Beşir Atalay'dan iki taktik hata
05 Ağustos 2009 Akşam Gazetesi
'Kürt açılımı' denen 'milli' stratejinin taslağını Hükümet adına oluşturmakla görevlendirdiği ve yetkilendirdiği anlaşılan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, herhalde iki önemli taktik hata yapıyor...
Birincisi; '3İ'yi tam olarak anlatamamış olmalı ki, medyamızda bazı etkili köşe yazarı ustalar, 'Nerede yahu şu hükümetin önerileri? Kendilerinden hiç ses çıkmıyor. Bir açılımdır gidiyor. Ne zaman açacaksınız açılımı kardeşim!' diye serzenişte bulunup duruyorlar. Hatta hafif kafa buldukları bile söylenebilir.
İşin bu aşamasında yani 3İ'den (İstişare, İkna, İttifak) birincisinde Sayın Bakan'ın görevinin sadece 'istişare' olduğunu; yani çevresindeki sosyal paydaşların fikirlerini almanın ötesinde bir şey yapmaması gerektiğini Sayın Bakan çevresine ve medyaya gerektiği gibi anlatamamış herhalde...
Algılamayanda değil kabahat... Algılatamayan da ya..
Taktik hataların ikincisi ise; hedef kitlenin genişliği ile ilgili. Proje başından doğru dürüst anlatılmadığı için istişare sürecinin Beşir Atalay'ın 12 kişiyle yaptığı toplantıyla tamamlanmış olduğu gibi bir algı var ortalıkta... Herkes de bu 12 kişiye yüklenip duruyor. Son derece iyi başlamış bir 3İ sürecini berbat etmemek adına ya Sayın Bakan ya da Başbakan kalkıp süreci bir kez daha ayrıntısıyla anlatmalı. 'Kısa, orta ve uzun vadede' neler yapılacağının süreç mantığını açıklıkla ifade etmeli. Yoksa kuramda kazanılmış bir savaş, uygulamada her an kaybedilebilir...
Bu arada bana internet ortamında uygun görülen yakıştırmalar ne kadar doğru yolda olduğumu kontrol etmeme yardımcı oluyor... Bir ara 'Postal Yalayıcı' diyenler vardı. Silahlı Kuvvetler konusundaki hassasiyetimden hiçbir şey kaybetmiş olmamama rağmen, Beşir Atalay'ın 3İ Yaklaşımı'nı doğru bulduğumu ifade ettim diye, bu kez de 'AKP Yalakası' demişler... Çok sevindim... Demek ki doğru yoldayız...
Roche bu işi 'geçiştiremez'...
Krİz ilk patladığında Roche'un kriz iletişiminin en üst düzeydeki yöneticiler tarafından adam gibi yönetilemediğini söylemiş, bu durumdan da şahıslardan çok Roche markasının zarar göreceğini belirtmiştik...
Aradan zaman geçti... Türkiye ilaç pazarında büyük payı olan Roche'un Türkiye'deki yöneticileri değişti... Bu arada 10. Ağır Ceza Mahkemesi 'Çete Suçlaması'ndan beraat; 'İhaleye fesat karıştırmak'tan da takipsizlik kararı vermiş...
'Vermiş' diyoruz, çünkü pek çok kimse bu kararlardan da bihaberdir aslında. Roche bu sürecin de iletişimini yapmadı... İş, ilişki ve iletişim stratejileri için 'zehir' mahiyetindedir: Susup oturursun... 'Bunlar da geçer' diye düşünürsün... 'Devekuşu misali kafayı kuma gömmek' gibi...
Kriz durumlarında kesinlikle yapılmaması gereken tek şey var ise o da budur işte. Yani Roche'un yaptığı... Nitekim Yargıtay beraat ve takipsizlik kararlarını bozmuş ve Roche'un Ağır Ceza'da yeniden yargılanmasına hükmetmiş...
Nedeni?..
Onu açıklamak bize değil Roche'a düşer... Belki gerçekten suçsuz... Biz ne bilelim. Son bildiğimiz Yargıtay kararı. Bozulan beraat ve takipsizlik kararı... Tekrar Ağır Ceza yolu... Bu kararı şahısların üzerine yıkıp Roche'un sıyrılabileceğini düşünmek ise en büyük hata... Kesinlikle geçiştirmemek ve olayı tüm iletişim boyutlarıyla ortaya koymak gerek.
