5 boyutta ‘kayyum’ meselesi
09 kasım 2024 yeni şafak
Bir kayyum konusudur gidiyor… Maşallah ‘fikri’ olmayan yok… Siyasisi, hukukçusu, gazetecisi, futbol yorumcusu... Herkes ‘ortaya karışık’ konuşup duruyor… Biz niye duralım ki?!
Mümkün olduğu kadar yalın sorularla, şu beş boyutu incelemeye çalışalım…
1. “Bile bile lades boyutu…”: Hem DEM hem de CHP, haklarında soruşturmaların yürüdüğü, özellikle de PKK/KCK üyeliği gibi ‘ağır’ suçlamalarla karşı karşıya olan adayları belediye başkanlıkları için devreye soktuklarında, başlarına bu kayyum işinin geleceğini bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı! O zaman bile isteye bu durumun oluşmasını sağladılar, denebilir… Hangi durumun? Halkı kışkırtma, polisle çatışma, yurt dışına şikâyet, “Lafın bittiği yer” söylemlerinin; yani kaos algısı oluşturma durumunun…
2. “Makyevelizm boyutu…”: CHP, kendi yaptığı analizler neticesinde; son seçimi de kaybederken, buradaki sorunun sadece Kemal Bey gibi bir ‘kaybedici’ (13 seçim arka arkaya) ile yola çıkmaktan kaynaklanmadığını, HDP ile iş tutulmasının bunda rol oynadığını herhâlde hepimizden çok daha iyi biliyordu… Ancak yönetim, “Amaç aracı mübah kılar” saçmalığından yola çıkmış olmalı ki; Atatürk İlkeleri’ni bir kenara bırakıp, bu sefer de DEM ile iş tutup, PKK/KCK/DEM ortaklığında buluşmanın bagajını da seve seve yüklenmiş…
İstanbul’daki CHP otobüsünün tepesine DEM Eş Başkanını çıkaran Özgür Özel, Mardin’deki DEM otobüsüne de kendisi çıkmakta bir beis görmüyor. O otobüste yaptığı konuşmada DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın ettiği şu lafı ‘sine-i CHP’nin neresine yedireceklerini de herhâlde düşünmüşlerdir: “Çok iyi bilsinler ki, Seyit Rıza ne yaptıysa, Şeyh Sait ne yaptıysa, Mazlumlar, Denizler, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır.”
Yani adam düpedüz ‘devlete karşı isyan’ diyor… Sadece bu laf bile partinin başına bir ton yasal çorap örecek nitelikte… Eş Başkan hakkında soruşturma başlatıldı zaten… Öte yandan ortalama CHP’liler de bunu yemez ve Özel’e bedelini ödetirler; bir önceki seçimde Kılıçdaroğlu’na ödettikleri gibi...
3. “İğneyi kendine batır boyutu…”: Bu kayyum konusu, siyasi parti tercihinden bağımsız, kamu vicdanında rahatsızlık yaratma ihtimali olan bir konu mudur; değil midir? Hatta adalet duygusunu rencide etme olasılığı var mıdır; yok mudur? İki sorunun da yanıtının “Evet” olacağını kabul etmek durumundayız…
Birinci boyutta ifade ettiğimiz “Bile bile lades” durumunu engellemek mümkün olabilir mi? Tabii ki olabilir. Bugün, GBT (Genel Bilgi Tarama) sürecinde; bırakın PKK şüphesini, birinin sosyal medya hesabından zamanında FETÖ’ye övgü düzmüş ya da Gezi sürecini destekler mesaj paylaştığı tespit edilirse, devletin herhangi bir kurumunda işe alınması mümkün olmayabiliyor. Ancak, belediye başkanı olmasında beis yok. Peki küçük bir uygulama düzenlemesiyle bunu ortadan kaldırmak mümkün olamaz mı?
4. “Perhiz ve lahana turşusu boyutu”: HDP’yi de DEM’i de kapatmak için elde namütenahi kanıt varken ve onların yerine konacak ‘üç harflileri’ de peşi sıra aynı akıbete uğratacak yasal dayanak söz konusuyken, bunları hâlâ oyun alanında tutmak, her türlü provokasyonla karşılaşmayı göze almak değil midir? Burada Devlet Bahçeli’nin hassasiyetine kulak vermekte yarar olabilir. Yani siz hem PKK’dan talimat aldığı kanıtlanmış siyasi partileri kapatmayacaksınız hem de onların ortalığı karıştırmasından şikâyet edeceksiniz. Buyurun size perhiz ve lahana turşusu durumu…
5. “Payandalar boyutu…”: Bugüne kadar 4 belediyeye kayyum atandı. Soruşturmalar ve dosyalar neticesinde, 27 belediyenin başkanıyla ilgili de benzer bir ihtimal kapıda. ABD’nin, dünyanın pek çok ülkesinde uyguladığı, ‘kaos çıkart-askeri müdahalede bulun’ stratejisi burada da geçerli olabilir mi? Neden olmasın?! 15 Temmuz’da millî iradeyi ortaya koymuş kitleleri bu provokasyonlar karşısında durdurmak pek de kolay olmayabilir. Tek çözüm yolu vardır: Devlet aklını, millet aklı hâline getirebilecek stratejik iletişim planını oluşturup uygulamak. İkna sürecini yönetmek… Bu, hükûmetin Türkiye’nin gelecek tasarımı ile ilgili alacağı bütün kritik kararlar için geçerlidir. Sakın yanlış anlaşılmasın; “Biz kararı veririz, TV programlarında tartışırlar” yaklaşımı doğru değildir.
