Yeni CHP'den 'yeni' adımlar
23.11.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
CHP'yi eleştiren yazılar yazmanın, güçlünün iktidar olduğu bir dönemde 'kolay bir iş' olduğunu söyleyenlere katılırım. Ancak her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi demokrasinin ve siyasi zenginliğin tek kritik başarı faktörü vardır; o da güçlü bir muhalefettir. Bu nedenle tabir-i caizse 'rahat durmamız' mümkün değildir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi 'Yeni CHP' sloganı ciddi muhalefet anlamında ufukta bir umut ışığı gibi belirmişti. Anayasa değişikliği konusunda işin başlangıcında gösterilen suples, aynı dönemlerde Kürt açılımı konusunda getirilen yaklaşım, kavrayıcı ve yeni önermeler içerebilecek bir siyasi iletişim tavrı gibi anlaşılabiliyordu.
Siyasi iletişimde tutarlılık, atılan her taktik adımın gidip ilgili stratejiye kilitlenmesi zorunluluğunu da beraberinde getirir. Medyada CHP ile ilgili son günlerde ciddi bir yer tutan iki siyasi olayı da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Hürriyet'in birinci sayfasında fotoğrafıyla verilen haberde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Türkiye LGBT- Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel' hareketine destek verdiklerini açıklaması ve Mustafa Sarıgül'ün karşısına Gürsel Tekin'in çıkarılması süreçlerini, 'Yeni CHP' stratejisi içerisinde değerlendirmeyeceğiz de nerede değerlendireceğiz?
İktidara yürüyen yolda birarada bulunması elzem olan üç siyasi erkin (Büyük Fikir, Güçlü Lider, Güçlü Teşkilat) öncülüğünde yürütülebilecek siyasi iletişim stratejisinin 'cesur' aksiyonlara ihtiyacı vardır. Tamam. Ancak bu iki örneğin halkın gündemi ile siyasilerin gündemi arasında olması gereken büyük uyuma ne kadar denk düştüğü tartışmaya açıktır. Halkın bu iki şahane (!) taktik hareket karşısında ne hissettiğini, ne düşündüğünü ölçmek için on binlerce lira verip araştırma yapılmasına gerek olmadığını söyleyenlere hak vermemek elde değildir.
Benim peşime de düştüler mi?
Dünkü Taraf gazetesinde yayımlanan 'Al Jazeera' kaynaklı bir haberde petrol devlerinden biri olan BP'nin, 2010 yılında yol açtığı çevre felaketiyle ilgili sosyal medyada olumsuz yorum yapanların peşine düştüğü iddia ediliyordu. Nasıl? İnternet trolleri marifetiyle, BP aleyhine yorumlarda bulunanların bilgisayarlarına rahatsız edici mesajlar veya tehditler gönderiliyormuş.... Koskoca BP, internet kullanıcılarını niye olumsuz anlamda hedef alsın ki? Her biri hedef kitlesinin içinde...
Bu türden tacizlerin kurbanlarından biri olduğunu belirten Marie adlı Amerikalı bir internet kullanıcısı, Washington merkezli, kâr amacı gütmeyen Devlet Denetleme Kurumu'ndan (GAP) yardım istemiş. GAP müfettişlerinden Shanna Devine, şikayetçi hanımın getirdiği belgelerde ciddi tehditler gördüklerini ve pek çok internet kurucusunun da bu türden tehditlerle karşı karşıya olduğunu söylemiş.
Obama'nın da Meksika Körfezi'ni perişan eden doğa felaketi sonrasında 'Faturayı sorumlu şirket ödeyecek' dediği ve çevreci kuruluşlar tarafından da sürekli eleştirilen BP'nin, aradan geçen üç yıl içinde bu türden dijital numaralara başvurmaya ihtiyaç duymayacak iletişim (ve elbette etik) derslerini aldığını varsayıyoruz. Aksi takdirde iletişimin 'Israr felakettir' ilkesine uygun olarak, dijital tacizlerle BP arasında herhangi bir bağlantı olduğunun kanıtlanması halinde bu kez kendi ayağına kurşun sıkmaktan değil açık seçik ticari bir intihardan söz etmek lazım gelir.
Diğer yandan arama motoruna 'Ali Saydam, BP ve Meksika Körfezi' yazdığınızda bu konuya ilişkin yazılarımın yanı sıra hem de birinci sırada ilginç bir kriz kampanyası çıkıyor. Kampanya ile ilgili sunumun 35. slaytında bir liste var. Meksika Körfezi'ne basın gezisine götürülecek gazetecilerin listesi bu. Girip bakabilirsiniz. Birinci sırada kimin adı var dersiniz? Bendenizin. Tabii ki bu basın gezisinden benim hiç haberim yok.
Korkmadığımı değil ama hafif endişe duymadığımı söylersem yalan olur.