Yapacaklar mı? Pek sanmıyorum. Bugüne kadar yapmadılar...
'Kürt açılımı' denen 'milli' stratejinin taslağını Hükümet adına oluşturmakla görevlendirdiği ve yetkilendirdiği anlaşılan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, herhalde iki önemli taktik hata yapıyor...
Birincisi; '3İ'yi tam olarak anlatamamış olmalı ki, medyamızda bazı etkili köşe yazarı ustalar, 'Nerede yahu şu hükümetin önerileri? Kendilerinden hiç ses çıkmıyor. Bir açılımdır gidiyor. Ne zaman açacaksınız açılımı kardeşim!' diye serzenişte bulunup duruyorlar. Hatta hafif kafa buldukları bile söylenebilir.
İşin bu aşamasında yani 3İ'den (İstişare, İkna, İttifak) birincisinde Sayın Bakan'ın görevinin sadece 'istişare' olduğunu; yani çevresindeki sosyal paydaşların fikirlerini almanın ötesinde bir şey yapmaması gerektiğini Sayın Bakan çevresine ve medyaya gerektiği gibi anlatamamış herhalde...
Algılamayanda değil kabahat... Algılatamayan da ya..
Taktik hataların ikincisi ise; hedef kitlenin genişliği ile ilgili. Proje başından doğru dürüst anlatılmadığı için istişare sürecinin Beşir Atalay'ın 12 kişiyle yaptığı toplantıyla tamamlanmış olduğu gibi bir algı var ortalıkta... Herkes de bu 12 kişiye yüklenip duruyor. Son derece iyi başlamış bir 3İ sürecini berbat etmemek adına ya Sayın Bakan ya da Başbakan kalkıp süreci bir kez daha ayrıntısıyla anlatmalı. 'Kısa, orta ve uzun vadede' neler yapılacağının süreç mantığını açıklıkla ifade etmeli. Yoksa kuramda kazanılmış bir savaş, uygulamada her an kaybedilebilir...
Bu arada bana internet ortamında uygun görülen yakıştırmalar ne kadar doğru yolda olduğumu kontrol etmeme yardımcı oluyor... Bir ara 'Postal Yalayıcı' diyenler vardı. Silahlı Kuvvetler konusundaki hassasiyetimden hiçbir şey kaybetmiş olmamama rağmen, Beşir Atalay'ın 3İ Yaklaşımı'nı doğru bulduğumu ifade ettim diye, bu kez de 'AKP Yalakası' demişler... Çok sevindim... Demek ki doğru yoldayız...
Roche bu işi 'geçiştiremez'...
Krİz ilk patladığında Roche'un kriz iletişiminin en üst düzeydeki yöneticiler tarafından adam gibi yönetilemediğini söylemiş, bu durumdan da şahıslardan çok Roche markasının zarar göreceğini belirtmiştik...
Aradan zaman geçti... Türkiye ilaç pazarında büyük payı olan Roche'un Türkiye'deki yöneticileri değişti... Bu arada 10. Ağır Ceza Mahkemesi 'Çete Suçlaması'ndan beraat; 'İhaleye fesat karıştırmak'tan da takipsizlik kararı vermiş...
'Vermiş' diyoruz, çünkü pek çok kimse bu kararlardan da bihaberdir aslında. Roche bu sürecin de iletişimini yapmadı... İş, ilişki ve iletişim stratejileri için 'zehir' mahiyetindedir: Susup oturursun... 'Bunlar da geçer' diye düşünürsün... 'Devekuşu misali kafayı kuma gömmek' gibi...
Kriz durumlarında kesinlikle yapılmaması gereken tek şey var ise o da budur işte. Yani Roche'un yaptığı... Nitekim Yargıtay beraat ve takipsizlik kararlarını bozmuş ve Roche'un Ağır Ceza'da yeniden yargılanmasına hükmetmiş...
Nedeni?..
Onu açıklamak bize değil Roche'a düşer... Belki gerçekten suçsuz... Biz ne bilelim. Son bildiğimiz Yargıtay kararı. Bozulan beraat ve takipsizlik kararı... Tekrar Ağır Ceza yolu... Bu kararı şahısların üzerine yıkıp Roche'un sıyrılabileceğini düşünmek ise en büyük hata... Kesinlikle geçiştirmemek ve olayı tüm iletişim boyutlarıyla ortaya koymak gerek.
Yapacaklar mı? Pek sanmıyorum. Bugüne kadar yapmadılar...