AK Parti’ye ne derseniz deyin, bir şey değişmez
23 AĞUSTOS 2006
Başta Habertürk’te birlikte program yaptığımız sevgili Özlem Gürses olmak üzere pek çok eş dost durduk yerde beni Ak Parti ile ilgili savunma durumuna sürükler. Serde mağdurdan yana olmak var ya.. Daha çişimi tutmaya yeni başladığım günlerde duyduğum hikâye ile başlar şu mağduriyetten yana olma meselesi.. Hani Kayı Boyu kopup gelmiş Orta Asya’dan. Anadolu Platosu’nda bir tepede duruyor.. Bir bakmış aşağıdaki ovada iki ordu kapışmış. Boğuşuyor. Ordulardan biri zayıf.. Diğeri onu tepeledi tepeleyecek... İnmiş aşağıya; hemen zayıftan yana kılıç üşürmüş.. Savaş kazanılmış tabii.. Kimmiş zayıf taraf? Selçuklu.. Kayı Boyu’na teşekkür çerçevesinde Söğüt civarında toprak verilmiş. Biz de bugünlere gelmişiz. Yaa!.. Resmi tarih öyle diyor.. Sanki zayıf taraf Bizans olsaymış, bugün güçlü bir Bizans Cumhuriyeti’nde yaşıyor olabilirmişiz gibi..
Ortak ruhi şekillenmemizin bu yanı çok ilginçtir. Mesela sokakta üç kişinin bir kişiyi dövdüğünü görsek, hem o bir kişiden yana olaya girmek gelir içimizden. Oysa o kişi hırsızın uğursuzun teki bile olabilir. Farketmez.. Raconumuz böyledir.
Bakın 70 yaşlarında emekli bir profesyonel yönetici olan Ümit Köni Bey bana ne yazmış: “Size yazmamın sebebi 18.08 tarihli yazınız. Yazınız iyi de şu ‘AK Parti’ tanımlamanız sanırım hatalı. Bu partinin adı ‘ADALET VE KALKINMA PARTİSİ’dir ve içinde daha seçildikleri gün 40'tan fazla haklarında yolsuzluk dosyası takibi olan -bu gün herhalde ve mutlaka daha fazla- şahıs vardır. AK Parti tanımlaması bizzat Başbakan’ın ve parti yöneticilerinin bilinçli olarak halka olumlu imaj vermek adına özenli bir gayretle yerleştirilmek istenmektedir. Tabii buna yalaka çevrelerin de destek çıkması, kimi mutlak baskılarla da olsa yerleştirildi. Aynı saptırma oy oranında da ısrarla sürdürülerek seçmenin %23 oy verdiği 11 milyon seçmenin oy kullanmadığı göz ardı edildi. Sizden ricam bu partiden AKP olarak söz etmenizin daha doğru olacağı hususunu değerlendirmenizdir.”
Ümit Bey’in özetle söylediği bu.. Son derece kibarca kaleme aldığı bize övgü dolu sözler içeren kısımları buraya almadık.
Ümit Bey ve onun gibi düşünenlere sadece şunu ifade etmekle yetinelim: Partilere nasıl hitap edileceği yasalarla belirlenmiştir. Bir Parti gider ve başvurusunda der ki, “Bundan sonra benim adım budur, ben böyle anılmak istiyorum!” Aynen insan ismi. Biz nasıl Ümit Bey’e Umut Bey diyemezsek. Adını Ak Parti olarak tescil ettirmiş olan bir Parti’ye de AKP diyemeyiz. Nasıl artık ANAVATAN demek gerekiyorsa ve ANAP demek, en azından şık değilse, AK Parti konusunda da durum farklı değildir.
