LC Waikiki'ye dikkat!
22 Nisan 2009 Akşam Gazetesi
Dün, haftalık iletişim toplantısında arkadaşlar son haftanın en ilgi çekici çalışması olarak LC Waikiki'nin geçen hafta büyük bir başarıyla yönettiği kriz iletişimi çalışmasını gösterdiler. Tüm siyasilere, işadamlarına, şöhretlere, küçük de olsa yaptıkları bir hata yüzünden itibarlarının tehdit altında olduğunu düşünen ya da hisseden herkese şiddetle tavsiye ediyorum: LC Waikiki krizini nasıl yönetmiş, hatta kendilerine nasıl fayda sağlamışlar bir araştırsınlar ve ne olur ne olmaz diye bilgisayarlarının bir köşesine kaydetsinler...
Olay şu. LC Waikiki Uzakdoğu'da (büyük olasılıkla Çin'de) üretilen şapkalardan 31.720'sini imha etmeye karar vermiş. Bunlardan 181'i bir hata (!) sonucu sevk edilip bayiler aracılığıyla satılmışmış. LC Waikiki şimdi bu şapkaları satın alanları arayıp buluyormuş. Ya kargoyla geri göndermelerini istiyormuş ya da telefon etmelerini... O zaman birini gönderip aldırıyorlarmış şapkayı... Ürün ve kargo bedellerini tabii ki LC Waikiki karşılıyormuş.
Peki firma bunları niye yapıyormuş? Çünkü şapkanın üretildiği Uzakdoğu tesislerinde zemine daha iyi otursun diye kullanılan Azor boya madde zehirliymiş ve kanserojen etkisi varmış... Maddenin sürüldüğü yer şapkanın dışına rastlamasına ve deriyle teması, yani etkili olması hayli imkansız olmasına rağmen, firma bir tane riskli maddenin dahi ortalıkta dolaşmasına izin vermeyecekmiş...
LC Waikiki bu durumu hem ilanlarla duyurdu hem de en üst düzeydeki yöneticilerinin medyada yer alan koca koca röportajlarında. Herkeste bir 'Helal olsun... Bu ne sorumluluk duygusu!' algısı...
İşte başarılı kriz iletişimi uygulaması bu... LC Waikiki'nin bütün hareketlerini takdirle izleyen ve 181 şapka için dünyayı ayağa kaldırmasını takdir eden hedef kitlenin dönüp şu soruyu sormasına 'izin' vermediler: 'Kardeşim firma bunu neden baştan kestirememiş. Uzakdoğu'nun karanlık köşeleri yerine adam gibi AB normlarına uygun sağlıklı, bilinen tesislerde malı neden üretmemiş?...'
İşte bu duruma uluslararası terminolojide, 'Algılama Yönetimi' deniyor...
Absürdün böylesi zor bulunur
Lütfen internete girin. Arama motoruna 'mustafa topaloğlu obama video' yazıp enter'e basın. Karşınıza çıkan klibi izleyin. İbret-i alem için değil; kendiniz için izleyin. Necip Türk milletinin ortak ruhi şekillenmesi hakkında fikir sahibi olmak için bir göz atın. Uzun boylu analiz falan da yapmayın. 'Paralysing by analysing' (analiz yaparken paralize olmak, donup kalmak, hiçbir şey yapamamak) durumu yaratmanıza da gerek yok... Sadece izleyin...
Edebiyatta ve sanatta zaman zaman bir yöntem olarak da kullanılan 'absürd' (uyumsuz) ancak bu düzeyde abartılı kullanılır. Üslup çatlaması, kültürel karmaşa, anlamla anlamsızlığın iç içe oluşunun zirvesi ancak böyle yaşanır...
Topaloğlu ezcümle diyor ki: Hoş geldin Obama! Barış getir dünyaya! İnsanlığa! Bu dünya hepimizin! Savaşlar olmasın! Kimse ağlamasın! vb..
Eskiden otobüslerin arkasından bakan ağlak yüzlü çocuk posteri fonda... Araya bir de ağlayan bebek yerleştirilmiş... Rap yapıp söyleyen bir zenci... Dans eden fıstıklar... Topaloğlu da fena kıvırmıyor. Ritim çok hoş... Öyle bir atmosfer ki, birazdan merdivenlerden hızlı hızlı hareketlerle, selam vere vere Atatürk inse yadırganmayacak...
Mutlaka izleyin... Sonra da sorun kendinize: Ben bu kliplere bayılan kitlelerle nasıl iletişim kurabilirim. Hangi estetik boyutundan, hangi duygusal araçları kullanarak...
Bir de Cem Yılmaz, Türk Telekom reklamında niye İngilizce şarkı söylüyor diye tartışmaya kalkarlar... (Bu arada Cem'in şarkısı giderek dillere pelesenk oluyor, farkında mısınız? 'My name is Tınay... And I'm Ali Tınay... Limit is the sky... I won't deny'...
