Hülya Avşar olmasın, peki kim olsun?..
27 TEMMUZ 2012
Bizim popüler kültür üreticileri içinde ‘ecnebi entelektüelliğe’ yatkın gruba ait olanlar, kendilerini, somut olarak dile getirmeseler de, ‘elit’ bir yerlere konumlar ve zinhar ‘popüler kültür taşıyıcıları’ olarak görmezler. Kendilerine hiç bakmaksızın, diğer popüler kültür taşıyıcılarını aşağılayarak ve küçümseyerek, kendilerine prim yapacaklarını sanırlar…
Hülya Avşar’ın Antalya Film Festivali Jüri üyeliği konusunda haddini aşan ne kadar ‘sanatçı’ arkadaşı varsa, hepsi ‘sirkatin’ söylemektedir… Hani “Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söylermiş” ya, işte o hesap…
Nedir buradaki ‘sirkat’ durumu.
Ne dediklerini bir kenara bırakıp nasıl algılandığına bakarsanız sonuç şudur: “Niye beni –ya da bizim takımdan birini- değil de onu Başkan yaptılar?” İstedikleri kadar önüne arkasına anlamlı sözler koysunlar, filtrelerden geçip akıllarda kalan tortu, tipik bir ‘kayıkçı kavgasından’ öte bir diyalog değildir.
Allah’ı var, Hülya Avşar bütün itiş kakış içinde son derece sağlam bir tutum sergileyebilmektedir. Neden ‘Allahı var’? Çünkü kendisinin iletişim özürlü pek çok çıkışını biliriz de ondan. Ancak bu kez, işin iletişim boyutunu en azından şimdilik doğru yönetmektedir…
Hülya Hanım’dan bu sütunlarda ve kitaplarımda sıkça söz etmişimdir. İki yönünü vurgulayarak… Bir: Mükemmel bir sanatçı ve dünya çapında bir sinema oyuncusu olmasını… İki: Oldurmak istediği markasını hak ettiği derinlik ve nitelikte yönetememesini…
Ben haklı çıkmaktan bıkmadım. O mücadele etmekten yılmadı…
“Tişörtleri tutmaz,” dedim. Marka mimarisi doğru değildi çünkü…
“Adını zeytinyağı ve sabun ürünlerine vermesi çalışmaz” dedim. Çünkü marka genişlemesi, marka ruhuna paralel gelişebilirdi…
Çoğu uzman arkadaşımızın, “Bak tuttu işte” dedikleri Hülya Dergisi uzun vadede başarılı olamaz, dedim. Çünkü ürünü değil markayı yönetmek, ürünün değil markanın vaadine odaklanmak gerekiyordu…
“Sanat yönetmeni, finans yönetmeni, hukuk yönetmeni, iletişim yönetmeni, çeşitli ürünlerden sorumlu olacak marka yönetmenleri ve bütün bu sistemi yönetecek bir prodüksiyon firması ve de onun CEO’su olmadıkça, Hülya Avşar markasının yönetilmesi kolay olmaz” dedim. Çünkü marka kapitalizmin en sofistike ürünüydü ve yine kapitalizmin en sofistike kurumsallaşmasını gereksiniyordu…
Ancak hiçbir zaman Hülya Hanım’ın sanatçı kişiliğini ve üstün oyunculuk meziyetlerini tartışmadım.
O da çok çalıştı. Azimle çalıştı, mücadele etti. Belki hak ettiği marka değerine ulaşamadı ancak çok şöhretli ve başarılı oldu…
Onun Jüri Başkanlığına atanmasına neden olan da yıllarını verdiği sinemadaki o üstün meziyetleridir…
Tıpkı diğer ülkelerin festivallerinde olduğu gibi… Oralarda da Hülya Avşar’lar jüri başkanı olmakta… Başkanlar sinemaya emek vermiş, deneyim kazanmış popüler kültür starlarından seçilmekte… Sadece dünyanın en etkili değerlendirme organizasyonu Oscar ve benzeri jüriler hariç. Onların jürilerini pek kimse bilmez. Daha doğrusu bilemez. Çünkü her branşın jürisi o branşın Akademi’ye üye tüm üyeleridir. Yüzlerce üyenin de onu bunu kayırması, yetkin olup olmaması tartışılamaz zaten…
Antalya Film Festivali’nin aldığı kararların her yıl tartışılması ve eleştirilmesinin nedeni Başkanları değil sistemin kendisidir. Seçimi, yani iktidarı bırakmak istemeyenlerin koyduğu oyun kurallarının sonucudur, her festival sonrası ortaya çıkan itiş kakış…
Burada en doğru tavır o itiş kakışın arasına girmemektir. Tıpkı Avşar’ın yaptığı gibi.