Ayrıca ve tabii en önemlisi AK Parti’yi iktidardan indirmenin yolu ne onun adını çarpıtarak söylemekten geçer, ne de onun şeriatçı ve Cumhuriyet düşmanı olduğunu bağırıp durmaktan.. Bu işin tek yolu vardır, o da muhalefetin neyi, ne zaman, nasıl, nerede, kiminle yapacağını daha iyi ve daha doğru anlatmasıdır. Sevgili Ümit Bey, muhalefet bir iki küçük örnek dışında bu görevini layıkıyla yerine getiriyor mu sizce? Getirmiyor, değil mi? Eh o zaman, isterseniz AK Parti yerine Zart Parti deyin, bir şey değişmez..
M. Ali Erbil’a Ali Amca nasihati!
Sanki M. Ali Erbil gökten zembille indi. Sanki onu Türk TV dünyası yaratmadı.. Eğer erdemsizlik sınırlarını zorladıysa, eğer halkın değerlerini hiçe saydıysa, eğer ‘halkın ar ve haya duygularını rencide ettiyse’, bunun sorumlusu sadece Erbil mi? Yoksa, onu sınırlarını giderek zorlaması konusunda sürekli yüreklendiren, uyuşturucu alışkanlığı gibi dozun giderek artırılmasını teşvik eden necip Türk medyası mı?
Bu nedenle “Oh oldu! Hak etmişti! O da mokunu çıkarmasaydı!” türünden bilimsel (!) açıklamalarla M. Ali Erbil’e karşı girişilen ‘hacamat’ harekâtını onaylamıyorum. Haydi gelin J. P. Sartre’ın “İnsan yarı suçlu yarı kurbandır!” tespitinde buluşalım..
Hırsızın burada da kabahati var tabii. Meslekî edep (etik) denen şeyden bir nebze nasibini almış olan biri, ‘değer sisteminin’ nasıl oluştuğunu bilir. Değer, bir şeyleri yaptığın için değil yapmadığın için elde edilir. Hırsızlık yapmadığın, yalan söylemediğin, kimseleri aldatmadığın, şiddet uygulamadığın için değer kazanırsın..
Şovmen Show TV ile anlaşmış. Anlaşılan medya, Erbil’e bir şans daha veriyor. Kolay kolay vermezler ha.. O zaman M. Ali Bey’in yapması gereken bir tek şey var. Kendi kendisine soracak: “Çin’in bütün çayını verseler yapmayacağım neler var?” Bunları alt alta yazacak. Bu liste çok kısa ise, onu ben bile kurtaramam. Ama bir miktar bir şeyler varsa, o zaman bu son şansı belki iyi kullanabilir. O listeyi eline alacak Erbil ve kafasını kesseler bir tanesini bile yapmayacak. Basit kuraldır, ama çok işe yarar..
Ortak ruhi şekillenmemizin bu yanı çok ilginçtir. Mesela sokakta üç kişinin bir kişiyi dövdüğünü görsek, hem o bir kişiden yana olaya girmek gelir içimizden. Oysa o kişi hırsızın uğursuzun teki bile olabilir. Farketmez.. Raconumuz böyledir.
Bakın 70 yaşlarında emekli bir profesyonel yönetici olan Ümit Köni Bey bana ne yazmış: “Size yazmamın sebebi 18.08 tarihli yazınız. Yazınız iyi de şu ‘AK Parti’ tanımlamanız sanırım hatalı. Bu partinin adı ‘ADALET VE KALKINMA PARTİSİ’dir ve içinde daha seçildikleri gün 40'tan fazla haklarında yolsuzluk dosyası takibi olan -bu gün herhalde ve mutlaka daha fazla- şahıs vardır. AK Parti tanımlaması bizzat Başbakan’ın ve parti yöneticilerinin bilinçli olarak halka olumlu imaj vermek adına özenli bir gayretle yerleştirilmek istenmektedir. Tabii buna yalaka çevrelerin de destek çıkması, kimi mutlak baskılarla da olsa yerleştirildi. Aynı saptırma oy oranında da ısrarla sürdürülerek seçmenin %23 oy verdiği 11 milyon seçmenin oy kullanmadığı göz ardı edildi. Sizden ricam bu partiden AKP olarak söz etmenizin daha doğru olacağı hususunu değerlendirmenizdir.”
