CHP’nin MYK’sı söylemlere ayar vermeli...
29 MAYIS 2010
Vitrin fena değil… Dinazorlar kenara çekilmişler… Her an geri gelebilecekmiş izlenimi verseler de, başarının yerini hiçbir şey tutamayacağı için, şimdilik sütre gerisinde öylesine bekleşiyorlar…
Gençler ön planda… Ortaya koyacakları ‘yeni fikirlerin’ henüz esamesi okunmuyor ama, olsun; ümit vaat ettikleri kesin… CHP transformasyon moduna girmiş bir kere… Tutucu takım bu gidişi ancak bir süre durdurabilir… Çarkları geri döndüremezler…
Bir de şu söylemlere çeki düzen verebilseler… Liderden çok, dayalı döşeli dürüst bir yönetici olduğu izlenimini hergün daha net vurgulayan Kemal Bey, Türkiye’nin gelecek tasarımı konusunda hangi tabloyu çiziyor, hangi modellemeye işaret ediyor, anlamak zor…
Park açılışında Kemal Bey (kendisine öyle denmesini istiyormuş) diyordu ki: “Yeşil alanların imara açılması hususunu bizim iktidarımızda halka soracağız. Referandum yapacağız… “
Şu ‘elit’ meselesini kavrayamamak, CHP’ye nelere mal oldu… Hedonizmi bir türlü kendilerine reva görmüyorlar mesela… İyi yaşamak günah… Marka giymek, havuzlu villa, tekne falan tu kaka… O yüzden şehrin kaderini de elit kesim değil halk belirlemeli…
Şehircilik, mimarlık falan havagazı… Uzmanlık alanına başvurmak da neyin nesi? Şehrin imarını mimarlara, şehircilere değil halka soracaksın… Atina demokrasisi… Bir farkla. Orada yine de elit belirliyordu Atina’nın kaderini… Bu, ‘demokratik halk cumhuriyeti’…
CHP bugün 20 kişilik MYK’yı seçecek. Yani partinin en üst yönetim organını… İşte o organdan Türkiye adına beklenmesi gereken; fikri üretim, dünyanın ve Türkiye’nin gelecek tasarımı ve ona uygun strateji ve politikalardır… Hamaset değil…
Niyetimiz ‘intihal’ değildir…
Sayın Başbakan’ın özünde doğru olmalarına rağmen pratikte siyasi sorun yaratabilecek; “doktorlara iğne olmayın, askerlik yan gelip yatma yeri değildir, madencilik işinin kaderinde bu vardır” gibi tespitleriyle ile ilgili yazdığımız yazıdaki bir ifademiz üzerine okurlarımızdan Zübeyir Toçoğlu bir e-posta göndermiş; diyor ki:
“Değerli hocam; yazılarınızı ilgiyle takip eden bir okuyucunuzum. 22 Mayıs tarihli yazınızda 'Menşei bana ait olduğu iddia edilen şu söz de siyasi iletişimin bir başka vazgeçilmezidir: 'Her söylediğin doğru olsun, ama her doğruyu söyleme!' diye yazmışsınız…
Bu sözü ben daha önce hem de yaklaşık aynı ifade kalıbına yakın bir tarzda Bediüzzaman Said Nursi'nin Mektubat adlı eserinde 22. Mektup 265. sayfasında aynen şu şekilde okumuştum: 'İkinci düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.’
Siz ‘Bu sözün menşeinin bana ait olduğunu söylüyorlar’ diyorsunuz. Bu eserin yazılış tarihi 1929-1931 yılları arasında olduğuna göre genel kabul olarak, bu sözün menşeinin Said Nursi'ye atfedilmesi gerektiğine inanıyorum. Tüm saygılarımla Zübeyir Toçoğlu. Sakarya’
Zübeyir Bey’in dikkatine hayranlığımızı ifade edelim… Biz de zaten, “Söz bize aittir!” dememişiz Allah’tan… Başkasına ait söze sahip çıkma niyetimiz hiçbir zaman olmamıştır… Ben deyişi Said Nursi’nin kitabından öğrenmemiş ve bu bağlamda (kontekst) kullanmıyor olsam da, bilgiyi iletmek boynumuzun borcudur…
Tek çözüm: Kamu diplomasisi!..
2016 da gitti. 6 yıl sonraki Avrupa Futbol Şampiyonası’nı da alamadık…
Bu, sadece Futbol Federasyonu’nun işi değildir… Ülke markasını yönetme meselesini -Cumhurbaşkanlığı daha yeni el attı bu konuya- ciddiye almazsak, kamu diplomasisini, devlet – özel sektör – STK’lar işbirliğinde yönetmeyi beceremezsek (Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü daha yeni kuruldu, işi hemen ele almalı) bu tür organizasyonlar (Dünya Basketbol Şampiyonası) ancak özel bireysel gayretlerin rekabetine kalır ki; burada da şans faktörü büyük rol oynar…
Daha ne kadar, “Top yuvarlaktır”, “Şansımız yoktu!” diye sızlanacağız?..
