Yenilenme'nin "olmazsa olmaz" beş ayağı...
12.12.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Gayrımenkul ve Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Aziz Torun, sektördeki son 10 yıllık çarpıcı gelişimi 'Mahalle müteahhitliğinden plazalara gelindi' diyerek özetlemiş. Gayrımenkul Zirvesi 13'de konuşan Aziz Bey, bu hızlı dönüşümde bir kazaya uğranılmaması için de şu dört noktaya dikkat çekmiş:
Bir: Bilgi, İki: Eğitim, Üç: İşbirliği ve dayanışma, Dört: Özeleştiri.
Tüm sektörler için gerekli olan 'yenilenme'nin bu 'olmazsa olmaz' dört ayağı, üst yönetimler ve karar vericiler nezdinde ihmale gelmez bir sorumluluk olarak karşılarında duruyor. Duruyor durmasına da özellikle santrifüj hızına maruz kalan değişim süreçlerinde yenilenmenin bu dört ayağı, ehem ile mühimin birbirine karışmasına, dolayısıyla her an bir kazaya yol açabilecek yüksek hızdaki iş ortamlarında özellikle dikkate alınmalıdır. Diyelim dikkate alındı ve sektörün başına gelebilecek her türlü kazaya karşı alınması gereken önlemler de ihmal edilmedi.
Yeter mi? Yetmez! Tüm bunlar yapıldığında, iskemlenin dört ayağı zemine sağlam bastırıldığında bile eksik kalanın ne olduğunu biz söyleyelim:
Aziz Başkan'ın 'dört' noktasına, izniyle beşincisini ekliyoruz: İletişim.
Hızın akıntısına kapılmayın, diyor özetle Aziz Başkan. Ancak sektör adına yapılanın, başarının doğru algılatılamaması halinde gerçekte gittiğimiz yolun acaba kaçta kaçını gösterebiliyoruz, dersiniz?
İletişim, gerçekle algılananı uzlaştırabilecek tek güçtür.
İsterseniz, bu dört ayağın dördüncüsü olan 'Özeleştiri' bahsinde bu konuyu gündeminize alın.
Kutsalın iletişimi olur mu?
Aynı durum Che'nin de başına gelmişti. Tişört'ten şapkaya kadar pek çok hediyelik eşya ürününde Che, bir marka gibi dünyaya yayıldı. Şimdi de bizim ülkemizde özellikle online alışveriş sitelerinin yeni ikonu Deniz Gezmiş olmuş. O unutulmaz parkasına benzeyen modeller, bu sitelerde 'Deniz Gezmiş style' adıyla satılıyormuş. (Rahmetlinin ilham veren parkası 78'liler Federasyonu'nun açtığı Utanç Müzesi'ndeymiş. Bir hüzün simgesi olarak tarihe kaydedilmiş böylelikle.)
Almanya'nın Doğu bölgesinde Karl Marx'ın kredi kartlarında yaşıyor olması da filozofun Che ve Deniz'in kaderini paylaştığını gösteriyor. 19. Yüzyıl'ın büyük filozofu, Chemnitz kentindeki Sparkasse Bankası müşterilerinin kredi kartlarından dünyaya bakıyormuş. (Chemnitz'de 7 metrelik bir Marx büstü var.)
Kapitalizmin sanal veya gerçek, akılalmaz küresel boyutlardaki tüketim dolaşımında, post modern kültürün gazıyla kutsal'ın başına hangi çorapları örebileceğini hayal etmek kolay değil.
Peki kutsalın iletişimi olur mu?
Elbette olur. Kültür ve değerlerimize, sosyal sorumluluğa ya da kutsallığa dayanan bir yapılanmanın, devletin, kurumun, vakfın öncülüğünde yürütülebilecek bir iletişim stratejisinden söz ediyoruz. Örneğin İstanbul'un ya da Türkiye'nin iletişiminden...
'Rest in Peace TFF !..'
Yukarıdaki başlığın Türkçesi şöyle: 'Huzur içinde yat Türkiye Futbol Federasyonu!'..
Bu başlığı seçmemize neden olabilecek, Federasyon'un ayağına ve kafasına kurşun sıktığı pek çok olay, bir dizi iletişim kazası vardır. Ancak biz bugün, TFF'nin, son iletişim marifetinden (!) söz edeceğiz...
GS – Elazığspor maçı öncesinde Didier Drogba ve Emmanuel Eboué fanilalarında Nelson Mandela'yı anmak üzere yazan 'Thank You Madiba' ve 'Rest in Peace Nelson Mandela' sloganlarını, formlarını yukarı sıyırarak, kameralara ve stattaki seyircilere gösterdiler.
