Ali Saydam
  • TV Yayını
  • Basından
  • Hayatımı Zenginleştirenler
  • Yazılarım
    • Yeni Şafak Gazetesi
    • Marketing Türkiye
    • Z Raporu / Derin Ekonomi
    • TIMREPORT
    • Sabah Gazetesi
    • Akşam Gazetesi
    • Akşam Kitap Eki
    • Diğer
  • Kitaplarım
    • Algılama Yönetimi
    • Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?
    • İktidar Yalnızlıktır
    • Vazgeçmek Özgürlüktür
    • Perception Management
    • How to Lose Wives and Clients
    • Wahrnehmungs Management
    • Türkiye Perspektifinden Kamu Diplomasisi >
      • 16.03.2015 – Ortak Akıl Çalıştayı – UN RO-RO
      • 21.03.2015 – Ortak Akıl Çalıştayı – Ttec
      • 27.05.2015 - Media Relations - Yeşilay & AB - Staff Training Program
      • Siyasal İletişim Yönetimi - Marmara Belediyeler Birliği / Uludağ
      • Oradaydim Orada Olacagim
  • Biyografi
  • Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim
  • Eng

‘İtibar’ kimin umurunda ki?!

​28 Ocak 2025 yeni şafak

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Yaşanan hukuksuzluklara ilişkin kamuoyunun ilk kez duyacağı önemli ve çarpıcı bilgileri paylaşacağını” ifade ettiği bir basın toplantısı düzenledi. Sansasyonun kelime anlamını nedir deseler, bu çağrının ta kendisidir deriz.
Peki ne olmuş?.. Açıklamaları nedeniyle hakkında re’sen soruşturma başlatılmış?
Neden? İBB ve İmamoğlu’nun sorumlu olduğu bazı dosyalardaki “Bilirkişiyi hedef gösterme” iddiasıyla…
İmamoğlu ne demiş, kimi neyle suçlamış, bunu yaparken aslında ‘hedef aldığı kişi’ Cumhurbaşkanı’ymış… Bunlar medyada çarşaf çarşaf yer alıyor zaten, biz o konuya girmeyeceğiz.
Biz daha çok İmamoğlu’nun ‘sansasyon’ yoluyla yürüttüğü ‘publicity’ (medyada görünürlük) ile ilgileniyoruz. Öyle ya bu yöntemiyle iletişim çalışmalarına yeni bir boyut getirdi!..
Ekrem Bey’in, Beşiktaş Belediyesi’ne düzenlenen soruşturma üzerine yaptığı açıklama aslında niyetini gayet güzel özetliyordu: “Buradan beni istemeyene, hayatı bana dar etmeye çalışana ben buradan meydan okuyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve bana ulaşmak ise hedefiniz benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza, ara yollar üretmenize gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada. İstinaf Mahkemesi’nde. Madem hedefiniz benim, bari burada mert olun. Onayın benim cezamı. Milleti rahat bırakın ya. Hodri meydan!”
Neredeyse yalvaracak! Bana, kendimi mağdur göstereceğim bahaneyi verin, diyecek!...
İmamoğlu yapıyor bu sporu!.. Peki ya itibar? Aman canım, kimin umurunda!
 
ABD’de doğurmak da işe yaramayacak…
Trump, ABD Başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz, deyim yerindeyse ortalığı birbirine kattı… Genişleme açıklamaları, Panama, Kanada, Grönland üzerine ifadeleri bir yana Biden’ın imzaladığı Kararnameleri iptal ediyor, kendisi yenilerini imzalıyor…
Bunlardan biri de ABD Anayasası’nın 1800’lerde yasalaşmış 14. maddesine dayanan “ABD’de doğumla vatandaşlık hakkı” kazanılması… Trump’ın Kararı, yasa dışı yolla ya da turist olarak ülkeye gelerek burada doğum yapan kişilerin çocuklarının ABD vatandaşı olması durumunu ortadan kaldırıyor… Uzmanlar, Karar’ın hemen uygulanamayacağını Trump’ın da bildiğini, asıl hedefinin ABD’de dava açılmasını sağlayarak 14. maddenin tartışılması olduğunu da belirtiyorlar…
Ünlü ya da ünsüz, yıllardır “Çocuğum ABD vatandaşı olsun” diye çırpınan çok Türk gördük… Sağlık sistemine, silahlı baskınlara, ABD’nin iki yüzlü ve benmerkezci politikalarına, ırkçı uygulamalarına, emperyalist tavırlarına hiç takılmazlar… Çoğu CHP milliyetçisidir. Koşa koşa giderler…
Şimdi onlar düşünsünler!..
 
