Ya susacaksın, ya da konuşacaksın!
30 EKİM 2006
Özel günleri fırsat bilip, buradan bir iletişim fırsatı doğurmak doğru mudur? Evet doğrudur. Hıristiyan Batı’nın tüketimi pompalamak için icat ettiği, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi sade suya tirit anlamlı tarihlerde de işe yarar, Cumhuriyet Bayramı gibi bir ulusun tümünü ilgilendiren günlerde de. Bu yıl fırsatı değerlendirmeye çalışmış olan firma sayısı çok fazla değildi. Yine de bazı ‘buluşçu – yenilikçi’ çalışmalar öne çıkıyordu.
Migros’un alt alta yazıp kelimelerin sonundaki üç M harfini öne çıkardığı “TürküM, DoğruyuM, ÇalışkanıM” sloganlı reklamı ile Telsim’in “Sesimizi, yer gök, su dinlesin!” ile “Dağ başını duman almış”a yaptığı gönderme ilginçti. İkinci sırada ilginç bulduklarım, aynı zamanda bu fırsatı değerlendirmeleriyle iş bağlamında doğru adım attıklarına inandığım kuruluşlar ise şöyle sıralanmıştı: Anadolu Sigorta, Doğuş Çocuk, PO, Tansaş, Kültür Üniversitesi...
İki tane de şaşırdığım ilan vardı. Biri DSP’nin... Diğer siyasi partileri atlatmışlar sanki... Genelde nal toplarlar çünkü... Mükemmel bir grafik çözümleme de yakalamışlar. Hangi ajansa, kime yaptırdılarsa helal olsun. Slogan ise evlere şenlik: Milletimiz için tam demokrasi! Halkımızın, seçmenin temel meselesi bu mudur? Bu slogan mı, Ak Parti’yi devirip sizi iktidara taşıyacak?..
İkinci şaşırdığım ilan Erturk.com imzası, “Bilimsel düşüncenin gücü” tagline’ı ve “İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir!” sloganıyla tam sayfa bir reklamdı. Verilen websitesine girdim. Hiçbir şey yok. İnternette de herhangi bir bilgi yok. Yani böyle bir kurum yok. Ne iş yaptığı da hiç belli değil...
Kendi paranla kendi hakkında olumsuz iletişim yapmak istiyorsan bu yolu izlersin zaten. Kıssada hisse: Onca zaman sutre gerisinde saklanmış; saklayacak bir şeylerin varmış gibi susmuşsan; sonra birden tam sayfa 29 Ekim diye çıkarsan ortaya, bu aleyhine çalışır; lehine değil... Sus daha iyi...
Portakal nasıl kurtulur?
Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni yakından izliyorum. Sadece iletişimci dostumuz Serap Engin işin içinde olduğu için değil, sinema sektörünün gelişiminin bu tür ödüllerle tetiklenebileceğine inandığımız için. Sinema sektörü gelişince de başta medya, herkes bundan nasipleneceği için...
Hoş Serap Hanım Altın Portakal’ın bir ucundan tuttuktan sonra Portakal’ın rengi bir hayli değişti; portakal güzelleşti, gelişti ama, ana mesele hâlâ çözülemedi. Sanat filmleri festivali değil ki bu. Burada kazanan film aslanlar gibi iş yapmalı. Ama yapmıyor. Dün gazetelerde vardı. Dört ödüllü Nuri Bilge Ceylan filmi İklimler de, Araf da İki Süper Film Birden de iki seksen yatmışlar... Tık yok...
Bizce ilk yapılacak şey, iki dalda ödül vermek. Sanat sineması ve bildiğimiz piyasa sineması dallarında... İkinci iş, jüriyi ona göre düzenlemek olabilir. Entelektüel arkadaşlarımız birinci jüriye, gözlerinde dolar işareti olan ve meseleye ‘sektör’ ve ‘iş’ bağlamında bakabilen tüccar aydın tayfası, örneğin reklamcılar, reklam verenler, iş adamları, rating bağımlısı medya yöneticileri ikinci jüriye. Ya da jüriyi tamamen feshetmece ve seçimi Oscar’da olduğu gibi sektörün kendisine yaptırıp, yüzlerce insana birden oy kullandırmaca...