Ümit Bey’in özetle söylediği bu.. Son derece kibarca kaleme aldığı bize övgü dolu sözler içeren kısımları buraya almadık.
Ümit Bey ve onun gibi düşünenlere sadece şunu ifade etmekle yetinelim: Partilere nasıl hitap edileceği yasalarla belirlenmiştir. Bir Parti gider ve başvurusunda der ki, “Bundan sonra benim adım budur, ben böyle anılmak istiyorum!” Aynen insan ismi. Biz nasıl Ümit Bey’e Umut Bey diyemezsek. Adını Ak Parti olarak tescil ettirmiş olan bir Parti’ye de AKP diyemeyiz. Nasıl artık ANAVATAN demek gerekiyorsa ve ANAP demek, en azından şık değilse, AK Parti konusunda da durum farklı değildir.
Ayrıca ve tabii en önemlisi AK Parti’yi iktidardan indirmenin yolu ne onun adını çarpıtarak söylemekten geçer, ne de onun şeriatçı ve Cumhuriyet düşmanı olduğunu bağırıp durmaktan.. Bu işin tek yolu vardır, o da muhalefetin neyi, ne zaman, nasıl, nerede, kiminle yapacağını daha iyi ve daha doğru anlatmasıdır. Sevgili Ümit Bey, muhalefet bir iki küçük örnek dışında bu görevini layıkıyla yerine getiriyor mu sizce? Getirmiyor, değil mi? Eh o zaman, isterseniz AK Parti yerine Zart Parti deyin, bir şey değişmez..
M. Ali Erbil’a Ali Amca nasihati!
Sanki M. Ali Erbil gökten zembille indi. Sanki onu Türk TV dünyası yaratmadı.. Eğer erdemsizlik sınırlarını zorladıysa, eğer halkın değerlerini hiçe saydıysa, eğer ‘halkın ar ve haya duygularını rencide ettiyse’, bunun sorumlusu sadece Erbil mi? Yoksa, onu sınırlarını giderek zorlaması konusunda sürekli yüreklendiren, uyuşturucu alışkanlığı gibi dozun giderek artırılmasını teşvik eden necip Türk medyası mı?
Bu nedenle “Oh oldu! Hak etmişti! O da mokunu çıkarmasaydı!” türünden bilimsel (!) açıklamalarla M. Ali Erbil’e karşı girişilen ‘hacamat’ harekâtını onaylamıyorum. Haydi gelin J. P. Sartre’ın “İnsan yarı suçlu yarı kurbandır!” tespitinde buluşalım..
Hırsızın burada da kabahati var tabii. Meslekî edep (etik) denen şeyden bir nebze nasibini almış olan biri, ‘değer sisteminin’ nasıl oluştuğunu bilir. Değer, bir şeyleri yaptığın için değil yapmadığın için elde edilir. Hırsızlık yapmadığın, yalan söylemediğin, kimseleri aldatmadığın, şiddet uygulamadığın için değer kazanırsın..
Şovmen Show TV ile anlaşmış. Anlaşılan medya, Erbil’e bir şans daha veriyor. Kolay kolay vermezler ha.. O zaman M. Ali Bey’in yapması gereken bir tek şey var. Kendi kendisine soracak: “Çin’in bütün çayını verseler yapmayacağım neler var?” Bunları alt alta yazacak. Bu liste çok kısa ise, onu ben bile kurtaramam. Ama bir miktar bir şeyler varsa, o zaman bu son şansı belki iyi kullanabilir. O listeyi eline alacak Erbil ve kafasını kesseler bir tanesini bile yapmayacak. Basit kuraldır, ama çok işe yarar..