Civcivler aç kalmasın!
24 mayıs 2025 yeni şafak
Sevdiler… Yalanın binini bir paraya sattı, ona rağmen sevdiler seçtiler… ABD Başkanı Donald Trump’tan söz ediyoruz bu kez… İmamoğlu ya da Zelenski’den değil… Hoş Zelenski’ye yalancı demek de doğru olmazdı, o daha çok ‘şov’ tadında aksiyonların insanı…
Dönelim Trump’ın son yalanına… Malum, bir süre önce Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret eden ABD Başkanı, bu ülkelerle trilyonlarca dolar değerinde silah satışı ve yatırım anlaşmaları yaptığını açıkladı…
Anadolu Ajansı’nın haberine göre; Suudi Arabistan ile silah alımı, enerji iş birliği, Suudi ordusunun eğitimi konularını kapsayan 600 milyar dolarlık anlaşma yapılmış. ABD Başkanı’na ABD üretimi 400 milyon dolarlık Boeing de hediye eden Katar ile tutarı 1,2 trilyon dolar olan anlaşmalar şunları kapsıyormuş: Savunma, havacılık ve enerji… Son olarak BAE ile savunma sanayi, enerji ve yapay zekâ alanlarında yatırım taahhüdü içeren 1,4 trilyon dolarlık anlaşma imzalanmış…
Başka bir deyişle Trump, üç günlük gezisi sonunda bu üç ülkeyi ABD’ye toplam 3,2 trilyon dolar kazandıracak iş birliğine razı ettiğini açıklamış…
Biz de merak ettik; bu ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılaları (GSYH) nedir ki sadece ABD’ye yatırımları bu boyutlara ulaşabiliyor…
Wikipedia’da (https://goo.gd/ii83q) tüm ülkeler için IMF’in 2025 GSYH tahminleri sıralanmış… Durum şu: Suudi Arabistan 1,083 trilyon dolar; Katar 222 milyar dolar; BAE ise 548 milyar dolar…
Yani, toplam GSYH’sı 1,853 trilyon dolar olması beklenen üç ülkenin 3,2 trilyon dolarlık anlaşmaya imza attıkları iddia ediliyor…
Hani bizde bir halk deyişi vardır; “Ufak at da civcivler yesin” derler… Durum bu sözü çağrıştırıyor sanki…
Gerçek fayda kalbe dokunur…
Bizim Bersay İletişim Danışmanlığı’ndaki arkadaşlarımızın kalpten desteklediği, tecrübelerini sunduğu bir oluşum Kalben Derneği… 2016 yılında kurulmuş… Devlet koruması altındaki çocukların sosyal, psikolojik ve fiziksel gelişimlerini desteklemek için çalışıyorlar… Şimdi de Kalben Çocuk Köyü projesini hayata geçirmişler…
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile imzalanan protokol çerçevesinde Marmara Denizi’ndeki Ekinlik Adası’nda oluşturulan Kalben Çocuk Köyü sayesinde devlet koruması altındaki çocuklar, yaz aylarında doğayla bağ kurabilecekleri, sosyal becerilerini geliştirebilecekleri ve anı biriktirebilecekleri bir merkeze kavuşmuşlar…
Ülkemizde çocuk refahına yönelik hayata geçirilmiş ‘iyi uygulama’ örneklerinden biri olma hedefine sahip projenin doğuşunun kalbe dokunan hikâyesini Derneğin Başkanı Pelin Çalışkanoğlu lansmanda anlatmış…
Projenin fitilini ateşleyen; okulun ilk günü hepimize sorulan, ancak bazılarımızı çok inciten bir soruymuş: “Yazın ne yaptın?..” Yaz günlerinin diğerlerinden pek farkı olmadığı için çocuklar anlatacak hikâye bulamıyor ve üzülüyorlarmış… Çocukları bu stresten kurtarmak, yaşıtları gibi anılar biriktirebilmelerini sağlamak; çocuklarımıza belki iyi gelecek ama onların bu stresten kurtulduğunu görmek bizlere çok daha iyi gelecek…
Var ettin Kalben Derneği, var ol!