Yoksa onca ciddi emeğe yazık olacak... Çünkü ticari sinemanın ödülünü alan filmler ticari fiyasko yaşıyorlarsa ve bu yıllardır yineleniyorsa -entelektüel arkadaşlarımızın daha iyi anlaması için Apollo 13 filminden meşhur deyişle ifade edelim- Huston, we have a problem!
Bizim Sahil Güvenlik de bomba gibi
Şu sıra sinemalarda gösterilen, Kevin Costner’in başrolünü oynadığı, US Cost Gard (ABD Sahil Güvenliği) çevresinde geçen Kurtarıcı (The Guardian) adlı filmin pek çok sahnesinde, bizim Sahil Güvenlik Komutanlığı’na gittim geldim...
Aslında, Türkiye’nin üzerinde kara bulutlar dolaştığı duygusuna kapıldığınızda, ya da bölgemizde işler karıştığında ve gelecek endişeniz arttığında, silahlı kuvvetlerin herhangi bir birliğini ziyaret etmenizde yarar vardır...
Bahanesi, yolu, vesilesi mutlaka bulunur. Benim vesilem hasbelkader verdiğim konferanslardır. Özellikle de Deniz Kuvvetleri’nde... Eğitim Komutanlığı’nın yönlendirmesiyle, Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu, Deniz Harp Okulu, Donanma Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda öğrenciler ve genç komutanlarla buluşuruz. Onlar benim sohbetlerden ne alır bilemem; ama ben onlardan pek çok şey alır, pek çok endişeden arınmış olarak günlük hayata dönerim.
Amerikan sinemasında bu tip filmler “Top Gun” tadındadır genellikle. Beklentiniz fazla değildir zaten. 2,5 saat biraz heyecan yapar, Hollywood teknolojisine kaptırır, hoşça vakit geçirir çıkarsınız. Bu kez biraz sinir oldum filmi izlerken...
Kısa bir süre önce konferans için değil, Donanma Komutanlığı’ndaki toplam kalite etkinliklerinden tanıştığımız komutanlarına nezaket ziyaretinde bulunmak için bir başka vesile için gittiğim Ankara’da Sahil Güvenlik Komutanlığımıza uğramıştım. Komutan Tümamiral Can Erenoğlu bana bilgi verdi, sistemi gezdirdi. Tek kelime ile yapılanlara hayran kaldım. 2007’de 25. yıllarını kutlayacaklarmış.
Bizim medya şu filmi bahane bilip bizim Sahil Güvenliği ve yaptığı işleri tanıtsa, ne kadar hayırlı bir iş yapar aslında. Türkiye’nin sahipsiz olmadığını bir kez daha görür; moral buluruz...
Yapı Kredi Yayınları itibarı hak ediyor
Bu yılki kitap fuarının yayınevi olarak bizce üç starı var: Orhan Pamuk’un Nobel’i almasıyla İletişim; Türkiye’de pazarlama devrimi yaratmış olan, milyonluk Ahmet Altan tirajlarıyla tarihe geçen ve son çıkardığı, bir milyon YTL’ye satılan edebiyat dergisi K ile adından söz ettiren Alkım ve yıllarca yaptığı yatırımların meyvesini yeni yeni toplamaya başlayan Yapı Kredi...
Hele Yapı Kredi’nin verdiği bir ilan var ki, bizce çok iyi akıl edilmiş ilanın başında şu soru var: TÜYAP’ın onur yazarlarının yarısının YKY yazarı olduğunu biliyor musunuz? Hele son 6 yılın hepsinin...
Sonra yazarların adları sıralanmış. Son 6 yılın listesi üç gün önce beklenmedik bir şekilde kaybettiğimiz, yakın dostluğunu her zaman yanımda hissettiğim rahmetli Semih Balcıoğlu ile başlıyor ve şöyle devam ediyor: İlhan Berk, Tahsin Yücel, Vüs’at O. Bener, Gülten Akın ve bu yıl Doğan Hızlan...
