Adalet algımızı ‘kim’ yönetiyor…
16 kasım 2024 yeni şafak
Okyanusu geçiyor, derede boğuluyoruz sanki… ‘Dere’den kastımız işin iletişim boyutunda yönetilebilmesidir.
9. Yargı Paketi, Noterlik Kanunu’na ilişkin düzenlemeler Meclis’e geldi ya; Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç da dün sabah kalkıp canlı yayında, cezasızlık algısının düzeltilebilmesi de dâhil, adalet sistemine, yargıya güvenle ilgili görüşlerini medyayla paylaştı.
Altını çizmeye bıkmadan devam edeceğiz: Gerek bu tür yasa değişiklikleri gerekse Sayın Bakan’ın sık sık vurguladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi (2024-2028) teknokratik açıklamalarla ifade edilemeyecek kadar önemli konulardır. Hele de ülkede adalete duyulan güvenle ilgili tartışmalar ortadayken… Yapılacak şey, net ve sade ifadeyle; 360 derece iletişim kampanyası ve geniş halk kitlelerinin ikna sürecinin yönetilmesidir.
Nitekim, Kanun Teklifi’ni getirenler, iletişimi kolaylaştıracak bir isim veremedikleri ya da bulamadıkları için muhalefetin ortaya atmasıyla adı ‘Etki Ajanlığı’ yasası olarak yerleşen TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığıyla eklenmesi düşünülen maddenin Meclis’e neden getirildiği bir kampanyayla anlatamadıkları gibi, Teklif’ten neden çıkarıldığı da bir başka iletişim projesiyle halka açıklamadılar.
Okurlarımız artık aşinadırlar: “Müphemiyet, negatif çalışır…” Yani, yarattığınız belirsizlik, sizin itibarınıza hasar verir ve amacınıza ulaşmanıza engel olur.
Bir de şu meşhur endeks meselesi var… Hani, Dünya Adalet Projesi’nin hazırladığı 2023 “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”… Buna göre; Türkiye, 142 ülke arasında 117. sırada yer alıyormuş. Bakan Tunç’a konu sorulduğunda haklı olarak şöyle isyan etti:
“O endekslerin nerede hazırlandığını çok iyi biliyoruz. ABD’de hazırlanıyor. Dünya Adalet Projesi isimli bir dernek tarafından hazırlanıyor. Objektif kriterlere dayanmayan, bilimsel temele dayanmayan, Türkiye gerçeklerine dayanmayan değerlendirmeler bunlar. Dünya Adalet Projesi Derneği’nin gelirleri nereden? Birinci bağışçı ABD Dışişleri Bakanlığı. Böyle masa başında hazırlanmış, bilimsel değeri olmayan, Türkiye’yi karalamaya yönelik bu tür endekslerle, onların sözcülüğünü yaparak Türkiye’yi suçlamak büyük bir haksızlık.
İhtilal dönemlerinde bile böyle bir yargı yoktu demek, haddini tamamen aşmaktır. Bu endekse göre İsrail basın özgürlüğünde Türkiye’den ileriymiş. 170 gazeteciyi öldüren İsrail değil mi? Böyle saçma sapan endekslerle ülkemizi karalatmayız.”
Haklı değil mi? Hem de yerden göğe kadar haklı…
Ancak…
Sayın Bakan, 22 Ağustos günü bu köşede konuyla ilgili yazdıklarımıza bir göz atma fırsatı bulmuş olsaydı, benzer bir endeksin Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü tarafından (2023 “Demokrasinin Küresel Durumu” raporu) ortaya konduğunu ve orada da Türkiye’nin 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer aldığını tespit edecekti.
Sadece onu mu? Hayır… KONDA ve AREDA gibi saygın araştırma şirketlerinin ülkemiz içindeki ‘adalet algısı’ tespitlerinin de yüzde 60’ların üzerinde olumsuz olduğunu da saptayacaktı.
