İmkânsız ikili: İhtişam ve sevgi
29 ağustos 2024 yeni şafak
Ömrü Avrupa’da geçmiş ABD’li yazar Gertrude Stein’ın, şeylerin kelime anlamlarından daha fazlasını ifade ettiklerini belirtmek için kullandığı sözdür: “Bir gül bir gül bir güldür...”
Bu çok yalın bulduğum sözün, çok anlamlı, çok derin olduğunu da düşünmüşümdür hep... Hz. Mevlânâ’nın “Fihi Mah Fih” (Ne varsa içindedir), Türkçedeki en iyi karşılığıyla “İçindekinin içindeki” düşüncesini de çağrıştırır bizce...
Ocak ayından bu yana 100. yaşını çeşitli etkinliklerle kutlayan İş Bankası, benim için çocukluğumdan bu yana pek çok şeyin simgesi olagelmiştir. Güç ve güven bunlardan en önemlileridir... Tabii bir de devlet meselesi var...
Çocukluğumda para biriktirebildiğim söylenemez ama Banka’nın meşhur kumbarası ile çok oynadım... Vapur yapardım onu, halının üzerinde gezdirirdim...
Yılbaşından bu yana yürüttükleri 100. yıl etkinliklerinde olduğu gibi İş Bankası’nı da her zaman beğenmişimdir. Ancak, aynı oranda sevdiğimi söyleyebilir miyim?.. Sanmıyorum...
Bildiğiniz gibi beğenmek ile sevmek tamamen farklı kavramlardır... İkisinin aynı anda en yüksek seviyelerde hissedilmesinin maneviyatta karşılığı Allah sevgisi dışında neredeyse yoktur diyebiliriz... Olsaydı, İş Bankası’ndan başka bir banka iş yapamazdı...
Yaptıkları her işi beğendiğimi söyleyebilirim. Aralık 2022 itibarıyla finans, cam, enerji, teknoloji ile sağlık ve hizmet ana gruplarında faaliyet gösteren 29 şirkette doğrudan ortaklığı olan Banka’nın, doğrudan ve dolaylı olarak kontrol ettiği şirket sayısı 113 iken, 136 şirkette ise doğrudan ve dolaylı ortaklığı varmış.
Duyulan sevginin, beğeni düzeyine yükselmesini engelleyen faktörlerden biri işte biraz da bu ihtişam, hatta ciddi düzeyde ‘devlet devlet’ duruşu olabilir mi?..
İş Bankası’nın Mayıs ayında düzenlediği, Plácido Domingo, Murat Karahan ve Elena Stikhina’nın sahnede ağırlandığı, şef Carlo Tenan yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın performansını unutmak mümkün değil... O ne ihtişamdı! 6500 kişilik Volkswagen Arena yıkıldı!..
Kutlamalar, bu hafta da muhteşem bir etkinlikle sürdü... Taksim’den iki saatte ulaşabildiğimiz Rixos’un Tershane İstanbul’unda, Haliç’in sularına kurulmuş Sovyetler Birliği ya da Çin Komünist Partisi’nin nizamını ve propagandist estetik becerisini aratmayan devasa sahneden kimler geldi, kimler geçti... Açılışı Emel Sayın yaptı, kapanışı Ajda Pekkan; ne parantez ama!.. İçi de dolu mu dolu: Evren Can Gündüz, Gaye Su Akyol, Jehan Barbur, Murat Karahan, Karsu, Harun Tekin, Erol Evgin, Acapella Koro, Kenan Doğulu, Sertap Erener. Hepsi birer şarkı söyledi... İş Kültür’ün Orkestrası ünlü sanatçılarımız sahneden indikten sonra birer parça çaldı, o sırada son teknoloji sahnede, Banka’nın eski reklamları ve 100 yıllık tarihine ilişkin görüntüler çeşitli efektlerle sunuluyordu... Başta Genel Başkanları olmak üzere, CHP temsilcileri geceye damgasını vurmuştu... Bir tek Ekrem İmamoğlu eksikti, nasılsa...
Biz -sevmeyi bilmem ama- İş Bankası’nı ‘beğenmeye’ devam edeceğiz...
Günün sözü
“Bizi beğenenlerin hepsini severiz; ama beğendiklerimizin hepsini sevmeyiz.”
François de La Rochefoucauld
Gözümüze takılanlar…
Bu çok yalın bulduğum sözün, çok anlamlı, çok derin olduğunu da düşünmüşümdür hep... Hz. Mevlânâ’nın “Fihi Mah Fih” (Ne varsa içindedir), Türkçedeki en iyi karşılığıyla “İçindekinin içindeki” düşüncesini de çağrıştırır bizce...
Ocak ayından bu yana 100. yaşını çeşitli etkinliklerle kutlayan İş Bankası, benim için çocukluğumdan bu yana pek çok şeyin simgesi olagelmiştir. Güç ve güven bunlardan en önemlileridir... Tabii bir de devlet meselesi var...
Çocukluğumda para biriktirebildiğim söylenemez ama Banka’nın meşhur kumbarası ile çok oynadım... Vapur yapardım onu, halının üzerinde gezdirirdim...
Yılbaşından bu yana yürüttükleri 100. yıl etkinliklerinde olduğu gibi İş Bankası’nı da her zaman beğenmişimdir. Ancak, aynı oranda sevdiğimi söyleyebilir miyim?.. Sanmıyorum...
Bildiğiniz gibi beğenmek ile sevmek tamamen farklı kavramlardır... İkisinin aynı anda en yüksek seviyelerde hissedilmesinin maneviyatta karşılığı Allah sevgisi dışında neredeyse yoktur diyebiliriz... Olsaydı, İş Bankası’ndan başka bir banka iş yapamazdı...
