TÜSİAD Başkanı ne istemişti?
01 Ocak 2015 Yeni Şafak
‘İlişki’ ile ‘iletişim’i ayıran temel unsur, iletişim’in ikna ve değişim odaklı, ilişki’nin ise daha çok fayda ve haz odaklı olmasıdır. Bunlar kısmen birlikte bulunurlar ama çoğunlukla birinden biri ağır basar. En mutlu ve sürdürülebilir beraberlikler ise her ikisi birlikte eşit ağırlıklı olduğu durumlarda ortaya çıkar. Yani bir iletişim aksiyonu sırasında, konuşma yaparken, röportaj verirken, beyanatta bulunurken, amaç iletişimdir ve bir ikna değişim, sonuç odağı hedeflenirTÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Haluk Dinçer beyefendinin verdiği röportajı da bu bağlamda değerlendirmek doğrudur. Haluk Bey kimi ikna etmek, neyi değiştirmek, hangi iş sonucuna ulaşmak istemiştir? Bu sorunun yanıtı da olgularda gizlidir ve sonunda ne olmuştur, ona bakılır. Sonuçta Sayın Cumhurbaşkanı yaklaşık olarak “Madem beni muhatap almıyorsunuz. Daha da TÜSİAD’a gelmeyiz” demiştir. Hemen arkasından Sayın Başbakan’ın da 22 Ocak’taki TÜSİAD Genel Kurulu ile ilgili ‘Ben de katılmıyorum’ manasına gelen kararı duyurulmuştur.
Hedeflenen nedir; seçeneklere bakalım:
Bir: Sayın TÜSİAD Başkanı, açıklamasındaki kilit mesajıyla bu sonucu hedeflemiştir. O zaman hedefine ulaşmış bulunmaktadır. TÜSİAD açısından sorun yoktur.
İki: Sayın Başkan kesinlikle böyle bir iş sonucunu hedeflememiştir. O zaman ortada bir gaf ve iletişim kazası bulunmaktadır. Bu da tam düzelmeye yüz tutmuş olan TÜSİAD-Hükümet ilişkilerinde yeni bir kriz döneminin başlangıç fişeği olarak kabul edilebilir. Yani yukarda belirtilen iletişim kuralına göre bu seçeneğe uygun bir tahlil yapılacak olursa Sayın TÜSİAD Başkanı giderayak (görevi bırakacağını açıklamıştır) bu krizin çıkmasını istemiştir.
Üç: Bu seçeneklerden hiçbiri söz konusu değildir. Sayın TÜSİAD Başkanı’nın bu açıklaması herhangi bir stratejiye dayanmamaktadır. Sayın Başkan içinden geldiği gibi konuşmuştur. Bilindiği üzere içinden geldiği gibi davranmak profesyonellere yakışmaz. Onlar ‘seçilmiş davranış biçimi’ sergilerler.
Bizce bu çelişkinin çözümü gelecek dönem TÜSİAD Başkanı’nın kucağına düşecektir. Hayırlara vesile olur inşallah.
Bu iddia ve tespitler derinleştirilmeli
İzlemediyseniz mutlaka bir göz atın. İlker Başbuğ’un ‘Tarafsız Bölge’ programında yaptığı açıklamalar yabana atılır cinsten değil. Tartıştığınız ve katılmadığınız bazı bölümleri olabilir ama Genelkurmay eski Başkanı Sayın Başbuğ’un çok iyi hazırlandığını belli eden açıklamalarında paralel yapıyla ilgili öyle bir bölüm vardı ki, bu kadarını ‘Reaksiyon’ dizisinde bile izleyemezdiniz. Paralel yapının örgütlü, hiyerarşik bir yapı içinde, yukardan aşağı doğru emir komuta zinciri halinde, eş zamanlı, her türlü adımları önceden planlanmış, yurtdışındaki bazı güç odaklarından destek almış bir iktidar mücadelesi verdiği konusunda, kafasında son tereddüt kırıntıları kalmış olanları da bir çırpıda ikna edebilecek potansiyele sahip bir konuşmaydı bu.