Hadi, uluslararası endeks kuruluşlarının bazıları bizzat Batılı ülkelerin hükûmetleri tarafından ya da bu devletlerin çıkarlarına hizmet eden başka kuruluşlarca fonlanıyor. Yani, onlar bizim için ‘nasıl bir algı oluşturmak istiyorlarsa’ ona uygun sonuçlar ortaya konuluyor. Peki ya Türkiye içindeki, halkımızdaki algı?.. İşte o da bir yandan Batılı çıkar odaklarının sağladığı veriler(!), diğer yandan muhalefetin gerek bunlar gerekse de çarpıtmayla, abartmayla ortaya koyduğu başka unsurlarla destekleniyor. Öyle ya da böyle, algımızı bir güzel yönetiyor, yönlendiriyorlar…
Dezenformasyonun bundan âlâsı olmaz…
Peki ne yapmalı? Onu, yukarıda belirttik. Meydanı boş bırakmamalı… Geç kalmamalı… Tabii ki hard issues (sert konular); yani Sayın Bakan’ın da belirttiği yasal düzenlemeler, reform paketleri, uygulamaya ilişkin düzenlemeler devreye sokulmalı… Ancak soft issues (yumuşak konular); yani algılamanın yönetilmesine ilişkin stratejik planlama ve projeler, iletişim faaliyetleri kesinlikle ihmal edilmemeli…
Yoksa, gazeteci öldürenler, ifade özgürlüğü neferi sayılır; biz de ‘neden böyle oluyor’ diye dövünüp dururuz…
Günün sözü
“Adaletsizliğin en büyüğü, adil olmayıp adil gibi görünmektir.”
Platon
Gözümüze takılanlar…
9. Yargı Paketi, Noterlik Kanunu’na ilişkin düzenlemeler Meclis’e geldi ya; Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç da dün sabah kalkıp canlı yayında, cezasızlık algısının düzeltilebilmesi de dâhil, adalet sistemine, yargıya güvenle ilgili görüşlerini medyayla paylaştı.
Altını çizmeye bıkmadan devam edeceğiz: Gerek bu tür yasa değişiklikleri gerekse Sayın Bakan’ın sık sık vurguladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi (2024-2028) teknokratik açıklamalarla ifade edilemeyecek kadar önemli konulardır. Hele de ülkede adalete duyulan güvenle ilgili tartışmalar ortadayken… Yapılacak şey, net ve sade ifadeyle; 360 derece iletişim kampanyası ve geniş halk kitlelerinin ikna sürecinin yönetilmesidir.
Nitekim, Kanun Teklifi’ni getirenler, iletişimi kolaylaştıracak bir isim veremedikleri ya da bulamadıkları için muhalefetin ortaya atmasıyla adı ‘Etki Ajanlığı’ yasası olarak yerleşen TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığıyla eklenmesi düşünülen maddenin Meclis’e neden getirildiği bir kampanyayla anlatamadıkları gibi, Teklif’ten neden çıkarıldığı da bir başka iletişim projesiyle halka açıklamadılar.
Okurlarımız artık aşinadırlar: “Müphemiyet, negatif çalışır…” Yani, yarattığınız belirsizlik, sizin itibarınıza hasar verir ve amacınıza ulaşmanıza engel olur.
Bir de şu meşhur endeks meselesi var… Hani, Dünya Adalet Projesi’nin hazırladığı 2023 “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”… Buna göre; Türkiye, 142 ülke arasında 117. sırada yer alıyormuş. Bakan Tunç’a konu sorulduğunda haklı olarak şöyle isyan etti:
“O endekslerin nerede hazırlandığını çok iyi biliyoruz. ABD’de hazırlanıyor. Dünya Adalet Projesi isimli bir dernek tarafından hazırlanıyor. Objektif kriterlere dayanmayan, bilimsel temele dayanmayan, Türkiye gerçeklerine dayanmayan değerlendirmeler bunlar. Dünya Adalet Projesi Derneği’nin gelirleri nereden? Birinci bağışçı ABD Dışişleri Bakanlığı. Böyle masa başında hazırlanmış, bilimsel değeri olmayan, Türkiye’yi karalamaya yönelik bu tür endekslerle, onların sözcülüğünü yaparak Türkiye’yi suçlamak büyük bir haksızlık.