Kaynak seçimi ve dezenformasyon
Dezenformasyon, yalnızca ‘yanlış bilgi’ değil, bazen ilgisiz, yersiz haberlerin dolaşıma sokulmasıdır… Bir örnekle açıklamaya çalışalım…
Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği (GYODER) Başkanı Neşecan Çekici “Konut kredi faizlerinin düşmesiyle birlikte, pazarda tekrar bir canlanma öngörüyoruz. 2025’te rekor tazelenebilir” ifadesiyle olumlu bir tabloya işaret etmiş.
Bir gayrimenkul firmasının ismi bizde saklı sahibi de bazı açıklamalarda bulunmuş ve “Konut fiyatlarının yüksek seviyelere ulaşması ve finansal desteğin azalmış olması, alım gücünü sınırladı… 2025 yılı, hem üretimin hem de satışların az olduğu bir yıl olacak” demiş.
Yani ortada iki farklı görüş var… Peki gazeteci ne yapmalıdır? Büyük bir meslek örgütü 2025 yılı konut sektörü için olumlu görüşler beyan ederken, kalkıp da adını sanını kimsenin bilmediği, başka bir deyişle güvenilirliği, öngörülerinin sağlamlığı sınanmamış bir kişinin açıklamalarını haber yapmak dezenformasyonun ta kendisidir.
Neil Postman’ın “Televizyon Öldüren Eğlence” adlı kitabı iletişim fakültelerinde okutulan değerli bir kaynaktır. Özellikle, ‘yalan haber’in ötesine geçen dezenformasyon tanımı bizce dikkate alınmalıdır. Şöyle der Postman:
“Dezenformasyon, yanlış enformasyon demek değildir… Dezenformasyon, yanıltıcı (yersiz, ilgisiz, parçalı ya da yüzeysel) enformasyon, yani insanda bir şey hakkında bilgi sahibi olma illüzyonu yaratan, aslında insanı bilmekten uzaklaştıran enformasyon demektir.”
 
Buradan size ‘bisküvi’ çıkmaz
Ülker’in 1977’den beri üretilen Çokoprens adındaki sandviç tipi bisküvisini yemeyen bile tanır, bilir… Firma şimdi de Çokoprenses adıyla benzer bir ürün daha piyasa sürmüş; bu sefer kalp şeklinde ve pembe kremalı ve ambalajlı…
Yeni ürünün 10 yaşındaki Defne’nin önerisiyle çıkarıldığı söyleniyor. Hikâye şöyle: Barbaros Özparlar, LinkedIn’den Ülker’e sesleniyor ve kızı Defne’nin Çokoprens’ten aldığı ilhamla Çokoprenses’i tasarladığı, “Çocuklar buna bayılır bence” dediğini paylaşıyor. Firma da Defne’nin hayalini gerçekleştiriyor.
Sonra? Aman Allah ortalık birbirine giriyor! Bazı sosyal medya hesaplarından “O iş öyle değil!” diyen paylaşımlar yapılıyor…
Vay efendim, Ülker PR ajanslarına para karşılığı ‘gizli reklam’ yaptırmış… Yahu niye gizli reklam olsun, bu en normalinden bir iletişim çalışmasıdır, bunu da profesyonel bir ajansla yapacaksanız elbette karşılığını ödeyeceksiniz…
Sonra ‘gizli’ de ne demek? Apaçık ürün tanıtımı yapılıyor…
Bir iddia da Ülker’in “Çokoprenses” markasını 1993 yılında tescillediği, geçen yıl da yenilediği… Yani, bu iş Defne’nin aklına gelmedi, demeye getiriyorlar…
Ekim ayında yazmıştık; iletişim, hedef kitlenin kültür ve değerleriyle sıkı sıkıya bağlı bir iştir; bunun tek istisnası, yani neredeyse her kültürde ‘çalışacak’ tek tema çocuklardır… Bir de örnek vermiştik; 9 yaşındaki Angela, Barilla CEO’suna bir mektup yazarak “Keşke makarna, sosu daha fazla tutabilse” demiş. Firma da özel olarak ürettiği makarnayla küçük kızın hayalini gerçekleştirmişti…
 Bu örneği görüp de Ülker’in iletişim çalışmasını karalamak için malzeme topladık diye sevinenler varsa, boşuna heveslenmesinler… Çünkü bir başka kural daha vardır: İletişim, sonuç odaklı bir iştir. Buradaki sonucun da gayet iyi olduğunu söylemek abartılı olmaz… 
www.alisaydam.com - 2014