşların, endüstrinin yurt içi ve dışındaki öncü okullarının, üniversitelerin, uluslararası proje ve sergi organizasyonlarının, tüm dünyadan katılım göstereceği konuşmacılarıyla Türkiye Tasarım Haftası, her yıl tekrarlanması planlanan uluslararası bir etkinlik...
Bu yıl, bu orijinal hafta, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı'ndaki ana etkinliklerin yanı sıra İstanbul'un çeşitli mekânlarında da sergi ve farklı organizasyonlarla 17 – 22 Ekim 2016 tarihlerinde İstanbul'a duygu ve düşünce zenginliği katmaya hazırlanıyor. Stantlar, yarışmalar, sergiler, workshop'lar… Moda, endüstriyel ve grafik tasarımların ana temalar içinde değerlendirileceği konferanslar…Design Turkey, Turquality firmaları arasında endüstriyel ve moda Tasarım, İhracatçı Birlikleri Tasarım yarışmaları…
Türk tasarımını markalaştırma yolundaki pek çok çabadan biri olan Türkiye Tasarım Haftası'nın hedefleri arasında tasarımın sanayi, endüstri ve ihracatla buluşmasını sağlamak da yer alıyor elbette.
TİM'in bu haftayı planlarken kendisine koyduğu diğer bir hedef de, “Hayal gücü ve yaratıcılıkla beslenen tüm meslek ve endüstrilerin desteklenmesi” imiş.
Bilindiği gibi, bir ülkeden çıkan bütün markalar o ülkenin marka değeriyle çarpılıyor ya da ona bölünüyor. Diyelim ki, aynı tişört Bangladeş'te 1 dolara, Türkiye'de 5 dolara, Fransa'da 60 Euro'ya satılıyorsa, bunun birebir karşılığı tasarım ve ülke markası farkıdır.
Türkiye Tasarım Haftası'na devlet otoritesinin, sivil toplum örgütlerinin, akademi dünyasının, özel sektörünün ve de medyanın atfedeceği önem, bir turnusol kâğıdı hüviyetinde olacak ve kimin nerede durduğunun da kanıtı olarak ortaya çıkacaktır.