Kurtulmuş ‘ne’ dedi, ‘nasıl’ anlaşıldı…
15 ekim 2024 yeni şafak
Hakikat ve gerçeklik bir kez daha karşı karşıya geldi, çatıştı…
Her zaman olduğu gibi gerçeklik, hakikati ‘dövdü’. Tabii bu böyle devam etmeyecek, yine her zaman olduğu gibi hakikat önünde sonunda galebe çalacaktır… Ancak, bazıları için bu ‘geç kalmış adalet’ duygusuna dönüşebilir.
TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un söyledikleri bizce hakikati yansıtıyordu. Ancak, şu anda oluşan algı, Kurtulmuş’un Anayasa’nın 3. maddesinin en azından bir kısmının değiştirilmesini önerdiği şeklinde… Oysa, bilindiği gibi Anayasa’nın ilk üç maddesi “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez”.
Felsefi, teorik bir tartışmayı, genel halk kitlesi önünde ve tüm mecralar tarafından yayınlanacak şekilde yürütmeye çalıştığınızda başınıza gelecek budur…
Hatırlayalım, sempatik Hazine ve Maliye Bakanımız Dr. Nureddin Nebati, herhangi bir entelektüel ortamda rahatlıkla ‘kaldırılabilecek’ şu cümleyi, geniş halk kitlelerine hitaben kurunca benzer bir durumda kalmıştı: “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.”
Hakikatte kesinlikle saygıyla tartışılabilecek ifade, bir anda ‘halktan kopuş’un simgesi olarak alay konusu hâline getirilmişti.
Şimdi de Kurtulmuş’un Gazi Üniversitesi’nde sarf ettiği sözlerini hatırlayalım:
"Devlet aygıtı, nihayetinde milletin işlerini iyi yönetmek için kurulmuş bir mekanizmadır. Bu çerçevede Anayasa’da aslolan, milletin ihtiyaçlarının dile getirilmesi, anlatılmasıdır. Mesela, Anayasa’da yer alan ve hepimizin çok sık kullandığı çok sıradanmış gibi görünen ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ tabiri doğrudur, ama bu perspektiften baktığınızda değiştirilmesi gerekir. Çünkü Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci anlayışın, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum."
TBMM Başkanı özetle şunu diyor: Devlet, millet için vardır; onun yararına çalışan bir aygıttır. O hâlde Anayasa, millet odaklı bir bakış açısıyla ele alınmalıdır… Ancak, muhalefetin de itelemesiyle geniş kitlelerce anlaşılan şudur: “Kurtulmuş, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir hususunun değiştirilmesini talep ediyor”.
Kurtulmuş’un şu açıklaması da pek bir işe yaramadı aslında: “Gazi Üniversitesi'ndeki konuşmamda sanki 3. maddeyle ilgili bir mesele gündeme geliyormuş gibi bir yanlış algının oluşturulmaya çalışılması, en hafif ifadesiyle bir algı meselesidir, algı yönetimidir. Kabul etmem mümkün değil. Konuşmamın hiçbir yerinde 3. madde diye bir şey geçmemiştir. Ben şunu söylüyorum; usul, esasa mukaddemdir. Yani Anayasa’da hangi maddeleri yazacağınızdan daha ziyade, Anayasa’nın nasıl yapılacağı, demokratik, şeffaf bir şekilde süreçlerin hangi yöntemlerle yönetileceği ve bu süreçte de Anayasa’nın ruhuna, yapımına, diline ilişkin konuları ben bugüne kadar konuştum. 3. maddeyle ilgili bir tartışma varmış gibi göstermek en hafif tabiriyle haksızlıktır, yanlışlıktır ve bir algı operasyonudur.”
Tavsiyemiz, algının olgunun önüne geçtiği ve AK Parti’yi de bağladığı bu ‘mini kriz’ durumunun hasarının, bırakacağı tortunun bir an önce tespit edilmesi ve gerekli kriz iletişimi yönetimi teknikleriyle, etkilerinin en az seviyede tutulmaya çalışılmasıdır.
Günün sözü
"İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme.
Duydukları senin sesin, fakat akıllarından geçirdikleri kendi düşünceleridir.”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Gözümüze takılanlar…
Her zaman olduğu gibi gerçeklik, hakikati ‘dövdü’. Tabii bu böyle devam etmeyecek, yine her zaman olduğu gibi hakikat önünde sonunda galebe çalacaktır… Ancak, bazıları için bu ‘geç kalmış adalet’ duygusuna dönüşebilir.
TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un söyledikleri bizce hakikati yansıtıyordu. Ancak, şu anda oluşan algı, Kurtulmuş’un Anayasa’nın 3. maddesinin en azından bir kısmının değiştirilmesini önerdiği şeklinde… Oysa, bilindiği gibi Anayasa’nın ilk üç maddesi “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez”.
Felsefi, teorik bir tartışmayı, genel halk kitlesi önünde ve tüm mecralar tarafından yayınlanacak şekilde yürütmeye çalıştığınızda başınıza gelecek budur…
Hatırlayalım, sempatik Hazine ve Maliye Bakanımız Dr. Nureddin Nebati, herhangi bir entelektüel ortamda rahatlıkla ‘kaldırılabilecek’ şu cümleyi, geniş halk kitlelerine hitaben kurunca benzer bir durumda kalmıştı: “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.”
Hakikatte kesinlikle saygıyla tartışılabilecek ifade, bir anda ‘halktan kopuş’un simgesi olarak alay konusu hâline getirilmişti.
