Bir profesyonel, omurilikten konuşamaz
20 KASIM 2005
Geçen hafta iletişim krizleriyle ve kazalarıyla doluydu. Bu tür kazalar bireysel boyutta yaşandığı zaman insanlar birbirine giriyor. Boşanmalar, kavgalar, başarısızlıklar... Kurumsal boyutta ise anında bir felaket oluşamayabilir; ama tortu bırakır. Aynen demliklerin dibinde oluşan ve yavaş yavaş kalınlaşan kireç tabakası gibi...
Önce Haberturk.com’dan bir haber: Başkent Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen “6’ncı Çocuk Forumu”nun açılışını yapan Bakan Çubukçu, 81 ilden gelen çocukları dinledi ve kendilerine ulaşmaları için kartını dağıttı. Çubukçu, ‘Yarınlara daha güzel bakmak için siz çocukların haklarınızı korumanızdan büyük gurur duyuyorum’ dedi. Bu arada söz isteyen 13 yaşındaki Eşref Er, Bakan Çubukçu’ya ‘Yalova’dan geliyorum. Sokakta çalışan çok çocuk var. Ben de bazen çalışıyorum’ diye seslendi. Bunun üzerine araya giren Çubukçu, ‘Nasıl işler iyi mi?’ deyince, salonda bir anda buz gibi bir hava esti.” Habere göre çocuk, Bakan’a şu yanıtı vermiş: “Gelin de halimizi görün. Elinizden geleni ardınıza koymayın.”
Bir bakan profesyonel siyasetçidir. Bir profesyonelin en belirgin özelliği ise ‘içinden geldiği’ gibi konuşmaması, davranmamasıdır.
Öte yandan Sayın Başbakan Erdoğan’ın ‘Ulema’ krizinin bir kriz olduğuna, bu sözün ‘omurilikten’, bilinçsizce, yanlışlıkla söylendiğine inanmıyorum. Başbakan gündemi belirlemiştir. O sadece bir devlet adamı değildir. Aynı zamanda bir siyasi parti lideridir. Seçmen tabanını dikkate almak, gündemi zaman zaman ona göre yönetmek zorundadır. İçeriğine katılıp katılmamak ayrı meseledir; fakat yaptığı iletişim tekniği açısından doğrudur.
Deniz Akkaya’nın “Sevgilim beni dövdü!” şeklindeki açıklaması ise, iletişim açısından tipik bir ‘kendi ayağına ateş etme’ etkinliğidir. Bu hafta en sık rastlanan tür de bu olmuştur.
Tüm profesyoneller için kıssadan hisse: “Konuşmadan önce en az iki kere düşünün. En küçük risk gördüğünüz anda, susun!”
Helal olsun milli takıma (!)
Daha önce de burada sık sık örnekleriyle vermişizdir. İletişimde risk almadan kazanmak mümkün değildir. Pek çok kuruluşun burun kıvıracağı bir etkinliğe Tepe Nautilus, sponsor olmuş. Sualtı Fotoğraf Milli Takımı’nın Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası’na katılmasında önemli rol oynamış. Sen git Dünya Şampiyonu ol... Nautilus işin ucunu bırakmamış. Şampiyonların çektikleri fotoğrafları alışveriş merkezinde sergiliyor. Milli takıma altın madalya kazandıran kefal fotoğrafı da baş köşede.
Futbol Milli takımımız play-off’u geçemedi. Başka bir milli takımımız dünya şampiyonu oldu. Bize bu guru yaşatan sporcuları, Tepe Nautilus’u, onun risk almayı bilen işletme müdürü Nihat Sandıkcıoğlu’nu ve PR şirketleri MPR’yi de yürekten kutluyorum.
Türk Milli Takımı’nın ilk kez katıldığı ve altın madalyayla döndüğü şampiyona iki yılda bir gerçekleşiyor. 13-18 Eylül tarihlerinde İspanya’nın Barselona şehrine bir saat uzaklıkta bulunan Estartit kasabasında düzenlenen şampiyonaya toplam 25 ülke ve 50 fotoğrafçı katılmış. Sualtı Fotoğraf Milli Takımı geçen yıl kurulmuş. Milli takım, tecrübeli sualtı fotoğrafçısı Alptekin Baloğlu, yardımcısı Birkan Babakol ile Asım Dumlu ve yardımcısı Fikret Altay’dan oluşuyormuş.
