Yokuşlar 'Zeki Güç'le çıkılır
3.10.2013 Yeni Şafak Gazetesi
'Anadolu sermayesini itelemek cumhuriyetin politikası değildir.
Cumhuriyet sadece seçkinlerin cumhuriyeti değil, zenginin de fakirin de cumhuriyettir.
Sermayeyi renklerine ayırmak kesinlikle cumhuriyet anlayışı değildir.
Cumhuriyet seçkin sermaye gruplarının değil 81 vilayetteki tüm çevrelerindir.'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu tespitlerine, kendisini sevsin sevmesin, beğensin beğenmesin, memleketin geleceği üzerine düşünen her aklı başında insanın katılacağını ummak safdillik olabilir mi, diye düşünmeden edemedim.
Cumhuriyet'in, inkârı nankörlük sayılabilecek büyük adımlarının yanısıra, Tanzimat döneminden itibaren nüvesini koruyan, geliştiren ve kendisi dışındakileri, merkezden taşraya horlayıcı bakışlarını eksik etmeden yönetmeye teşne Batıcı nomenclatura'sının haksızlığını teslim etmeden, Başbakan'ın sözünü ettiği 81 vilayetteki sermaye gruplarını kucaklamak mümkün olabilir mi?
Günümüz dünya konjonktürünün de insanlığa şaşırtıcı bir armağan gibi getirip önümüze koyduğu, 'küreselleşmenin sahibini ısırdığı', değişen büyük güçler algısına paralel olarak, yerel kültür ve değerlerin evrensel olanlarla buluşma konusundaki ısrarı, tüm nesillere ibret olabilecek büyük dönüşümü de beraberinde getiriyor. İletişim dünyası, 'Aydınlanma, Sanayi, Uzay, Bilgi Çağı' gibi isimlerle günümüze evrilen o büyük arayışta 'Yakınsama Dönemi' dediğimiz, her yerde erişilebilir ve uygulanabilir koşullar getiren bu muazzam çağın olanaklarını keşfetmeye çoktan başladı.
Bu çağın gerektirdiği 'Küresel-Kurumsal' duruşlarla, 'Yerel-Duygusal' yaklaşımların buluşmalarına öncelikle kendi ülkemizde tanıklık ettiğimiz gerçeğini kabullenmeden, olup bitenleri anlamlandırmak pek o kadar kolay olmasa gerek.
Dünya artık, aslında hayatın bizatihi kendisine yön veren 'yüksek (büyük) estetikler' dışında 'seçkinci zihniyetler'in hegemonyasından çıkarak esenliğe kavuşulabileceğini, özellikle Büyük Finansal Kriz sonrasında hiç aklımıza hayalimize getirmediğimiz ancak şaşırarak tanık olduğumuz pek çok gelişmeyle gösteriyor. Nomenclatura'nın kendisi için asla aklına bile getirmeyeceği 'Hizmete âmâde olmak' ifadesiyle özetleyebileceğimiz iş yapma ruhunun boyutunu merak edenler için Anadolu başlıbaşına bir deneyim sahası olarak gözler önündedir.
'Hizmete âmâde olmak' arzusu, Anadolu'da kurumsallaşma süreçlerini öğrenmeye hazır bir sermaye dünyasının en itici güçlerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Artık dünyanın en kristal ve kaymak merkeziyle, en yoksul bilinen ücra köşleri 'Yakınsama Dönemi'nde birbirlerini tartar hale gelmişlerdir. Anadolu çıkartması, Türkiye'nin bu açıdan dünyaya sunduğu en değerli örnektir. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi kendi yokuşlarını yine kendi eseri olan 'Zeki Gücüyle' çıkmayı deniyor.
Yılın filmi...
'Benim Dünyam'ı herkes görmeli.
Neden görmeli?
Şu soruların yanıtını almak için... Siyahla – Beyaz arasında geçen kısırdöngülü siyaset dünyamızı sorgulamak için görmeli...
Sinema dendiği zaman akla 'star' gelmesi gerektiği konusunda tereddüdü ortadan kaldırmak için görmeli... (Beren Saat'i alın filmden, yerine kimi koyarsanız koyun film düşer... Oynayacak başka kimse olmadığı için değil. Türkiye'de başka star olmadığı için. O nedenle Antalya 'isimsizler'e ödül dağıtırken, eski Yeşilçam starlarından da popülerlik adına medet ummakta)...