Şimdi de Kurtulmuş’un Gazi Üniversitesi’nde sarf ettiği sözlerini hatırlayalım:
"Devlet aygıtı, nihayetinde milletin işlerini iyi yönetmek için kurulmuş bir mekanizmadır. Bu çerçevede Anayasa’da aslolan, milletin ihtiyaçlarının dile getirilmesi, anlatılmasıdır. Mesela, Anayasa’da yer alan ve hepimizin çok sık kullandığı çok sıradanmış gibi görünen ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ tabiri doğrudur, ama bu perspektiften baktığınızda değiştirilmesi gerekir. Çünkü Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci anlayışın, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum."
TBMM Başkanı özetle şunu diyor: Devlet, millet için vardır; onun yararına çalışan bir aygıttır. O hâlde Anayasa, millet odaklı bir bakış açısıyla ele alınmalıdır… Ancak, muhalefetin de itelemesiyle geniş kitlelerce anlaşılan şudur: “Kurtulmuş, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir hususunun değiştirilmesini talep ediyor”.
Kurtulmuş’un şu açıklaması da pek bir işe yaramadı aslında: “Gazi Üniversitesi'ndeki konuşmamda sanki 3. maddeyle ilgili bir mesele gündeme geliyormuş gibi bir yanlış algının oluşturulmaya çalışılması, en hafif ifadesiyle bir algı meselesidir, algı yönetimidir. Kabul etmem mümkün değil. Konuşmamın hiçbir yerinde 3. madde diye bir şey geçmemiştir. Ben şunu söylüyorum; usul, esasa mukaddemdir. Yani Anayasa’da hangi maddeleri yazacağınızdan daha ziyade, Anayasa’nın nasıl yapılacağı, demokratik, şeffaf bir şekilde süreçlerin hangi yöntemlerle yönetileceği ve bu süreçte de Anayasa’nın ruhuna, yapımına, diline ilişkin konuları ben bugüne kadar konuştum. 3. maddeyle ilgili bir tartışma varmış gibi göstermek en hafif tabiriyle haksızlıktır, yanlışlıktır ve bir algı operasyonudur.”
Tavsiyemiz, algının olgunun önüne geçtiği ve AK Parti’yi de bağladığı bu ‘mini kriz’ durumunun hasarının, bırakacağı tortunun bir an önce tespit edilmesi ve gerekli kriz iletişimi yönetimi teknikleriyle, etkilerinin en az seviyede tutulmaya çalışılmasıdır.
Günün sözü
"İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme.
Duydukları senin sesin, fakat akıllarından geçirdikleri kendi düşünceleridir.”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Gözümüze takılanlar…
- Beko’nun Ankara’daki Bulaşık Makinesi Fabrikası, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) en gelişmiş üretim tesislerini belirlediği “Global Lighthouse Network”e kabul edilmiş. Bu, Koç Topluluğu’nun listeye giren dördüncü fabrikasıymış (Emel Gülcan, Lobby). İletişim çalışmalarını yönetmek için önerdiğimiz ve gayet başarıyla işlediğini gördüğümüz modele ‘5+1 İletişim Modeli®’ adını veriyoruz. Buradaki beş düzlemden biri, yukarıdaki habere de konu olan ‘kurumsal performans’tır. Bu türden iletişim çalışmaları; firmaların ulaştığı kapasiteyi, gelişmeyi göstermek bakımından çok önemli olduklarından iletişim çalışmalarının zirvesinde yer alırlar. Ancak, aynı anda ‘kas gösterme’ anlamına da geleceklerinden en az yeri kaplamalıdırlar.
- Epostanın konu kısmında şöyle yazıyor: “Beyaz yakalının yorgunluk sebebi sadece iş yükü değil…” Bunu gören bir çalışanın merak edip de epostayı açmaması çok zor… Peki neymiş, derseniz; yorgunluğun asıl sebebinin “Yeterince su içmemek” olduğu belirtilmiş (Duygu Özün). Pınar Su adına yollanmış basın bülteninde Pınar Su ve İçecek Beslenme Uzmanı’nın görüşlerine yer verilmiş… Markanın bu aksiyonu, yukarıda belirttiğimiz ‘5+1 İletişim Modeli’®ndeki beş düzlemden bir diğeri olan ‘konu yönetimi’nin kapsamına girer. Firmaların faaliyetleri ve ‘+1’ olarak ifade ettiğimiz ‘varoluş nedeni’ne uygun seçilen bir alanda yürütülen iletişim, onları hem krizlere karşı dayanıklı hâle getirir hem de o alanda ‘uzman’ ehliyetine kavuşturarak itibarlarına olumlu katkı sağlar.
- Kendisini ‘tüketici zekâsı şirketi’ olarak tanımlayan NielsenIQ, “Geleceği Şekillendiren Gençler” araştırmasının sonuçlarını paylaşmış. Bazı tespitler şöyleymiş: “Düşündüğüm, hissettiğim ya da yaptığım her şeyi sosyal medya ortamında paylaşırım” diyenlerin oranı %25, “Sosyal medyada paylaşım yapmıyorum” diyenlerin oranı ise %30… Araştırmaya katılan gençlerin %45’i ise “Sosyal medyada paylaşacağım şeylerle ilgili önceden iyice düşünürüm” diye belirtmiş. NielsenIQ Türkiye Genel Müdürü Didem Sekerel Erdogan, bu gençlerin değer sisteminde bireysellik, ahlaki değerler, esneklik ve iyi yaşamı dört temel trend olarak açıklamış (Müge Akay, Med Partners). 15-28 yaş arasındaki gençlerin tutum ve alışkanlıkları ile ilgili çalışma, önemli bazı hususlara işaret ediyor. Öte yandan, hangi ülkelerde yapıldığı bilgisine ulaşamadık ki bizi, bizim gençlerimizi yansıtıp yansıtmadığını ancak oradan öğrenebildik.