Başbuğ Paşa, bu güç mücadelesi planları içinde poliste de örgüt elemanlarının bulunduğu, yargıda da, bürokraside de, devletin neredeyse tüm kurumlarında da ve nihayet Silahlı Kuvvetler’in içinde de (Başbuğ’un deyişiyle) ‘hainlerin’ yer aldığını örnekleriyle anlatması çok çarpıcıydı.
Yakın tarihimize bir hayli ışık tutan bu röportaj tesadüfi bir iletişim aksiyonu olarak kalırsa yazık olur. Aynı çerçevede dönemin mağdurlarıyla çeşitli kereler, araştırmacı gazetecilik örnekleriyle, yeni açıklamalarla bu karanlık dönemin iyice aydınlanmasının sağlanması kamuoyunun hakkıdır.
Tahammülsüzlük nelere mal oluyor?
Sıradan bir aksiyon ve komedi filmi. Konusu şöyle: Ünlüleri konuk alan bir magazin programı olan Skylark Tonight’ın yapımcıları öğrenirler ki, Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un programı çok beğendiğini öğrenirler ve kendisine röportaj yapmak için başvururlar. Kim Jong-Un onları Pyongyang’a davet eder; fakat yapımcıların bütün planları bir anda altüst olur. Çünkü CIA, program yapımcılarını Kim Jung-Un’a suikast düzenleme konusunda bir şekilde ikna etmiştir. Ne yönetmeni ünlü ne de oyuncuları... Fakat ortalık yıkılıyor... ABD ile Kuzey Kore arasında gerilime neden olan film 2014 yılının Youtube’da en çok satılan yapımı seçiliyor. ‘The Interview’ isimli bu filmin gösterime girdiği ilk hafta sonunda internet üzerinden ve sinemalardan toplamda 18 milyon dolara yakın hasılat elde ediyor.
Bütün bunların sebebi Kuzey Kore’nin ve Kim Jung’un gösterdiği reaksiyon. Sesini çıkarmasa film bu kadar yankı yapmayacak ve arada sessizce kaybolup gidecek. Şimdi ise yılın sinema olayı... Hatırlayın, benzer bir durumun Türkiye’de de yaşanmasını bizimkiler gayet sakin durarak önlediler. Bazı sinema otoritelerine “Ermeniler çekseydi bile bu kadar körgözüm parmağına kertesinde kabaca bir iş ortaya çıkarmazlardı” dedirten Fatih Akın’ın ‘Cut’ına karşı, olması gerektiği gibi, bizde kimsenin sesi çıkmadı. (2014’de gişe başarısı tatmin edici bulunmayan ‘The Cut’ı, 2015’de çeşitli ödüllerle Hüzün Yüzyılı dediğimiz 2015’de ‘Sözde Ermeni Soykırımı’ vesilesiyle tekrar cilalarlarsa, belki ticari açıdan ‘iş yapan’ filmler arasına girmesi söz konusu olabilir.)
Bizimkiler sıkı durmasa, The Cut da, bir anda ‘The Interview’ başarısını pekalâ elde edebilirdi.
Hedeflenen nedir; seçeneklere bakalım:
Bir: Sayın TÜSİAD Başkanı, açıklamasındaki kilit mesajıyla bu sonucu hedeflemiştir. O zaman hedefine ulaşmış bulunmaktadır. TÜSİAD açısından sorun yoktur.
İki: Sayın Başkan kesinlikle böyle bir iş sonucunu hedeflememiştir. O zaman ortada bir gaf ve iletişim kazası bulunmaktadır. Bu da tam düzelmeye yüz tutmuş olan TÜSİAD-Hükümet ilişkilerinde yeni bir kriz döneminin başlangıç fişeği olarak kabul edilebilir. Yani yukarda belirtilen iletişim kuralına göre bu seçeneğe uygun bir tahlil yapılacak olursa Sayın TÜSİAD Başkanı giderayak (görevi bırakacağını açıklamıştır) bu krizin çıkmasını istemiştir.
Üç: Bu seçeneklerden hiçbiri söz konusu değildir. Sayın TÜSİAD Başkanı’nın bu açıklaması herhangi bir stratejiye dayanmamaktadır. Sayın Başkan içinden geldiği gibi konuşmuştur. Bilindiği üzere içinden geldiği gibi davranmak profesyonellere yakışmaz. Onlar ‘seçilmiş davranış biçimi’ sergilerler.