CHP'yi eleştiren yazılar yazmanın, güçlünün iktidar olduğu bir dönemde 'kolay bir iş' olduğunu söyleyenlere katılırım. Ancak her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi demokrasinin ve siyasi zenginliğin tek kritik başarı faktörü vardır; o da güçlü bir muhalefettir. Bu nedenle tabir-i caizse 'rahat durmamız' mümkün değildir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi 'Yeni CHP' sloganı ciddi muhalefet anlamında ufukta bir umut ışığı gibi belirmişti. Anayasa değişikliği konusunda işin başlangıcında gösterilen suples, aynı dönemlerde Kürt açılımı konusunda getirilen yaklaşım, kavrayıcı ve yeni önermeler içerebilecek bir siyasi iletişim tavrı gibi anlaşılabiliyordu.
Siyasi iletişimde tutarlılık, atılan her taktik adımın gidip ilgili stratejiye kilitlenmesi zorunluluğunu da beraberinde getirir. Medyada CHP ile ilgili son günlerde ciddi bir yer tutan iki siyasi olayı da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Hürriyet'in birinci sayfasında fotoğrafıyla verilen haberde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Türkiye LGBT- Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel' hareketine destek verdiklerini açıklaması ve Mustafa Sarıgül'ün karşısına Gürsel Tekin'in çıkarılması süreçlerini, 'Yeni CHP' stratejisi içerisinde değerlendirmeyeceğiz de nerede değerlendireceğiz?
İktidara yürüyen yolda birarada bulunması elzem olan üç siyasi erkin (Büyük Fikir, Güçlü Lider, Güçlü Teşkilat) öncülüğünde yürütülebilecek siyasi iletişim stratejisinin 'cesur' aksiyonlara ihtiyacı vardır. Tamam. Ancak bu iki örneğin halkın gündemi ile siyasilerin gündemi arasında olması gereken büyük uyuma ne kadar denk düştüğü tartışmaya açıktır. Halkın bu iki şahane (!) taktik hareket karşısında ne hissettiğini, ne düşündüğünü ölçmek için on binlerce lira verip araştırma yapılmasına gerek olmadığını söyleyenlere hak vermemek elde değildir.
Benim peşime de düştüler mi?
Dünkü Taraf gazetesinde yayımlanan 'Al Jazeera' kaynaklı bir haberde petrol devlerinden biri olan BP'nin, 2010 yılında yol açtığı çevre felaketiyle ilgili sosyal medyada olumsuz yorum yapanların peşine düştüğü iddia ediliyordu. Nasıl? İnternet trolleri marifetiyle, BP aleyhine yorumlarda bulunanların bilgisayarlarına rahatsız edici mesajlar veya tehditler gönderiliyormuş.... Koskoca BP, internet kullanıcılarını niye olumsuz anlamda hedef alsın ki? Her biri hedef kitlesinin içinde...
Bu türden tacizlerin kurbanlarından biri olduğunu belirten Marie adlı Amerikalı bir internet kullanıcısı, Washington merkezli, kâr amacı gütmeyen Devlet Denetleme Kurumu'ndan (GAP) yardım istemiş. GAP müfettişlerinden Shanna Devine, şikayetçi hanımın getirdiği belgelerde ciddi tehditler gördüklerini ve pek çok internet kurucusunun da bu türden tehditlerle karşı karşıya olduğunu söylemiş.
Obama'nın da Meksika Körfezi'ni perişan eden doğa felaketi sonrasında 'Faturayı sorumlu şirket ödeyecek' dediği ve çevreci kuruluşlar tarafından da sürekli eleştirilen BP'nin, aradan geçen üç yıl içinde bu türden dijital numaralara başvurmaya ihtiyaç duymayacak iletişim (ve elbette etik) derslerini aldığını varsayıyoruz. Aksi takdirde iletişimin 'Israr felakettir' ilkesine uygun olarak, dijital tacizlerle BP arasında herhangi bir bağlantı olduğunun kanıtlanması halinde bu kez kendi ayağına kurşun sıkmaktan değil açık seçik ticari bir intihardan söz etmek lazım gelir.
Diğer yandan arama motoruna 'Ali Saydam, BP ve Meksika Körfezi' yazdığınızda bu konuya ilişkin yazılarımın yanı sıra hem de birinci sırada ilginç bir kriz kampanyası çıkıyor. Kampanya ile ilgili sunumun 35. slaytında bir liste var. Meksika Körfezi'ne basın gezisine götürülecek gazetecilerin listesi bu. Girip bakabilirsiniz. Birinci sırada kimin adı var dersiniz? Bendenizin. Tabii ki bu basın gezisinden benim hiç haberim yok.
Korkmadığımı değil ama hafif endişe duymadığımı söylersem yalan olur.