Lütfen sinirlerinize her zamanki profesyonelliğinizle hakim olunuz Hülya Hanım ve susmaya devam ediniz…
Unutmayın. Susmak da bazen bir tür iletişim aracıdır…
Hülya Avşar’ın Antalya Film Festivali Jüri üyeliği konusunda haddini aşan ne kadar ‘sanatçı’ arkadaşı varsa, hepsi ‘sirkatin’ söylemektedir… Hani “Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söylermiş” ya, işte o hesap…
Nedir buradaki ‘sirkat’ durumu.
Ne dediklerini bir kenara bırakıp nasıl algılandığına bakarsanız sonuç şudur: “Niye beni –ya da bizim takımdan birini- değil de onu Başkan yaptılar?” İstedikleri kadar önüne arkasına anlamlı sözler koysunlar, filtrelerden geçip akıllarda kalan tortu, tipik bir ‘kayıkçı kavgasından’ öte bir diyalog değildir.
Allah’ı var, Hülya Avşar bütün itiş kakış içinde son derece sağlam bir tutum sergileyebilmektedir. Neden ‘Allahı var’? Çünkü kendisinin iletişim özürlü pek çok çıkışını biliriz de ondan. Ancak bu kez, işin iletişim boyutunu en azından şimdilik doğru yönetmektedir…
Hülya Hanım’dan bu sütunlarda ve kitaplarımda sıkça söz etmişimdir. İki yönünü vurgulayarak… Bir: Mükemmel bir sanatçı ve dünya çapında bir sinema oyuncusu olmasını… İki: Oldurmak istediği markasını hak ettiği derinlik ve nitelikte yönetememesini…
Ben haklı çıkmaktan bıkmadım. O mücadele etmekten yılmadı…
“Tişörtleri tutmaz,” dedim. Marka mimarisi doğru değildi çünkü…
“Adını zeytinyağı ve sabun ürünlerine vermesi çalışmaz” dedim. Çünkü marka genişlemesi, marka ruhuna paralel gelişebilirdi…
Çoğu uzman arkadaşımızın, “Bak tuttu işte” dedikleri Hülya Dergisi uzun vadede başarılı olamaz, dedim. Çünkü ürünü değil markayı yönetmek, ürünün değil markanın vaadine odaklanmak gerekiyordu…
“Sanat yönetmeni, finans yönetmeni, hukuk yönetmeni, iletişim yönetmeni, çeşitli ürünlerden sorumlu olacak marka yönetmenleri ve bütün bu sistemi yönetecek bir prodüksiyon firması ve de onun CEO’su olmadıkça, Hülya Avşar markasının yönetilmesi kolay olmaz” dedim. Çünkü marka kapitalizmin en sofistike ürünüydü ve yine kapitalizmin en sofistike kurumsallaşmasını gereksiniyordu…
Ancak hiçbir zaman Hülya Hanım’ın sanatçı kişiliğini ve üstün oyunculuk meziyetlerini tartışmadım.
O da çok çalıştı. Azimle çalıştı, mücadele etti. Belki hak ettiği marka değerine ulaşamadı ancak çok şöhretli ve başarılı oldu…
Onun Jüri Başkanlığına atanmasına neden olan da yıllarını verdiği sinemadaki o üstün meziyetleridir…
Tıpkı diğer ülkelerin festivallerinde olduğu gibi… Oralarda da Hülya Avşar’lar jüri başkanı olmakta… Başkanlar sinemaya emek vermiş, deneyim kazanmış popüler kültür starlarından seçilmekte… Sadece dünyanın en etkili değerlendirme organizasyonu Oscar ve benzeri jüriler hariç. Onların jürilerini pek kimse bilmez. Daha doğrusu bilemez. Çünkü her branşın jürisi o branşın Akademi’ye üye tüm üyeleridir. Yüzlerce üyenin de onu bunu kayırması, yetkin olup olmaması tartışılamaz zaten…
Antalya Film Festivali’nin aldığı kararların her yıl tartışılması ve eleştirilmesinin nedeni Başkanları değil sistemin kendisidir. Seçimi, yani iktidarı bırakmak istemeyenlerin koyduğu oyun kurallarının sonucudur, her festival sonrası ortaya çıkan itiş kakış…
Burada en doğru tavır o itiş kakışın arasına girmemektir. Tıpkı Avşar’ın yaptığı gibi.
Lütfen sinirlerinize her zamanki profesyonelliğinizle hakim olunuz Hülya Hanım ve susmaya devam ediniz…
Unutmayın. Susmak da bazen bir tür iletişim aracıdır…