Yunanistan üzerinden aşağılanmaktan bıkmıştım...
24 HAZİRAN 2011
Yunanistan’da memurlar ve emekliler 15 Temmuz’dan sonra maaşlarını alamama tehlikesi ile karşı karşıya... Diğer yandan Başbakan Papandreu’nun yeni kabinesi Meclis’ten ite kaka güvenoyunu almış bulunuyor. Yunanistan Başbakanı’nın bu krizin iletişimini nasıl yönettiğini (yönetemediğini) dikkatle izliyorum. İşi zor. Yorgo Papandreu 2006’dan bu yana Sosyalist Enternasyonal’in de başkanlığını yürüttüğü için bizim CHP’liler de kendisini ve politikalarını en az benim kadar yakından izliyorlardır; değil mi?..
İlk işi, AB ve IMF’le imzalamış olduğu kredi anlaşmasının beşinci dilimini (12 milyar avro) alabilmek için bu paranın iki katından fazlası tutarında tasarruf ve özelleştirme paketini Meclis’ten geçirmek olacak... Bu Meclis aritmetiğinde kâğıtlar yeniden dağıtılabilir…
***
Geçen sene Papandreu’nun NPQ Türkiye’de Brooking Enstitüsü’ndeki konuşmasını yayımlamıştık. 8 Mart 2010 tarihli bu konuşmanın başlığı şöyleydi: “Yunanistan’da Spekülatörler Demokrasiye Karşı...”
O metinden ortaya çıkan gerçek şuydu: Bu ülkenin talihsizliğinden yararlanan uluslararası bazı finans kurumları, spekülatörler ve borsa simsarları, Papandreou’nun ifadesiyle “Yunanistan’ın taahhütlerini yerine getiremeyeceği üzerinden bahisler oynayarak her gün milyarlar kazanıyor.”
O konuşmasından yola çıkarak Yunan Başbakanının kriz iletişimini yönetemeyeceği konusunda hiçbir tereddüdüm kalmamıştı.
***
Papandreu, güven oylamasından önce yaptığı konuşmasında Türkiye’yi krizle mücadele konusundaki başarısına atıfta bulunmuş ve demiş ki: “Komşumuzun yaptığını biz neden yapmayalım?”
Bizim kuşak, Türkiye’nin biteviye Yunanistan’la kıyaslanıp ne geri bir ülke olduğunun tespit edilerek aşağılanmak istendiği söylemlerle büyümüştür… “Bak komşumuz Yunanistan’a… Adamları nüfusları ne kadar?.. Adam başına düşen milli gelirleri şu kadar, kâğıt tüketimi bu kadar, zengini böyle, sporu falan kadar, sanatçısı filan olmuş…” Nerede o ‘Ecnebi Türk’ arkadaşlar?..
Yunan Başbakanı’nın cenazesine bizzat katıldığı Dışişleri eski bakanımız Rahmetli İsmail Cem ile, NPQ Türkiye Yayın Kurulu üyeleri olarak Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın evinde biraraya geldiğimiz toplantı dün gibi aklımda. 1998 yazıydı... Soğuk Savaş bitmiş, Sovyetler Birliği çözülmüş ve dünyanın dengesi altüst olmuştu. Diğer yandan AB sürecinde Yunanistan’ın Türkiye aleyhine ataklarının sürdüğü ve buna rağmen Haziran 1998 Cardiff Zirvesi’nde Türkiye’nin 12 aday arasında yer aldığını karar bildirgesinde açıklamasından memnunluk duyduğumuz bir dönemden geçiyorduk.
İsmail Cem de hem Türk-Yunan ilişkilerinde hem de AB süreçlerinde iyileştirici çabalarıyla dikkatleri üzerinde topluyordu. Kendisiyle konuşmadığımız konu kalmamıştı. Rahmetli, ‘ezberi bozulan bir Türkiye’den söz ederken Yunanistan’daki Türkiye algısı ile ilgili olarak şunları söylüyordu:
“Onlarla ülkemizin uzlaşmasına Yunanistan’ın güç dengesi manidir. Bunu görmek lazım. Yunanistan’da işadamlarının üst kesimini ve orduyu dışarda tutarsak, hakim güçlerin geçerli, günel menfaati Türkiye’yi hasım olarak tutmak ve Türkiye imajını ‘her an Yunanistan’a saldırabilecek bir ülke’ olarak yerleştirmek... Sonra bu imajı kullanarak, Amerika ve diğer ülkelerle ilişkilerde Yunanistan’a menfaat sağlamak.”
Bantı kapattırıp başından geçen ilginç bir diyalogu anlatmıştı Cem. “Brüksel’de birlikte yemeğe çıkıyoruz… Anlaşamadığımız konu yok… Öğleden sonra kürsüye çıkıyor. Bize veryansın ediyor. Bir keresinde dayanamadım; dedim ki, ‘Yorgo ne iş?.. Bir öye bir böyle?’ verdiği cevap hayli dramatikti: “İsmal, ben politiacıyım. Halkı oyları ile seçilirim. Kürsüde senin dostun Yorgo konuşmuyor ki, halkın hoşuna gidecek şeyler söylemesi gereken Yorgo konuşuyor…”
1998’den 2011’e gelindiğindeki tabloyu izlerken gülümsememek elde mi? Halimize bakın; ben bile kalkmış Papandreu’nun kriz iletişimini nasıl yönettiğini takip etmeye çalışıyorum. Komşu zor durumda...