Neden görmeli bu filmi?
Sosyal şımarıklıktan, haline şükretmeme durumundan, sürekli içinde bulunduğu koşullardan 'müşteki' olmaktan kurtulmak için görmeli...
Hiçbir siyasi mesajı olmadan da, milli manevi değerlere sahip olup, evrensel olunabileceğini görmek için görmeli...
Ve nihayet ağlamayı unutmamak için görmeli...
Filmin hikayesini üstünkörü okuyup da, gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen birinin dramından ne çok çelişki çıkacağı ve bu damar üzerinden ilerlenildiğinde yüreğin derinliklerine zaten dokunulmuş olacağını düşününler yanılıyor. 'İçim kaldırmaz' diyerek bu filmi görmek istemeyenleri özellikle uyarmak istiyoruz. Kendiniz için, aileniz için, çocuklarınız için, dostlarınız için 'Benim Dünyam'ı izleyin.
Neden bu film, 'Yılın filmi'dir? Azmin gücünü, imkânsızı başarmanın her kul için mümkün olduğunu derinden hissetirerek, düşündürterek göstermenin yanı sıra, 'insan olabilmenin' ne kadar da zor olduğunu dakika dakika kafamıza kazıdığı için... 'Benim Dünyam', kurgusundaki sert geçişler, yan rollerin işlenmeye duyduğu ihtiyaç, finalinin pek de inandırıcı olmaması gibi işin fenomenine dair söylenecek pek çok sinemasal kaygıyı bir yana bırakarak, (hatta iterek) yaşadığımız ortamlarda neredeyse pompalanan 'İki ruhlu Türkiye' algısı içinde birbirleriyle konuşamayan, birbirlerine sağırlaşan, körleşen insanların nasıl da akıntıya kürek çekerek bitap düştüklerini hissettirebilecek bir film... Hepimiz dönüp bakmalıyız, tek bir insanın yetişmesindeki o ağır, o zift gibi yapışkan, usandıran siyahlıktaki dünyanın içinden sevgiyle çıkarılan ışığa... Önce insan olabilmenin ne kadar da zor olduğunu görebilmeliyiz.
'Yılın Filmi', daha iyisi çıkana kadar budur arkadaşlar...
'Anadolu sermayesini itelemek cumhuriyetin politikası değildir.
Cumhuriyet sadece seçkinlerin cumhuriyeti değil, zenginin de fakirin de cumhuriyettir.
Sermayeyi renklerine ayırmak kesinlikle cumhuriyet anlayışı değildir.
Cumhuriyet seçkin sermaye gruplarının değil 81 vilayetteki tüm çevrelerindir.'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu tespitlerine, kendisini sevsin sevmesin, beğensin beğenmesin, memleketin geleceği üzerine düşünen her aklı başında insanın katılacağını ummak safdillik olabilir mi, diye düşünmeden edemedim.
Cumhuriyet'in, inkârı nankörlük sayılabilecek büyük adımlarının yanısıra, Tanzimat döneminden itibaren nüvesini koruyan, geliştiren ve kendisi dışındakileri, merkezden taşraya horlayıcı bakışlarını eksik etmeden yönetmeye teşne Batıcı nomenclatura'sının haksızlığını teslim etmeden, Başbakan'ın sözünü ettiği 81 vilayetteki sermaye gruplarını kucaklamak mümkün olabilir mi?
Günümüz dünya konjonktürünün de insanlığa şaşırtıcı bir armağan gibi getirip önümüze koyduğu, 'küreselleşmenin sahibini ısırdığı', değişen büyük güçler algısına paralel olarak, yerel kültür ve değerlerin evrensel olanlarla buluşma konusundaki ısrarı, tüm nesillere ibret olabilecek büyük dönüşümü de beraberinde getiriyor. İletişim dünyası, 'Aydınlanma, Sanayi, Uzay, Bilgi Çağı' gibi isimlerle günümüze evrilen o büyük arayışta 'Yakınsama Dönemi' dediğimiz, her yerde erişilebilir ve uygulanabilir koşullar getiren bu muazzam çağın olanaklarını keşfetmeye çoktan başladı.
Bu çağın gerektirdiği 'Küresel-Kurumsal' duruşlarla, 'Yerel-Duygusal' yaklaşımların buluşmalarına öncelikle kendi ülkemizde tanıklık ettiğimiz gerçeğini kabullenmeden, olup bitenleri anlamlandırmak pek o kadar kolay olmasa gerek.
