Yine 'seçilmiş davranış' üzerine...
27.03.2014 Yeni Şafak
Sayın Kılıçdaroğlu, Ankara'daki seçim turunda bozkurt selamı olayı ile ilgili olarak demiş ki:
'Birisi yaklaştı, eliyle bozkurt işareti yaptı, 'Ben MHP'liyim oyumu size vereceğim' dedi. Ben de teşekkür ettim. Mesele bu.'
Kılıçdaroğlu'nun bozkurt selamını iki parti arasındaki zımni ittifak olarak yorumlayanlar, aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin verdiği reaksiyonla ('Gayrı samimi selam verenlere, bu gafillere hadlerini bildireceksiniz') yanıldıklarını herhalde anlamışlardır.
'Seçilmiş davranış' sergilemekle 'içinden geldiği gibi davranmak' arasındaki farkı göremediğini düşündüğümüz Sayın Kılıçdaroğlu, 'Devlette 27.5 yıl hizmet verdim' diyerek, günümüzde artık çok farklı algılanan 'memurluğu' büyük bir övünç kaynağı olarak sunmakla doğru bir mesaj vermemektedir. Bilindiği gibi, devlet memurluğu her ne kadar tüm bu alanda çalışanlar için geçerli olmasa da, işini ağırdan alan, 'bugün git yarın gel' diyen, şans oyunlarına bolca vakit ayıran bir 'ruh hali' olarak algılanıyor. Bu algıyı enine boyuna ölçüp biçmeden ve sık sık şahsıyla bütünleştirerek vurgulaması, Başbakan tarafından kendisine yapılan 'CHP Genel Müdürü' benzetmesine de çanak tutmaktadır.
Malum, seçilmiş davranış sergilemek profesyonellik gerektirir. Amatörler arasında ve yakın çevremizde ise böyle bir duruş aramayız. Bu arada siyasi iletişim ve Türkiye'nin gelecek tasarımı adına eleştirilerimizi esirgemediğimiz, Sayın Kılıçdaroğlu'nu insan olarak sevip saydığımızı, komşumuz olsaydı ahbaplık etmek isteyeceğimizi de belirtmeden geçmeyelim.
Lider yalnızdır
Ben arkadaşları anlıyorum. Baktılar Başbakan saldırı altında. 'Ehli vatan yardıma çağrılıyor. Bayrağı yere düşürmek isteyenler var. İhanet ve hıyanet dizboyu.' Kalkıp, 'Tam sayfa bir ilan verelim, Başbakanımız'a destek olalım; kendisini yalnız hissetmesin', demişler.
Çok tartışılacak, Türkiye iletişim tarihine örnek vak'a olarak geçecek bir metinle tam sayfa ilan vermişler. Kalegaz Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Ilıcan imzasıyla yayımlanan bu ilanda özetle 'Bu millet...' diye başlayan kısa cümlelerle halkın geçmiş dönemlerde çektiği ezanın örnekleri verilerek, 'Kimin kiminle iş tuttuğu çok iyi biliniyor' diye, mevcut durumun nedenine işaret ediliyor. Final cümlesi olarak da, 'Sayın Başbakanım, dik dur, bu millet seninle...' vurgusu yapılıyor.
Bu ilan çalışmasından iletişim adına şu dersler çıkarılabilir:
Bir: Liderler yalnızdır, onları 'yalnızlıktan kurtaralım' derken büsbütün yalnızlığa itme tehlikesi her zaman söz konusu olabilir.
İki: Kaş yaparken göz ancak bu kadar çıkartılır.
Üç: Şirketlerin, genellikle siyasi tavır almadıkları, alsalar da bunu böyle ilan etmediklerini hatırlamakta yarar olabilir.
Dört: Diyelim ki yine de siyasi bir tavır alınmak isteniyor. O zaman metinde kullanılacak sözcükler çok özenle seçilmelidir. Yoksa en koyu AK Partili'nin bile rahatsız olacağı bir tablo ortaya çıkabilir.
Beş: Bir fikri para vererek ifade etmekle çok sayıda iletişim yöntemi kullanarak ifade etmek arasında fark vardır. İkincisinin ağırlığı çok daha fazla olabilir.
Bu ne biçim kriz iletişimi?