Yaptıkları her işi beğendiğimi söyleyebilirim. Aralık 2022 itibarıyla finans, cam, enerji, teknoloji ile sağlık ve hizmet ana gruplarında faaliyet gösteren 29 şirkette doğrudan ortaklığı olan Banka’nın, doğrudan ve dolaylı olarak kontrol ettiği şirket sayısı 113 iken, 136 şirkette ise doğrudan ve dolaylı ortaklığı varmış.
Duyulan sevginin, beğeni düzeyine yükselmesini engelleyen faktörlerden biri işte biraz da bu ihtişam, hatta ciddi düzeyde ‘devlet devlet’ duruşu olabilir mi?..
İş Bankası’nın Mayıs ayında düzenlediği, Plácido Domingo, Murat Karahan ve Elena Stikhina’nın sahnede ağırlandığı, şef Carlo Tenan yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın performansını unutmak mümkün değil... O ne ihtişamdı! 6500 kişilik Volkswagen Arena yıkıldı!..
Kutlamalar, bu hafta da muhteşem bir etkinlikle sürdü... Taksim’den iki saatte ulaşabildiğimiz Rixos’un Tershane İstanbul’unda, Haliç’in sularına kurulmuş Sovyetler Birliği ya da Çin Komünist Partisi’nin nizamını ve propagandist estetik becerisini aratmayan devasa sahneden kimler geldi, kimler geçti... Açılışı Emel Sayın yaptı, kapanışı Ajda Pekkan; ne parantez ama!.. İçi de dolu mu dolu: Evren Can Gündüz, Gaye Su Akyol, Jehan Barbur, Murat Karahan, Karsu, Harun Tekin, Erol Evgin, Acapella Koro, Kenan Doğulu, Sertap Erener. Hepsi birer şarkı söyledi... İş Kültür’ün Orkestrası ünlü sanatçılarımız sahneden indikten sonra birer parça çaldı, o sırada son teknoloji sahnede, Banka’nın eski reklamları ve 100 yıllık tarihine ilişkin görüntüler çeşitli efektlerle sunuluyordu... Başta Genel Başkanları olmak üzere, CHP temsilcileri geceye damgasını vurmuştu... Bir tek Ekrem İmamoğlu eksikti, nasılsa...
Biz -sevmeyi bilmem ama- İş Bankası’nı ‘beğenmeye’ devam edeceğiz...
Günün sözü
“Bizi beğenenlerin hepsini severiz; ama beğendiklerimizin hepsini sevmeyiz.”
François de La Rochefoucauld
Gözümüze takılanlar…
- Lanistar Media, iki filmden oluşan “ATATÜRK 1881-1919” filmlerini çekeceğini söylediğinde çok memnun olmuştuk. Sonuç, bizi daha da memnun etmişti; çünkü sonunda millî mücadelemize ve başta Atatürk olmak üzere, onun kahramanlarına layık bir yapım ortaya konmuştu. İki filmin yurt dışı galalarını, Darüşşafaka öğrencilerine özel gösterimlerini, halk tarafından sahip çıkılmasını yakından takip ettik. Tabii yurt dışındaki lobi faaliyetlerini, filmin yapımcılarından Saner Ayar’a yönelik saldırıları, gösterimlerin, galaların engellenme çabalarını da... Dijital platformlarda gösterim meselesi ise malum, yılan hikâyesine dönmüştü... Fakat o iş de çözülmüşe benziyor. Amazon Prime Video, “ATATÜRK 1881-1919” filmlerini ve altı bölümlük dizisini yayınlayacakmış. İlk film 9 Eylül’de, ikincisi ise Cumhuriyetimizin 101. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında 29 Ekim tarihinde platformda yer alacakmış. Dizi ise 10 Kasım’da vizyona girecekmiş. Yalnız aklımıza takılan bir konu da yok değil; basın bülteninden anladığımız kadarıyla filmler ve altı bölümlük dizi, yalnızca Prime Video Türkiye’de izlenebilecekmiş. Bir yazım hatası oldu diye düşündük... Yoksa Amazoncular Atatürk’ten, filmini yurt dışında gösteremeyecek kadar korkmuyorlardır herhâlde...
- Çok bilinen bir konuymuş meğer... Çevrim içi yemek siparişi sitelerinin üye markalardan aldığı komisyon, yüzde 30’lara varıyormuş. Mağazalar da bu komisyonu karşılayabilmek için yüzde 15-20 civarlarında zam yapıyorlarmış... Mağazada ödenen ile evde ödenen arasında fark oluşmuyor tabii. Ancak, sitelerin komisyonunu ödemek tüketiciye düşüyor, başkasına değil... Mağazanın zam yaptığını gören dağıtıcılar da boş durmayıp benzer bir zammı devreye sokuyorlarmış... Alın size enflasyona bomba gibi bir katkı!... Bu işin uzmanları tek çıkış yolunun; sitelerin mağazalara hiçbir başlık altında fatura kesmemesi, evinde hizmet alma rahatlığı karşılığında tüketicinin bu dağıtım bedelini üstlenmesi olduğunu söylüyorlar...
- Markaların “Okula Dönüş” kampanyalarının duyuruları eposta kutumuzdan taşıyor... TV reklamları deseniz tam gaz! Giyim mağazalarından kırtasiye malzemesi satanlara, teknoloji marketlerine, hatta mobilya firmalarına kadar çok çeşitli firma bir umut, hedef kitlesine ulaşmaya çalışıyor. Peki ipi kim göğüsleyecek? Hedef kitlesinin önceliklerine hitap edebilen ve bunu onlara en iyi anlatan... Bir küçük tüyo daha: Öncelik listesinin en üstünde her zaman fiyat vardır...