‘Etki ajanlığı’ sorun mu; değil mi?
14 kasım 2024 yeni şafak
Adını bile muhalefet koymuştu; etki ajanlığı…
Bu filmi daha önce birkaç kere görmüştük… Hükûmet yeni bir uygulama için gerekli hazırlığı yapıyor. Konu, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul ediliyor. Meclis Genel Kurul’unda görüşülmesine birkaç gün kala muhalefet tarafından gündeme getiriliyor, medyada tartışılıyor.
Oysa, TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığıyla yeni suç tanımı ekleyen 16. madde, en azından Mayıs ayından bu yana hükûmetin gündeminde idi…
Buna karşılık, hükûmetin itirazına rağmen, muhalefetin yakıştırmasıyla ‘etki ajanlığı’ olarak anılan Teklif’in gerekliliği, biçimi, içeriği, özü, fenomeni konusunda programlı ve bilinçli bir ‘stratejik planlama’nın Mayıs ayından bu yana yürütüldüğü söylenebilir mi?
Tabii ki hayır!..
Pek çok kritik konuda olduğu gibi burada da tabiri amiyaneyle iletişim boyutunda; “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” durumu vardı…
Dün son anda, Teklif geri çekildi. Bu kararı muhalefet, zafer çığlıklarıyla duyurdu.
Etki ajanlığı konusunu anlamaya yarayacak somut ve son derece masum(!) bir örnek verelim… Ülkemizde çok zengin altın madenleri var. Yeraltından çıkarılmayı bekliyorlar… Türkiye’ye en çok altın ihraç eden ülke Almanya…
Hani “Bu filmi daha önce de görmüştük” dedik ya… 17 sene önce, 2 Kasım 2007’de Akşam gazetesinde şöyle yazmışız:
“Altın arayan şirketler... Çevreciler… Protestolar… Bergama’da. Çevreciler Eurogold’a dünyayı dar etmişlerdi. Siyanür atıkları Bergama’yı tehdit ediyordu. Eurogold derhal kovulmalıydı oradan… Obeliks’ler… Köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri…
Tam o sıcak günlerde 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın’ı pek kimse kale almıyordu. Savaşçın, NPQ Türkiye dergisinde ‘Çok fazla medyatik çevre yalanı var’ diye feryat ediyordu. Sonralarda her şey açığa çıktı. Kitaplar bile yazıldı. Alman Vakıfları, çevrecileri provoke ve finanse etmişler, Eurogold’un üzerine salmışlardı… Çünkü Türkiye, Alman altın sanayi için, çok ciddi bir pazardı ve Türkiye’de altın çıkarılmaması gerekiyordu…”
Benzer senaryolar Kaz Dağları’nda, Doğu Karadeniz’de ya da nerede, ne zaman altın çıkarılmak istense tekrarlandı… İddiaya göre; Alman altın sektörü vakıfları finanse ediyor, bunlar Türkiye’de aktivistleri, çevrecileri, solun çeşitli renklerini ve ilgili gazetecileri besliyor. Onlar da ya bile isteye ya da bilmeden bir ‘baskı unsuru’ gibi ortaya çıkıyorlar, sonunda da projeler durduruluyordu. Ve bu etki zincirini engelleyecek yasal düzenleme yoktu.
Gelişen teknolojiler, sosyal medyanın çeşitlenerek etki alanını büyütmesi karşısında ülkemizin ve halkımızın âli menfaatlerini korumak için böyle bir yasaya ihtiyaç var mı?
Var tabii ki!
Peki, söz konusu Teklif’te ‘sübjektif’ nitelemelere yol açacak çerçeve ve tanım eksikliği olabilir miydi?
Tabii ki olabilirdi…
Peki muhalefete düşen neydi? Şuydu:
“Böyle bir Yasa’ya, maddeye ihtiyaç var. Ancak, önerildiği gibi değil, şöyle olsun” diyerek alternatif çözümler sunmak…
Ya Özgür Özel ne diyordu; “Etki ajanlığı yasasını geçirmemek için milletvekillerimiz ellerinden ne geliyorsa yapacaklar!” Saraçhane basını da benzer bir “İstemezük” anlayışıyla ‘evrensel küresel ifade özgürlüğü’ gibi emperyal illüzyonların arkasına sığınıp ‘baskı unsuru’ oluşturmak için veryansın edip durdu…
Sonuçta, Teklif geri çekilince muhalefet ittifakının, “Biz başardık” havasına girmesi kaçınılmaz oldu. Bir kez daha “Yemeyenin malını yediler”…
İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Koruyucu Hekimlik ve Halk Sağlığı hocalarından rahmetli Prof. Dr. Sıtkı Velicangil hocanın Ziya Paşa’dan naklen pek sık kullandığı iddia edilen o ünlü sözü sık sık hatırlamakta yarar var: “Acezenin ittifakından korkarım”…
Günün sözü
“Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.”
