Almanya bile!..
04 kasım 2024 yeni şafak
Uzun zamandır çalışmalarını izlediğim bir Alman kuruluşu; “Bilim ve Politika Vakfı”… Bunların bir de enstitüsü var: Alman Uluslararası Siyaset ve Güvenlik Enstitüsü… Bu Vakfın, Almanya Federal Haber Alma Servisi BND (Bundesnachrichtendienst) kontrolündeki bazı vakıflardan pozitif anlamda ayrıştığını söyleyebiliriz.
Web sitelerinde Dr. Yaşar Aydın imzasıyla bir analiz yayınladılar… Yaşar Bey, sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamlamış, doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden almış. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışıyormuş. Enstitü’nün, Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görev yapıyormuş.
25 Ekim’de yayınlanan yazısının başlığı şöyle: “Dönüm Noktası: Neden Türkiye Almanya’nın Güvenlik Politikaları Ortağı Olmak Zorunda?” Alman medyasında son dönemde giderek artan Türkiye’ye yönelik ‘olumlu görüşlerin’ bir özetini dile getiren Aydın’ın makalesinin önermesi aslında şu:
Türkiye’yi bir rakip ya da düşman değil, bir ortak olarak görmek ve Türkiye’yle ilişkileri yeniden tanımlanmak, yapılandırmak gerekiyor. Bu bağlamda Almanya’nın ülkemizle ‘yakınlaşma politikası’, güvenlik politikası açısından bir zorunluluk. Çünkü ortak çıkarlar ve benzer tehdit algıları söz konusu…
Makalede bu ilişkinin ve ortaklığın neden gerekli olduğuna dair argümanlar şöyle dile getiriliyor:
Bir: “Her iki ülke de Ukrayna çatışmasını çözmeyi ve Rusya ile Ukrayna arasında müzakereleri başlatmayı öncelik olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Putin hem de Zelenski ile diyaloğu olduğu için, tekrar arabuluculuk rolü üstlenebilir.”
İki: “Ankara, İsrail’i soykırımla suçlayıp Hamas’ı bir ‘direniş hareketi’ olarak görürken; Berlin, Tel Aviv’i koşulsuz destekliyor ve Hamas’ı terör örgütü olarak kabul ediyor. Ancak her iki ülke de kısa vadede bir ateşkes ve uzun vadede iki devletli çözüm arayışında. Almanya, İsrail ile köprü işlevi görebilirken, Türkiye Arap-Müslüman dünyasında birçok diyalog kanalı sürdürüyor. Bu, Filistin çatışmasının çözümünde ve İran ile İsrail arasındaki gerilimin azaltılmasında iş birliği fırsatları sunuyor.
Üç: “Türk savunma sanayisinin Avrupa tedarik zincirlerine daha yoğun bir şekilde entegre edilmesi, Avrupa’nın savaş malzemeleri ve mühimmat konusundaki tedarik sıkıntılarını gidermeye yardımcı olabilir. Aynı zamanda, Türk ve Avrupa sanayilerinin daha sıkı ekonomik entegrasyonu, Türkiye’yi AB’ye daha da sıkı bağlayacaktır.”
Dört: “Yeni güvenlik durumu karşısında tutarlı bir tepki, AB’ye katılım müzakereleri kapsamında 23. ve 24. fasılların (Yargı ve Temel Haklar & Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) açılması ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için müzakereleri desteklemektir.”
Avrupa, çıkarının nerede olduğunu yavaş yavaş kavramaya başladı. Avrupa Komisyonu’nun “2024 yılı Genişleme Strateji Belgesi”nde de Kıbrıs hariç ortaya konulan olumlu yaklaşım ortada… Fakat gelin görün ki; bizim ‘idrak yolları tıkanmış’ muhalifler, dünyaya ve bölgemize hâlâ AK Parti düşmanlığı gözlükleriyle bakıp, mevcut durumu bir türlü okuyamadıkları gibi, daha çok ABD’nin çıkarlarına çanak tutan pozisyonları almayı tercih ediyorlar.
Türkiye, ‘devlet aklı’nı yönettiği gibi ‘millet aklı’nı da benzer bir maharetle ele almalı. Çünkü; millî enerji ve maden, millî savunma, ulaştırma ve altyapı ve diğer makroekonomik konularda attığı devasa adımların benzerlerini, iletişimde ‘usulü veçhile amel ettiği’ ve böylece iç satın alma süreçlerini devreye aldığı ölçüde, mikroekonomik alanlar ile yumuşak güç (soft power) uygulama ve algılamasında da başarılı olacaktır.
Günün sözü
“İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır.''
Lord Palmerston (1784 - 1865)
Gözümüze takılanlar…
Web sitelerinde Dr. Yaşar Aydın imzasıyla bir analiz yayınladılar… Yaşar Bey, sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamlamış, doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden almış. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışıyormuş. Enstitü’nün, Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görev yapıyormuş.
25 Ekim’de yayınlanan yazısının başlığı şöyle: “Dönüm Noktası: Neden Türkiye Almanya’nın Güvenlik Politikaları Ortağı Olmak Zorunda?” Alman medyasında son dönemde giderek artan Türkiye’ye yönelik ‘olumlu görüşlerin’ bir özetini dile getiren Aydın’ın makalesinin önermesi aslında şu:
Türkiye’yi bir rakip ya da düşman değil, bir ortak olarak görmek ve Türkiye’yle ilişkileri yeniden tanımlanmak, yapılandırmak gerekiyor. Bu bağlamda Almanya’nın ülkemizle ‘yakınlaşma politikası’, güvenlik politikası açısından bir zorunluluk. Çünkü ortak çıkarlar ve benzer tehdit algıları söz konusu…
Makalede bu ilişkinin ve ortaklığın neden gerekli olduğuna dair argümanlar şöyle dile getiriliyor:
Bir: “Her iki ülke de Ukrayna çatışmasını çözmeyi ve Rusya ile Ukrayna arasında müzakereleri başlatmayı öncelik olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Putin hem de Zelenski ile diyaloğu olduğu için, tekrar arabuluculuk rolü üstlenebilir.”