İhtilal dönemlerinde bile böyle bir yargı yoktu demek, haddini tamamen aşmaktır. Bu endekse göre İsrail basın özgürlüğünde Türkiye’den ileriymiş. 170 gazeteciyi öldüren İsrail değil mi? Böyle saçma sapan endekslerle ülkemizi karalatmayız.”
Haklı değil mi? Hem de yerden göğe kadar haklı…
Ancak…
Sayın Bakan, 22 Ağustos günü bu köşede konuyla ilgili yazdıklarımıza bir göz atma fırsatı bulmuş olsaydı, benzer bir endeksin Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü tarafından (2023 “Demokrasinin Küresel Durumu” raporu) ortaya konduğunu ve orada da Türkiye’nin 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer aldığını tespit edecekti.
Sadece onu mu? Hayır… KONDA ve AREDA gibi saygın araştırma şirketlerinin ülkemiz içindeki ‘adalet algısı’ tespitlerinin de yüzde 60’ların üzerinde olumsuz olduğunu da saptayacaktı.
Hadi, uluslararası endeks kuruluşlarının bazıları bizzat Batılı ülkelerin hükûmetleri tarafından ya da bu devletlerin çıkarlarına hizmet eden başka kuruluşlarca fonlanıyor. Yani, onlar bizim için ‘nasıl bir algı oluşturmak istiyorlarsa’ ona uygun sonuçlar ortaya konuluyor. Peki ya Türkiye içindeki, halkımızdaki algı?.. İşte o da bir yandan Batılı çıkar odaklarının sağladığı veriler(!), diğer yandan muhalefetin gerek bunlar gerekse de çarpıtmayla, abartmayla ortaya koyduğu başka unsurlarla destekleniyor. Öyle ya da böyle, algımızı bir güzel yönetiyor, yönlendiriyorlar…
Dezenformasyonun bundan âlâsı olmaz…
Peki ne yapmalı? Onu, yukarıda belirttik. Meydanı boş bırakmamalı… Geç kalmamalı… Tabii ki hard issues (sert konular); yani Sayın Bakan’ın da belirttiği yasal düzenlemeler, reform paketleri, uygulamaya ilişkin düzenlemeler devreye sokulmalı… Ancak soft issues (yumuşak konular); yani algılamanın yönetilmesine ilişkin stratejik planlama ve projeler, iletişim faaliyetleri kesinlikle ihmal edilmemeli…
Yoksa, gazeteci öldürenler, ifade özgürlüğü neferi sayılır; biz de ‘neden böyle oluyor’ diye dövünüp dururuz…
Günün sözü
“Adaletsizliğin en büyüğü, adil olmayıp adil gibi görünmektir.”
Platon
Gözümüze takılanlar…
- İKSV’nin koordinasyonundaki Venedik Bienali Türkiye Pavyonu sergisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla ve Dışişleri Bakanlığı himayesinde, Schüco Türkiye ve VitrA’nın eş sponsorluğunda 10 Mayıs-23 Kasım 2025 arasındaymış. Burada yer alması için “Yerebasan” adlı proje seçilmiş. Proje, toprağın altındaki ve üstündeki yaşamı denk şekilde önemseyerek, toprağın kullanıldığı yerel ve geleneksel inşa biçimleriyle yeni araştırmaları birleştiren gelecek tahayyülleri ortaya koyacakmış. Seçici Kurul projeyi, çoğunlukla “Türkiye’den geleceğe dair umutları açığa çıkarmaya rehberlik eden yenilikçi bir araştırma önermesi” nedeniyle seçtiği açıklamış. Sonunda ülkemizi şikâyet etmek yerine, onu yüce özellikleriyle tanıtan bir proje!..
- İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Kuş, toplumdan geri çekilme sendromu olarak bilinen “Hikikomori”nin sosyal medyanın da içinde olduğu etkenler sebebiyle Türkiye’de de yaygınlaşmaya başladığını belirterek, “Toplumsal baskı ve başarı kaygısı gençleri içe kapanmaya itiyor” demiş. Çözüm yolu olarak da ‘aile’yi, onun desteğini işaret etmiş. Batı kaynaklı bir bireycilikle aile, yıllardır yerle bir edilmeye çalışılsa da bizimki gibi kültürlerde tam olarak başarılı olamıyorlar.