Günün sözü
“İmkânsızla imkân dahilinde olan arasındaki tek fark, insanın kararlılık derecesidir.”
Thomas C. Lasorda
Gözümüze takılanlar…
Mümkün olduğu kadar yalın sorularla, şu beş boyutu incelemeye çalışalım…
1. “Bile bile lades boyutu…”: Hem DEM hem de CHP, haklarında soruşturmaların yürüdüğü, özellikle de PKK/KCK üyeliği gibi ‘ağır’ suçlamalarla karşı karşıya olan adayları belediye başkanlıkları için devreye soktuklarında, başlarına bu kayyum işinin geleceğini bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı! O zaman bile isteye bu durumun oluşmasını sağladılar, denebilir… Hangi durumun? Halkı kışkırtma, polisle çatışma, yurt dışına şikâyet, “Lafın bittiği yer” söylemlerinin; yani kaos algısı oluşturma durumunun…
2. “Makyevelizm boyutu…”: CHP, kendi yaptığı analizler neticesinde; son seçimi de kaybederken, buradaki sorunun sadece Kemal Bey gibi bir ‘kaybedici’ (13 seçim arka arkaya) ile yola çıkmaktan kaynaklanmadığını, HDP ile iş tutulmasının bunda rol oynadığını herhâlde hepimizden çok daha iyi biliyordu… Ancak yönetim, “Amaç aracı mübah kılar” saçmalığından yola çıkmış olmalı ki; Atatürk İlkeleri’ni bir kenara bırakıp, bu sefer de DEM ile iş tutup, PKK/KCK/DEM ortaklığında buluşmanın bagajını da seve seve yüklenmiş…
İstanbul’daki CHP otobüsünün tepesine DEM Eş Başkanını çıkaran Özgür Özel, Mardin’deki DEM otobüsüne de kendisi çıkmakta bir beis görmüyor. O otobüste yaptığı konuşmada DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın ettiği şu lafı ‘sine-i CHP’nin neresine yedireceklerini de herhâlde düşünmüşlerdir: “Çok iyi bilsinler ki, Seyit Rıza ne yaptıysa, Şeyh Sait ne yaptıysa, Mazlumlar, Denizler, Sakineler ne yaptıysa Kürt halkı da onların yaptığını yapacaktır.”
Yani adam düpedüz ‘devlete karşı isyan’ diyor… Sadece bu laf bile partinin başına bir ton yasal çorap örecek nitelikte… Eş Başkan hakkında soruşturma başlatıldı zaten… Öte yandan ortalama CHP’liler de bunu yemez ve Özel’e bedelini ödetirler; bir önceki seçimde Kılıçdaroğlu’na ödettikleri gibi...
3. “İğneyi kendine batır boyutu…”: Bu kayyum konusu, siyasi parti tercihinden bağımsız, kamu vicdanında rahatsızlık yaratma ihtimali olan bir konu mudur; değil midir? Hatta adalet duygusunu rencide etme olasılığı var mıdır; yok mudur? İki sorunun da yanıtının “Evet” olacağını kabul etmek durumundayız…
Birinci boyutta ifade ettiğimiz “Bile bile lades” durumunu engellemek mümkün olabilir mi? Tabii ki olabilir. Bugün, GBT (Genel Bilgi Tarama) sürecinde; bırakın PKK şüphesini, birinin sosyal medya hesabından zamanında FETÖ’ye övgü düzmüş ya da Gezi sürecini destekler mesaj paylaştığı tespit edilirse, devletin herhangi bir kurumunda işe alınması mümkün olmayabiliyor. Ancak, belediye başkanı olmasında beis yok. Peki küçük bir uygulama düzenlemesiyle bunu ortadan kaldırmak mümkün olamaz mı?