Bu arada dünyanın pek çok ülkesinde futbol takımları son haftasonu Mandela için bırakın sadece slogan atmayı, saygı duruşunda bulunarak bu tarih mirası önünde eğildiler...
Bizim TFF ne yaptı peki? Bu oyuncuları Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk etti. Didier Drogba ise, Mandela ile çekilmiş bir fotoğrafının ve sahadaki fanilalı iki pozunun yer aldığı bir kolajı instagram'da yayınladı ve dedi ki: 'Üzgünüm ama, gerekirse yeniden yaparım. Ve yeniden... Ve yeniden (...) Çünkü bu adam bana, bir ülkeye, bir kıtaya, dünyaya ilham kaynağı olmuştur.'
Bu arada göğüslerindeki kocaman harflerle sahada yan yana durarak 'Yüce Atatürk' yazan Fethiye Spor'lu futbolcuların da ceza almaları istendi. Allah'tan Disiplin Kurulu cezaya mahal olmadığına hükmetti de TFF iletişim felaketinin köşesinden bir miktar döndü...
Peki sporcuları koruyan, onlara sahip çıkan ve Türkiye Futbol Federasyonu'nu (anlayana) ağır bir şekilde eleştiren kim? Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç... Ne demiş Kılıç?.. 'Fethiyespor olayı ve buna paralel olarak Nelson Mandela'nın ölümüyle ilgili bazı futbolcularımızın düşüncelerini dışa vurumla tercihlerine gelince Türkiye'nin, Türk futbolunun bu gündemler üzerinden tartışılmasını arzu etmiyoruz (...)'
Bu krizin felsefî tercümesi şudur: 'Hakikat' ve 'Gerçeklik' bir kez daha çatışmış ve 'hakikat'i tercih etmek bir kez daha hüsrana neden olmuştur... Hakikat (truth): FİFA'nın, UEFA'nın yönetmeliklerinin bilmem kaçıncı maddesi bu tür gösterileri yasaklar ve/veya izne tâbi kılar... Gerçeklik (reality): Halkın geniş kesimlerinin benimsediği, destek verdiği bir değer, duygu ve düşüncenin dile getirilmesinin engellenmesi, halkın vicdanında derin yaralar açabilir... Varın siz verin kararınızı, TFF'nin bir iletişim ve dolayısıyla itibar krizi var mıdır, yoksa yok mudur?..
Gayrımenkul ve Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Aziz Torun, sektördeki son 10 yıllık çarpıcı gelişimi 'Mahalle müteahhitliğinden plazalara gelindi' diyerek özetlemiş. Gayrımenkul Zirvesi 13'de konuşan Aziz Bey, bu hızlı dönüşümde bir kazaya uğranılmaması için de şu dört noktaya dikkat çekmiş:
Bir: Bilgi, İki: Eğitim, Üç: İşbirliği ve dayanışma, Dört: Özeleştiri.
Tüm sektörler için gerekli olan 'yenilenme'nin bu 'olmazsa olmaz' dört ayağı, üst yönetimler ve karar vericiler nezdinde ihmale gelmez bir sorumluluk olarak karşılarında duruyor. Duruyor durmasına da özellikle santrifüj hızına maruz kalan değişim süreçlerinde yenilenmenin bu dört ayağı, ehem ile mühimin birbirine karışmasına, dolayısıyla her an bir kazaya yol açabilecek yüksek hızdaki iş ortamlarında özellikle dikkate alınmalıdır. Diyelim dikkate alındı ve sektörün başına gelebilecek her türlü kazaya karşı alınması gereken önlemler de ihmal edilmedi.
Yeter mi? Yetmez! Tüm bunlar yapıldığında, iskemlenin dört ayağı zemine sağlam bastırıldığında bile eksik kalanın ne olduğunu biz söyleyelim:
Aziz Başkan'ın 'dört' noktasına, izniyle beşincisini ekliyoruz: İletişim.
Hızın akıntısına kapılmayın, diyor özetle Aziz Başkan. Ancak sektör adına yapılanın, başarının doğru algılatılamaması halinde gerçekte gittiğimiz yolun acaba kaçta kaçını gösterebiliyoruz, dersiniz?
İletişim, gerçekle algılananı uzlaştırabilecek tek güçtür.
İsterseniz, bu dört ayağın dördüncüsü olan 'Özeleştiri' bahsinde bu konuyu gündeminize alın.
Kutsalın iletişimi olur mu?