Bundan böyle iletişim kazaları içinde en kabası, en hödükçesi hangisi diye sorulacak olursa artık net bir cevabımız var: Malezya Başbakanı Necip Rezak'ın basın toplantısı. Malum, Necip Rezak Bey, dünyanın ilgiyle takip ettiği basın toplantısında 8 Mart'ta kaybolan Malezya Havayolları'na ait yolcu uçağında kurtulan kimsenin olmadığını vefat edenlerin yakınlarına kısa mesajla bilgi verdiklerini belirtmiş.
Bu vak'a aklımıza bir fıkra getirdi.
Türkiye'de en çok kullanılan iki isim olan Ahmet'le Mehmet'lerin, mizah gereği kullanılan bazı sözcükler yüzünden de okurların anlayışlarına sığınarak fıkrayı anlatalım:
Olay askerlikte geçiyor. Mehmet'in babası vefat etmiş. Bölük komutanı yanındakilere danışıyor:
'Bu durumu lisan-ı münasiple Mehmet'e nasıl anlatsak?'
Yanındakiler diyor ki: 'Memleketlisi Ahmet var. Çok yakın arkadaştırlar. Söyleyelim Ahmet'e, Mehmet'e anlatsın.'
Ahmet'i çağırıyorlar. Diyorlar ki, durum
böyle böyle... 'Lisan-ı münasiple Mehmet'e
sen anlatıver.'
'Emredersiniz komutanım!' diyor Ahmet. Doğru Mehmet'in yanına gidiyor. Sormaya başlıyor:
-Ula Mehmet, senin köyde köpeğin va mı?
- Va.
-Ulan Mehmet, senin köyde ineğin va mı?
-Va.
-Senin köyde öküzün va mı?
-Va.
-Ula Mehmet senin köyde anan va mı?
-Va.
- Ula Mehmet, senin köyde baban va mı?
- Va.
- Nah va!
Malezya hükümetininki de bu hesap!
Özellikle uçak kazalarında kriz iletişimi, büyük titizlik ve maharet isteyen bir uzmanlık meselesidir. Yoksa onca acıyı katlayıverirsiniz. Tarihte bunu mümkün olan en az hasarla uygulayan pek çok kurum, kuruluş vardır. Keşke inceleselermiş.
'Birisi yaklaştı, eliyle bozkurt işareti yaptı, 'Ben MHP'liyim oyumu size vereceğim' dedi. Ben de teşekkür ettim. Mesele bu.'
Kılıçdaroğlu'nun bozkurt selamını iki parti arasındaki zımni ittifak olarak yorumlayanlar, aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin verdiği reaksiyonla ('Gayrı samimi selam verenlere, bu gafillere hadlerini bildireceksiniz') yanıldıklarını herhalde anlamışlardır.
'Seçilmiş davranış' sergilemekle 'içinden geldiği gibi davranmak' arasındaki farkı göremediğini düşündüğümüz Sayın Kılıçdaroğlu, 'Devlette 27.5 yıl hizmet verdim' diyerek, günümüzde artık çok farklı algılanan 'memurluğu' büyük bir övünç kaynağı olarak sunmakla doğru bir mesaj vermemektedir. Bilindiği gibi, devlet memurluğu her ne kadar tüm bu alanda çalışanlar için geçerli olmasa da, işini ağırdan alan, 'bugün git yarın gel' diyen, şans oyunlarına bolca vakit ayıran bir 'ruh hali' olarak algılanıyor. Bu algıyı enine boyuna ölçüp biçmeden ve sık sık şahsıyla bütünleştirerek vurgulaması, Başbakan tarafından kendisine yapılan 'CHP Genel Müdürü' benzetmesine de çanak tutmaktadır.
Malum, seçilmiş davranış sergilemek profesyonellik gerektirir. Amatörler arasında ve yakın çevremizde ise böyle bir duruş aramayız. Bu arada siyasi iletişim ve Türkiye'nin gelecek tasarımı adına eleştirilerimizi esirgemediğimiz, Sayın Kılıçdaroğlu'nu insan olarak sevip saydığımızı, komşumuz olsaydı ahbaplık etmek isteyeceğimizi de belirtmeden geçmeyelim.
