Türkiye Markası emin ellerde
10 HAZİRAN 2014 YENİ ŞAFAK
Cumartesi akşamı İstanbul markasının önemli payandalarından biri olmaya namzet devasa alışveriş merkezi Mall Of İstanbul'un açılış davetinde TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ile karşılaştık. Kendisine Türkiye markası ve tanıtımı üzerine iki yıla yakın süredir yürüttüğü, bizim de hasbelkader üçüne katıldığımız ortak akıl toplantılarının sonuçlarını sordum. Çok keyifliydi. 'Nihayet noktayı koyduk' dedi. Pek çok uzman ismin ve ajansın katılımı ile yürütülmüş o büyük çalışmanın son halini Cumartesi günü Başbakan'a göstermişler. Sayın Başbakan onay vermiş ve yeşil ışık yakmış. Ben de içtenlikle Büyükekşi'nin sevincini paylaştım.
Bu sütunlarda her zaman belirttiğimiz gibi Türkiye altyapı meselelerini hızla hallederken üst yapı konularında tıkanıp kalıyordu. İyi yönetildiğinde bir 'yumuşak' ve 'akıllı güç' zemini olan ülke tanıtımı meselesinde kullanılacak görsel dil ve ifade biçiminin tespit edilmesi, mutabakat sağlanması, bu alanda atılmış çok ciddi bir adımdır. Nihayet her kafadan bir ses çıkmayacak, ilgisi olan bakanlıklar başka, uluslararası arenada top koşturan şirketler başka ve ihracatçı birlikleri bambaşka telden çalmayacaklar.
İngiltere'de çok kısa bir zamanda projelendirilip şu sıralarda hayata geçirilmekte olan 'The Greate' kampanyasını akla getiren bu güçlü hamle sayesinde Türkiye de kendi markasını entegre biçimde yönetmeyi başarma olanağı bulacak.
Yeter ki hızlı tren hattından kablo kesen erdemsizler gibi Türkiye'nin gelişim çizgisini yok etmeye, tarihin çarkını yavaşlatmaya çalışan birilerinin çıkıp da emek zahmet yapılanların iki el hareketiyle berbat etmelerine izin verilmesin.
Fatih Akın'dan '100. Yıl' taktiği
Fatih Akın, yeni filmi 'The Cut' için Cannes'a başvurmuş ve sonra da iptal etmiş. Haberlerdeki 'Ermeni soykırımıyla ilgili olduğu söylenen film' ifadesine bakılacak olursa Fatih Akın'ın neden filmi yarışmadan çektiği üzerine tevatürün muhtelif olması doğal. Hollywood Reporter'da yer alan haberde yönetmenin bu kararı verme nedeninin 'kişisel sebepler' olduğu yazıyor.
Tahar Rahim ve Sibel Kekilli'yle birlikte çalışan Fatih Akın'ın filmi 16 Ekim'de Almanya'da vizyona girecekmiş. Ancak o zaman yönetmenin bu filmi Cannes'dan niçin çektiği konusu daha net aydınlığa kavuşabilir, diye düşünürken Hürriyet online'da şu 'ilginç iddia' haberi yayınlanmaz mı:
'İddiaya göre ünlü yönetmen, Ermeni soykırımıyla ilgili olduğu söylenen filmle bu yılki festivale katılmak istedi. Ancak Akın'ın isteği, yakın arkadaşı olan jüri başkanı Jane Campion tarafından reddedildi. Campion, Akın'a 'Bu yıl çok fazla film var, 'The Cut' harcanabilir. Sen bu filmle önümüzdeki yıl katıl' dedi. '
Gelecek yılın dünyadaki tüm Ermeni lobileri için bir '100. Yıl furyası' olacağını düşünürsek bu iddia 'ilginç' olmanın hayli ötesinde.
Bildiğiniz gibi sinema sadece sinema değildir, 'yönetmenin hayatı okuma' yöntemidir. Ve elbette 'okutma yöntemi'dir de aynı zamanda.
Yönetmenin yaptığı terzilikte çıkan iş'in ruhunu (Öz) besleyen üçlü'ye göz atarak Fatih Akın'ın bize neyi 'okutmak' istediğini çözümlemek elbette mümkün:
Bir: Kumaşın cinsi ve renkleri, maddesi. (İçerik), İki: Kesimin ve dikişin tarzı, stili. (Fenomeni) Üç: İnce ayar olmasına özenilmiş estetik dozu; bedendeki oturmuşluğu. (Biçim)
Ancak izlediğimizde bu üçlü'nün katmadeğeriyle, Fatih Akın'ın ne kadar 'bünyeye uygun' bir kıyafet tasarlayıp sunduğunu hep birlikte göreceğiz. Fenomen ve biçiminden, estetik ve stilinden yana hiç kuşkumuz yok; mesele içerik'te, kumaşın kayganlığında, sıcaklığında ve elbette kıyafetin bedene yansıyan ruhunda, özündedir.