“Ne gerek var” düşüncesi nasıl aşılır?..
Gönderdiği basın bülteninde; Imperium Barista® Espresso Makinesi ile evde profesyonel kahve keyfi sunduğunu belirten Arçelik, bu makineye “Günde bir kahve fiyatına 6 ayda” sahip olma imkânı da sağlıyormuş.
Kahvenin her türlüsünün ülkemizde meraklısı çok… Neredeyse her köşe başında bir ‘kahve dükkânı’ açılmış durumda… ‘Barista’ gibi yeni bir kelimeye çabucak alışabilmemizin nedeni de budur herhâlde…
Yine de ‘tam otomatik’ modeli 22 bin lira civarında olan bir makineyi öyle şak diye alacak tüketiciyi bulmak kolay değil… Ekonomik durumu müsaade etse bile, kültürel olarak evde bu türden içecekler hazırlamak adetimiz olmadığı için “Ne gerek var bu kadar para vermeye” sorusuna ikna edici bir cevap vermek gerekir…
Arçelik, bunun için mantığa, başka bir deyişle düşüncelere hitap etmeyi seçmiş… “Günde bir kahve fiyatına 6 ayda sahip olabilirsiniz” kilit mesajıyla sunduğu basın bülteniyle tüketiciye, “Bu para öyle ya da böyle cebinizden çıkıyor; şimdi ise aynı parayla bir de kahve makinesi sahibi olabilirsiniz” demeye getirmiş…
İletişim çalışmalarında ‘Düşüncelerden çok duygulara hitap etme’nin daha etkili olduğunu söyler dururuz. Ancak bu, mantıklı önermelere hiç yer verilmemeli anlamına gelmemeli… Özellikle de tüketicinin ‘para harcamaya’ alışkın olmadığı ürün ve hizmetler için Arçelik’in yaptığına benzer kıyaslamalar gayet ikna edici olabilir…
İnsan gamdan çürür…
PwC’nin 109 bölge ve ülkede 4 bin 601 CEO ile gerçekleştirdiği, Türkiye’den de 88 CEO’nun katıldığı “PwC Küresel CEO Araştırması”nın sonuçları açıklanmış. Buna göre, Türkiye’deki CEO’ların yüzde 58’i enflasyonu, yüzde 41’i ise makroekonomik çalkantıları şirketleri açısından “son derece” veya “yüksek derecede” tehdit olarak değerlendirmiş. Bu oranlar küresel düzeyde sırasıyla yüzde 27 ve yüzde 29 seviyelerindeymiş.
CEO’ların tehdit algısında dikkat çeken bir diğer başlık, jeopolitik çatışmalarmış. Türkiye’de yüzde 36’lık bir kesim bu başlığı ‘ciddi bir risk’ olarak görürken, küresel ortalamada bu oran yüzde 22 imiş.