Bu akıllı ilan için YKY’yi kutluyorum. Hiçbir şey kalıcı bir itibarın yerini tutamaz. Onlar bu itibar için yıllarca çok çaba harcadılar. Analarının ak sütü gibi helaldir...
Migros’un alt alta yazıp kelimelerin sonundaki üç M harfini öne çıkardığı “TürküM, DoğruyuM, ÇalışkanıM” sloganlı reklamı ile Telsim’in “Sesimizi, yer gök, su dinlesin!” ile “Dağ başını duman almış”a yaptığı gönderme ilginçti. İkinci sırada ilginç bulduklarım, aynı zamanda bu fırsatı değerlendirmeleriyle iş bağlamında doğru adım attıklarına inandığım kuruluşlar ise şöyle sıralanmıştı: Anadolu Sigorta, Doğuş Çocuk, PO, Tansaş, Kültür Üniversitesi...
İki tane de şaşırdığım ilan vardı. Biri DSP’nin... Diğer siyasi partileri atlatmışlar sanki... Genelde nal toplarlar çünkü... Mükemmel bir grafik çözümleme de yakalamışlar. Hangi ajansa, kime yaptırdılarsa helal olsun. Slogan ise evlere şenlik: Milletimiz için tam demokrasi! Halkımızın, seçmenin temel meselesi bu mudur? Bu slogan mı, Ak Parti’yi devirip sizi iktidara taşıyacak?..
İkinci şaşırdığım ilan Erturk.com imzası, “Bilimsel düşüncenin gücü” tagline’ı ve “İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir!” sloganıyla tam sayfa bir reklamdı. Verilen websitesine girdim. Hiçbir şey yok. İnternette de herhangi bir bilgi yok. Yani böyle bir kurum yok. Ne iş yaptığı da hiç belli değil...
Kendi paranla kendi hakkında olumsuz iletişim yapmak istiyorsan bu yolu izlersin zaten. Kıssada hisse: Onca zaman sutre gerisinde saklanmış; saklayacak bir şeylerin varmış gibi susmuşsan; sonra birden tam sayfa 29 Ekim diye çıkarsan ortaya, bu aleyhine çalışır; lehine değil... Sus daha iyi...
Portakal nasıl kurtulur?
Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni yakından izliyorum. Sadece iletişimci dostumuz Serap Engin işin içinde olduğu için değil, sinema sektörünün gelişiminin bu tür ödüllerle tetiklenebileceğine inandığımız için. Sinema sektörü gelişince de başta medya, herkes bundan nasipleneceği için...
Hoş Serap Hanım Altın Portakal’ın bir ucundan tuttuktan sonra Portakal’ın rengi bir hayli değişti; portakal güzelleşti, gelişti ama, ana mesele hâlâ çözülemedi. Sanat filmleri festivali değil ki bu. Burada kazanan film aslanlar gibi iş yapmalı. Ama yapmıyor. Dün gazetelerde vardı. Dört ödüllü Nuri Bilge Ceylan filmi İklimler de, Araf da İki Süper Film Birden de iki seksen yatmışlar... Tık yok...
Bizce ilk yapılacak şey, iki dalda ödül vermek. Sanat sineması ve bildiğimiz piyasa sineması dallarında... İkinci iş, jüriyi ona göre düzenlemek olabilir. Entelektüel arkadaşlarımız birinci jüriye, gözlerinde dolar işareti olan ve meseleye ‘sektör’ ve ‘iş’ bağlamında bakabilen tüccar aydın tayfası, örneğin reklamcılar, reklam verenler, iş adamları, rating bağımlısı medya yöneticileri ikinci jüriye. Ya da jüriyi tamamen feshetmece ve seçimi Oscar’da olduğu gibi sektörün kendisine yaptırıp, yüzlerce insana birden oy kullandırmaca...