Campion'un 'Bu yıl film çok' deyişindeki samimiyetine inanmak da hayli zor. Sanki gelecek yıl çok daha az film girecek yarışa. Campion'un bu tavrı ve Akın'ın öneriye uygun davranması insana neler düşündürtür? Şunları:
'Gelecek yıl Ermeni lobisi dünyayı ayağa kaldıracak. Böyle bir ortamda Osmanlı'yı ve Türkleri aşağılayan sözde Ermeni soykırımını abartarak anlatan hem de Türk işi, hem de ecnebi Türk aydınlarından büyük destek görecek bir yönetmen tarafından çekilmiş filmin ödül ve ödülün yanı sıra ticari başarısı garantiye yakındır. Filmi şimdiden yarışmaya sokup harcamayalım.'
Sorulabilir tabii: Filmi görmeden nasıl bu kanaata varıyorsun?
Bir terzinin daha önce diktiği elbiseleri bilmek, bundan sonraki üretimini kestirmek için yeterli olabilir.
Seneye bu tahminimizde ne kadar haklı olduğumuzu göreceğiz.
Ergene Nehri'nde iletişim zaafı
Sayın Başbakan, 'en çevreci, en doğa dostu biziz' demese, böylesine güçlü bir iddianın sahibi olarak Ergene Nehri'nin temizlenmesiyle ilgili özel talimat vermemiş olsa, aşağıdaki haber bu kadar çok ilgimizi çekmezdi elbette. Bakın haber şu:
'Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, siyah akan Ergene Nehri'ne atıksu bırakan tesislerin, kirlilik derecesinin belirlenmesinde en önemli kriter olan Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) parametre limitlerini azaltmaları için 6 Mayıs'ta dolan zorunluluğu iki yıl erteledi.'
Habere göre, söz konusu süre dolmadan 22 Nisan'da yeni bir genelge yayınlanıyor. Böylelikle Trakya bölgesinde Uzunköprü, Pehlivanköy, Lüleburgaz, Çorlu gibi yerleşim yerleri ve tarım arazilerinden geçen Ergene havzasındaki tesislere ek süre tanınmış oluyor. Ne kadar? İki yıl daha! 6 Mayıs 2014'te dolan süreleri iki yıl sonraya, 6 Mayıs 2016 tarihine erteleniyor.
Haberin devamında Bakan Bey'in açıklamasında bir mantık bulmak istiyorsunuz ama bakıyorsunuz ki, Sayın İdris Güllüce'nin söyledikleri yeterli değil, tersine haberi doğrular nitelikte. Hal böyle olunca Trakya'nın can damarı olan bir nehrin iş alemi tarafından kirletilmesine göz yumuluyor olduğu yolundaki bir algı, güç kazanır mı kazanmaz mı?
Sayın Bakanın olaya iletişim boyutunda bir kez daha ciddiyetle el atması lazım sanki.
Bu sütunlarda her zaman belirttiğimiz gibi Türkiye altyapı meselelerini hızla hallederken üst yapı konularında tıkanıp kalıyordu. İyi yönetildiğinde bir 'yumuşak' ve 'akıllı güç' zemini olan ülke tanıtımı meselesinde kullanılacak görsel dil ve ifade biçiminin tespit edilmesi, mutabakat sağlanması, bu alanda atılmış çok ciddi bir adımdır. Nihayet her kafadan bir ses çıkmayacak, ilgisi olan bakanlıklar başka, uluslararası arenada top koşturan şirketler başka ve ihracatçı birlikleri bambaşka telden çalmayacaklar.
İngiltere'de çok kısa bir zamanda projelendirilip şu sıralarda hayata geçirilmekte olan 'The Greate' kampanyasını akla getiren bu güçlü hamle sayesinde Türkiye de kendi markasını entegre biçimde yönetmeyi başarma olanağı bulacak.
Yeter ki hızlı tren hattından kablo kesen erdemsizler gibi Türkiye'nin gelişim çizgisini yok etmeye, tarihin çarkını yavaşlatmaya çalışan birilerinin çıkıp da emek zahmet yapılanların iki el hareketiyle berbat etmelerine izin verilmesin.
Fatih Akın'dan '100. Yıl' taktiği
Fatih Akın, yeni filmi 'The Cut' için Cannes'a başvurmuş ve sonra da iptal etmiş. Haberlerdeki 'Ermeni soykırımıyla ilgili olduğu söylenen film' ifadesine bakılacak olursa Fatih Akın'ın neden filmi yarışmadan çektiği üzerine tevatürün muhtelif olması doğal. Hollywood Reporter'da yer alan haberde yönetmenin bu kararı verme nedeninin 'kişisel sebepler' olduğu yazıyor.