Gençler ön planda… Ortaya koyacakları ‘yeni fikirlerin’ henüz esamesi okunmuyor ama, olsun; ümit vaat ettikleri kesin… CHP transformasyon moduna girmiş bir kere… Tutucu takım bu gidişi ancak bir süre durdurabilir… Çarkları geri döndüremezler…
Bir de şu söylemlere çeki düzen verebilseler… Liderden çok, dayalı döşeli dürüst bir yönetici olduğu izlenimini hergün daha net vurgulayan Kemal Bey, Türkiye’nin gelecek tasarımı konusunda hangi tabloyu çiziyor, hangi modellemeye işaret ediyor, anlamak zor…
Park açılışında Kemal Bey (kendisine öyle denmesini istiyormuş) diyordu ki: “Yeşil alanların imara açılması hususunu bizim iktidarımızda halka soracağız. Referandum yapacağız… “
Şu ‘elit’ meselesini kavrayamamak, CHP’ye nelere mal oldu… Hedonizmi bir türlü kendilerine reva görmüyorlar mesela… İyi yaşamak günah… Marka giymek, havuzlu villa, tekne falan tu kaka… O yüzden şehrin kaderini de elit kesim değil halk belirlemeli…
Şehircilik, mimarlık falan havagazı… Uzmanlık alanına başvurmak da neyin nesi? Şehrin imarını mimarlara, şehircilere değil halka soracaksın… Atina demokrasisi… Bir farkla. Orada yine de elit belirliyordu Atina’nın kaderini… Bu, ‘demokratik halk cumhuriyeti’…
CHP bugün 20 kişilik MYK’yı seçecek. Yani partinin en üst yönetim organını… İşte o organdan Türkiye adına beklenmesi gereken; fikri üretim, dünyanın ve Türkiye’nin gelecek tasarımı ve ona uygun strateji ve politikalardır… Hamaset değil…
Niyetimiz ‘intihal’ değildir…
Sayın Başbakan’ın özünde doğru olmalarına rağmen pratikte siyasi sorun yaratabilecek; “doktorlara iğne olmayın, askerlik yan gelip yatma yeri değildir, madencilik işinin kaderinde bu vardır” gibi tespitleriyle ile ilgili yazdığımız yazıdaki bir ifademiz üzerine okurlarımızdan Zübeyir Toçoğlu bir e-posta göndermiş; diyor ki:
“Değerli hocam; yazılarınızı ilgiyle takip eden bir okuyucunuzum. 22 Mayıs tarihli yazınızda 'Menşei bana ait olduğu iddia edilen şu söz de siyasi iletişimin bir başka vazgeçilmezidir: 'Her söylediğin doğru olsun, ama her doğruyu söyleme!' diye yazmışsınız…
Bu sözü ben daha önce hem de yaklaşık aynı ifade kalıbına yakın bir tarzda Bediüzzaman Said Nursi'nin Mektubat adlı eserinde 22. Mektup 265. sayfasında aynen şu şekilde okumuştum: 'İkinci düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.’
Siz ‘Bu sözün menşeinin bana ait olduğunu söylüyorlar’ diyorsunuz. Bu eserin yazılış tarihi 1929-1931 yılları arasında olduğuna göre genel kabul olarak, bu sözün menşeinin Said Nursi'ye atfedilmesi gerektiğine inanıyorum. Tüm saygılarımla Zübeyir Toçoğlu. Sakarya’
Zübeyir Bey’in dikkatine hayranlığımızı ifade edelim… Biz de zaten, “Söz bize aittir!” dememişiz Allah’tan… Başkasına ait söze sahip çıkma niyetimiz hiçbir zaman olmamıştır… Ben deyişi Said Nursi’nin kitabından öğrenmemiş ve bu bağlamda (kontekst) kullanmıyor olsam da, bilgiyi iletmek boynumuzun borcudur…
Tek çözüm: Kamu diplomasisi!..
2016 da gitti. 6 yıl sonraki Avrupa Futbol Şampiyonası’nı da alamadık…
Bu, sadece Futbol Federasyonu’nun işi değildir… Ülke markasını yönetme meselesini -Cumhurbaşkanlığı daha yeni el attı bu konuya- ciddiye almazsak, kamu diplomasisini, devlet – özel sektör – STK’lar işbirliğinde yönetmeyi beceremezsek (Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü daha yeni kuruldu, işi hemen ele almalı) bu tür organizasyonlar (Dünya Basketbol Şampiyonası) ancak özel bireysel gayretlerin rekabetine kalır ki; burada da şans faktörü büyük rol oynar…
Daha ne kadar, “Top yuvarlaktır”, “Şansımız yoktu!” diye sızlanacağız?..