Siber güvenlik tehditleri, küresel ölçekte yüzde 24 ile yüksek bir risk olarak görülürken, Türkiye’deki CEO’lar yalnızca yüzde 13 ile bu konuda daha düşük bir kaygı düzeyine sahipmişler…
“Tehdit algısı” konusundaki durumumuz, aslında diğer pek çok konudan farklı değil gibi… Ya “Aman canım bize bir şey olmaz” ruh hâliyle tedbir almayı geciktiren bir tutum benimsiyoruz ya da “Öldük, battık, bittik” propagandasına kendimizi kaptırıp güven kaybı yaşıyoruz gibi görünüyor…
Bu iki duygunun dengelenmesi, algı ile hakikatin paralellik arz edecek biçimde şekillenmesi önemli… Çünkü zamanında tedbir almak üzere harekete geçmek de umutsuzluk aşılayanların tuzağına düşmemek de ancak böyle mümkün olabilir… Bunun için yapılması gereken; olgular ile algıları hizalamaktır… Olguları doğru düzgün anlatacak, benimsetecek, güveni tazeleyecek ve insanları harekete geçirecek stratejik iletişim kampanyaları da işte bu amaçla devreye girerler…
Yoksa unutulmamalıdır ki; “Demir nemden, insan gamdan çürür…”
Dönelim Trump’ın son yalanına… Malum, bir süre önce Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret eden ABD Başkanı, bu ülkelerle trilyonlarca dolar değerinde silah satışı ve yatırım anlaşmaları yaptığını açıkladı…
Anadolu Ajansı’nın haberine göre; Suudi Arabistan ile silah alımı, enerji iş birliği, Suudi ordusunun eğitimi konularını kapsayan 600 milyar dolarlık anlaşma yapılmış. ABD Başkanı’na ABD üretimi 400 milyon dolarlık Boeing de hediye eden Katar ile tutarı 1,2 trilyon dolar olan anlaşmalar şunları kapsıyormuş: Savunma, havacılık ve enerji… Son olarak BAE ile savunma sanayi, enerji ve yapay zekâ alanlarında yatırım taahhüdü içeren 1,4 trilyon dolarlık anlaşma imzalanmış…
Başka bir deyişle Trump, üç günlük gezisi sonunda bu üç ülkeyi ABD’ye toplam 3,2 trilyon dolar kazandıracak iş birliğine razı ettiğini açıklamış…
Biz de merak ettik; bu ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılaları (GSYH) nedir ki sadece ABD’ye yatırımları bu boyutlara ulaşabiliyor…
Wikipedia’da (https://goo.gd/ii83q) tüm ülkeler için IMF’in 2025 GSYH tahminleri sıralanmış… Durum şu: Suudi Arabistan 1,083 trilyon dolar; Katar 222 milyar dolar; BAE ise 548 milyar dolar…
Yani, toplam GSYH’sı 1,853 trilyon dolar olması beklenen üç ülkenin 3,2 trilyon dolarlık anlaşmaya imza attıkları iddia ediliyor…
Hani bizde bir halk deyişi vardır; “Ufak at da civcivler yesin” derler… Durum bu sözü çağrıştırıyor sanki…
Gerçek fayda kalbe dokunur…
Bizim Bersay İletişim Danışmanlığı’ndaki arkadaşlarımızın kalpten desteklediği, tecrübelerini sunduğu bir oluşum Kalben Derneği… 2016 yılında kurulmuş… Devlet koruması altındaki çocukların sosyal, psikolojik ve fiziksel gelişimlerini desteklemek için çalışıyorlar… Şimdi de Kalben Çocuk Köyü projesini hayata geçirmişler…
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile imzalanan protokol çerçevesinde Marmara Denizi’ndeki Ekinlik Adası’nda oluşturulan Kalben Çocuk Köyü sayesinde devlet koruması altındaki çocuklar, yaz aylarında doğayla bağ kurabilecekleri, sosyal becerilerini geliştirebilecekleri ve anı biriktirebilecekleri bir merkeze kavuşmuşlar…
Ülkemizde çocuk refahına yönelik hayata geçirilmiş ‘iyi uygulama’ örneklerinden biri olma hedefine sahip projenin doğuşunun kalbe dokunan hikâyesini Derneğin Başkanı Pelin Çalışkanoğlu lansmanda anlatmış…
Projenin fitilini ateşleyen; okulun ilk günü hepimize sorulan, ancak bazılarımızı çok inciten bir soruymuş: “Yazın ne yaptın?..” Yaz günlerinin diğerlerinden pek farkı olmadığı için çocuklar anlatacak hikâye bulamıyor ve üzülüyorlarmış… Çocukları bu stresten kurtarmak, yaşıtları gibi anılar biriktirebilmelerini sağlamak; çocuklarımıza belki iyi gelecek ama onların bu stresten kurtulduğunu görmek bizlere çok daha iyi gelecek…
Var ettin Kalben Derneği, var ol!
“Ne gerek var” düşüncesi nasıl aşılır?..