İlk işi, AB ve IMF’le imzalamış olduğu kredi anlaşmasının beşinci dilimini (12 milyar avro) alabilmek için bu paranın iki katından fazlası tutarında tasarruf ve özelleştirme paketini Meclis’ten geçirmek olacak... Bu Meclis aritmetiğinde kâğıtlar yeniden dağıtılabilir…
***
Geçen sene Papandreu’nun NPQ Türkiye’de Brooking Enstitüsü’ndeki konuşmasını yayımlamıştık. 8 Mart 2010 tarihli bu konuşmanın başlığı şöyleydi: “Yunanistan’da Spekülatörler Demokrasiye Karşı...”
O metinden ortaya çıkan gerçek şuydu: Bu ülkenin talihsizliğinden yararlanan uluslararası bazı finans kurumları, spekülatörler ve borsa simsarları, Papandreou’nun ifadesiyle “Yunanistan’ın taahhütlerini yerine getiremeyeceği üzerinden bahisler oynayarak her gün milyarlar kazanıyor.”
O konuşmasından yola çıkarak Yunan Başbakanının kriz iletişimini yönetemeyeceği konusunda hiçbir tereddüdüm kalmamıştı.
***
Papandreu, güven oylamasından önce yaptığı konuşmasında Türkiye’yi krizle mücadele konusundaki başarısına atıfta bulunmuş ve demiş ki: “Komşumuzun yaptığını biz neden yapmayalım?”
Bizim kuşak, Türkiye’nin biteviye Yunanistan’la kıyaslanıp ne geri bir ülke olduğunun tespit edilerek aşağılanmak istendiği söylemlerle büyümüştür… “Bak komşumuz Yunanistan’a… Adamları nüfusları ne kadar?.. Adam başına düşen milli gelirleri şu kadar, kâğıt tüketimi bu kadar, zengini böyle, sporu falan kadar, sanatçısı filan olmuş…” Nerede o ‘Ecnebi Türk’ arkadaşlar?..
Yunan Başbakanı’nın cenazesine bizzat katıldığı Dışişleri eski bakanımız Rahmetli İsmail Cem ile, NPQ Türkiye Yayın Kurulu üyeleri olarak Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın evinde biraraya geldiğimiz toplantı dün gibi aklımda. 1998 yazıydı... Soğuk Savaş bitmiş, Sovyetler Birliği çözülmüş ve dünyanın dengesi altüst olmuştu. Diğer yandan AB sürecinde Yunanistan’ın Türkiye aleyhine ataklarının sürdüğü ve buna rağmen Haziran 1998 Cardiff Zirvesi’nde Türkiye’nin 12 aday arasında yer aldığını karar bildirgesinde açıklamasından memnunluk duyduğumuz bir dönemden geçiyorduk.
İsmail Cem de hem Türk-Yunan ilişkilerinde hem de AB süreçlerinde iyileştirici çabalarıyla dikkatleri üzerinde topluyordu. Kendisiyle konuşmadığımız konu kalmamıştı. Rahmetli, ‘ezberi bozulan bir Türkiye’den söz ederken Yunanistan’daki Türkiye algısı ile ilgili olarak şunları söylüyordu:
“Onlarla ülkemizin uzlaşmasına Yunanistan’ın güç dengesi manidir. Bunu görmek lazım. Yunanistan’da işadamlarının üst kesimini ve orduyu dışarda tutarsak, hakim güçlerin geçerli, günel menfaati Türkiye’yi hasım olarak tutmak ve Türkiye imajını ‘her an Yunanistan’a saldırabilecek bir ülke’ olarak yerleştirmek... Sonra bu imajı kullanarak, Amerika ve diğer ülkelerle ilişkilerde Yunanistan’a menfaat sağlamak.”
Bantı kapattırıp başından geçen ilginç bir diyalogu anlatmıştı Cem. “Brüksel’de birlikte yemeğe çıkıyoruz… Anlaşamadığımız konu yok… Öğleden sonra kürsüye çıkıyor. Bize veryansın ediyor. Bir keresinde dayanamadım; dedim ki, ‘Yorgo ne iş?.. Bir öye bir böyle?’ verdiği cevap hayli dramatikti: “İsmal, ben politiacıyım. Halkı oyları ile seçilirim. Kürsüde senin dostun Yorgo konuşmuyor ki, halkın hoşuna gidecek şeyler söylemesi gereken Yorgo konuşuyor…”
1998’den 2011’e gelindiğindeki tabloyu izlerken gülümsememek elde mi? Halimize bakın; ben bile kalkmış Papandreu’nun kriz iletişimini nasıl yönettiğini takip etmeye çalışıyorum. Komşu zor durumda...