TÜSİAD’dan Cemil Çiçek geçti
15 EYLÜL 2012
Dün sabah Sabancı Center’de TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nin toplantısı vardı. Âdet olduğu üzere önce Konsey Başkanı Erkut Yücaoğlu sonra da TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner konuştular…
Her ikisinin de konuşmasını dikkatle dinledim. Yücaoğlu 2013 için “Temkinli olun!” dedi… Özellikle de Ümit Hanım’ın konuşmasından sonra hükümet kanadından zaman zaman rahatsızlıklar dile getirildiği için özellikle ‘mânâ’ da çıkarmaya çalıştım. Ancak belli ki her kelimeyi ince ince düşünüp seçerek, hesaplayarak yerleştirmiş. Ümit Hanım, müthiş bir denge kurmuş konuşma metninde…
Eğer onlardan sonraki konuşmacı, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in söylediklerinde kimse üstüne alınacak bir işaret bulamadıysa, Ümit hanımın söyledikleri süper iyi niyetli temenniler olarak kayda geçecektir.
Cemil Çiçek her ne kadar bir siyaset adamı olduğunu ısrarla vurgulasa da, TÜSİAD’ın web sitesinden canlı yayınlanan konuşmasında tam bir tecrübeli devlet adamı duruşu sergiledi. Tabii ki odağında yeni Anayasa vardı. “82 model, egzozu patlamış, yağ yakan, motoru çekmeyen bir araçla geleceğe yönelmek ve bir de başkalarıyla rekabet etmek mümkün değildir” derken; 82 Anayasasının 18 kere değişikliğe uğradığını, fırsatı yakalanmışken tüm partilerin uzlaşısıyla bu Anayasa da değiştirilmezse, siyasi ve ondan da önemlisi hukuki istikrarın yakalanmasının zor olacağının altını çizdi…
Uzlaşma kültürüne zengin bir yaklaşım getiren Cemil Çiçek’in satır aralarında söylediklerini alıp, Ali Bulaç’ın Perşembe günü Zaman’da yazdığı (AK Parti, yeniden) 5 maddenin arasına yerleştirirseniz, siyasi iletişim adına ciddi bir tartışma ortamı yaratabilirsiniz…
Ya CIA oyunu ise…
Komplo teorisi uydurmanın sınırı yok ya. Bir de ben deneyeyim:
Sovyet bloğunun çöküşünden sonra kendisine yeni düşman olarak ‘İslamiyeti’ seçen Batı, stratejik olarak gerekli bulduğu hallerde Müslümanların ‘bam tellerine’ basacak ‘araçlar’ geliştirmeyi hiç ihmal etmiyor.
Bu işlerin nasıl yürüdüğünü, nasıl ‘yönetildiğini’ merak edenlere üç farklı Hollywood tipi ‘ifşaat’ filmini izlemelerini tavsiye ederim: “Başkanın Adamları”(Wag the Dog), “JFK” (John F. Kennedy), “Casus Oyunu” (Spy Game)… Libya’da ABD elçisi ve diplomatlarının öldürülmesi olayına tabii ki iki pencereden bakmak mümkün: 1. Müslümanlar, yok karikatürmüş, yok şiirmiş, buluttan nem kapıp abuk sabuk şeylere aşırı tepki veriyorlar; 2. Yahudilerle ilgili yapılacak en ufak aşağılamaya ‘ırkçılık’, ‘antisemitizm’ çığlıklarıyla tepki koyan Batı, Müslümanları nasıl çığırından çıkaracağını çok iyi biliyor ve bunu stratejik hedefine uygun bir şekilde bir tür iletişim aracı olarak kullanıyor. Hatta son film olayı da ABD seçimlerini etkilemek ve neo-con’ları kuvvetlendirmek için sahnelenmiş bile olabilir…
Ben, tahmin edeceğiniz gibi ikinci seçeneği göz ardı etmeyen gruba giriyorum… Hele de dünyanın en gelişmiş strateji dergisi NPQ’nun editörü Nathan Gardels’in o ünlü lafını duyduktan sonra: “ABD ve CIA, çok masraflı olduğu hallerde ordularını yollayamadığı ülkelere Hollywood’u ve MTV’yi yollar…”
Sosyal medyanın asosyal işleri
Nükleer enerji nasıl hem sağlık (nükleer tıp) hem de ölüm için (atom bombası) kullanılıyorsa, sosyal medyanın da benzer bir işlevi var.
Şanlı Urfa’nın Siverek ilçesinde evinin önünde bulunan minicik 3 yaşındaki Dilan’ın başına gelenler bu konuda ibret vericidir.