Gazi M. Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
Bu filmi daha önce birkaç kere görmüştük… Hükûmet yeni bir uygulama için gerekli hazırlığı yapıyor. Konu, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul ediliyor. Meclis Genel Kurul’unda görüşülmesine birkaç gün kala muhalefet tarafından gündeme getiriliyor, medyada tartışılıyor.
Oysa, TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne, “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığıyla yeni suç tanımı ekleyen 16. madde, en azından Mayıs ayından bu yana hükûmetin gündeminde idi…
Buna karşılık, hükûmetin itirazına rağmen, muhalefetin yakıştırmasıyla ‘etki ajanlığı’ olarak anılan Teklif’in gerekliliği, biçimi, içeriği, özü, fenomeni konusunda programlı ve bilinçli bir ‘stratejik planlama’nın Mayıs ayından bu yana yürütüldüğü söylenebilir mi?
Tabii ki hayır!..
Pek çok kritik konuda olduğu gibi burada da tabiri amiyaneyle iletişim boyutunda; “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” durumu vardı…
Dün son anda, Teklif geri çekildi. Bu kararı muhalefet, zafer çığlıklarıyla duyurdu.
Etki ajanlığı konusunu anlamaya yarayacak somut ve son derece masum(!) bir örnek verelim… Ülkemizde çok zengin altın madenleri var. Yeraltından çıkarılmayı bekliyorlar… Türkiye’ye en çok altın ihraç eden ülke Almanya…
Hani “Bu filmi daha önce de görmüştük” dedik ya… 17 sene önce, 2 Kasım 2007’de Akşam gazetesinde şöyle yazmışız:
“Altın arayan şirketler... Çevreciler… Protestolar… Bergama’da. Çevreciler Eurogold’a dünyayı dar etmişlerdi. Siyanür atıkları Bergama’yı tehdit ediyordu. Eurogold derhal kovulmalıydı oradan… Obeliks’ler… Köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri…
Tam o sıcak günlerde 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın’ı pek kimse kale almıyordu. Savaşçın, NPQ Türkiye dergisinde ‘Çok fazla medyatik çevre yalanı var’ diye feryat ediyordu. Sonralarda her şey açığa çıktı. Kitaplar bile yazıldı. Alman Vakıfları, çevrecileri provoke ve finanse etmişler, Eurogold’un üzerine salmışlardı… Çünkü Türkiye, Alman altın sanayi için, çok ciddi bir pazardı ve Türkiye’de altın çıkarılmaması gerekiyordu…”
Benzer senaryolar Kaz Dağları’nda, Doğu Karadeniz’de ya da nerede, ne zaman altın çıkarılmak istense tekrarlandı… İddiaya göre; Alman altın sektörü vakıfları finanse ediyor, bunlar Türkiye’de aktivistleri, çevrecileri, solun çeşitli renklerini ve ilgili gazetecileri besliyor. Onlar da ya bile isteye ya da bilmeden bir ‘baskı unsuru’ gibi ortaya çıkıyorlar, sonunda da projeler durduruluyordu. Ve bu etki zincirini engelleyecek yasal düzenleme yoktu.
Gelişen teknolojiler, sosyal medyanın çeşitlenerek etki alanını büyütmesi karşısında ülkemizin ve halkımızın âli menfaatlerini korumak için böyle bir yasaya ihtiyaç var mı?
Var tabii ki!
Peki, söz konusu Teklif’te ‘sübjektif’ nitelemelere yol açacak çerçeve ve tanım eksikliği olabilir miydi?
