‘Tanrı yoksa her şey mübahtır’
19 AĞUSTOS 2006
Sevgili Necati Şaşmaz kardeşim! Ben mi seni çok farklı yerlere koydum; yoksa sen mi kendini farklıymış gibi gösterdin?.. Anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim.. Ama benim tanıdığım ve dostluğundan, gönlünden, aklından müthiş haz duyduğum Necati Şaşmaz’ın o reklam filminde işi olamaz..
Benim görüşlerimi bir kenara bırak. Google’a gir. Nefise Karatay yaz. Hemen yanına, çift tırnak arasına kendi adını ekle. Enter’a bas.. Çıkan sonuçları arka arkaya oku.. Yüksek sesle oku..
Bu mu yönetmek istediğin Necati Şaşmaz markası?.. Bu mu oluşturmak istediğin vaat?..
Polat Alemdar’ı uzaklaşmak istediğin bir ‘tasallut’ olarak görüyorsan, yolu bu değildir. Robert De Niro çeşitli rollerde oynar, ama her rolü kabul etmez. Kendi marka vaadine ters düşecek hiçbir rolü oynatamazsın De Niro’ya.. Oynadığı bütün rolleri alt alta topla, sonra film sayısına böl, işte De Niro markası sana..
Sende neyi toplayıp neye böleceğiz, canım kardeşim? Soldan topla Kurtlar Vadisi, sağdan topla Kurtlar Vadisi.. Reklam filminde oynanmaz mı? Tabii ki oynanır. Ama önce bireysel markanı oturtursun. Marka vaadin sapasağlam yerini bulur. Ondan sonra bastırırlar parayı oynarsın. O zaman da şu anda Google’da çıkanlara değil; başka ifadelere rastlarız zaten internette..
En az zararla bu işten sıyrılmanın tek yolu var Necaticiğim: Sus, yani konuşma! Ve uzun süre reklam filmi falan çevirme.
Ha, bu arada turnayı gözünden vurmuş olan Crispino’nun sahibi akraban falansa, ya da Panafilm’in bu işte başka önemli beklentileri varsa, yani objektif değil sübjektif kriterler söz konusu ise; o zaman bütün söylediklerimi unut kardeşim.. Çünkü, “Tanrı yoksa her şey mübahtır!” zaten..
‘Ver kurtul’ ilkesi
Bizim Liseden çıkma parlak avukatlardan biri de hiç şüphesiz Levent Bıçakcı’dır. Hukuk babadan gelme mesleğidir. Doktora düzeyinde kariyer yapmış olmasına rağmen, futbol dünyasındaki kimliğiyle çok daha fazla tanınır.
Oysa ortağı Dr. Mücahit Tanverdi ile uluslararası davalarda da, çetrefilli boşanma davalarında ve pek çok ticari anlaşmazlıkta işi tereyağdan kıl çeker gibi çözmekle ünlüdürler. Şu bir türlü adam gibi boşanmayı beceremeyen erkekleri Bıçakcı’ya sordum. Bir tanesi de müvekkili imiş. Dedi ki, “Burada ‘ver kurtul’ ilkesi geçerlidir. Kusurlu olsan da olmasan da vereceksin! Çünkü kamu vicdanı kadından yanadır. Hele çocuk varsa hemen vereceksin. Yoksa kendini de başkalarını da gereksiz yere yıpratırsın!”
Bıçakcı’nın dedikleri son günlerde pek çok boşanmada olduğu gibi Cem – Bettina Hakko olayında da bire bir yaşanmadı mı? Sonunda nasılsa paşa paşa vereceksin, şunu baştan efendi gibi ver de, hasta yatağında babana kadar herkesi huzursuz, Vakko markasını da sahipsiz kılmasana..
Hayır; bazı erkeklerin gerçeğin acı yüzüyle ille de bizzat karşılaşmaları gerekiyor. Paranı malını vermezsen, başka şeylerini vereceğin gerçeğini ille de bizzat yaşamak mı lazım?..
Damdan düşmek kader midir?
Ülke halklarının, yani hedef kitlenin ortak ruhi şekillenmesi (aydınlarımızın anlaması için İngilizcesini de yazalım: Collective Social Behaviour), uzun zamandır üzerine kafa yorduğum bir konudur.. Bunu bilmeden siyasi iletişimin yapılamayacağına inanırım mesela..
Şu tür laflara da kafadan sinir olurum: “Bizim millet adam olmaz!”, “Bir Türk dünyaya bedeldir”.. Buradaki ‘millet, adam, Türk, dünya’ kavramlarının altını bir türlü dolduramam. Doldursam da aralarında bağlantı kuramam..
Bu anlamda bir türlü bağlantı kuramadığım bir haber yıllardır medyada yer alır. Bu kez de almış. Dünkü gazetelerde vardı: Doğu Anadolu’da yine binlerce insan uyurken damdan düşmüş. Pek çoğu yaralanmış. Bir o kadar da ölü varmış...
Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok. Anlayamadığım bundan sonrası.. Bu olay her yıl artarak devam ediyormuş. Şimdi Doğulu bir vatandaşımızı düşünün. Şöyle diyor olmalı: “Geçen yıl bizim oralarda yüz şu kadar insan uyurken damdan düşüp öldü. Bu yıl, Bismillah deyip sezona girdik; bekliyoruz. Bakalım bu yıl kaç kişi telef olacak, göreceğiz..”