Lider yalnızdır
Ben arkadaşları anlıyorum. Baktılar Başbakan saldırı altında. 'Ehli vatan yardıma çağrılıyor. Bayrağı yere düşürmek isteyenler var. İhanet ve hıyanet dizboyu.' Kalkıp, 'Tam sayfa bir ilan verelim, Başbakanımız'a destek olalım; kendisini yalnız hissetmesin', demişler.
Çok tartışılacak, Türkiye iletişim tarihine örnek vak'a olarak geçecek bir metinle tam sayfa ilan vermişler. Kalegaz Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Ilıcan imzasıyla yayımlanan bu ilanda özetle 'Bu millet...' diye başlayan kısa cümlelerle halkın geçmiş dönemlerde çektiği ezanın örnekleri verilerek, 'Kimin kiminle iş tuttuğu çok iyi biliniyor' diye, mevcut durumun nedenine işaret ediliyor. Final cümlesi olarak da, 'Sayın Başbakanım, dik dur, bu millet seninle...' vurgusu yapılıyor.
Bu ilan çalışmasından iletişim adına şu dersler çıkarılabilir:
Bir: Liderler yalnızdır, onları 'yalnızlıktan kurtaralım' derken büsbütün yalnızlığa itme tehlikesi her zaman söz konusu olabilir.
İki: Kaş yaparken göz ancak bu kadar çıkartılır.
Üç: Şirketlerin, genellikle siyasi tavır almadıkları, alsalar da bunu böyle ilan etmediklerini hatırlamakta yarar olabilir.
Dört: Diyelim ki yine de siyasi bir tavır alınmak isteniyor. O zaman metinde kullanılacak sözcükler çok özenle seçilmelidir. Yoksa en koyu AK Partili'nin bile rahatsız olacağı bir tablo ortaya çıkabilir.
Beş: Bir fikri para vererek ifade etmekle çok sayıda iletişim yöntemi kullanarak ifade etmek arasında fark vardır. İkincisinin ağırlığı çok daha fazla olabilir.
Bu ne biçim kriz iletişimi?
Bundan böyle iletişim kazaları içinde en kabası, en hödükçesi hangisi diye sorulacak olursa artık net bir cevabımız var: Malezya Başbakanı Necip Rezak'ın basın toplantısı. Malum, Necip Rezak Bey, dünyanın ilgiyle takip ettiği basın toplantısında 8 Mart'ta kaybolan Malezya Havayolları'na ait yolcu uçağında kurtulan kimsenin olmadığını vefat edenlerin yakınlarına kısa mesajla bilgi verdiklerini belirtmiş.
Bu vak'a aklımıza bir fıkra getirdi.
Türkiye'de en çok kullanılan iki isim olan Ahmet'le Mehmet'lerin, mizah gereği kullanılan bazı sözcükler yüzünden de okurların anlayışlarına sığınarak fıkrayı anlatalım:
Olay askerlikte geçiyor. Mehmet'in babası vefat etmiş. Bölük komutanı yanındakilere danışıyor:
'Bu durumu lisan-ı münasiple Mehmet'e nasıl anlatsak?'
Yanındakiler diyor ki: 'Memleketlisi Ahmet var. Çok yakın arkadaştırlar. Söyleyelim Ahmet'e, Mehmet'e anlatsın.'
Ahmet'i çağırıyorlar. Diyorlar ki, durum
böyle böyle... 'Lisan-ı münasiple Mehmet'e
sen anlatıver.'
'Emredersiniz komutanım!' diyor Ahmet. Doğru Mehmet'in yanına gidiyor. Sormaya başlıyor:
-Ula Mehmet, senin köyde köpeğin va mı?
- Va.
-Ulan Mehmet, senin köyde ineğin va mı?
-Va.
-Senin köyde öküzün va mı?
-Va.
-Ula Mehmet senin köyde anan va mı?
-Va.
- Ula Mehmet, senin köyde baban va mı?
- Va.
- Nah va!
Malezya hükümetininki de bu hesap!
Özellikle uçak kazalarında kriz iletişimi, büyük titizlik ve maharet isteyen bir uzmanlık meselesidir. Yoksa onca acıyı katlayıverirsiniz. Tarihte bunu mümkün olan en az hasarla uygulayan pek çok kurum, kuruluş vardır. Keşke inceleselermiş.