Hem ‘çekici’ hem de ‘doğru’ ve ‘başarılı’
Eğer bir reklam, görevi gereği ikna etmiyorsa, sıcak satışa davet etmiyorsa, algılamayı pozitif yönde değiştirmiyorsa, ne kadar çok konuşulursa konuşulsun bir şey ifade etmez. Günün sonunda reklam verenin parasıyla dans edilmiş olunur.
Geçen hafta yazdığım ve keyifle izlediğimi belirttiğim İlhan Mansızlı ve o şirin mi şirin kızlı Evy Lady reklamının etkisini merak ediyordum. Evy Lady Pazarlama Bölümü’nden Bianka Somer reklamın etkisi ile ilgili bir e-posta gönderdi:“Reklam yayınlanmaya başlayalı sadece 10 gün oldu ve ciddi derecede raf çekişlerinde artış var... Şimdiye kadar sadece 3 kişi bize geri ödeme talebinde bulundu; satış noktasından aldıkları ürünün üzerinde bulunan başvuru formunu doldurarak, boş ambalaj ve ürün satış fişinin orijinali ya da fotokopisi ile birlikte EVYAP'ın posta adresine göndermeleri yetiyor. Aynı gün içinde tüketicilerin talebi dikkate alınarak belirttikleri banka hesaplarına paraları havale yapılıyor. Geri ödeme garantisi verirken %1, %3, %5 geri dönüşüm olma ihtimalini hesaplamıştik. Ancak %1 bile dönüşüm olmadığını görmek bu ürüne güvenmekte ne kadar haklı olduğumuzu bize bir kez daha göstermiş oldu.” diyor.
İşte şimdi sadece ‘güzel’, ‘sempatik’, ‘çekici’ değil; aynı zamanda başarılı, doğru, iyi reklamdan söz edebiliriz. Tebrikler...
Kaymaklı ekmek kadayıfı
Haberturk’deki TV programında Serdar Erener’den söz ederken “O bir yaratık!” demişim. “İletişim dehası bir yaratık!” Programın tekrarını izlerken fark ettim. Belki de Pınar’ın son ‘iç organlı’ kampanyasından etkilenmişimdir.
Bir seslendirme ve canlandırma harikası, reklama ancak böyle yansıyabilir. Özkan Uğur (Murrun), Engin Günaydın (Kemmik), Okan Bayülgen (Beyn) kilit mesajları mükemmel vermişler. Yine de Pınar’cılara 4 tane önerim olacak: 1. Ürün bazı süpermarketlerde bulunamamış... Dağıtıma dikkat! 2. Adı çok zor akılda kalıyor. 3. Derhal o iç organların bebekleri çıkarılmalı hatta bir TV programı Pınar sponsorluğunda hayata geçirilmeli. 4. Bağışıklık sistemi konusunda halkı bilgilendirici ‘konu yönetimi’ çalışmaları yapılmalı.
Bana sorarsanız “Zuzu” dan bu yana izlediğim en sevimli reklam filmi... Satışa da dönüşürse ‘kaymaklı ekmek kadayıfı’...
Naftalin kokan tartışma
İletişim dünyasında neredeyse 15 yıl geride kalmış bir tartışma Marketing Türkiye dergisinde çıkan bir yazı ile yeniden alevleniyor. Umarız son kez alevleniyor. Konu şu: Medyada çıkan haberlerin değeri nasıl hesaplanır? Derginin 15 Kasım tarihli son sayısında Ajans Press’in hazırladığı PR Analiz adlı sayfada, haberlerin değerinin medyada yer aldıkları alanın o medya kuruluşunun reklam tarifesindeki fiyatları ile çarpılması sonucu ölçülebileceği yazıyor. Dergi konuyu 1 Aralık sayısında kapaktan girecek ve geniş olarak ele alacakmış.
Biz bu ölçümleme yönteminin buharlı tren ve otomobil yapımını savunmak gibi bir şey olduğunu, 15 yıl önceki yazılarımızda belirtmiştik. PR ölçümlemeleri ciddi iştir. Son derece karmaşık yöntemlerle ve saha çalışmalarıyla yapılır. Önemlidir, çünkü iletişim harcamalarının nereye gittiği konusunda belirgin ip uçları verir. Hıncal Uluç’un yazısının içinde geçen iki satırlık olumlu yorumun reklam değeri sıfıra yakındır; ama itibar değeri ölçülemeyecek derecededir. Bu nedenle PR’ın etkisi haberin büyüklüğü ile değil, insanların algısındaki değişiklikle ölçülür. Umarız bu naftalin kokan tartışmaya, 1 Aralık’ta nokta konur.