Dilan evinin önünde baygın bulunuyor ve hastaneye kaldırılıyor. Solunum gerçekleşmediği için vefat ediyor. Anında sosyal medyada bir tevatürdür gidiyor: “Dilan bebek, cinsel istismara uğradı”…
Resmi makamlar devreye giriyor ve sonunda zavallı çocuğun cansız bedeni üzerinde otopsi yapılıyor. Sonuç net: “Nefes borusuna kaçan boncuk solunumu engellediği için vefat gerçekleşmiş. Herhangi bir cinsel istismarın izine rastlanmamış…”
Dilan’ın ailesi şimdi o sosyal medyacıları mahkemeye verecekmiş…
Dilan’ın paramparça cesedini kim geri getirecek?... Bu ne edepsizlik, sorumsuzluktur ve böyle bir ‘digital terör’ nasıl engellenir?..
Vahşi kapitalizmin vahşi özgürlük ortamını savunanlar buradaki ‘özgürlüğü de’ savunuyorlar mı acaba?..
“Oğlum sen ne yapıyorsun burada?”
Bu soruyu ıssız çölde bilgisayar başında çalışan genç şöyle yanıtlıyor:
“Yeni bir dijital uygulama var, kodlarını yazıyorum.”
“Sen... Tek başına... Senin bu yaptıklarını kim görecek burada?”
Şener Şen, bilgisayarının başında çölde çalışan gence kendisine olanaklar tanınacağını hissettirircesine, gayet vaadkâr bir ses tonuyla ‘Sen gel bakalım’ diyor.
Bana sorarsanız son derece etkili bir giriş. Harika bir prodüksiyon. “TTNet Yeteneğe Destek Yaratıcı Ekonomiye Destek” tanıtım reklamlarının, projeyi merak ettirdiği kesin... Ancak ifade ne yazık ki bir miktar havada kalıyor?
İzleyenler “Peki ya sonrası?” diye sorduklarında, tek yolları var: İşin sınırlarını ve aslını internetten öğrenmek. Peki, bu özel segmentin, yetenekli gençlerin dışında kalanlar ne yapacak? TTNet o kadar çok şey söylüyor ki, bu güzelim proje arada kaynayıp gidecek diye endişelenmemek elde değil.
Oysa “Eğitimler sürüyor”muş ve “5 ilde 6 ayda 6 binden fazla başvuru ile 500 katılımcıya ulaşılmış” … Mümkünlü Belediye Başkanı’nın (Şener Şen bize önceki filmlerde öyle tanıtılmıştı) peşine takılıp giden çöldeki gencin başına neler gelebileceği daha net anlatılmalıydı…
TTNet’in nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi amacıyla yola çıktığı bu sıkı projesine “Katılmak için 10 Neden?” başlığı altında web sitesinde verdiği her biri diğerinden cazip vaat de aslında çok iyi ve çarpıcı. Ancak yetmez…
Her ikisinin de konuşmasını dikkatle dinledim. Yücaoğlu 2013 için “Temkinli olun!” dedi… Özellikle de Ümit Hanım’ın konuşmasından sonra hükümet kanadından zaman zaman rahatsızlıklar dile getirildiği için özellikle ‘mânâ’ da çıkarmaya çalıştım. Ancak belli ki her kelimeyi ince ince düşünüp seçerek, hesaplayarak yerleştirmiş. Ümit Hanım, müthiş bir denge kurmuş konuşma metninde…
Eğer onlardan sonraki konuşmacı, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in söylediklerinde kimse üstüne alınacak bir işaret bulamadıysa, Ümit hanımın söyledikleri süper iyi niyetli temenniler olarak kayda geçecektir.
Cemil Çiçek her ne kadar bir siyaset adamı olduğunu ısrarla vurgulasa da, TÜSİAD’ın web sitesinden canlı yayınlanan konuşmasında tam bir tecrübeli devlet adamı duruşu sergiledi. Tabii ki odağında yeni Anayasa vardı. “82 model, egzozu patlamış, yağ yakan, motoru çekmeyen bir araçla geleceğe yönelmek ve bir de başkalarıyla rekabet etmek mümkün değildir” derken; 82 Anayasasının 18 kere değişikliğe uğradığını, fırsatı yakalanmışken tüm partilerin uzlaşısıyla bu Anayasa da değiştirilmezse, siyasi ve ondan da önemlisi hukuki istikrarın yakalanmasının zor olacağının altını çizdi…
Uzlaşma kültürüne zengin bir yaklaşım getiren Cemil Çiçek’in satır aralarında söylediklerini alıp, Ali Bulaç’ın Perşembe günü Zaman’da yazdığı (AK Parti, yeniden) 5 maddenin arasına yerleştirirseniz, siyasi iletişim adına ciddi bir tartışma ortamı yaratabilirsiniz…
Ya CIA oyunu ise…
Komplo teorisi uydurmanın sınırı yok ya. Bir de ben deneyeyim:
Sovyet bloğunun çöküşünden sonra kendisine yeni düşman olarak ‘İslamiyeti’ seçen Batı, stratejik olarak gerekli bulduğu hallerde Müslümanların ‘bam tellerine’ basacak ‘araçlar’ geliştirmeyi hiç ihmal etmiyor.