Aynı durum Che'nin de başına gelmişti. Tişört'ten şapkaya kadar pek çok hediyelik eşya ürününde Che, bir marka gibi dünyaya yayıldı. Şimdi de bizim ülkemizde özellikle online alışveriş sitelerinin yeni ikonu Deniz Gezmiş olmuş. O unutulmaz parkasına benzeyen modeller, bu sitelerde 'Deniz Gezmiş style' adıyla satılıyormuş. (Rahmetlinin ilham veren parkası 78'liler Federasyonu'nun açtığı Utanç Müzesi'ndeymiş. Bir hüzün simgesi olarak tarihe kaydedilmiş böylelikle.)
Almanya'nın Doğu bölgesinde Karl Marx'ın kredi kartlarında yaşıyor olması da filozofun Che ve Deniz'in kaderini paylaştığını gösteriyor. 19. Yüzyıl'ın büyük filozofu, Chemnitz kentindeki Sparkasse Bankası müşterilerinin kredi kartlarından dünyaya bakıyormuş. (Chemnitz'de 7 metrelik bir Marx büstü var.)
Kapitalizmin sanal veya gerçek, akılalmaz küresel boyutlardaki tüketim dolaşımında, post modern kültürün gazıyla kutsal'ın başına hangi çorapları örebileceğini hayal etmek kolay değil.
Peki kutsalın iletişimi olur mu?
Elbette olur. Kültür ve değerlerimize, sosyal sorumluluğa ya da kutsallığa dayanan bir yapılanmanın, devletin, kurumun, vakfın öncülüğünde yürütülebilecek bir iletişim stratejisinden söz ediyoruz. Örneğin İstanbul'un ya da Türkiye'nin iletişiminden...
'Rest in Peace TFF !..'
Yukarıdaki başlığın Türkçesi şöyle: 'Huzur içinde yat Türkiye Futbol Federasyonu!'..
Bu başlığı seçmemize neden olabilecek, Federasyon'un ayağına ve kafasına kurşun sıktığı pek çok olay, bir dizi iletişim kazası vardır. Ancak biz bugün, TFF'nin, son iletişim marifetinden (!) söz edeceğiz...
GS – Elazığspor maçı öncesinde Didier Drogba ve Emmanuel Eboué fanilalarında Nelson Mandela'yı anmak üzere yazan 'Thank You Madiba' ve 'Rest in Peace Nelson Mandela' sloganlarını, formlarını yukarı sıyırarak, kameralara ve stattaki seyircilere gösterdiler.
Bu arada dünyanın pek çok ülkesinde futbol takımları son haftasonu Mandela için bırakın sadece slogan atmayı, saygı duruşunda bulunarak bu tarih mirası önünde eğildiler...
Bizim TFF ne yaptı peki? Bu oyuncuları Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk etti. Didier Drogba ise, Mandela ile çekilmiş bir fotoğrafının ve sahadaki fanilalı iki pozunun yer aldığı bir kolajı instagram'da yayınladı ve dedi ki: 'Üzgünüm ama, gerekirse yeniden yaparım. Ve yeniden... Ve yeniden (...) Çünkü bu adam bana, bir ülkeye, bir kıtaya, dünyaya ilham kaynağı olmuştur.'
Bu arada göğüslerindeki kocaman harflerle sahada yan yana durarak 'Yüce Atatürk' yazan Fethiye Spor'lu futbolcuların da ceza almaları istendi. Allah'tan Disiplin Kurulu cezaya mahal olmadığına hükmetti de TFF iletişim felaketinin köşesinden bir miktar döndü...
Peki sporcuları koruyan, onlara sahip çıkan ve Türkiye Futbol Federasyonu'nu (anlayana) ağır bir şekilde eleştiren kim? Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç... Ne demiş Kılıç?.. 'Fethiyespor olayı ve buna paralel olarak Nelson Mandela'nın ölümüyle ilgili bazı futbolcularımızın düşüncelerini dışa vurumla tercihlerine gelince Türkiye'nin, Türk futbolunun bu gündemler üzerinden tartışılmasını arzu etmiyoruz (...)'
Bu krizin felsefî tercümesi şudur: 'Hakikat' ve 'Gerçeklik' bir kez daha çatışmış ve 'hakikat'i tercih etmek bir kez daha hüsrana neden olmuştur... Hakikat (truth): FİFA'nın, UEFA'nın yönetmeliklerinin bilmem kaçıncı maddesi bu tür gösterileri yasaklar ve/veya izne tâbi kılar... Gerçeklik (reality): Halkın geniş kesimlerinin benimsediği, destek verdiği bir değer, duygu ve düşüncenin dile getirilmesinin engellenmesi, halkın vicdanında derin yaralar açabilir... Varın siz verin kararınızı, TFF'nin bir iletişim ve dolayısıyla itibar krizi var mıdır, yoksa yok mudur?..