Önce Haberturk.com’dan bir haber: Başkent Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen “6’ncı Çocuk Forumu”nun açılışını yapan Bakan Çubukçu, 81 ilden gelen çocukları dinledi ve kendilerine ulaşmaları için kartını dağıttı. Çubukçu, ‘Yarınlara daha güzel bakmak için siz çocukların haklarınızı korumanızdan büyük gurur duyuyorum’ dedi. Bu arada söz isteyen 13 yaşındaki Eşref Er, Bakan Çubukçu’ya ‘Yalova’dan geliyorum. Sokakta çalışan çok çocuk var. Ben de bazen çalışıyorum’ diye seslendi. Bunun üzerine araya giren Çubukçu, ‘Nasıl işler iyi mi?’ deyince, salonda bir anda buz gibi bir hava esti.” Habere göre çocuk, Bakan’a şu yanıtı vermiş: “Gelin de halimizi görün. Elinizden geleni ardınıza koymayın.”
Bir bakan profesyonel siyasetçidir. Bir profesyonelin en belirgin özelliği ise ‘içinden geldiği’ gibi konuşmaması, davranmamasıdır.
Öte yandan Sayın Başbakan Erdoğan’ın ‘Ulema’ krizinin bir kriz olduğuna, bu sözün ‘omurilikten’, bilinçsizce, yanlışlıkla söylendiğine inanmıyorum. Başbakan gündemi belirlemiştir. O sadece bir devlet adamı değildir. Aynı zamanda bir siyasi parti lideridir. Seçmen tabanını dikkate almak, gündemi zaman zaman ona göre yönetmek zorundadır. İçeriğine katılıp katılmamak ayrı meseledir; fakat yaptığı iletişim tekniği açısından doğrudur.
Deniz Akkaya’nın “Sevgilim beni dövdü!” şeklindeki açıklaması ise, iletişim açısından tipik bir ‘kendi ayağına ateş etme’ etkinliğidir. Bu hafta en sık rastlanan tür de bu olmuştur.
Tüm profesyoneller için kıssadan hisse: “Konuşmadan önce en az iki kere düşünün. En küçük risk gördüğünüz anda, susun!”
Helal olsun milli takıma (!)
Daha önce de burada sık sık örnekleriyle vermişizdir. İletişimde risk almadan kazanmak mümkün değildir. Pek çok kuruluşun burun kıvıracağı bir etkinliğe Tepe Nautilus, sponsor olmuş. Sualtı Fotoğraf Milli Takımı’nın Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası’na katılmasında önemli rol oynamış. Sen git Dünya Şampiyonu ol... Nautilus işin ucunu bırakmamış. Şampiyonların çektikleri fotoğrafları alışveriş merkezinde sergiliyor. Milli takıma altın madalya kazandıran kefal fotoğrafı da baş köşede.
Futbol Milli takımımız play-off’u geçemedi. Başka bir milli takımımız dünya şampiyonu oldu. Bize bu guru yaşatan sporcuları, Tepe Nautilus’u, onun risk almayı bilen işletme müdürü Nihat Sandıkcıoğlu’nu ve PR şirketleri MPR’yi de yürekten kutluyorum.
Türk Milli Takımı’nın ilk kez katıldığı ve altın madalyayla döndüğü şampiyona iki yılda bir gerçekleşiyor. 13-18 Eylül tarihlerinde İspanya’nın Barselona şehrine bir saat uzaklıkta bulunan Estartit kasabasında düzenlenen şampiyonaya toplam 25 ülke ve 50 fotoğrafçı katılmış. Sualtı Fotoğraf Milli Takımı geçen yıl kurulmuş. Milli takım, tecrübeli sualtı fotoğrafçısı Alptekin Baloğlu, yardımcısı Birkan Babakol ile Asım Dumlu ve yardımcısı Fikret Altay’dan oluşuyormuş.
Hem ‘çekici’ hem de ‘doğru’ ve ‘başarılı’
Eğer bir reklam, görevi gereği ikna etmiyorsa, sıcak satışa davet etmiyorsa, algılamayı pozitif yönde değiştirmiyorsa, ne kadar çok konuşulursa konuşulsun bir şey ifade etmez. Günün sonunda reklam verenin parasıyla dans edilmiş olunur.