Dünya artık, aslında hayatın bizatihi kendisine yön veren 'yüksek (büyük) estetikler' dışında 'seçkinci zihniyetler'in hegemonyasından çıkarak esenliğe kavuşulabileceğini, özellikle Büyük Finansal Kriz sonrasında hiç aklımıza hayalimize getirmediğimiz ancak şaşırarak tanık olduğumuz pek çok gelişmeyle gösteriyor. Nomenclatura'nın kendisi için asla aklına bile getirmeyeceği 'Hizmete âmâde olmak' ifadesiyle özetleyebileceğimiz iş yapma ruhunun boyutunu merak edenler için Anadolu başlıbaşına bir deneyim sahası olarak gözler önündedir.
'Hizmete âmâde olmak' arzusu, Anadolu'da kurumsallaşma süreçlerini öğrenmeye hazır bir sermaye dünyasının en itici güçlerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Artık dünyanın en kristal ve kaymak merkeziyle, en yoksul bilinen ücra köşleri 'Yakınsama Dönemi'nde birbirlerini tartar hale gelmişlerdir. Anadolu çıkartması, Türkiye'nin bu açıdan dünyaya sunduğu en değerli örnektir. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi kendi yokuşlarını yine kendi eseri olan 'Zeki Gücüyle' çıkmayı deniyor.
Yılın filmi...
'Benim Dünyam'ı herkes görmeli.
Neden görmeli?
Şu soruların yanıtını almak için... Siyahla – Beyaz arasında geçen kısırdöngülü siyaset dünyamızı sorgulamak için görmeli...
Sinema dendiği zaman akla 'star' gelmesi gerektiği konusunda tereddüdü ortadan kaldırmak için görmeli... (Beren Saat'i alın filmden, yerine kimi koyarsanız koyun film düşer... Oynayacak başka kimse olmadığı için değil. Türkiye'de başka star olmadığı için. O nedenle Antalya 'isimsizler'e ödül dağıtırken, eski Yeşilçam starlarından da popülerlik adına medet ummakta)...
Neden görmeli bu filmi?
Sosyal şımarıklıktan, haline şükretmeme durumundan, sürekli içinde bulunduğu koşullardan 'müşteki' olmaktan kurtulmak için görmeli...
Hiçbir siyasi mesajı olmadan da, milli manevi değerlere sahip olup, evrensel olunabileceğini görmek için görmeli...
Ve nihayet ağlamayı unutmamak için görmeli...
Filmin hikayesini üstünkörü okuyup da, gözleri görmeyen, kulakları işitmeyen birinin dramından ne çok çelişki çıkacağı ve bu damar üzerinden ilerlenildiğinde yüreğin derinliklerine zaten dokunulmuş olacağını düşününler yanılıyor. 'İçim kaldırmaz' diyerek bu filmi görmek istemeyenleri özellikle uyarmak istiyoruz. Kendiniz için, aileniz için, çocuklarınız için, dostlarınız için 'Benim Dünyam'ı izleyin.
Neden bu film, 'Yılın filmi'dir? Azmin gücünü, imkânsızı başarmanın her kul için mümkün olduğunu derinden hissetirerek, düşündürterek göstermenin yanı sıra, 'insan olabilmenin' ne kadar da zor olduğunu dakika dakika kafamıza kazıdığı için... 'Benim Dünyam', kurgusundaki sert geçişler, yan rollerin işlenmeye duyduğu ihtiyaç, finalinin pek de inandırıcı olmaması gibi işin fenomenine dair söylenecek pek çok sinemasal kaygıyı bir yana bırakarak, (hatta iterek) yaşadığımız ortamlarda neredeyse pompalanan 'İki ruhlu Türkiye' algısı içinde birbirleriyle konuşamayan, birbirlerine sağırlaşan, körleşen insanların nasıl da akıntıya kürek çekerek bitap düştüklerini hissettirebilecek bir film... Hepimiz dönüp bakmalıyız, tek bir insanın yetişmesindeki o ağır, o zift gibi yapışkan, usandıran siyahlıktaki dünyanın içinden sevgiyle çıkarılan ışığa... Önce insan olabilmenin ne kadar da zor olduğunu görebilmeliyiz.
'Yılın Filmi', daha iyisi çıkana kadar budur arkadaşlar...