Yoksa onca ciddi emeğe yazık olacak... Çünkü ticari sinemanın ödülünü alan filmler ticari fiyasko yaşıyorlarsa ve bu yıllardır yineleniyorsa -entelektüel arkadaşlarımızın daha iyi anlaması için Apollo 13 filminden meşhur deyişle ifade edelim- Huston, we have a problem!
Bizim Sahil Güvenlik de bomba gibi
Şu sıra sinemalarda gösterilen, Kevin Costner’in başrolünü oynadığı, US Cost Gard (ABD Sahil Güvenliği) çevresinde geçen Kurtarıcı (The Guardian) adlı filmin pek çok sahnesinde, bizim Sahil Güvenlik Komutanlığı’na gittim geldim...
Aslında, Türkiye’nin üzerinde kara bulutlar dolaştığı duygusuna kapıldığınızda, ya da bölgemizde işler karıştığında ve gelecek endişeniz arttığında, silahlı kuvvetlerin herhangi bir birliğini ziyaret etmenizde yarar vardır...
Bahanesi, yolu, vesilesi mutlaka bulunur. Benim vesilem hasbelkader verdiğim konferanslardır. Özellikle de Deniz Kuvvetleri’nde... Eğitim Komutanlığı’nın yönlendirmesiyle, Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu, Deniz Harp Okulu, Donanma Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda öğrenciler ve genç komutanlarla buluşuruz. Onlar benim sohbetlerden ne alır bilemem; ama ben onlardan pek çok şey alır, pek çok endişeden arınmış olarak günlük hayata dönerim.
Amerikan sinemasında bu tip filmler “Top Gun” tadındadır genellikle. Beklentiniz fazla değildir zaten. 2,5 saat biraz heyecan yapar, Hollywood teknolojisine kaptırır, hoşça vakit geçirir çıkarsınız. Bu kez biraz sinir oldum filmi izlerken...
Kısa bir süre önce konferans için değil, Donanma Komutanlığı’ndaki toplam kalite etkinliklerinden tanıştığımız komutanlarına nezaket ziyaretinde bulunmak için bir başka vesile için gittiğim Ankara’da Sahil Güvenlik Komutanlığımıza uğramıştım. Komutan Tümamiral Can Erenoğlu bana bilgi verdi, sistemi gezdirdi. Tek kelime ile yapılanlara hayran kaldım. 2007’de 25. yıllarını kutlayacaklarmış.
Bizim medya şu filmi bahane bilip bizim Sahil Güvenliği ve yaptığı işleri tanıtsa, ne kadar hayırlı bir iş yapar aslında. Türkiye’nin sahipsiz olmadığını bir kez daha görür; moral buluruz...
Yapı Kredi Yayınları itibarı hak ediyor
Bu yılki kitap fuarının yayınevi olarak bizce üç starı var: Orhan Pamuk’un Nobel’i almasıyla İletişim; Türkiye’de pazarlama devrimi yaratmış olan, milyonluk Ahmet Altan tirajlarıyla tarihe geçen ve son çıkardığı, bir milyon YTL’ye satılan edebiyat dergisi K ile adından söz ettiren Alkım ve yıllarca yaptığı yatırımların meyvesini yeni yeni toplamaya başlayan Yapı Kredi...
Hele Yapı Kredi’nin verdiği bir ilan var ki, bizce çok iyi akıl edilmiş ilanın başında şu soru var: TÜYAP’ın onur yazarlarının yarısının YKY yazarı olduğunu biliyor musunuz? Hele son 6 yılın hepsinin...
Sonra yazarların adları sıralanmış. Son 6 yılın listesi üç gün önce beklenmedik bir şekilde kaybettiğimiz, yakın dostluğunu her zaman yanımda hissettiğim rahmetli Semih Balcıoğlu ile başlıyor ve şöyle devam ediyor: İlhan Berk, Tahsin Yücel, Vüs’at O. Bener, Gülten Akın ve bu yıl Doğan Hızlan...
Bu akıllı ilan için YKY’yi kutluyorum. Hiçbir şey kalıcı bir itibarın yerini tutamaz. Onlar bu itibar için yıllarca çok çaba harcadılar. Analarının ak sütü gibi helaldir...