Geçen hafta yazdığım ve keyifle izlediğimi belirttiğim İlhan Mansızlı ve o şirin mi şirin kızlı Evy Lady reklamının etkisini merak ediyordum. Evy Lady Pazarlama Bölümü’nden Bianka Somer reklamın etkisi ile ilgili bir e-posta gönderdi:“Reklam yayınlanmaya başlayalı sadece 10 gün oldu ve ciddi derecede raf çekişlerinde artış var... Şimdiye kadar sadece 3 kişi bize geri ödeme talebinde bulundu; satış noktasından aldıkları ürünün üzerinde bulunan başvuru formunu doldurarak, boş ambalaj ve ürün satış fişinin orijinali ya da fotokopisi ile birlikte EVYAP'ın posta adresine göndermeleri yetiyor. Aynı gün içinde tüketicilerin talebi dikkate alınarak belirttikleri banka hesaplarına paraları havale yapılıyor. Geri ödeme garantisi verirken %1, %3, %5 geri dönüşüm olma ihtimalini hesaplamıştik. Ancak %1 bile dönüşüm olmadığını görmek bu ürüne güvenmekte ne kadar haklı olduğumuzu bize bir kez daha göstermiş oldu.” diyor.
İşte şimdi sadece ‘güzel’, ‘sempatik’, ‘çekici’ değil; aynı zamanda başarılı, doğru, iyi reklamdan söz edebiliriz. Tebrikler...
Kaymaklı ekmek kadayıfı
Haberturk’deki TV programında Serdar Erener’den söz ederken “O bir yaratık!” demişim. “İletişim dehası bir yaratık!” Programın tekrarını izlerken fark ettim. Belki de Pınar’ın son ‘iç organlı’ kampanyasından etkilenmişimdir.
Bir seslendirme ve canlandırma harikası, reklama ancak böyle yansıyabilir. Özkan Uğur (Murrun), Engin Günaydın (Kemmik), Okan Bayülgen (Beyn) kilit mesajları mükemmel vermişler. Yine de Pınar’cılara 4 tane önerim olacak: 1. Ürün bazı süpermarketlerde bulunamamış... Dağıtıma dikkat! 2. Adı çok zor akılda kalıyor. 3. Derhal o iç organların bebekleri çıkarılmalı hatta bir TV programı Pınar sponsorluğunda hayata geçirilmeli. 4. Bağışıklık sistemi konusunda halkı bilgilendirici ‘konu yönetimi’ çalışmaları yapılmalı.
Bana sorarsanız “Zuzu” dan bu yana izlediğim en sevimli reklam filmi... Satışa da dönüşürse ‘kaymaklı ekmek kadayıfı’...
Naftalin kokan tartışma
İletişim dünyasında neredeyse 15 yıl geride kalmış bir tartışma Marketing Türkiye dergisinde çıkan bir yazı ile yeniden alevleniyor. Umarız son kez alevleniyor. Konu şu: Medyada çıkan haberlerin değeri nasıl hesaplanır? Derginin 15 Kasım tarihli son sayısında Ajans Press’in hazırladığı PR Analiz adlı sayfada, haberlerin değerinin medyada yer aldıkları alanın o medya kuruluşunun reklam tarifesindeki fiyatları ile çarpılması sonucu ölçülebileceği yazıyor. Dergi konuyu 1 Aralık sayısında kapaktan girecek ve geniş olarak ele alacakmış.
Biz bu ölçümleme yönteminin buharlı tren ve otomobil yapımını savunmak gibi bir şey olduğunu, 15 yıl önceki yazılarımızda belirtmiştik. PR ölçümlemeleri ciddi iştir. Son derece karmaşık yöntemlerle ve saha çalışmalarıyla yapılır. Önemlidir, çünkü iletişim harcamalarının nereye gittiği konusunda belirgin ip uçları verir. Hıncal Uluç’un yazısının içinde geçen iki satırlık olumlu yorumun reklam değeri sıfıra yakındır; ama itibar değeri ölçülemeyecek derecededir. Bu nedenle PR’ın etkisi haberin büyüklüğü ile değil, insanların algısındaki değişiklikle ölçülür. Umarız bu naftalin kokan tartışmaya, 1 Aralık’ta nokta konur.