Allah Allah. Bu nasıl iş? Her yıl damdan düşüp telef olmayı kader gibi yaşamak!.. İşte buradaki ‘ortak ruhi şekillenme’ noktasını bir türlü çözemiyorum.. Çözen varsa haber versin. Öyle ‘Yurdum insanı’ falan muhabbetiyle değil; bayağı ciddi analizlerle..
Benim görüşlerimi bir kenara bırak. Google’a gir. Nefise Karatay yaz. Hemen yanına, çift tırnak arasına kendi adını ekle. Enter’a bas.. Çıkan sonuçları arka arkaya oku.. Yüksek sesle oku..
Bu mu yönetmek istediğin Necati Şaşmaz markası?.. Bu mu oluşturmak istediğin vaat?..
Polat Alemdar’ı uzaklaşmak istediğin bir ‘tasallut’ olarak görüyorsan, yolu bu değildir. Robert De Niro çeşitli rollerde oynar, ama her rolü kabul etmez. Kendi marka vaadine ters düşecek hiçbir rolü oynatamazsın De Niro’ya.. Oynadığı bütün rolleri alt alta topla, sonra film sayısına böl, işte De Niro markası sana..
Sende neyi toplayıp neye böleceğiz, canım kardeşim? Soldan topla Kurtlar Vadisi, sağdan topla Kurtlar Vadisi.. Reklam filminde oynanmaz mı? Tabii ki oynanır. Ama önce bireysel markanı oturtursun. Marka vaadin sapasağlam yerini bulur. Ondan sonra bastırırlar parayı oynarsın. O zaman da şu anda Google’da çıkanlara değil; başka ifadelere rastlarız zaten internette..
En az zararla bu işten sıyrılmanın tek yolu var Necaticiğim: Sus, yani konuşma! Ve uzun süre reklam filmi falan çevirme.
Ha, bu arada turnayı gözünden vurmuş olan Crispino’nun sahibi akraban falansa, ya da Panafilm’in bu işte başka önemli beklentileri varsa, yani objektif değil sübjektif kriterler söz konusu ise; o zaman bütün söylediklerimi unut kardeşim.. Çünkü, “Tanrı yoksa her şey mübahtır!” zaten..
‘Ver kurtul’ ilkesi
Bizim Liseden çıkma parlak avukatlardan biri de hiç şüphesiz Levent Bıçakcı’dır. Hukuk babadan gelme mesleğidir. Doktora düzeyinde kariyer yapmış olmasına rağmen, futbol dünyasındaki kimliğiyle çok daha fazla tanınır.
Oysa ortağı Dr. Mücahit Tanverdi ile uluslararası davalarda da, çetrefilli boşanma davalarında ve pek çok ticari anlaşmazlıkta işi tereyağdan kıl çeker gibi çözmekle ünlüdürler. Şu bir türlü adam gibi boşanmayı beceremeyen erkekleri Bıçakcı’ya sordum. Bir tanesi de müvekkili imiş. Dedi ki, “Burada ‘ver kurtul’ ilkesi geçerlidir. Kusurlu olsan da olmasan da vereceksin! Çünkü kamu vicdanı kadından yanadır. Hele çocuk varsa hemen vereceksin. Yoksa kendini de başkalarını da gereksiz yere yıpratırsın!”
Bıçakcı’nın dedikleri son günlerde pek çok boşanmada olduğu gibi Cem – Bettina Hakko olayında da bire bir yaşanmadı mı? Sonunda nasılsa paşa paşa vereceksin, şunu baştan efendi gibi ver de, hasta yatağında babana kadar herkesi huzursuz, Vakko markasını da sahipsiz kılmasana..
Hayır; bazı erkeklerin gerçeğin acı yüzüyle ille de bizzat karşılaşmaları gerekiyor. Paranı malını vermezsen, başka şeylerini vereceğin gerçeğini ille de bizzat yaşamak mı lazım?..
Damdan düşmek kader midir?
Ülke halklarının, yani hedef kitlenin ortak ruhi şekillenmesi (aydınlarımızın anlaması için İngilizcesini de yazalım: Collective Social Behaviour), uzun zamandır üzerine kafa yorduğum bir konudur.. Bunu bilmeden siyasi iletişimin yapılamayacağına inanırım mesela..
Şu tür laflara da kafadan sinir olurum: “Bizim millet adam olmaz!”, “Bir Türk dünyaya bedeldir”.. Buradaki ‘millet, adam, Türk, dünya’ kavramlarının altını bir türlü dolduramam. Doldursam da aralarında bağlantı kuramam..
Bu anlamda bir türlü bağlantı kuramadığım bir haber yıllardır medyada yer alır. Bu kez de almış. Dünkü gazetelerde vardı: Doğu Anadolu’da yine binlerce insan uyurken damdan düşmüş. Pek çoğu yaralanmış. Bir o kadar da ölü varmış...
Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok. Anlayamadığım bundan sonrası.. Bu olay her yıl artarak devam ediyormuş. Şimdi Doğulu bir vatandaşımızı düşünün. Şöyle diyor olmalı: “Geçen yıl bizim oralarda yüz şu kadar insan uyurken damdan düşüp öldü. Bu yıl, Bismillah deyip sezona girdik; bekliyoruz. Bakalım bu yıl kaç kişi telef olacak, göreceğiz..”
Allah Allah. Bu nasıl iş? Her yıl damdan düşüp telef olmayı kader gibi yaşamak!.. İşte buradaki ‘ortak ruhi şekillenme’ noktasını bir türlü çözemiyorum.. Çözen varsa haber versin. Öyle ‘Yurdum insanı’ falan muhabbetiyle değil; bayağı ciddi analizlerle..