Gönderdiği basın bülteninde; Imperium Barista® Espresso Makinesi ile evde profesyonel kahve keyfi sunduğunu belirten Arçelik, bu makineye “Günde bir kahve fiyatına 6 ayda” sahip olma imkânı da sağlıyormuş.
Kahvenin her türlüsünün ülkemizde meraklısı çok… Neredeyse her köşe başında bir ‘kahve dükkânı’ açılmış durumda… ‘Barista’ gibi yeni bir kelimeye çabucak alışabilmemizin nedeni de budur herhâlde…
Yine de ‘tam otomatik’ modeli 22 bin lira civarında olan bir makineyi öyle şak diye alacak tüketiciyi bulmak kolay değil… Ekonomik durumu müsaade etse bile, kültürel olarak evde bu türden içecekler hazırlamak adetimiz olmadığı için “Ne gerek var bu kadar para vermeye” sorusuna ikna edici bir cevap vermek gerekir…
Arçelik, bunun için mantığa, başka bir deyişle düşüncelere hitap etmeyi seçmiş… “Günde bir kahve fiyatına 6 ayda sahip olabilirsiniz” kilit mesajıyla sunduğu basın bülteniyle tüketiciye, “Bu para öyle ya da böyle cebinizden çıkıyor; şimdi ise aynı parayla bir de kahve makinesi sahibi olabilirsiniz” demeye getirmiş…
İletişim çalışmalarında ‘Düşüncelerden çok duygulara hitap etme’nin daha etkili olduğunu söyler dururuz. Ancak bu, mantıklı önermelere hiç yer verilmemeli anlamına gelmemeli… Özellikle de tüketicinin ‘para harcamaya’ alışkın olmadığı ürün ve hizmetler için Arçelik’in yaptığına benzer kıyaslamalar gayet ikna edici olabilir…
İnsan gamdan çürür…
PwC’nin 109 bölge ve ülkede 4 bin 601 CEO ile gerçekleştirdiği, Türkiye’den de 88 CEO’nun katıldığı “PwC Küresel CEO Araştırması”nın sonuçları açıklanmış. Buna göre, Türkiye’deki CEO’ların yüzde 58’i enflasyonu, yüzde 41’i ise makroekonomik çalkantıları şirketleri açısından “son derece” veya “yüksek derecede” tehdit olarak değerlendirmiş. Bu oranlar küresel düzeyde sırasıyla yüzde 27 ve yüzde 29 seviyelerindeymiş.
CEO’ların tehdit algısında dikkat çeken bir diğer başlık, jeopolitik çatışmalarmış. Türkiye’de yüzde 36’lık bir kesim bu başlığı ‘ciddi bir risk’ olarak görürken, küresel ortalamada bu oran yüzde 22 imiş.
Siber güvenlik tehditleri, küresel ölçekte yüzde 24 ile yüksek bir risk olarak görülürken, Türkiye’deki CEO’lar yalnızca yüzde 13 ile bu konuda daha düşük bir kaygı düzeyine sahipmişler…
“Tehdit algısı” konusundaki durumumuz, aslında diğer pek çok konudan farklı değil gibi… Ya “Aman canım bize bir şey olmaz” ruh hâliyle tedbir almayı geciktiren bir tutum benimsiyoruz ya da “Öldük, battık, bittik” propagandasına kendimizi kaptırıp güven kaybı yaşıyoruz gibi görünüyor…
Bu iki duygunun dengelenmesi, algı ile hakikatin paralellik arz edecek biçimde şekillenmesi önemli… Çünkü zamanında tedbir almak üzere harekete geçmek de umutsuzluk aşılayanların tuzağına düşmemek de ancak böyle mümkün olabilir… Bunun için yapılması gereken; olgular ile algıları hizalamaktır… Olguları doğru düzgün anlatacak, benimsetecek, güveni tazeleyecek ve insanları harekete geçirecek stratejik iletişim kampanyaları da işte bu amaçla devreye girerler…
Yoksa unutulmamalıdır ki; “Demir nemden, insan gamdan çürür…”