Tahar Rahim ve Sibel Kekilli'yle birlikte çalışan Fatih Akın'ın filmi 16 Ekim'de Almanya'da vizyona girecekmiş. Ancak o zaman yönetmenin bu filmi Cannes'dan niçin çektiği konusu daha net aydınlığa kavuşabilir, diye düşünürken Hürriyet online'da şu 'ilginç iddia' haberi yayınlanmaz mı:
'İddiaya göre ünlü yönetmen, Ermeni soykırımıyla ilgili olduğu söylenen filmle bu yılki festivale katılmak istedi. Ancak Akın'ın isteği, yakın arkadaşı olan jüri başkanı Jane Campion tarafından reddedildi. Campion, Akın'a 'Bu yıl çok fazla film var, 'The Cut' harcanabilir. Sen bu filmle önümüzdeki yıl katıl' dedi. '
Gelecek yılın dünyadaki tüm Ermeni lobileri için bir '100. Yıl furyası' olacağını düşünürsek bu iddia 'ilginç' olmanın hayli ötesinde.
Bildiğiniz gibi sinema sadece sinema değildir, 'yönetmenin hayatı okuma' yöntemidir. Ve elbette 'okutma yöntemi'dir de aynı zamanda.
Yönetmenin yaptığı terzilikte çıkan iş'in ruhunu (Öz) besleyen üçlü'ye göz atarak Fatih Akın'ın bize neyi 'okutmak' istediğini çözümlemek elbette mümkün:
Bir: Kumaşın cinsi ve renkleri, maddesi. (İçerik), İki: Kesimin ve dikişin tarzı, stili. (Fenomeni) Üç: İnce ayar olmasına özenilmiş estetik dozu; bedendeki oturmuşluğu. (Biçim)
Ancak izlediğimizde bu üçlü'nün katmadeğeriyle, Fatih Akın'ın ne kadar 'bünyeye uygun' bir kıyafet tasarlayıp sunduğunu hep birlikte göreceğiz. Fenomen ve biçiminden, estetik ve stilinden yana hiç kuşkumuz yok; mesele içerik'te, kumaşın kayganlığında, sıcaklığında ve elbette kıyafetin bedene yansıyan ruhunda, özündedir.
Campion'un 'Bu yıl film çok' deyişindeki samimiyetine inanmak da hayli zor. Sanki gelecek yıl çok daha az film girecek yarışa. Campion'un bu tavrı ve Akın'ın öneriye uygun davranması insana neler düşündürtür? Şunları:
'Gelecek yıl Ermeni lobisi dünyayı ayağa kaldıracak. Böyle bir ortamda Osmanlı'yı ve Türkleri aşağılayan sözde Ermeni soykırımını abartarak anlatan hem de Türk işi, hem de ecnebi Türk aydınlarından büyük destek görecek bir yönetmen tarafından çekilmiş filmin ödül ve ödülün yanı sıra ticari başarısı garantiye yakındır. Filmi şimdiden yarışmaya sokup harcamayalım.'
Sorulabilir tabii: Filmi görmeden nasıl bu kanaata varıyorsun?
Bir terzinin daha önce diktiği elbiseleri bilmek, bundan sonraki üretimini kestirmek için yeterli olabilir.
Seneye bu tahminimizde ne kadar haklı olduğumuzu göreceğiz.
Ergene Nehri'nde iletişim zaafı
Sayın Başbakan, 'en çevreci, en doğa dostu biziz' demese, böylesine güçlü bir iddianın sahibi olarak Ergene Nehri'nin temizlenmesiyle ilgili özel talimat vermemiş olsa, aşağıdaki haber bu kadar çok ilgimizi çekmezdi elbette. Bakın haber şu:
'Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, siyah akan Ergene Nehri'ne atıksu bırakan tesislerin, kirlilik derecesinin belirlenmesinde en önemli kriter olan Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ) parametre limitlerini azaltmaları için 6 Mayıs'ta dolan zorunluluğu iki yıl erteledi.'
Habere göre, söz konusu süre dolmadan 22 Nisan'da yeni bir genelge yayınlanıyor. Böylelikle Trakya bölgesinde Uzunköprü, Pehlivanköy, Lüleburgaz, Çorlu gibi yerleşim yerleri ve tarım arazilerinden geçen Ergene havzasındaki tesislere ek süre tanınmış oluyor. Ne kadar? İki yıl daha! 6 Mayıs 2014'te dolan süreleri iki yıl sonraya, 6 Mayıs 2016 tarihine erteleniyor.
Haberin devamında Bakan Bey'in açıklamasında bir mantık bulmak istiyorsunuz ama bakıyorsunuz ki, Sayın İdris Güllüce'nin söyledikleri yeterli değil, tersine haberi doğrular nitelikte. Hal böyle olunca Trakya'nın can damarı olan bir nehrin iş alemi tarafından kirletilmesine göz yumuluyor olduğu yolundaki bir algı, güç kazanır mı kazanmaz mı?
Sayın Bakanın olaya iletişim boyutunda bir kez daha ciddiyetle el atması lazım sanki.