Bizce bu çelişkinin çözümü gelecek dönem TÜSİAD Başkanı’nın kucağına düşecektir. Hayırlara vesile olur inşallah.
Bu iddia ve tespitler derinleştirilmeli
İzlemediyseniz mutlaka bir göz atın. İlker Başbuğ’un ‘Tarafsız Bölge’ programında yaptığı açıklamalar yabana atılır cinsten değil. Tartıştığınız ve katılmadığınız bazı bölümleri olabilir ama Genelkurmay eski Başkanı Sayın Başbuğ’un çok iyi hazırlandığını belli eden açıklamalarında paralel yapıyla ilgili öyle bir bölüm vardı ki, bu kadarını ‘Reaksiyon’ dizisinde bile izleyemezdiniz. Paralel yapının örgütlü, hiyerarşik bir yapı içinde, yukardan aşağı doğru emir komuta zinciri halinde, eş zamanlı, her türlü adımları önceden planlanmış, yurtdışındaki bazı güç odaklarından destek almış bir iktidar mücadelesi verdiği konusunda, kafasında son tereddüt kırıntıları kalmış olanları da bir çırpıda ikna edebilecek potansiyele sahip bir konuşmaydı bu.
Başbuğ Paşa, bu güç mücadelesi planları içinde poliste de örgüt elemanlarının bulunduğu, yargıda da, bürokraside de, devletin neredeyse tüm kurumlarında da ve nihayet Silahlı Kuvvetler’in içinde de (Başbuğ’un deyişiyle) ‘hainlerin’ yer aldığını örnekleriyle anlatması çok çarpıcıydı.
Yakın tarihimize bir hayli ışık tutan bu röportaj tesadüfi bir iletişim aksiyonu olarak kalırsa yazık olur. Aynı çerçevede dönemin mağdurlarıyla çeşitli kereler, araştırmacı gazetecilik örnekleriyle, yeni açıklamalarla bu karanlık dönemin iyice aydınlanmasının sağlanması kamuoyunun hakkıdır.
Tahammülsüzlük nelere mal oluyor?
Sıradan bir aksiyon ve komedi filmi. Konusu şöyle: Ünlüleri konuk alan bir magazin programı olan Skylark Tonight’ın yapımcıları öğrenirler ki, Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un programı çok beğendiğini öğrenirler ve kendisine röportaj yapmak için başvururlar. Kim Jong-Un onları Pyongyang’a davet eder; fakat yapımcıların bütün planları bir anda altüst olur. Çünkü CIA, program yapımcılarını Kim Jung-Un’a suikast düzenleme konusunda bir şekilde ikna etmiştir. Ne yönetmeni ünlü ne de oyuncuları... Fakat ortalık yıkılıyor... ABD ile Kuzey Kore arasında gerilime neden olan film 2014 yılının Youtube’da en çok satılan yapımı seçiliyor. ‘The Interview’ isimli bu filmin gösterime girdiği ilk hafta sonunda internet üzerinden ve sinemalardan toplamda 18 milyon dolara yakın hasılat elde ediyor.
Bütün bunların sebebi Kuzey Kore’nin ve Kim Jung’un gösterdiği reaksiyon. Sesini çıkarmasa film bu kadar yankı yapmayacak ve arada sessizce kaybolup gidecek. Şimdi ise yılın sinema olayı... Hatırlayın, benzer bir durumun Türkiye’de de yaşanmasını bizimkiler gayet sakin durarak önlediler. Bazı sinema otoritelerine “Ermeniler çekseydi bile bu kadar körgözüm parmağına kertesinde kabaca bir iş ortaya çıkarmazlardı” dedirten Fatih Akın’ın ‘Cut’ına karşı, olması gerektiği gibi, bizde kimsenin sesi çıkmadı. (2014’de gişe başarısı tatmin edici bulunmayan ‘The Cut’ı, 2015’de çeşitli ödüllerle Hüzün Yüzyılı dediğimiz 2015’de ‘Sözde Ermeni Soykırımı’ vesilesiyle tekrar cilalarlarsa, belki ticari açıdan ‘iş yapan’ filmler arasına girmesi söz konusu olabilir.)
Bizimkiler sıkı durmasa, The Cut da, bir anda ‘The Interview’ başarısını pekalâ elde edebilirdi.