Tabii ki olabilirdi…
Peki muhalefete düşen neydi? Şuydu:
“Böyle bir Yasa’ya, maddeye ihtiyaç var. Ancak, önerildiği gibi değil, şöyle olsun” diyerek alternatif çözümler sunmak…
Ya Özgür Özel ne diyordu; “Etki ajanlığı yasasını geçirmemek için milletvekillerimiz ellerinden ne geliyorsa yapacaklar!” Saraçhane basını da benzer bir “İstemezük” anlayışıyla ‘evrensel küresel ifade özgürlüğü’ gibi emperyal illüzyonların arkasına sığınıp ‘baskı unsuru’ oluşturmak için veryansın edip durdu…
Sonuçta, Teklif geri çekilince muhalefet ittifakının, “Biz başardık” havasına girmesi kaçınılmaz oldu. Bir kez daha “Yemeyenin malını yediler”…
İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Koruyucu Hekimlik ve Halk Sağlığı hocalarından rahmetli Prof. Dr. Sıtkı Velicangil hocanın Ziya Paşa’dan naklen pek sık kullandığı iddia edilen o ünlü sözü sık sık hatırlamakta yarar var: “Acezenin ittifakından korkarım”…
Günün sözü
“Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.”
Gazi M. Kemal Atatürk
Gözümüze takılanlar…
- KADEM’in düzenlediği “Yapay Zekâ ve Kadın” temalı 6. Uluslararası Adalet ve Kadın Zirvesi’ni yakından takip ettiğimizi yazmıştık. Cumhurbaşkanı’nın Zirve’deki açılış konuşması, kadınların adil şartlara kavuşması için gerekli düzenlemeleri, uygulamaları hayata geçirecek kadrolar bakımından da önemliydi: Erdoğan şöyle demiş: “Kadın emeğinin ucuz iş gücü olarak görüldüğü, kadının metalaştırıldığı, kadının sadece adının olduğu, siyasete, iş dünyasına, eğitime, devlet idaresine kadın elinin değmediği, velhasıl kadının üretimden, toplumdan, siyasetten, akademiden dışlandığı bir sistem sadece eksik değildir, aynı zamanda adaletsizdir. Toplumun gücünün yarısını yok sayıyor demektir.” Sonra da bürokrasiyi ilgilendiren bir mesaj daha vermiş: “Kadınların insan onuruna yakışan bir hayat sürmeleri, her alanda aktif rol almaları, hak, fırsat ve imkânlardan adil ve eşit şekilde faydalanmaları için nerede eksiğimiz varsa kapatacağız.” Mesaj alınmıştır herhâlde… Zirve’ye katılan arkadaşlara sorduk; yapay zekâ ile yeniden üretilen adaletsizlik ve ayrımcılık karşısında ne yapılabilir?.. Tüm gün dinledikleri konuşmalardan şunları süzmüşler: 1. Regülasyonlar şart ve bu tüm dünyadaki iyi uygulamalar ve kılavuzlar dikkate alınarak yapılmalı. 2. En iyi çözüm, medyadaki gibi farklı alternatifler üretilmesi. Bir yapay zekâ aracının ürettiği içeriğin, bir başkasına başvurularak denetlenmesi… KADEM’in önerileri için Sonuç Bildirisi’ni dikkatle incelemekte yarar olabilir.
- Kahramanmaraş ve Adıyaman’da hizmet veren AKEDAŞ Elektrik Dağıtım A.Ş. ARGE Merkezi tarafından yeni geliştirilen İHA, dronlara göre 4 kat daha hızlıymış. Dağlık ve ulaşımı zor bölgelerde elektrik arızasının olduğu yeri kısa sürede tespit edebilen yüzde 100 yerli bir üretim olan İHA, maaliyetleri de büyük oranda düşürüyormuş (Dilek Keçeci, Contact Plus). Ülkemizin çeşitli firmalarının teknoloji üretimi ve bunu ‘iyilik’ için kullanmalarına tanık olmak memnuniyet verici. Daha da iyisi deprem bölgesine fayda sağlayacak olmaları…
- Sosyal fenomenlere ilgi duyanlar, dünyada hızla yükselen eğilimleri merak edenler ya da bu işlerin profesyonelleri için Perşembe günü dikkat çekici bir söyleşi düzenleniyormuş. Enstitü Sosyal’in İki Nokta Buluşmaları’na Türk tarihi, Türkiye-Doğu Asya ilişkileri, Kore’de İslam ve üçüncü dünya kültürü alanlarında çalışmaları bulunan Cemil Lee konuk olacakmış. Lee, “K-Pop Kültürünün Doğuşu ve Dünyaya Yansımaları” üzerine konuşacakmış.