Bu işlerin nasıl yürüdüğünü, nasıl ‘yönetildiğini’ merak edenlere üç farklı Hollywood tipi ‘ifşaat’ filmini izlemelerini tavsiye ederim: “Başkanın Adamları”(Wag the Dog), “JFK” (John F. Kennedy), “Casus Oyunu” (Spy Game)… Libya’da ABD elçisi ve diplomatlarının öldürülmesi olayına tabii ki iki pencereden bakmak mümkün: 1. Müslümanlar, yok karikatürmüş, yok şiirmiş, buluttan nem kapıp abuk sabuk şeylere aşırı tepki veriyorlar; 2. Yahudilerle ilgili yapılacak en ufak aşağılamaya ‘ırkçılık’, ‘antisemitizm’ çığlıklarıyla tepki koyan Batı, Müslümanları nasıl çığırından çıkaracağını çok iyi biliyor ve bunu stratejik hedefine uygun bir şekilde bir tür iletişim aracı olarak kullanıyor. Hatta son film olayı da ABD seçimlerini etkilemek ve neo-con’ları kuvvetlendirmek için sahnelenmiş bile olabilir…
Ben, tahmin edeceğiniz gibi ikinci seçeneği göz ardı etmeyen gruba giriyorum… Hele de dünyanın en gelişmiş strateji dergisi NPQ’nun editörü Nathan Gardels’in o ünlü lafını duyduktan sonra: “ABD ve CIA, çok masraflı olduğu hallerde ordularını yollayamadığı ülkelere Hollywood’u ve MTV’yi yollar…”
Sosyal medyanın asosyal işleri
Nükleer enerji nasıl hem sağlık (nükleer tıp) hem de ölüm için (atom bombası) kullanılıyorsa, sosyal medyanın da benzer bir işlevi var.
Şanlı Urfa’nın Siverek ilçesinde evinin önünde bulunan minicik 3 yaşındaki Dilan’ın başına gelenler bu konuda ibret vericidir.
Dilan evinin önünde baygın bulunuyor ve hastaneye kaldırılıyor. Solunum gerçekleşmediği için vefat ediyor. Anında sosyal medyada bir tevatürdür gidiyor: “Dilan bebek, cinsel istismara uğradı”…
Resmi makamlar devreye giriyor ve sonunda zavallı çocuğun cansız bedeni üzerinde otopsi yapılıyor. Sonuç net: “Nefes borusuna kaçan boncuk solunumu engellediği için vefat gerçekleşmiş. Herhangi bir cinsel istismarın izine rastlanmamış…”
Dilan’ın ailesi şimdi o sosyal medyacıları mahkemeye verecekmiş…
Dilan’ın paramparça cesedini kim geri getirecek?... Bu ne edepsizlik, sorumsuzluktur ve böyle bir ‘digital terör’ nasıl engellenir?..
Vahşi kapitalizmin vahşi özgürlük ortamını savunanlar buradaki ‘özgürlüğü de’ savunuyorlar mı acaba?..
“Oğlum sen ne yapıyorsun burada?”
Bu soruyu ıssız çölde bilgisayar başında çalışan genç şöyle yanıtlıyor:
“Yeni bir dijital uygulama var, kodlarını yazıyorum.”
“Sen... Tek başına... Senin bu yaptıklarını kim görecek burada?”
Şener Şen, bilgisayarının başında çölde çalışan gence kendisine olanaklar tanınacağını hissettirircesine, gayet vaadkâr bir ses tonuyla ‘Sen gel bakalım’ diyor.
Bana sorarsanız son derece etkili bir giriş. Harika bir prodüksiyon. “TTNet Yeteneğe Destek Yaratıcı Ekonomiye Destek” tanıtım reklamlarının, projeyi merak ettirdiği kesin... Ancak ifade ne yazık ki bir miktar havada kalıyor?
İzleyenler “Peki ya sonrası?” diye sorduklarında, tek yolları var: İşin sınırlarını ve aslını internetten öğrenmek. Peki, bu özel segmentin, yetenekli gençlerin dışında kalanlar ne yapacak? TTNet o kadar çok şey söylüyor ki, bu güzelim proje arada kaynayıp gidecek diye endişelenmemek elde değil.
Oysa “Eğitimler sürüyor”muş ve “5 ilde 6 ayda 6 binden fazla başvuru ile 500 katılımcıya ulaşılmış” … Mümkünlü Belediye Başkanı’nın (Şener Şen bize önceki filmlerde öyle tanıtılmıştı) peşine takılıp giden çöldeki gencin başına neler gelebileceği daha net anlatılmalıydı…
TTNet’in nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi amacıyla yola çıktığı bu sıkı projesine “Katılmak için 10 Neden?” başlığı altında web sitesinde verdiği her biri diğerinden cazip vaat de aslında çok iyi ve çarpıcı. Ancak yetmez…