Dün, haftalık iletişim toplantısında arkadaşlar son haftanın en ilgi çekici çalışması olarak LC Waikiki'nin geçen hafta büyük bir başarıyla yönettiği kriz iletişimi çalışmasını gösterdiler. Tüm siyasilere, işadamlarına, şöhretlere, küçük de olsa yaptıkları bir hata yüzünden itibarlarının tehdit altında olduğunu düşünen ya da hisseden herkese şiddetle tavsiye ediyorum: LC Waikiki krizini nasıl yönetmiş, hatta kendilerine nasıl fayda sağlamışlar bir araştırsınlar ve ne olur ne olmaz diye bilgisayarlarının bir köşesine kaydetsinler...
Olay şu. LC Waikiki Uzakdoğu'da (büyük olasılıkla Çin'de) üretilen şapkalardan 31.720'sini imha etmeye karar vermiş. Bunlardan 181'i bir hata (!) sonucu sevk edilip bayiler aracılığıyla satılmışmış. LC Waikiki şimdi bu şapkaları satın alanları arayıp buluyormuş. Ya kargoyla geri göndermelerini istiyormuş ya da telefon etmelerini... O zaman birini gönderip aldırıyorlarmış şapkayı... Ürün ve kargo bedellerini tabii ki LC Waikiki karşılıyormuş.
Peki firma bunları niye yapıyormuş? Çünkü şapkanın üretildiği Uzakdoğu tesislerinde zemine daha iyi otursun diye kullanılan Azor boya madde zehirliymiş ve kanserojen etkisi varmış... Maddenin sürüldüğü yer şapkanın dışına rastlamasına ve deriyle teması, yani etkili olması hayli imkansız olmasına rağmen, firma bir tane riskli maddenin dahi ortalıkta dolaşmasına izin vermeyecekmiş...
LC Waikiki bu durumu hem ilanlarla duyurdu hem de en üst düzeydeki yöneticilerinin medyada yer alan koca koca röportajlarında. Herkeste bir 'Helal olsun... Bu ne sorumluluk duygusu!' algısı...
İşte başarılı kriz iletişimi uygulaması bu... LC Waikiki'nin bütün hareketlerini takdirle izleyen ve 181 şapka için dünyayı ayağa kaldırmasını takdir eden hedef kitlenin dönüp şu soruyu sormasına 'izin' vermediler: 'Kardeşim firma bunu neden baştan kestirememiş. Uzakdoğu'nun karanlık köşeleri yerine adam gibi AB normlarına uygun sağlıklı, bilinen tesislerde malı neden üretmemiş?...'
İşte bu duruma uluslararası terminolojide, 'Algılama Yönetimi' deniyor...
Absürdün böylesi zor bulunur
Lütfen internete girin. Arama motoruna 'mustafa topaloğlu obama video' yazıp enter'e basın. Karşınıza çıkan klibi izleyin. İbret-i alem için değil; kendiniz için izleyin. Necip Türk milletinin ortak ruhi şekillenmesi hakkında fikir sahibi olmak için bir göz atın. Uzun boylu analiz falan da yapmayın. 'Paralysing by analysing' (analiz yaparken paralize olmak, donup kalmak, hiçbir şey yapamamak) durumu yaratmanıza da gerek yok... Sadece izleyin...
Edebiyatta ve sanatta zaman zaman bir yöntem olarak da kullanılan 'absürd' (uyumsuz) ancak bu düzeyde abartılı kullanılır. Üslup çatlaması, kültürel karmaşa, anlamla anlamsızlığın iç içe oluşunun zirvesi ancak böyle yaşanır...
Topaloğlu ezcümle diyor ki: Hoş geldin Obama! Barış getir dünyaya! İnsanlığa! Bu dünya hepimizin! Savaşlar olmasın! Kimse ağlamasın! vb..
Eskiden otobüslerin arkasından bakan ağlak yüzlü çocuk posteri fonda... Araya bir de ağlayan bebek yerleştirilmiş... Rap yapıp söyleyen bir zenci... Dans eden fıstıklar... Topaloğlu da fena kıvırmıyor. Ritim çok hoş... Öyle bir atmosfer ki, birazdan merdivenlerden hızlı hızlı hareketlerle, selam vere vere Atatürk inse yadırganmayacak...
Mutlaka izleyin... Sonra da sorun kendinize: Ben bu kliplere bayılan kitlelerle nasıl iletişim kurabilirim. Hangi estetik boyutundan, hangi duygusal araçları kullanarak...
Bir de Cem Yılmaz, Türk Telekom reklamında niye İngilizce şarkı söylüyor diye tartışmaya kalkarlar... (Bu arada Cem'in şarkısı giderek dillere pelesenk oluyor, farkında mısınız? 'My name is Tınay... And I'm Ali Tınay... Limit is the sky... I won't deny'...