İki: “Ankara, İsrail’i soykırımla suçlayıp Hamas’ı bir ‘direniş hareketi’ olarak görürken; Berlin, Tel Aviv’i koşulsuz destekliyor ve Hamas’ı terör örgütü olarak kabul ediyor. Ancak her iki ülke de kısa vadede bir ateşkes ve uzun vadede iki devletli çözüm arayışında. Almanya, İsrail ile köprü işlevi görebilirken, Türkiye Arap-Müslüman dünyasında birçok diyalog kanalı sürdürüyor. Bu, Filistin çatışmasının çözümünde ve İran ile İsrail arasındaki gerilimin azaltılmasında iş birliği fırsatları sunuyor.
Üç: “Türk savunma sanayisinin Avrupa tedarik zincirlerine daha yoğun bir şekilde entegre edilmesi, Avrupa’nın savaş malzemeleri ve mühimmat konusundaki tedarik sıkıntılarını gidermeye yardımcı olabilir. Aynı zamanda, Türk ve Avrupa sanayilerinin daha sıkı ekonomik entegrasyonu, Türkiye’yi AB’ye daha da sıkı bağlayacaktır.”
Dört: “Yeni güvenlik durumu karşısında tutarlı bir tepki, AB’ye katılım müzakereleri kapsamında 23. ve 24. fasılların (Yargı ve Temel Haklar & Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) açılması ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için müzakereleri desteklemektir.”
Avrupa, çıkarının nerede olduğunu yavaş yavaş kavramaya başladı. Avrupa Komisyonu’nun “2024 yılı Genişleme Strateji Belgesi”nde de Kıbrıs hariç ortaya konulan olumlu yaklaşım ortada… Fakat gelin görün ki; bizim ‘idrak yolları tıkanmış’ muhalifler, dünyaya ve bölgemize hâlâ AK Parti düşmanlığı gözlükleriyle bakıp, mevcut durumu bir türlü okuyamadıkları gibi, daha çok ABD’nin çıkarlarına çanak tutan pozisyonları almayı tercih ediyorlar.
Türkiye, ‘devlet aklı’nı yönettiği gibi ‘millet aklı’nı da benzer bir maharetle ele almalı. Çünkü; millî enerji ve maden, millî savunma, ulaştırma ve altyapı ve diğer makroekonomik konularda attığı devasa adımların benzerlerini, iletişimde ‘usulü veçhile amel ettiği’ ve böylece iç satın alma süreçlerini devreye aldığı ölçüde, mikroekonomik alanlar ile yumuşak güç (soft power) uygulama ve algılamasında da başarılı olacaktır.
Günün sözü
“İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır.''
Lord Palmerston (1784 - 1865)
Gözümüze takılanlar…
- “Çocuk Filmleri Festivali” bugün Antalya’da başlıyormuş. TÜRSAK tarafından her yıl düzenlenen etkinlik, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla Antalya Migros AVM Paribu Cineverse’te hayata geçirilecekmiş. Çocukların sinemanın büyülü evrenine adım atmaları için eğlenceli ve etkileşimli programlar sunulan festivalde, 5 gün boyunca film gösterimleri, atölyeler ve kukla tiyatrosu oyunları yer alıyormuş (Salih Serbest, ZB). Ara tatil öncesinde çocukları ekran başından kalkmaya alıştırmak için doğru bir tercih olabilir.
- İsviçre markası Jacques Philippe, İstanbul Açıkdeniz Yat Yarış Kulübü tarafından organize edilen “Cumhurbaşkanlığı 5. Uluslararası Yat Yarışları”nda 3. kez ‘resmi zaman sponsoru’ olmuş. Bu yıl teknelerden katılım ücreti almak yerine, bir STK’ya bağış yapılması ‘ön koşul’ olarak belirlenmiş (Burcu Sarılar, Effect BCW). Firmanın bu etkinlik bağlamındaki iletişimine birkaç kez rastladık. Ancak diğer yarışma katılımcıları olan 85 tekneden ses yok… İtibarlarına katkı yapabilecek çok önemli bir fırsatı kaçırıyorlar sanki…
- İGA İstanbul Havalimanı “2023 yılı Sürdürülebilirlik Raporu”nu açıklamış. Buna göre; Havalimanı’nın enerji tüketimi bu yıl yüzde 10,7 azalmış. 2019 baz yılına göre emisyonları yüzde 25,6 oranında düşmüş. Atıkların yüzde 34,66’sı ekonomiye geri kazandırılmış, kullanılan suyun da yüzde 35’i geri dönüştürülmüş sudan elde edilmiş. Havalimanı, paydaşlarının emisyonlarını azaltmaları için iş birliklerine devam ediyor ve 2022’den beri “Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı”nın (SAF) kullanımını destekliyormuş. Ayrıca, hidrojen bazlı yakıtların kullanımı için de araştırmalarına devam ediyormuş (Ayşegül Çetinkaya Koca). İşi anlaşılmaz kıldığı için sürdürülebilirlik kavramından pek hazzetmememiz, çevreye ve gezegenimize yönelik bu türden ‘gerçekçi’ ve ‘somut’ adımları desteklemediğimiz anlamına gelmesin. Laf kalabalığı yerine etkili sonuçlar almaya odaklanan tüm firmaları kutlarız.