4. “Perhiz ve lahana turşusu boyutu”: HDP’yi de DEM’i de kapatmak için elde namütenahi kanıt varken ve onların yerine konacak ‘üç harflileri’ de peşi sıra aynı akıbete uğratacak yasal dayanak söz konusuyken, bunları hâlâ oyun alanında tutmak, her türlü provokasyonla karşılaşmayı göze almak değil midir? Burada Devlet Bahçeli’nin hassasiyetine kulak vermekte yarar olabilir. Yani siz hem PKK’dan talimat aldığı kanıtlanmış siyasi partileri kapatmayacaksınız hem de onların ortalığı karıştırmasından şikâyet edeceksiniz. Buyurun size perhiz ve lahana turşusu durumu…
5. “Payandalar boyutu…”: Bugüne kadar 4 belediyeye kayyum atandı. Soruşturmalar ve dosyalar neticesinde, 27 belediyenin başkanıyla ilgili de benzer bir ihtimal kapıda. ABD’nin, dünyanın pek çok ülkesinde uyguladığı, ‘kaos çıkart-askeri müdahalede bulun’ stratejisi burada da geçerli olabilir mi? Neden olmasın?! 15 Temmuz’da millî iradeyi ortaya koymuş kitleleri bu provokasyonlar karşısında durdurmak pek de kolay olmayabilir. Tek çözüm yolu vardır: Devlet aklını, millet aklı hâline getirebilecek stratejik iletişim planını oluşturup uygulamak. İkna sürecini yönetmek… Bu, hükûmetin Türkiye’nin gelecek tasarımı ile ilgili alacağı bütün kritik kararlar için geçerlidir. Sakın yanlış anlaşılmasın; “Biz kararı veririz, TV programlarında tartışırlar” yaklaşımı doğru değildir.
Günün sözü
“İmkânsızla imkân dahilinde olan arasındaki tek fark, insanın kararlılık derecesidir.”
Thomas C. Lasorda
Gözümüze takılanlar…
- “Türkiye’de Sağlık Muhabirliğinin 40 Yılı” belgesel gösterimi, İstinye Üniversitesi ve Liv Hospital iş birliği ile düzenlenmiş. Etkinlikte konuşan İstinye Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, sağlık muhabirliğinin ve sağlam etik değerlerin toplumsal önemini vurgulamış (Özgür Deniz Ceyhan, Contact Plus). Sağlık iletişimi, etik kodları ve yasal kısıtlamaları farklı, bu nedenle de özel bir uzmanlık alanıdır. Bu yönüyle biraz eğitim alanına da benzer… Zorludur, kısıtlayıcıdır; ancak ve ancak mutlaka iletişim yönetiminin bütün ilkelerinin devreye alınarak yönetilmesi gereklidir. Yoksa, sağlık alanında yaşadığımız ciddi olumsuzlukların, bütün sisteme hâkimmiş gibi algılanması işten değildir.
- Goebbels’e atfedilmiş, aslında sahibi başka bir Nazi yanlısı olan oyun yazarı Hanns Johst’un meşhur sözüdür: “Ne zaman kültür sözünü duysam elim tabancama gidiyor.” Son zamanlarda yapay zekânın yerlere göklere sığdırılamadığını duyduğumda benzer hisler içine giriyorum… Ancak bu, zaaflarının ve kötü yanlarının farkında olarak kullanışlı bir teknoloji olarak ele alınmasına karşı olduğum anlamına gelmesin. Abartılı bulduğumuz, teknolojinin insan unsurunun üzerinde bir yerlere konumlandırılmak istenmesidir… Dijital Pazarlama Okulu Kurucusu Yasin Kaplan, bu işi ciddiyetle ele almış ve “Yapay Zekâ ve Dijital Pazarlama Aşkı” kitabıyla bu fenomeni pratik örneklerle anlatmış. İş dünyasına sunduğu fırsatları açıklamış. Kitap, entelektüel heveslerinden şüphe etmediğim meslektaşlarımızın ilgisini çekecektir herhâlde…
- TVNET’te tam da ‘zamanın ruhu’na uygun, yani kompakt olmakla birlikte tatmin edici ve doğru referanslarla yol gösteren bir program var; Post Politik… Programın yapımcısı ve sunucusu Muhammet Enes Dönmez’in çalışmaları sonucunda yaklaşık üç yıllık bir arşiv oluşmuş. YouTube’daki TVNET X sayfasından bölümlere ulaşmak mümkün. TV’de son zamanlarda gözümüze takılan bir başka isim de Dr. Ömer Vatanartıran oldu… Önce, yıllardır süren “Gece Gündüz” adlı kültür-sanat programını devralmasıyla dikkatimizi çekmişti. Sunucusuyla özdeşleşmiş, kemik izleyicisi olan işlere girip de kendini kabul ettirmek zordur. Şimdi bir de klasik Türkçe eserlere yer verdiği, “B Yüzü Şarkıları” adlı programıyla kaliteli eğlence programı kontenjanına önemli bir katkı sağlıyor. Aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi Öğrenci Dekanı da olan Vatanartıran gibi, Enes Dönmez gibi altyapısı sağlam, TV’nin gerektirdiği özelliklere sahip, donanımlı gençlerle televizyonculuğumuz çok daha iyi yerlere gelecektir.